Türkiye, on yıllardır süren çatışmalı bir sürecin içinde Kürt sorununu ya bastırarak ya da görmezden gelerek yönetmeye çalıştı.

Barışın İradesi: Silahların Susturulması ve Halkların Ortak Geleceği

Ancak her bastırma girişimi, toplumsal barışı daha da zayıflattı. Her görmezden geliş, hakların inkârını meşrulaştırdı. Bugün PKK’nin silah bırakması yönünde atılabilecek her adım, sadece çatışmasızlık ortamını yeniden tesis etmekle kalmaz; aynı zamanda Türkiye toplumunun demokratik dönüşüm sürecinin yeniden canlandırılması anlamına gelir.

Bu sürecin merkezine, “hakikatle yüzleşme”, “müzakereye dayalı çözüm”, “eşit yurttaşlık” ve “kültürel çoğulculuk” gibi temel kavramlar yerleştirilmeden kalıcı barıştan söz etmek mümkün değildir.

Kürt Sorununun Demokratik Zeminlere Taşınması

Kürt sorunu, bir güvenlik problemi değil; siyasal ve toplumsal bir meseledir. Bu gerçek kabul edilmeden ne silahların susması ne de barışın kalıcılaşması sağlanabilir. Bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan, Kürt halkının taleplerini meşru bir şekilde siyaset zemininde ifade edebildiği, yerel yönetimlerin güçlendirildiği, anadil ve kimlik haklarının tanındığı bir demokratik rejimdir.

Barış süreci, yalnızca devletin lütfuyla değil; Kürt halkının onurlu bir eşitlik temelinde sürece taraf olarak dâhil edilmesiyle anlam kazanır. Bu, silahların bırakılmasının ön koşulu değil; barışın ahlaki teminatıdır.

Hakikatle Yüzleşme ve Toplumsal Onarım

Yıllardır süren çatışmalar, yalnızca fiziki değil, aynı zamanda derin psikolojik ve kültürel yaralar da açtı. Kaybedilen hayatlar, faili meçhuller, zorla yerinden edilmeler, yasaklı diller ve bastırılmış hafızalar… Barış, sadece yeni bir gelecek inşa etmek değil; aynı zamanda geçmişle yüzleşmek ve toplumsal onarımı sağlamakla mümkündür.

Hakikat komisyonları, yerel inisiyatifler, mağdur haklarını önceleyen hukuki reformlar ve kamusal alanda adaletin tesisi, bu sürecin asli unsurları arasında yer almalıdır.

Yerel Demokrasi ve Anayasal Güvence

Barış süreci, aynı zamanda Türkiye’nin mevcut yönetim yapısını daha güçlü hale getirmeye dönük olmalıdır. Yerel yönetimlerin daha güçlü hale getirilmediği,Yüksek Seçim Kurulunun onay verdiği adayların görevden alınıp yerine kayyumların atanması iç barışa zarar verir. Sebebi nedir sorusun halktaki cevabı şudur: Terör ile ilişkisi olan biri veya birilerinin adaylığına neden izin verildi ? Sokak ne düşünüyor kısmı dikkate alınarak atılacak adımlar daha sağlıklı olur/olacaktır. Sadece sonuç değil ,süreç ve sonuç birlikte düşünülerek adımlar atılırsa toplumsal barışa daha büyük bir değer katılmış olur diye düşünüyorum…

Aynı şekilde anadilde eğitim, kültürel hakların tanınması ve kamusal alanda Kürt kimliğinin görünür hâle gelmesi, barışın toplumsallaşması için vazgeçilmezdir.

Silahlar Sustukça Halklar Konuşur

Dünyada pek çok örnek gösteriyor ki – IRA’dan ETA’ya, FARC’tan Nepal’e – silahlı örgütlerin siyasallaşması, ancak karşılıklı güveni önceleyen, kapsayıcı ve eşitlikçi modellerle mümkün olmuştur. Türkiye de bu dönüşümü yaşayabilir. Bunun yolu, güvenlikçi politikaları geride bırakıp, toplumun tüm kesimlerinin sürece aktif olarak katılmasını sağlamaktır.

Kürt sorunu çözülmedikçe Türkiye demokratikleşemez; Türkiye demokratikleşmedikçe Kürt sorunu çözülmez. Bu denklem, her iki tarafın da kaderinin ortak olduğunu gösteriyor.

Yeni Bir Başlangıç Mümkün

Eğer bugün barışa dair yeni bir sayfa açılabiliyorsa, bu yalnızca devletin değil; halkların iradesiyle mümkün olacaktır. Silahların susmasıyla birlikte demokratik siyaset alanının açılması, toplumsal katılımın güçlendirilmesi ve geçmişin acılarının tanınması; barışı sadece “sessizlik” değil, “adalet ve eşitlik” temelli bir toplumsal sözleşmeye dönüştürebilir.

Kürtler olmadan bu ülke eksiktir. Barış olmadan bu gelecek karanlıktır. Ama birlikte, bu ülkenin bütün halklarıyla; özgürlük, eşitlik ve hakikat temelinde yeni bir başlangıç mümkündür.

Birlikte yeniden büyük Türkiye’nin inşası için gönül gönüle inşallah.!

İstanbul Times - Mehmet Sebah Yiğit