Son günlerde çocuklar arasında yayılan “boğaz sıkma oyunu” adı verilen tehlikeli akım, aslında yalnızca bir sosyal medya fenomeni değildir. Bu davranışın arka planında çocukların psikolojik dünyasında derin izler bırakan yalnızlık, sevgisizlik ve değersizlik duyguları vardır
Çocuk bir oyunun peşinden koşmuyor; görünür olmanın, fark edilmenin ve onaylanmanın peşinden koşuyor. Sosyal medya ise ona bu görünürlüğü sağlarken, geride ölümcül riskler bırakıyor.
Psikoloji biliminde en temel ihtiyaçlardan biri, çocuğun aidiyet ve sevgi duygusudur. Aile içinde şefkat gören, değerli hissettirilen ve iletişimle desteklenen çocuk, kendini sosyal medya onayına teslim etmez. Fakat sevgisiz büyüyen, duygusal boşluk içinde kalan çocuk, bu açığını dışarıdan kapatmaya çalışır. Çoğu zaman da karşısına çıkan şey sağlıklı bir model değil, tehlikeli bir akımdır. Oyun gibi görünen bu davranış aslında bir çığlıktır: “Beni fark edin.”
Şiddet eğilimleri de çoğu zaman bu yalnızlığın ürünüdür. Aile içi iletişimsizlik, ilgisizlik ya da baskıcı tavırlar, çocuğun duygu dünyasında ya bastırılmış bir öfkeye ya da yanlış yollarla dikkat çekme çabasına dönüşür. Çocuğun arkadaşına uyguladığı boğaz sıkma, aslında kendi içindeki baskının dışavurumudur. Yetişkinlerin sevgiyle dokunmadığı yerde, çocuklar birbirine şiddetle dokunmaya başlar.
Okullardaki rehberlik hizmetlerinin yetersizliği bu tabloyu daha da ağırlaştırmaktadır. Çocuğun iç dünyasında yaşadığı fırtınayı fark edecek, onu anlamlandıracak ve sağlıklı yönlendirecek bir danışmanlık sistemi çoğu zaman bulunmamaktadır. Eğitim kurumlarında başarı, not ve sınav ön planda tutulurken, çocukların ruhsal ihtiyaçları geri plana atılmaktadır. Oysa en büyük ihtiyaç, anlaşılmak ve değer görmektir.
Değerler eğitimindeki boşluk da bu yalnızlığı büyütmektedir. Çocuğa empati, merhamet, sorumluluk gibi insani değerler aktarılmadığında, hayatın kıymeti de sıradanlaşır. Kendi canının ya da arkadaşının canının tehlikeye atılması, “oyun” zannedilecek kadar sıradan hale gelir. Aslında burada mesele, yalnızca bir sosyal medya akımı değildir. Mesele, toplumun çocuğa yeterince sevgi ve değer verememesi, ailelerin çocukla sağlıklı bağ kuramaması ve eğitim sisteminin ruhsal gelişimi ihmal etmesidir.
“Boğaz sıkma oyunu” masum bir eğlence değil, toplumsal yalnızlığımızın çocuklar üzerinden görünür hale gelmiş en acı yansımalarından biridir. Çocuğun ihtiyacı, telefon ekranında onay almak değil; annesinin gözlerinde, babasının sözlerinde ve öğretmeninin ilgisinde değer bulmaktır. Unutmayalım, çocuklarımız şiddete değil, sevgiye dokunarak büyümek ister.