Sorular yığınına dalalım mı?

Kulaklarının neyi dinlediğini, neyi dinlemek istemediğini ve senin dayatmalarınla dinlemek zorunda kaldığını düşün. Kapat gözlerini ve hayal et. Bugüne kadar neleri duyduğuna pişmansın? Sıfırdan başlasan hayata, aynı sesleri dinler miydin?

Dünyadan kovulacak gibi hissedersin bazen. Tüm sesler üzerine gelir. İçinde taşan çiçek bahçelerinin, yangınları söndürmesini istersin. Çiçek de yangını söndürür mü? İnsanların hayali sorgulanır mı? Sararmış fotoğrafların tarihselliğinde boğulmak. Boğulup kurtulmak. Kurtulup tekrar boğulmak. Tekrar, tekrar, tekrar. Ölüp dirilmek. Fotoğraflara sürünmek. Bir çift göze, yırtık resme tav olmak. Üzerinde uçuşan tozlara hapsolmak. Bu kadar konuşan ağzın içinde fotoğraflardaki yüzlere sığınmak, konuşması için çabalamak. Konuş hadi!

Bu düzen, var olmanın cezasını kesiyor. Ruhları mülteci ediyor. Sancılar, tepeden tırnağa kaplı. İnsanın kendine utanması saniyeleri almıyor. Çöpteki çiçek kadar anlamı yok hayatın. Ah bu insan! Bağırma artık! Sus! Konuşmadın mı yeteri kadar?

Boşluğun sonsuzluğuna varamadın mı? Hayalleri kaplayan çiçekleri, süs bitkisi yapıp köşene çekilip pişkin pişkin oturmadın mı? Kaldırımda beyaz mendil uzatan çocuğa, emeğiyle geçirdiği günlere küfretmedin mi? Sokakta aniden takım elbisen battığında ihtiyacın olmadı elinin tersiyle ittiğin peçetelere? Basma artık şu emeğin üzerine. Basma. Basma. Basma.Emek verilen neyin kıymetini bildin ki? Neyin için gelmiş olabilirsin dünyaya? Yalnızca para kazanmak için mi? Ev almak, araba almak için mi? Bireysel hazların uğruna senelerce çalışmak için mi? Kişiliğine yatırım yapmamak için önüne koyduğun maddi çıkarların için mi?

Bugününü dünden daha iyi yapmamak, günlerini iyileştirmemek için heykel misali kalakaldın.

Arayış içindesin, kuyunun başında, sonuna bir merak... Şu an neredesin? Yanında kimler var? Saat kaç? Mutlu musun? Ya düşünceli? Düşündüklerin kemiriyor mu vicdanını? Muhakemeni sağlamlaştıramıyor musun? Şu an bulutları görebilecek imkânın vardır muhakkak. Kaldır kafanı. Bak gökyüzüne! En son ne zaman bakıp da hayal kurdun? En son ne zaman yaşadığının farkına vardın? Zaten var olana, seninle olana, sana dokunana odaklan. Kaç kişi var içinde? Seni yöneten kaç kişi? Hangisinin sözüne güveniyorsun en çok? Hangisine biat edip hangisine rest çekiyorsun? Gerçeği biliyor musun? Peşinde misin? Gözünün gördüğüne ve kulağının duyduğuna itaat etmeye devam mı edeceksin? Peki ya kendini ne zaman dinleyeceksin?Gönlünce ne zaman yaşayacaksın? Senin olmayanla övünmeyi ne zaman bırakacaksın? Her konuya yaptığın yorumlarından, bilgin olmadığı halde mükemmel fikirlerinden ne zaman vazgeçeceksin? Emin oluşun, boşa özgüvenin nereye kadar?

Gün gelir, emin olduklarının cahili oluverir insan. Aldığı şahane kararları, verdiği mükemmel fikirleri anında başkalaşır. Dünyadan kovulacak hissi uçar gider. Aitlik hissi başlar. Bilgiye aç hale gelir. Düşünmeyi bıraktığının farkına varır. Yapacağı devrimleri anımsar. Ruhunun sükûnetine koşar. Bunca tantanada içine de bakar, mantığını da tartar. Hem içine bakıp hem de mantığını tartabilir mi insan? Her ikisini de eşitleyebilir mi? Ruhunu ve mantığını hizada götürebilir mi? Götüremez. Biri diğerine ağır gelecektir. Ya hangisi peki? Duruma göre mi? Kişiye göre mi? Atmosfere göre mi? Ya geceye gündüze...Gündüz tutarlı kararlar alabilen bir birey, gece duygularına yenik düşer. Mantık gündüzde, ruh gecede saklıdır.

Kendine döndüğünde başkalaşır. Süs bitkisi yaptığı çiçeklere can verir. Fotoğraflardaki yüzleri güldürmeyi becerir. Ruhları evlerine teslim ediverir. Sokakta mendil satan çocuğa güvenir. Çünkü artık, kendini dinlemeye başlamıştır. Başkalarının fikirlerinden süzülüp kendine dönen insan başkalaşır. Yenilenir. Sadeleşir. Özüne “merhaba” der.Kendine dönen insan, yalnız olur. Tek başına kararlar alır. Özgürlüğe koşar. Özgünlüğe kavuşur. Ruhlara hapsolmaz. Kaybolan benliğini bulur.

Kendini dinleyen sağır olur.

İstanbul Times  / Hande Balcan