Tarihin her döneminde sahne aynı kaldı, yalnızca aktörler değişti.

Soğuk Savaş bitti, ama yeni çağın tek senaristi hâlâ aynı: Amerika Birleşik Devletleri.

Kimi zaman “özgürlük”, kimi zaman “barış” diyorlar ama her defasında sahneden barut kokusu yükseliyor.

9 Ekim’de Mısır’da yapılan müzakerelerde ABD Başkanı Donald Trump, İsrail ile Hamas arasında Gazze’deki ateşkes planının “ilk aşamasının” onaylandığını açıkladı. Dünyaya “barış” diye duyurulan bu planın, aslında yeni bir vesayet düzeninin ilanı olduğu kısa sürede anlaşıldı.

Trump, savaşın ardından uygulanacak 20 maddelik Gazze planının ilerlediğini, bazı liderlerin “Barış Kurulu”na atanacağını ve bu kurulun geçici Filistin yönetimini denetleyeceğini duyurdu.

Bir başka deyişle, Gazze’nin yönetimi yine Gazze dışından şekillenecek.

Yani halk kendi kaderini belirleyemeyecek, çünkü barışı bile bir üst akıl yönetecek.

Trump aynı konuşmada, Gazze’nin yeniden inşasına “birçok güçlü ve zengin ülkenin” destek vereceğini açıkladı.

Ne kadar tanıdık değil mi?

Irak’ta da böyle başlamıştı; Afganistan’da da.

Her defasında “yardım” dediler, arkasından yeni bağımlılıklar, yeni yıkımlar ve yeni üsler bıraktılar.

Bu kez fark şu: Trump, tüm bu süreci kameraların önünde alaycı bir gururla sahneledi.

Liderleri arkasına dizip, bir moderatör gibi söz hakkı dağıttı.

Kibir, diplomasinin yerini aldı.

Mısır’ı, “silahlarını ve uçaklarını ucuza sattığı” için aşağıladı.

Ve ardından “dünyanın en büyük ordusu bizde” diyerek gözdağı verdi.

Bu tablo, bir barış masasından çok, küresel tahakkümün sahnesiydi.

En çarpıcı cümle ise şuydu:

“İran’ı vurmasaydık, Gazze anlaşması olmazdı.”

Bu tek cümle bile yeter:

Trump’ın barışı, bir saldırının sonucu.

Yani bu “barış”, aslında bir savaş stratejisinin devamı.

Bugün, Gazze halkının acısı üzerinden yükselen bu yeni plan, tarihe yalnızca bir diplomatik belge olarak değil, bir ahlaki çöküşün manifestosu olarak geçecek.

Çünkü barış, bir halkın iradesini susturarak inşa edilemez.

Barış, yıkımın sponsoru tarafından ilan edilemez.

Barış, çıkarın gölgesinde yeşermez.

Ve en sonunda yine aynı hakikat karşımızda duruyor:

Soğuk Savaş bitti ama dünyanın jandarması değişmedi.

Trump istediğini aldı.

ABD yine barış masasında değil, tarihin en kirli satır aralarında imzasını attı.

Bugün dünyanın önünde tek bir soru var:

Barış mı istiyoruz, yoksa bir süper gücün şefkat maskesiyle süslenmiş yeni bir sömürüyü mü?

Cevap, Gazze’nin sessiz enkazında gizli.

Ve o enkazın diliyle tarih yeniden söylüyor: Savaşı başlatan el, barışı ilan edemez.

İstanbul Times - Mehmet Sebah Yiğit