Uçurumun kenarına gelip de düşecek yer bulamamış gibi çaresizliğe gömülmek.

Ya da o kadar düşecek yer varken görmezden gelmek.

Mantıklı mı?

Yaşamın çetrefilli oluşunu kabul ederek atıyoruz adımlarımızı. Çetrefilin içine sığdırdıklarımız arasında ise ölümü teğet geçiriyoruz.

**

Arabanın motoruna konan bir kedi. Dakikalar sonra ölecek ama o arabada çalan şarkının hayaline dalmış. Dışarının dondurucu soğuğundan kurtulduğu için mutlu. Anını yaşıyor. Sonrası umurunda değil. Yüzeysel olan her şeyin kendisine derin gelişi, derin gelen her şeyin yüzeysellikten henüz sıyrılamadığının bilincinden uzaklaşmış gibi bir hali var. O da bilmiyor ne olduğunu. Yaşadığını sanıyor ya gerisi mühim mi? Hayatını idam ettirebilen gerekçelere de sahip. Arada da sevdikleriyle ilgileniyor. Kendisi dışında her konuyla ilgili konuşabilecek kadar, yokuşu tek nefeste tırmanacak kadar gücü var. Olumsuzluklar onunla ilgili olmamalı. O tek nefesi başkası için kullanmalı. ‘Çık diyor’ içinden bir ses ona. Hâlbuki canını kurtarmak için kalmalı orada. Arabanın motorunda... Kendi menfaati için atmış adımlarını. Sona geldiğinin nereden bilebilir ki?

Ölüm ona çok uzak gelir. Çalan şarkı biter. Motor çalışır. Ve hayaller sonlanır.

**

Motora ısınmak için giren kedinin, ölüme gittiğini bilmemesi birçok şeyi anlatıyor aslında.

O noktayı düşünmeden yaşamak, getirilerine katlanmak zorunda kalmak.

Yaşamın gerekliliklerini düşünerek, kalplerden uzaklaşmayı tercih etmek, ettirmek...

Hayat insanları bambaşka yerlere savurmakta usta. Acımadan kırıp dökmek de, bir ipe dizip sallamak da...

Dalga geçer gibi!

İnsanlar doğup, yaşayıp, ölüyor. Olaylar; girip, gelişip, sonuca bağlanıyor.

Savururken, kırıp dökerken, ipe dizerken kaptırıyor insan kendini. Bu karışık ahenge tutsaklaşıyor. Sanki hep bu düzenin içinde yuvarlanacak, hayat hep onunla dalga geçecek gibi.

Hayat meşgalesini sorun haline getirerek, hayatının bir parçası olan insanları kendi düşünceleri için, düşünceleri gerçekleşmediği için görmezden gelen insanlar var. Kalp kıran, düş kıran...

Hatırlatayım: zaman geçiyor! Ve bir gün karşındakine bir zarar geldiğinde senin kafana takılanlar yüzünden karşındakine aldığın tavır sadece senin pişmanlığın olacak!

Misal, konuşmaya tenezzül etmediğin o insan, belki bir kedi gibi motora girecek ve hayatının filmi kopacak.

Örneklemeleri kendi üzerimden yapayım. Ölümün yanı başımda olduğunun bilincindeyim. Sizler gibi yaşamın kargaşasına kapılıp, işler yürümüyor diye tüm günümü mutsuz geçirmeye bolca vaktim ve birilerinin ruhunu incitecek kalbim yok!

Bir kedi gibi son anınızı yaşarken bilmeyeceksiniz. Kendi menfaatleriniz için çabalarken ölümün size yakın olduğu gerçeğinden uzaklaşıyorsunuz. Bu bilinç ile yaşamınızı, insanlara karşı tavırlarınızı bir süzgeçten geçirin. Bakalım iyi kiler mi geçecek delikten, keşkeler mi?

**

Hayatın doğrularıyla barışık değilim.

Olmaya da niyetim yok.

Kendi doğrularımdan vazgeçecek halim yok.

Dayatılanlara karşıyım, fikir değiştirecek tavrım yok.

Bir gün çaresiz kalsam dahi, sizlerin yanlışlarına itaat edecek karakterim yok!

Sizin ele geçireceğiniz bir ‘ben’ yok.

Ölümü unutup saltan durmaya da gönlüm yok!

Yarın hiçbirimiz olmayabiliriz!               

Mantıklı mı, uçurumda atlayacak yeri görememek?

Mantıklı mı, kaybetmeyecekmişçesine zedelemek?

Mantıklı mı, hayatta hiç ölmeyecek gibi yaşamak?

Hande Balcan

Not: Şu anda bu yazıyı yazarken, saat 04.33’te Kadıköy’de çalışan çöp toplayıcılarına selam olsun. İyi ki varsınız!