“Ve onlar Allah’ı kandırmak istediler, oysa Allah onların tuzaklarını başlarına geçirdi.” (Nisa 142)

15 Temmuz gecesi, gökten inen yıldırımlar gibi değil, yerin altından çıkan iblislerin tırnak izleriyle kazındı bu milletin kalbine. Kur’an’la değil, çıkarla beslenen, secdeye değil efendilerine eğilen, abdestli ama lanetli bir güruhun ihanetiyle karşı karşıya kaldık o gece. Tankların üstünde ayet değil kurşun vardı. Namaz kılan halkın üzerine namlular çevrilmişti. Ve maskeler düştü: FETÖ denilen yapı, bir cemaat değil, şeytanın en maharetli temsilcilerinden biriydi.

*Bir İbadet Değil, Bir İhanet Teşkilatı*

FETÖ, yıllarca “Allah rızası” dedi, “hizmet” dedi, “ilim” dedi. Ama Kur’an’ın uyarısını unuttular:

“Dinlerini dünya metaına satanlar…” (Bakara 174).

Oysa bu yapının niyeti hiçbir zaman kulluğa çağırmak olmadı. Onlar, bir dini değil, bir düzmeceyi sattılar.

Kur’an’ı araç kıldılar, peygamberin adını reklam malzemesi yaptılar. Zihinleri zincirlediler, ruhları satın aldılar.

İbadet gibi gösterilen sadakat, aslında küresel efendilere biatti. Çünkü onların kıblesi Kâbe değil, Pensilvanya dı. Ve o kıblede Allah değil, çıkar konuşurdu.

*Laiklik Maskesiyle Büyüyen Yılan*

Bu ihanetin mayası sadece dışarıda değil, içeride de karıldı. Yıllarca bu ülkede inancın, başörtüsünün, ezanın hor görülmesi…

“Dindar” denilince irtica, “Kur’an” denilince gericilik denmesi…

Mütedeyyin halk, dışlandı, aşağılandı, bastırıldı.

Ve o bastırılan kitleler, din diye sunulan her şeyi sarılacak bir can simidi sandı.

İşte tam bu noktada FETÖ ortaya çıktı: Gülen’in gözyaşları, laikçilerin kibriyle ezilen halk için bir teselliye dönüştü. Ama o gözyaşları merhamet değil, yalan taşıyordu.

O yapının camileri, okulları, yurtları; zikir halkası değil, sinsi bir kadrolaşma merkeziydi. Kimi dua ettiğini sandı, kimi örgütlendi.

*FETÖ: Bir CIA Projesi, Bir Haçlı Savaşçısı*

Unutmayın: Bu yapının sırtı sadece halkın saflığına değil, CIA’in planlarına dayalıydı.

ABD’nin taşeron örgütüydü bu. 15 Temmuz gecesi, sadece FETÖ değil, emperyalizmin eliyle inşa edilmiş İslami görünümlü haçlı projesi sahneye çıkmıştı.

Düşman kılık değiştirmişti; haç artık sırtta değil, kalpteydi.

Pensilvanya’da büyütülen bu sözde “hoca”, aslında çağdaş bir Lawrence idi.

Görevi, İslam coğrafyasının kalbi olan Türkiye’yi içeriden çökertmekti. Ve bu plan yıllarca adım adım işledi; devletin damarlarına sinsice girdiler, ruhsuz bir teknokrasi kurdular.

*15 Temmuz: Hak ile Batılın Son Büyük Çarpışması*

15 Temmuz gecesi ne oldu biliyor musunuz?

Hak ile batıl çarpıştı.

İnanç ile taklit çatıştı.

Ezanla ezanı susturmaya çalışanların devri sona erdi.

Millet, secdeye giderken şehit düşmeyi göze aldı ama bir adım geri çekilmedi.

Çünkü bu toprakların kaderini kimse kalemle değil, kanla yazabilir.

Bu millet, imanını silah gibi kuşandı, bayrağını kefen gibi sardı.

Ve dünya, bir kez daha gördü:

Bu millet Allah’a dayanırsa, hiçbir tank, hiçbir hain, hiçbir plan tutmaz.

*SON SÖZ: İmanı Zırh, Kur’an’ı Kalkan Yapanlara Selam Olsun!*

Bugün FETÖ bitti sanmak, gaflet olur. Bu yapı, her yüzyılda bir çıkacak Deccal benzeri fitnelerdendir.

Onlara karşı verilecek en büyük savaş, Kur’an’ı yeniden anlamak, taklidi bırakıp tahkike sarılmak, biat değil bilinç, cemaat değil ümmet demektir.

Bu millet 15 Temmuz’da ölmedi, dirildi.

Tankın önünde duran çocuk sadece demokrasiyi değil, imanını savundu.

Çünkü o biliyordu:

“Bir toplumu Allah’tan başkası kurtaramaz.” (Ali İmran 160)

İstanbul Times - Mehmet Sebah Yiğit