DİLEK KAYA İMAMOĞLU’NDA ‘ZOR’ SORU: NEDEN EKREM İMAMOĞLU HAKKINDA AÇILMIŞ BU KADAR ÇOK DAVA VAR?
“Önümüzdeki hafta değerli eşim Ekrem İmamoğlu’nun üç ayrı davası görülecek,” diyen Dr. İmamoğlu, “Neden Ekrem İmamoğlu hakkında açılmış bu kadar çok dava var? Aslında bu sorunun cevabını hepimiz biliyoruz. Tüm Türkiye biliyor, dünya biliyor.
İstanbul Times Haber Merkezi -Hüseyin Çetiner - Fatih -İstanbul
BİRİLERİ DÜŞÜNCELERİNİ DİLEK GETİRMEKTEN KORKARKEN, BİRİLERİ SOKAK ORTASINDA CAN ALMAKTAN KORKMUYORSA; ORTADA BİR ADALET SORUNU VAR DEMEKTİR
Bunun nedeni, Ekrem İmamoğlu’nun iktidarın en büyük siyasi rakibi olmasıdır. Yenilenen seçimle birlikte, İBB Başkanlığını tam üç kere kazanmasıdır. 15,5 milyon oyla milletin cumhurbaşkanı adayı olmasıdır. Ekrem İmamoğlu’nun, büyük bir halk desteğini arkasına almış olmasıdır. Yani bu davalar, Ekrem İmamoğlu’na değil, milletin iradesine karşı açılmış davalardır,” ifadelerini kullandı.
EKREM İMAMOĞLU’NUN SANDIKTA YENİLMEYECEĞİ ANLAŞILINCA PANİK TUŞUNA BASILDI
Adaletin bir kişiye değil, bütün topluma lazım olduğunu vurgulayan Dr. İmamoğlu, “Bu davalar da yalnızca bir kişiyi değil, milletin iradesini ilgilendirmektir. Ekrem İmamoğlu’nun sandıkta yenilmeyeceği anlaşılınca panik tuşuna basıldı, hukuk ayaklar altına alındı. İş öyle bir noktaya vardı ki; Ekrem İmamoğlu’nun alın teriyle kazandığı, emeğinin karşılığı olan diplomasına bile göz konuldu.
BUNUN NEDENİ, EKREM İMAMOĞLU’NUN İKTİDARIN EN BÜYÜK SİYASİ RAKİBİ OLMASIDIR
Bu karar alınırsa, bundan sonra kimsenin diploması, tapusu, işi güvencede olmaz diye düşünülmedi. Sahte diplomaların ortada dolaştığı, meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir ortamda, Ekrem İmamoğlu’nun emek vererek hak ettiği diplomasını iptal etmek için hukuk hiçe sayıldı. Böyle adalet olmaz. Birileri düşüncelerini dile getirmekten korkarken, birileri sokak ortasında can almaktan korkmuyorsa; ortada bir adalet sorunu var demektir,” dedi.
ALPER TAŞ VE CANAN KAFTANCIOĞLU’NDAN ADA’YA DESTEK
“Türkiye’de barış ve güven ortamının sağlanması için, sadece mahkeme salonlarında değil, toplumun her alanında eşitsizlikleri sona erdirmeye, adaleti sağlamaya ihtiyacımız var,” diyen Dr. İmamoğlu, “Milyonlarca insan sokaklarda hak, hukuk ve adalet ararken, bu seslere sağır kalmak neyin inadıdır? Adalet sağlanmadan ne ekonomi düzelir ne demokrasi gelişir ne de gençler, çocuklar geleceğe ümitle bakmaya başlayabilir. Aile Dayanışma Ağı buluşmaları; adil, huzurlu, bereketli ve herkesin eşit olduğu bir Türkiye umudunun sembolüdür. Bu ülkenin geleceğini, susmayan vicdanlar ve umudunu yitirmeyen insanlar kurtaracak. Biz; adaletin, özgürlüğün ve insan onurunun yeniden hüküm süreceği bir ülke için buradayız. Herkesi bu umuda güç vermeye, dayanışmaya bekliyoruz,” şeklinde konuştu.
BÖYLE ADALET OLMAZ
19 Mart sivil darbesinin mağdurları tarafından kurulan Aile Dayanışma Ağı (ADA), onuncu buluşmasını yine Saraçhane Parkı’nda gerçekleştirdi. Kalabalık bir vatandaş topluluğunun destek verdiği buluşmaya CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, Sol Parti Genel Başkanı Alper Taş, İBB Başkanvekili Nuri Aslan, önceki dönem CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, sanatçı Ozbi ve kalabalık bir vatandaş topluluğu katıldı.
Onuncu buluşmanın basın açıklaması, iktidar kumpasıyla özgürlüğü elinden alınan seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı, CHP’nin ve 15,5 milyon vatandaşın cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun eşi ve sivil toplum gönüllüsü Dr. Dilek Kaya İmamoğlu tarafından okundu. Dr. İmamoğlu’nun açıklamasının ardından, sırasıyla; Medya A.Ş. Genel Müdürü Fatoş Pınar Türker’in annesi Kadriye Türker ve 19 Mart eylemleri sırasında Saraçhane’de tutuklanan gençlerden Meriç Aydın söz alarak, kendilerinin ve ailelerinin yaşadıkları hukuksuz süreci kamuoyu ile paylaştı.
DR. İMAMOĞLU: “HER HAFTA DAHA GÜÇLÜ BİR DAYANIŞMAYI YANIMIZDA HİSSEDİYORUZ”
Her buluşmada olduğu gibi absın açıklamasını okuyan Dr. İmamoğlu, konuşmasına, “Aylardır hak, hukuk ve adalet arayışıyla burada bir araya geliyoruz. Her hafta daha da büyüyen bir kalabalıkla toplanıyoruz. Her hafta daha güçlü bir dayanışmayı yanımızda hissediyoruz. Aile Dayanışma Ağı buluşmaları, toplum vicdanının sesi olmuştur artık. Saraçhane, bu buluşmalarla adaletin sustuğu yerde, halkın vicdanının konuştuğu bir alana dönüşmüştür. Kararlılığımızı, azmimizi ve adalet talebimizi diri tuttuğumuz için her birinize, her birimize teşekkür ediyorum,” sözleriyle başladı.
“NEDEN EKREM İMAMOĞLU HAKKINDA AÇILMIŞ BU KADAR ÇOK DAVA VAR ?”
“Önümüzdeki hafta değerli eşim Ekrem İmamoğlu’nun üç ayrı davası görülecek,” bilgisini paylaşan Dr. İmamoğlu, şunları söyledi:
“Üstelik bu üç dava, Ekrem İmamoğlu’nun karşı karşıya olduğu yargı tacizinin sadece küçük bir parçası. Çok sayıda davayla, siyasileşmiş yargı eliyle yürütülen bir karalama kampanyasıyla mücadele ediyoruz. Peki neden? Neden Ekrem İmamoğlu hakkında açılmış bu kadar çok dava var? Aslında bu sorunun cevabını hepimiz biliyoruz. Tüm Türkiye biliyor, dünya biliyor. Bunun nedeni, Ekrem İmamoğlu’nun iktidarın en büyük siyasi rakibi olmasıdır. Yenilenen seçimle birlikte, İBB Başkanlığını tam üç kere kazanmasıdır. 15,5 milyon oyla milletin cumhurbaşkanı adayı olmasıdır. Ekrem İmamoğlu’nun, büyük bir halk desteğini arkasına almış olmasıdır. Yani bu davalar, Ekrem İmamoğlu’na değil, milletin iradesine karşı açılmış davalardır.”
“SAHTE DİPLOMALARIN ORTADA DOLAŞTIĞI, MEŞRULAŞTIRILMAYA ÇALIŞILDIĞI BİR ORTAMDA, EKREM İMAMOĞLU’NUN EMEK VEREREK HAK ETTİĞİ DİPLOMASINI İPTAL ETMEK İÇİN HUKUK HİÇE SAYILDI”
“Adalet, bir kişiye değil; hepimize, bütün topluma lazımdır. Bu davalar da yalnızca bir kişiyi değil, milletin iradesini ilgilendirmektir. Ekrem İmamoğlu’nun sandıkta yenilmeyeceği anlaşılınca, panik tuşuna basıldı, hukuk ayaklar altına alındı. İş öyle bir noktaya vardı ki; Ekrem İmamoğlu’nun alın teriyle kazandığı, emeğinin karşılığı olan diplomasına bile göz konuldu. Bu karar alınırsa, bundan sonra kimsenin diploması, tapusu, işi güvencede olmaz diye düşünülmedi. Sahte diplomaların ortada dolaştığı, meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir ortamda, Ekrem İmamoğlu’nun emek vererek hak ettiği diplomasını iptal etmek için hukuk hiçe sayıldı. Buna zemin oluşturmak için yıllarını akademiye vermiş, saygın bir profesör de dahil olmak üzere 27 kişinin daha emeği hiçe sayıldı.”
“YARGI BİR AN ÖNCE SİYASETİN GÖLGESİNDEN KURTULMALI, HERKESE EŞİT DAVRANMAYA BAŞLAMALIDIR”
“Bu çelişki, bu eşitsizlik toplumun vicdanını derinden yaralamaktadır. Yargı bir an önce siyasetin gölgesinden kurtulmalı, herkese eşit davranmaya başlamalıdır. Hukuk siyasetin aracı değil, halkın ortak güvencesidir. Yargı mensuplarının bu gerçeği bir an önce hatırlaması, Türkiye’nin, bu ülkenin geleceği için elzemdir. Geldiğimiz noktada insanlar, ne yazık ki kendilerini sadece yargı karşısında değil, sokaklarda da güvende hissetmiyor. Her geçen gün ayrı bir şiddet vakası gündeme düşüyor. Gazeteci Hakan Tosun’un sokak ortasında katledilmesi bunun son örneği oldu.
Buradan kendisine rahmet, tüm sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyorum. Kadınlar, çocuklar, gençler, gazeteciler; her biri aynı adaletsizliğin mağdurları. Çeteler sokakları sarmış, sayısız suç kaydı olan insanlar elini kolunu sallaya sallaya dolaşırken, masum insanlar dört duvar arasında tutsak. Uyuşturucu tacirleri, katiller dışarıda; fikrini söyleyen, muhalefet eden, siyaset yapan, bu millete barış getirecek ve milleti düşmüş olduğu yoksunluktan ve yoksulluktan kurtaracak kişiler içeride.”
“BÖYLE ADALET OLMAZ”
“Böyle adalet olmaz. Birileri düşüncelerini dile getirmekten korkarken, birileri sokak ortasında can almaktan korkmuyorsa; ortada bir adalet sorunu var demektir. Bu hiç kimsenin saklayamayacağı bir gerçektir. Adaletin sadece suçluları cezalandırmakla sağlanmadığını da aklımızdan çıkarmamalıyız. Masumiyet karinesinin hiçe sayılması, adaletin gecikmesi, suçsuz insanların aylarca sebepsiz yere tutsak edilmesi de adaletsizliğin varacağı son noktadır. 30 Ekim 2024’ten bu yana, bu sürecin kabusunu yaşıyoruz. Neden? Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşları, 210 gündür haksız ve hukuksuz biçimde özgürlüğünden mahrum bırakılıyor. Neden? Ortada hala bir iddianame yok. Aile avukatımız Mehmet Pehlivan tutuklanarak, savunma hakkımız bile elimizden alınıyor. Neden?”
“ADA BULUŞMALARI; ADİL, HUZURLU, BEREKETLİ VE HERKESİN EŞİT OLDUĞU BİR TÜRKİYE UMUDUNUN SEMBOLÜDÜR”
“Türkiye’de barış ve güven ortamının sağlanması için, sadece mahkeme salonlarında değil, toplumun her alanında eşitsizlikleri sona erdirmeye, adaleti sağlamaya ihtiyacımız var. Milyonlarca insan sokaklarda hak, hukuk ve adalet ararken, bu seslere sağır kalmak neyin inadıdır? Ne yapılmaya çalışılıyor? Gerçekten anlamakta zorlanıyoruz artık. Herkes biliyor; adalet sağlanmadan ne ekonomi düzelir ne demokrasi gelişir ne de gençler, çocuklar geleceğe ümitle bakmaya başlayabilir. Aile Dayanışma Ağı buluşmaları; adil, huzurlu, bereketli ve herkesin eşit olduğu bir Türkiye umudunun sembolüdür.
Bu ülkenin geleceğini, susmayan vicdanlar, kafasını başını kuma gömmeyen, kapı arkasına, perdenin arkasına gizlenmeyen insanlar, vicdanlar ve umudunu yitirmeyen insanlar kurtaracaktır. Biz adaletin, özgürlüğün ve insan onurunun yeniden hüküm süreceği bir ülke için buradayız. Ve bunun için mücadele ediyoruz. Etmeye de devam edeceğiz. Herkesi bu umuda güç vermeye, dayanışmaya bekliyorum. Önümüzdeki hafta tekrar yine bu dileklerle görüşmek umuduyla, belki de tutsakların serbest bırakılmış sürprizi ile hepinize sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum.”
KADRİYE TÜRKER: “17 YAŞINDAKİ TORUNUMU, ‘ŞİMDİ SENİ DE TUTUKLARIZ,’ DİYE TEHDİT ETMİŞLER”
Düzce Cezaevi’nde tutulan Medya A.Ş. Genel Müdürü Fatoş Pınar Türker'in annesi Kadriye Türker de konuşmasına, kızının başarılarla dolu iş kariyerini özetleyerek başladı. “2021 yılında İBB’den gelen teklifi, ülkesine hizmet etme sorumluluğuyla kabul etti” diyen anne Türker, “Ta ki 19 Mart sabahına kadar. 19 Mart sabahı, tutuklanan diğer çalışma arkadaşlarıyla birlikte şafak baskınıyla, hiçbir delil olmadan, çocuklarının gözü önünde gözaltına alındı. O sabah bizim için hayat durdu. Biz haberi duyduğumuzda neye uğradığımızı şaşırdık. Pınar'ın evine gidene kadar geçen yol, bize yıllar gibi geldi. Okula gitmeye hazırlanan biri 17, biri 12 yaşında, reşit olmayan kız çocukları, anneleri için çok korkmuşlar. Üzerlerine giyinirken, polisler yanlarında beklemiş. Okul çantalarına kadar aramışlar. Ardından, annelerini yanlarından alıp götürmüşler. Çocukların babalarına telefon etmelerine bile izin verilmemiş. Büyük kızını, ‘Şimdi seni de tutuklarız,’ diye tehdit etmişler,” bilgilerini paylaştı.
“GERÇEK SUÇLULAR VE SABIKALAR SOKAKLARDA DOLAŞIRKEN, BİZ BU ADALETSİZLİĞİ HAK ETMİYORUZ”
Kızının 7 aydır tutuklu olduğunu kaydeden anne Türker, tüm aile olarak psikolojik destek sayesinde ayakta kalmaya çalıştıklarının altını çizdi. Kızının, oy vermek dışında siyasetle bir bağının olmadığına dikkat çeken anne Türker, “Bu yaşananlar, adaletin ne kadar zedelendiğinin acı bir göstergesidir. Gerçek suçlular ve sabıkalar sokaklarda dolaşırken, biz, bu adaletsizliği hak etmiyoruz. Adalet terazisi gücün değil, vicdanın terazisi olmalıdır. Pınar, ilk günlerde Saraçhane eylemlerinde tutuklanan gençlerle aynı koğuşta kaldı.
Bir süre onlara hem annelik hem ablalık yapıyordu. Tutuklandıktan 97 gün sonra, Silivri'den nakledildiğini koğuş arkadaşının annesi haber verdi. Ama nereye götürüldüğünü ne avukatlarına ne de bizlere haber verilmediği için, bir türlü haber alamıyorduk. Sanki kaybolmuştu. Düzce T tipi Kapalı Cezaevi'ne nakledildiğini öğrenene kadar, saatlerce gözyaşlarına boğulduk. Düzce'ye vardığında kalabalık bir koğuşta kalmaya başladı. Yatacak yer olmadığı için, 8-10 gün yer yatağında yattı. Eşyaları da çöp poşetinde duruyordu. Bunu duyunca içim paramparça oldu. Bir annenin yüreği, evladının uğradığı haksızlığı her zerresinde hisseder,” şeklinde konuştu.
“DAYANIŞMA BİZE GÜÇ VERİYOR, CESARETİMİZİ BÜYÜTÜYOR VE UMUDUMUZU DİRİ TUTUYOR”
Kızının, torunlarının diploma ve mezuniyet törenlerine katılamamanın üzüntüsünü yaşadığını belirten anne Türker, “19 Mart'tan bu yana, kızımıza ve torunlarımıza her yönden destek olmaya çalışıyoruz. Ancak, Düzce'ye her ay gidip gelmek, yaşımız gereği, bizim için oldukça güç. Yaşadığımızı anlatmak kadar, dayanışmanın önemini vurgulamak için de buradayız.
Çünkü biliyorum ki biz yalnız değiliz. Başta, bizim gibi bu hukuksuz sürecin parçası olan birçok aile ve ülkemizin milyonlarca yurttaşı, bu haksızlık karşısında sabırla, azimle ve umutla direniyor. Adaletin yerini bulacağına, kızım ve onun gibi haksız yere özgürlüğünde mahrum bırakılan herkesin en kısa en kısa zamanda sevdiklerine kavuşacaklarına inanıyorum. Burada bizlere destek veren herkese teşekkür ederim. Dayanışma, bize gerçekten güç veriyor, cesaretimizi büyütüyor ve umudumuzu diri tutuyor,” dedi.
ÖĞRENCİ MERİÇ AYDIN: “EYLEMLERDE GÖZÜMDEN VURULDUM. SAĞ GÖZÜM YÜZDE 75 GÖRMÜYOR. GÖZÜM EKSİK AMA VİCDANIM TAM”
19 Mart Saraçhane eylemleri sırasında gözaltına alınıp, bir süre tutuklu kaldıktan sonra şartlı tahliye edilen üniversite öğrencisi Meriç Aydın da yaşadıklarını şu sözlerle dile getirdi:
“Bugün burada, yalnızca kendim için konuşmuyorum. Bu sözler, bir kuşağın içinden geçen ama çoğu zaman susturulan sesidir. Okullarda, sokaklarda, iş yerlerinde, hayatın en kırılgan yerlerinde büyümeye tutunmaya, direnmeye çalışan bir kuşağın sesi bu. Benim hikayemde bir kırılma var. 19 Mart darbesinde, Saraçhane'de, gözümden vuruldum. Sağ gözüm artık yüzde 75 oranında görmüyor. Ama ben, hala görüyorum… Bu ülkenin gençlerinin ne kadar onurlu ne kadar kararlı ve ne kadar inatla ayakta durduğunu görüyorum.
Bu ülkede hak talep eden her genç ya bir copla ya bir dosyayla ya da bir baskıyla karşı karşıya bırakılıyor. Arkadaşlarımız durmadan ifadelere çağrılıyor, Önlerine işlemedikleri suçların dosyaları konuluyor. Darp ediliyor, Gözaltında günlerce, hukuksuzca tutuluyorlar. Ve çoğu zaman, en temel insani ihtiyaçlarına bile ulaşılmalarına izin verilmiyor. Ben de yaşadım bunu. Gezi'yi anma gününde gözaltına alındım. 13 saat boyunca bir otobüsün içinde bekletildik. Dört saati ters kelepçeyle geçti.
Otobüsün arka kapısı kapalıydı. Havasız ve susuz bekletildik. Defalarca su istedik. Ama suyu, ancak kameralar açıldığında, video kayda alınırken verdiler bize. O an bile, en basit insani ihtiyacımızı bir gösteriye dönüştürdüler. Ama bilsinler ki; biz susmadık, biz korkmadık ve biz asla korkmayacağız. Çünkü biz, bu ülkenin geleceğiyiz. Biz, haksızlığa karşı ses çıkaran, düşse de ayağa kalkan bir kuşağız. Bizim hikayemiz korkunun değil, direnişin hikayesi. Ve ben buradayım; gözüm eksik ama vicdanım tam. Canım yandı ama inancım hala diri. Biz haklıyız. Haklıyız, kazanacağız.”
Kaynak: İstanbul Times Haber Ajansı (İTHA)