Duyguların suyu diyebileceğimiz gözyaşı; ayrılık, hasret, yalnızlık, çaresizlik, sevinç gibi duyguların oluşturduğu yoğunluğunun ifadesi olarak dışa yansır.
Gözyaşı basit bir sıvı, su değildir. Genel olarak üç tabakadan oluşur ve içerisinde gözü koruyan birçok madde bulunur. Dış 5/6 ‘lık kısmında kirpikler ve salgı bezleri bulunur. Gözde normal durumlarda sürekli bir gözyaşı salgısıdır. Krause ve Wolfring olmak üzere iki yardımcı gözyaşı bezi vardır. Gözyaşının bir kısmı buharlaşma ile kaybolur, Gözyaşının büyük bir kısmı nazolakrimal keseden burundaki alt meaya gelir ve yutulur.
Uyanık olduğumuz sürece gözyaşı üretimi devam eder.
Çünkü gözyaşı kornea tabakamız için hayati derecede önemlidir. Gözlerimizden neden su geldiğini hiç merak ettiniz mi? Ağlamak yalnızca insanlara özgü bir fizyolojik fonksiyondur. Biz aslında üç farklı gözyaşı döküyoruz. Bu aslında gözlerimizin yaşarmasının sebebinin ne olduğuna bağlıdır. Yakın zamana kadar ağlamanın nedeni konusunda bilim insanları ile yazarlar arasında anlaşmazlık vardı.
Gözyaşları insanların acısını, mutluluğunu ya da korkusunu içine hapsederek vücuttan kaçan gizemli sıvı idi.
Uyurken gözyaşı asidesi artar, çünkü karbondioksit retansiyonu vardır. Hava kirliliği olan şehirlerde yüksek seviyedeki fotokimyasal sisten dolayı gözyaşı asitleşir. Gözyaşı ölümden ortalama üç saat sonra da asitleşir.
Ayrıca göz bir dakika süre ile açık kaldığında yani kırpma işlemi olmadığında ciddi derecede iltihap oluşmasına neden olabilir.
Fizyolojik olarak gözyaşının bulaşıcı olduğunu biliyoruz. Normalde gözün yukarı- dış kısmında lakrimal bez denen bir yapı vardır. Bu bez salgıladığı sıvıyı gözün üst köşesinden bırakır ve gözün açılıp kapanması ile bu sıvı tüm göze yayılır. Göz kapağının belirli aralıklarla bağımsız bir şekilde açılıp kapanmasının temel nedeni de bu yayılmayı sağlamaktır. Gözün üst köşesinden salgılanıp göz boyunca yayılan bu sıvının bir yerde boşaltılması gereklidir. İşte bu noktada gözün iç kısmı ile burnun birleştiği yerde bulunan ufak bir kanal, gözde yayılan bu sıvıyı alıp burun boşluğuna akıtır. Ağlama sırasında göze gelen yaş miktarı o kadar çok artıyor ki, bu ufak kanalın bu acıyı tek başına taşıma şansı olmuyor. O nedenle biriken damarlar göz kenarlarından kendilerini boşluğa bırakır.
Diğer taraftan bu ufak kanal aracılığı ile burun boşluğuna bırakılır. Burun boşluğuna giden bu sıvı da arttığından, ağlayan kişilerde sık sık burun akıntısı görülür.
Bilimsel açıdan ağlamak, kimyasal bir uyarıcıya tepki olarak gözyaşı üretmekten farklıdır. Hatta gözyaşları birbirinden farklıdır. 1981'de Minnesotalı psikiyatrist II. William H Frey üzücü filmler sonucu çıkan gözyaşlarının soğan doğrarken çıkan gözyaşlarından daha fazla protein içerdiğini keşfetti.
Fakat herkes ister sevinç ister üzüntüden olsun ağlamakla ilgili duygulara aşina olsa da, yetişkin insanlar olarak neden ağladığımız konusunda fazla bilgi bulunmuyor; ama bu konuda çeşitli fikirler de vardır.
Gözyaşları, her zaman olmasa da çoğunlukla göz boşluğunun üst-dış köşesinde üretilir. Alt-iç köşede ise boşaltma noktaları (0,3 mm çapında minik borular) bulunur. Bu düzenleme şu anlama gelir: Gözlerimiz, gayet etkili bir çapraz-akışlı yağlama sistemine sahiptir. Göz kırpma ise yaşların göz yuvarlağına eşit miktarda yayılmasına yardımcı olur aynı zamanda fazlalık yaşları da boşaltım borularına doğru hareket ettirir.
Bazal Gözyaşı
Gözümüzde her zaman var olan ve gözleri koruyan, besleyen ve kayganlaştıran gözyaşıdır. Bu gözyaşı diğer tip gözyaşından kimyasal olarak farklıdır.
Bazal gözyaşının özellikleri:
• Sürekli üretilir
• Kir ve kalıntıları uzak tutar
• Üç katmandan oluşur: gözyaşını göze bağlı tutan mukus katmanı, nemi koruyan ve işgalci bakterileri dışarıda tutan ak öz katman ve yüzeyi kaygan tutan dış lipit katmanı
Refleks Gözyaşları
İkinci gözyaşı türü, gözleri rüzgâr, duman veya soğandaki kimyasal “sin-propanetial-S-oksit“ gibi tahriş edici lerden korumak için büyük miktarlarda oluşan refleks gözyaşlarıdır.
Refleks gözyaşlarının özellikleri:
• Zararlı maddeleri yıkayarak atar
• Büyük miktarda oluşur
• Sulu katman mikroorganizmaları durduran antikorlar içerir
Duygusal Gözyaşları
Bu insanlara özgü gözyaşı türü en gizemli gözyaşı çeşididir. Bilim insanları bugün duygusal olarak neden ağladığımızı bilmemektedirler ancak bu konuda çeşitli teoriler vardır. VassarCollege tarafından yapılan bir çalışmadaki teoriye göre, gözyaşları, savunmasız kaldığımızda yırtıcıları uyandırmaksızın başkalarının bize yanıt vermesine olanak tanımak için gelişen bir çeşit sessiz sinyal sistemidir. Bazıları da gözyaşlarının tutkuyu ifade etmenin bir yolu olduğuna inanmaktadır. Ayrıca, ağlamanın stresi hafiflettiği şeklinde bir düşünce de bulunmaktadır – kadınların %85’i ve erkeklerin%73’ü ağladıktan sonra kendilerini daha iyi hissettiklerini bildirmiştir.
Fakat araştırmacılar yetişkinlerin yalnız olduklarında da ağladığını söylüyor. Belki de ağlamak ne kadar üzgün olduğumuzu anlamamıza yardımcı oluyorken, duygularımızı daha iyi anlamamızı sağlıyor.
1986'da popüler Amerikan gazete ve dergilerini inceleyen bir psikolog, ağlamakla ilgili makalelerin yüzde 94'ünde ağlamanın psikolojik gerginliği gidermeye yardımcı olduğunun ileri sürüldüğünü gördü.
2008'de 30 ülkeden 4300 genç yetişkinler ile yapılan bir araştırmada ise çoğu kişi ağladıktan sonra ruhsal ve fiziksel olarak kendilerini daha iyi hissettiklerini söylüyordu. Bazıları ise bir değişiklik hissetmediğini, kimi de kendisini daha kötü hissettiğini ifade ediyordu. Örneğin kişi başkalarının yanında ağlamaktan utanıyorsa, kendi başına ya da yakın bir arkadaşının yanında ağladığı şekilde ağlamayacaktır öyle bir durumda. Ayrıca kişi ağlamasını bastırmaya veya saklamaya çalışıyorsa sonrasında rahatlama hissi daha az olur.
İnsanlık tarihinin büyük bölümünde, başka insanların bulunduğu ortamlarda ağlamak gayet normal olarak bilinirdi. Ta ki sanayi devrimine kadar. Hâlbuki eski zamanlarda, Yahudi, Yunan ve Romalılar cenazelerde ağladıklarında gözyaşlarını içlerine akıtmak için gözyaşı şişeleri kullanırlardı. Bu küçük şişeler daha sonra bir anma ve saygı ifadesi olarak ölen kişi ile birlikte gömülürdü. Eski zaman düşünürleri, duygusal ağlamayı anlamaya çalışmışlardı. Hipokrat, ağlamanın beyinde bir şekilde problem yaratan aşırı mizahın güvenli bir biçimde beyinden atılmalarını sağladığını düşünmüştü.
Aristo ağlamanın, aklı baskılanmış duygulardan arındırdığını yazmıştı. 1579’da yapılan ve psikoloji bilgisinden yoksun bir açıklamaya göre ise “Beyin sıkıştırıldığında, çok fazla miktarda gözyaşı akıtılmasına sebep oluyordu. Darwin ise şöyle yazmıştı: “Ağlamak, aşırı duygusal durumlardan dolayı kan dolarak genişleyen gözler için rahatlama sağlayan bir olaydır”
Gözünden çıkan yaşlar analiz edilirse nasıl bir sonuç ortaya çıkar?
Aşırı ağlama gözlerde olumsuz etkiler yaratır. Gözlerde kızarıklık, şişlik, yanma ve kaşıntı gibi belirtiler görülebilir. Ayrıca göz tansiyonu yükseltebilir ve göz sağlığını tehlikeye atabilir. Aynı zamanda baş ağrısı ve migrene de neden olabilir.
William Frey, uzun yıllar ağlama ve gözyaşları üzerine araştırma ve deneyler yapmış, duygusal gözyaşlarının stres atmada rolü olabileceği sonucuna varmıştır. Hüznün iyileştirici gücü, dökülen gözyaşlarıdır. Gözyaşları, bedende biriken toksinleri dışarı atarak insanı rahatlatır, ruhu yumuşatır. Bazı insanlar teselli kaynağı olarak gözyaşına sığınırlar. Gözyaşları, sadece doğuştan gelen refleksler değil, aynı zamanda sembolik bir hal alan ve bir anlamı bulunan iradeli fiillerdir. Sevinç gözyaşlarının pek uzun sürmediği bilinir.
Descartes, inleme ve iç çekme olayına şu şekilde izah getirir: İnleme sırasında akciğerler birden bire içeri giren kanın bolluğu ile şişerler ve bu bol kan akciğerlerde bulunan havayı dışarı atar. Bu hava boğazdan çıkarak gözyaşlarına eşlik eden inlemeleri doğurur.
Yahudilerin kutsal saydıkları dini inançlarına görede ağlama ile ilgili mabedi olduğunu hatırlatmak istedim yazımda
Ağlama Duvarı
Yahudilerin Beit ha-Mikdaş (Beytülmakdis) dedikleri mâbedden günümüze kalan ve kutsal kabul edilen duvar. Yahudi inancına göre Romalılar tarafından milattan sonra 70 yılında ikinci defa ve kalıcı olmak üzere yıkılan Süleyman Mabedinden kalan tek parça ve en kutsal alan olarak kabul ediliyor.
Kutsal kitabımızda ise gözyaşı hakkında yer verelim…
“İnsanoğlunun tepkilerini ifadede özel bir yere sahip olan gözyaşının bir dinî ve tasavvufî hayatta da önemli bir yer tuttuğunu görürüz. Kur'an-ı Kerim'de değişik yerlerde az gülmek, çok ağlamak tavsiye edilir.
Hz. Peygamber'in sık sık ağladığı ve ağlamayı teşvik ettiği, sahabelerine de sık sık gözyaşı döktükleri bilinmektedir Hz. Âdem, işlediği zelleden dolayı yeryüzüne indirilince pişmanlık gözyaşlarıyla Allah'tan af diler. Hz. Yakup, oğlu Yusuf için o kadar çok ağlar ki sonunda gözlerinden olur.
Gianni Rodari bir gözyaşının ağırlığının ne kadar olduğu sorusuna şöyle yanıt vermiştir: "Gözyaşından gözyaşına değişir. Nazlı bir çocuğun gözyaşı rüzgârdan hafiftir ama aç bir çocuğun gözyaşı bütün dünyadan daha ağırdır."
Vücuttan çıkan sıvılar
Kan -idrar -su –meni- irin- gözyaşı –sümük- ter –tükürük
Kaynak: Durukan AH, Göz anatoxrıisi ve görme fizyolojisi. İnternet sitesi www.gata.edu.tr/ cerrahi bilimler/ göz/ saglikprof/ dersler/ anatomi.htm
Fırat T. Göz ve Hastalıkları, Ankara 1980; Cilt 1:21-98.