Çocuklarınızın eğitilmesini ve düşünmenizi istemiyorlar. İnsanların zihnini meşgul tutmak için ülkemiz ve tüm dünya gün geçtikçe eğlenceyle, medyayla, televizyon programlarıyla, uyuşturucuyla, alkolle ve aktivitelerin her çeşidiyle dolu hale geldi.

Çok fazla düşünmeniz, önemli insanların işine gelmiyor.

Uyanmanız ve anlamanız gerek ki, hayatınızı yönlendiren insanlar var ve siz bunun farkında bile değilsiniz. Perdenin arkasındaki adamların istediği en son şey, bilinçlenmiş ve düşünme yetisine sahip bir toplum.

Bu yüzden sürekli olarak düzmece bir yaşam, din, medya ve eğitim yoluyla bizlere sunuluyor. İlginizi dağıtmak ve sizi her şeyden habersiz bırakmak istiyorlar ve gerçekten de bu işi iyi yapıyorlar.

Dünyanın en güçlü ve en gelişmiş ülkelerini merak ediyorsanız dünyanın en büyük kütüphaneleri nerede oraya bakmalısınız.

Okurken kulağınız sesinizi duymalı, niye niçin okuduğunuzu bilmelisiniz.

Okumak bir ilim yolculuğudur. Kendini tanıyan dünyayı tanır.

Kitaplar vardır; herhangi bir konuda bilgi almak için okunur.

Kitaplar vardır; araştırmak, sorgulamak, bilgi edinmek için okunur

Kitaplar vardır; kendini dinlemek için okunur

Kitaplar vardır; sadece okunur

Unutma sadece meslek sahibi olmak için okunmaz. Gelişmek, geliştirmek ve geleceğe dair güzel şeyler yapmak için okunmalı.

Ülkemizde her yıl 72 bin kitap basılıyor.

Roman 10 bin adet, 11 bin adet civarında da Tarih Genel Kültür, 15 bin civarında edebi eser basılıyor peki biz okuyor muyuz? Bu kitaplardan sadece 2 bin belki de 3 bin tanesi okuyucuyla buluşuyor, diğerleri raflarda okuyucuyla buluşmak için bekliyor.

Peki, 1 yılda ülkemizde ne kadar kitap satılıyor?

2020 verilerinde 420 milyon adet kitaptan 70 bin satılıyor.

Türkiye'nin nüfusu 80 milyon, 20 milyon civarın da kitap satılıyor. 80 milyonluk nüfusa 420 milyon kitap alınıyor.

Japonya 125 milyon nüfuslu bir ülke, 4,2 milyar kitap satılıyor. Aradaki farkı söylemeye gerek yok. Japonya'daki bir kişi yılda 25 kitap, Fransa'da ise yılda 7 kitap okuyor. Size bir soru son bir yılda kaç kitap okudunuz?

Tayland'da bir kişi bir haftada 9 saat kitap okuyor

Filipinlerde bir haftada 8 saat

Çin’de bir haftada 8 saat

İsveç'te bir haftada 7 saat.

Türkiye' de yaşayan bir okuyucu olarak size soralım; sizce Türkiye'de bir haftada kaç saat kitap okunuyor dur?

Kitapları okumak değil sadece mesele, çevremize baktığımızda, yayınevlerine, yazarlara baktığımızda artık şunu görüyoruz; bu kitabı nasıl daha çok satarım? Hal böyle olunca kitap ticari olarak piyasalarda yerini alıyor. Kitaba ticari gözle bakılıyor. Kitap yazmanın bir kalitesi olur, Türkiye olarak bizde kitap yazmaya dair bir kriter olmadığı için okuyucu çabuk sıkılıyor ve okuma alışkanlığı ortadan kayboluyor.

Bu aşamada kitabın yazarı, okuyucuya verdiği his ve güven çok önemli.

Kitap neden Türkiye’de okunmuyor sorusunun cevabı sorunun kendi içerisinde ama kimse sorunun içine bakmıyor. Yazarlar ve kitaplar uzman kişilerce yeterli derecede denetlenmiyor. Bu arada insanlara faydası olmayan, yazılmak için veya ticari amaçla hiçbir bilgi içermeyen öylesine yazılan kitaplar takip edilmeli çünkü nasıl insanları zehirleyen otlar varsa insanları zehirleyen kitaplarda olduğu unutulmamalıdır.

Kitapları tanıyın.

Kitap okuyacak kişi ilk önce kitap yerine kendini okumalı, kendini okuyarak tanıdıktan sonra hangi yöne gideceğine karar vermelidir. Araştırma yönü mü ağır basıyor? Belki gündelik yazılar ilgisini çekiyordur…Ya da çabuk sıkılan biri olduğu için bilim kurgu romanı seviyordur. Belki de tarih, felsefe, psikoloji alanlarına ilgisi vardır. Öncelikle hangi yöne gideceğinize karar verirseniz sonrasında kitabı daha çok severek okursunuz.

Unutmayın ki her kitap gelişi güzel okunmaz, nasıl katların sıralaması varsa kitaplarında sıralaması vardır. Bazı kitapların belli bir zamandan sonra okunması gerekir. Söyle düşünün: spor yapmadan önce ısınma hareketleri yapılır, sonra sahaya çıkılır. Kitapta aynı şekilde önce alt yapı oluşturulur sonra yeni ufuklara yelken açılır.

Kitap vakit ayırarak okunur.

Yazarlara vakit ayırmalı, tanınmalı, araştırılmalı. Çünkü bazı kitaplar elinizde durduğu gibi masum durmaz, bir anda sizi ele geçirebilir. Unutmayın ki kitap okumak; direk gözden beyne akan bir su yolu gibi, varacağı yer bellidir. O yüzden yazar çok iyi tanınmalı, amacı hedefi, verdiği bilgilerin doğruluk payı, belgeleri kaynakları çok önemli olduğunu unutulmamalıdır.

Bazı yazarların öyle hoş akıcı bir dili vardır ki o kitabı elinizden bırakamazsınız. Aktıkça akarsu gibi kayar gider.

Aslında insan okuduğu her kitaptan bir şeyler öğrenebilir. O yüzden seçici davranmalı ve bir şeyler öğrenmek amacında olmalı.

Her ailenin evinde küçükte olsa kütüphane olmalı.

Kaçımızın evinde kütüphane var? Yeni nesil bizim elimizde onları teknoloji bağımlısı olmaktan kurtarmak, kitapları sevdirmek bizim elimizde.

Tabi günümüzde kitabı alabilmek ve okuyabilmek için belirli bir maddi güce de sahip olmak gerekiyor. Bu kitap okuyabilmenin önündeki en büyük engellerden bir tanesidir.

Buradan yetkililere de sesleniyorum kitaplardan vergi alınmasın. Kitap alışverişlerinde kargo ücreti alınmasın. İlgili bakanlıklar tarafından karşılansın. İnsanlar kitap almak için indirim kovalamak zorunda kalmasın.

Dr. Ali Şeriat der ki; okuyun çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor.

Yıkılırsak aşağıdan yıkılacağımızı unutmayın. Toplum ne kadar çok bilgili olursa, onları ele geçirmek ve kandırmak zor olacağından kolay kolay yıkılmayız ama cahil bir toplumu yıkmak çok kolaydır.

İçimizdeki patrona müsaade edelim.

Beynimizde iki patron oturmaktadır. İlk patron bu kitaba para verip alan, okuyan ve değerlendiren kişi, yani sizsiniz.

Diğer patron ise siz bu kitabı rahat bir şekilde okurken, vücudunuzun içinde idare edilmesi gereken onlarca işi sessizce yönetendir.

Okuyalım, gelişelim, geliştirelim. Neslimiz bizlerin elinde heba olmasın, teknolojiye köle olup robotlaşmasın. Okusun gelişsin, geliştikçe yükselsin.

İstanbul Times / Ömer Kantemür