İNSANLIK VE VİCDAN İSTİYORUZ

19 Mart’ın 9. ayında düzenlenen 17’nci buluşmada, 272 gündür Silivri’de 12 metrekarelik bir hücrede tutulan seçilmiş İBB Başkanı, CHP’nin ve 15,5 milyon vatandaşın cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun eşi ve sivil toplum gönüllüsü Dr. Dilek Kaya İmamoğlu tarafından ortak basın açıklaması okundu.

İstanbul Times Haber Merkezi – Hüseyin Çetiner

BU YALANLARI SÖYLEYENLER EŞLERİNİN,ÇOCUKLARININ YÜZÜNE NASIL BAKABİLİYOR ?

“İçi boş bir iddianame için 8 ay boyunca bekledik,” diyen Dr. İmamoğlu, “Şimdi ‘duymuştum, düşünüyorum’ diye ifade veren gizli tanıklar vazgeçiyor. ‘Kimsenin hakkına giremem deyip’ tanıklıklarını geri çekiyor. Peki, aylarca esir tutulanların çalınan özgürlüklerinin hesabı nasıl verilecek?

EKREM İMAMOĞLU’NA VE ÇALIŞMA ARKADAŞLARINA YAŞATILANLAR ZULÜMDÜR

Bu; insanların hayatlarının, çocukların çocukluklarının, ailelerin yıllarının geri dönüşü olmayacak şekilde çalınmasıdır. 15,5 milyon vatandaşın cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na ve çalışma arkadaşlarına yaşatılanlar, sadece bir hukuksuzluk değil, bir zulümdür. Bu zulüm, yalnızca tutuklulara değil; eşlerine, çocuklarına, ailelerine ve tüm milletimize yaşatılmaktadır. Toplumun vicdanında derin ve onarılması zor yaralar açılmaktadır,” şeklinde konuştu.

DİLEK İMAMOĞLU SİLİVRİ’DEN TEPKİ GÖSTERDİ: AYLARCA ESİR TUTULANLARIN ÇALINAN ÖZGÜRLÜKLERİNİN HESABI NASIL VERİLECEK?

“Biz aileler olarak, en başından beri aynı şeyi söylüyoruz,” diyen Dr. İmamoğlu, “Adalet, herkes için eşit işlemelidir. Birinci ve en temel talebimiz, tutuksuz yargılama. Çünkü tutuklu yargılama istisnadır. Hukukun esası, tutuksuz yargılamadır. İkinci olarak: masumiyet karinesine ve lekelenmeme hakkına saygı istiyoruz. 9 aydır tek bir suç dahi ispatlanamamışken, bazı televizyon kanallarında her gün iftiralar atılıyor.

Gizli tanık beyanları dışında hiçbir somut delil yokken, insanlar ‘suçlu’ ilan ediliyor. Bu bir algı operasyonudur. Bu bir itibar suikastıdır. Ve soruyorum: Bu yalanları söyleyenler, akşam evlerine gittiklerinde eşlerinin, çocuklarının yüzüne nasıl bakabiliyor? Biz diyoruz ki: Siyasette her yol mubah değildir. Biz, insanlık istiyoruz. Biz, vicdan istiyoruz. Biz, ailelere saygı istiyoruz,” ifadelerini kullandı.

19 Mart sivil darbesinin mağdur yakınları tarafından kurulan Aile Dayanışma Ağı (ADA), 17. buluşmasını simge bir noktada gerçekleştirdi. Silivri’deki Marmara Ceza İnfaz Kurumu önünde gerçekleştirilen buluşmaya; CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, CHP Ankara milletvekili Umut Akdoğan, İBB Başkan Vekili Nuri Aslan, Silivri Belediye Başkanı Bora Balcıoğlu, milletvekilleri, İmamoğlu’nun kız kardeşi Neslihan Yakupçebioğlu ile kalabalık bir vatandaş topluluğu destek verdi. 17. buluşmanın basın açıklaması, iktidar kumpasıyla özgürlüğü elinden alınan seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı, CHP’nin ve 15,5 milyon vatandaşın cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun eşi ve sivil toplum gönüllüsü Dr. Dilek Kaya İmamoğlu tarafından okundu. Dr. İmamoğlu’nun açıklamasının ardından, sırasıyla; eski CHP milletvekili Aykut Erdoğdu’nun eşi Tuba Torun Erdoğdu ve İmamoğlu’nun makam şoförü Recep Cebeci’nin eşi Aslı Cebeci söz alarak, kendilerinin ve ailelerinin yaşadıkları hukuksuz süreci kamuoyu ile paylaştı.

DR. İMAMOĞLU: “HUKUKUN, ADALETİN VE DEMOKRASİNİN NEFES ALAMADIĞI BİR ÜLKENİN GELECEĞİ İÇİN KONUŞUYORUM”

“Bugün burada yalnızca tutuklu bulunan sevdiklerimiz için değil; hukukun, adaletin ve demokrasinin nefes alamadığı bir ülkenin geleceği için konuşuyorum,” diyen Dr. İmamoğlu, şunları söyledi:

“Bugün 19 Aralık. 19 Mart’ta başlayan haksız hukuksuz sürecin, bugün 9. ayını doldurmuş bulunmaktayız. Tam 9 aydır, sevdiklerimizden haksızca ve hukuksuz bir şekilde ayrıyız. 11 Kasım 2025’te iddianame açıklandı. Tam bir ay sonra tensip zaptı düzenlendi. Duruşma günü 9 Mart 2026 olarak belirlendi. Ve bu süreçte, 106 kişinin tamamı için tek bir tahliye dahi yapılmadı. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu; masum insanların yalnızca savunma haklarını kullanabilmeleri için, bir yıl boyunca tutsak edilecekleri anlamına geliyor. Bu; yargılamadan önce cezalandırma demektir. Bu; düşman hukuku demektir. Bugün gelinen noktada şunu açıkça söylüyorum: Türkiye’de bir hukuk sorunu vardır. Türkiye’de bir adalet sorunu vardır. Türkiye’de bir demokrasi sorunu vardır. Ve en önemlisi, Türkiye’de çok ciddi bir yönetim sorunu vardır.”

“BİZ ADALETLE Mİ ÖVÜNECEĞİZ, YOKSA BÜYÜYEN MAHKEME SALONLARIYLA MI?”

“Sorun, yasaların olmaması değildir. Sorun, Anayasa’nın yetersizliği değildir. Cumhuriyetimizin kurucu değerleri, Anayasamız, hukuk devleti ilkesi, bu ülkedeki tüm sorunları çözmeye yeterlidir. Sorun şudur: Yasalar uygulanmıyor. Anayasa askıya alınmış durumda. Haklar, keyfi biçimde ihlal ediliyor. Bugün Silivri’de, Avrupa’nın en büyük duruşma salonunun yapılacağının konuşulduğunu duyuyoruz ve hatta yapılıyor arkada. Soruyorum: Biz adaletle mi övüneceğiz, yoksa büyüyen mahkeme salonlarıyla mı? Savunma hakkı yok sayılıyor. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ihlal ediliyor. Masumiyet karinesi göz göre göre çiğneniyor. Öyle bir hukuksal boşluktayız ki; insanlar tahliye edilecekleri vaadi verilerek dolandırılabiliyor. Hayatlarımız ve özgürlüklerimiz pazarlık konusu yapılıyor. Adalet sistemine güveni kalmamış insanlar, Çaresizliklerinden faydalanmak isteyen kötü niyetli kişilerin tuzaklarına itiliyor.”

“ İÇİ BOŞ BİR İDDİANAME İÇİN 8 AY BOYUNCA BEKLEDİK”

“İlk duruşma, gözaltı sürecinin başlamasından tam bir yıl sonrasına veriliyor. Bu davanın 12 yıl sürebileceği konuşuluyor. İçi boş bir iddianame için 8 ay boyunca bekledik. Şimdi ‘duymuştum, düşünüyorum’ diye ifade veren gizli tanıklar vazgeçiyor. ‘Kimsenin hakkına giremem deyip’ tanıklıklarını geri çekiyor. Peki, aylarca esir tutulanların çalınan özgürlüklerinin hesabı nasıl verilecek? Bu; insanların hayatlarının, çocukların çocukluklarının, ailelerin yıllarının geri dönüşü olmayacak şekilde çalınmasıdır. 15,5 milyon vatandaşın cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na ve çalışma arkadaşlarına yaşatılanlar, sadece bir hukuksuzluk değil, bir zulümdür. Bu zulüm, yalnızca tutuklulara değil; eşlerine, çocuklarına, ailelerine ve tüm milletimize yaşatılmaktadır. Toplumun vicdanında derin ve onarılması zor yaralar açılmaktadır.”

“SESİMİZİ DUYUYOR MUSUNUZ? BU KALABALIĞI GÖRÜYOR

MUSUNUZ? BU AİLELERİN ÇIĞLIĞINI DUYUYOR MUSUNUZ?”

“Biz aileler olarak, en başından beri aynı şeyi söylüyoruz: Adalet, herkes için eşit işlemelidir. Birinci ve en temel talebimiz, tutuksuz yargılama. Çünkü tutuklu yargılama istisnadır. Hukukun esası, tutuksuz yargılamadır. İkinci olarak: masumiyet karinesine ve lekelenmeme hakkına saygı istiyoruz. 9 aydır tek bir suç dahi ispatlanamamışken, bazı televizyon kanallarında her gün iftiralar atılıyor. Gizli tanık beyanları dışında hiçbir somut delil yokken, insanlar ‘suçlu’ ilan ediliyor. Bu bir algı operasyonudur. Bu bir itibar suikastıdır. Ve soruyorum: Bu yalanları söyleyenler, akşam evlerine gittiklerinde eşlerinin, çocuklarının yüzüne nasıl bakabiliyor? Biz diyoruz ki: Siyasette her yol mubah değildir. Biz, insanlık istiyoruz. Biz, vicdan istiyoruz. Biz, ailelere saygı istiyoruz. Sesimizi duyuyor musunuz? Bu kalabalığı görüyor musunuz? Bu ailelerin çığlığını duyuyor musunuz?”

İmamoğlu PKK'nın Kendisini Fes Etmesinden Sonra Ne Dedi ?
İmamoğlu PKK'nın Kendisini Fes Etmesinden Sonra Ne Dedi ?
İçeriği Görüntüle

MADEM KENDİNİZE GÜVENİYORSUNUZ…”

“Madem kendinize güveniyorsunuz, madem gerçeklerin ortaya çıkacağını söylüyorsunuz; o halde neden mahkemenin TRT’den canlı yayınlanmasına karşı çıkıyorsunuz? Gelin, her şey milletin gözü önünde olsun. 86 milyon gerçeği görsün. Bu ülke daha fazlasını hak ediyor. Bu ülke hukuku hak ediyor. Bu ülke adaleti hak ediyor. Bu ülke demokrasiyi hak ediyor. Artık bu hukuk garabeti son bulmalıdır. Anayasamızın 2. maddesinde yazdığı gibi; Türkiye, yeniden bir hukuk devleti olmalıdır. Bu sadece bizim nefes alma ihtiyacımız değildir; ülkenin nefes almaya ihtiyacı vardır. Bu kötülüğü ne bize ne de bu ülkeye daha fazla yapmayın. Adalet gecikmemeli. Adalet işlemeli. Ve Türkiye, hak ettiği demokratik, adil ve özgür yarınlara bir an önce kavuşmalıdır.”

GÜLŞAH DURBAY’I ANDI

“Sözlerime son vermeden önce, çok erken yaşta aramızdan ayrılan Şehzadeler Belediye Başkanımız Gülşah Durbay’a rahmet dilemek istiyorum. Ailesine, yakınlarına sabırlar diliyorum, hepimizin başı sağ olsun. Sevgili Gülşah hayattayken ve bir yaşam mücadelesi veriyorken, çok çirkin iftiralar atanlar oldu. Onları önce kendi vicdanlarıyla, sonra toplum vicdanıyla baş başa bırakıyorum. Genç ve başarılı tüm kadınları kötücül bir yaklaşımla karalamaya çalışan bu zihniyeti kınıyoruz, asla kabul etmiyoruz. Önümüzdeki hafta Saraçhane’de buluşmak üzere, hepinize sevgilerimi ve kıymetli eşim Ekrem’in en sıcak selamlarını sunuyorum.”

TUBA TORUN ERDOĞDU: “12,5 YILLIK YARGILAMA SÜRESİ UÇUK VE AŞIRI BİR SÜREDİR”

Dr. İmamoğlu’nun ardından söz alan eski CHP milletvekili Aykut Erdoğdu’nun eşi avukat Tuba Torun Erdoğdu; iddianamenin hazırlanış sürecini ve davayı kabul eden İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi’nce hazırlanan tensip zaptı sonrasında tahliyelerin gerçekleşmemesini eleştirdi. “Böylece tutuklu yakınlarımızın ve onları seven, destekleyen milyonlarca insanın, halkımızın umutları bir kez daha yargı eliyle kırıldı,” diyen Erdoğdu, “Aylardır haksız şekilde ve en ağır koşullarda tutuklu bulunan yakınlarımızın, dosyanın mahkemeye intikaliyle yapılan ilk incelemede tahliyesi gerekirken, bir kişinin dahi tahliye edilmemesi, iyi niyetli görülemeyecek kadar hukuka aykırı bir tutum olmuştur. Hukuka aykırılıklarla dolu bir soruşturma sürecinden sonra, dosyanın tarafsız ve bağımsız bir mahkeme tarafından ele alınması, hepimizin hukuka dair tek umudu iken, tensiple verilen bu karar, bu konuda hepimizi endişeye ve şüpheye sevk etmiştir. Diğer yandan mahkemece düzenlenen hedef süre formunda yargılama için 4600 gün öngörülmesi, ceza yargılamasında hedef süre uygulamasının hem amacına hem de uygulanma biçimine aykırı düşmüştür. 12,5 yıla tekabül eden bu süre, tartışmaya yer bırakmayacak derecede uçuk ve aşırı bir süredir. Kişilerin, makul sürede yargılanma hakları vardır. Tutukluluğun peşinden cezalandırma aracı olarak kullanıldığı mevcut durumda, yargılama için 12,5 yıl öngörmek, tamamen kasti bir suçluluk algısı yaratma çabasından ibarettir,” ifadelerini kullandı.

“DAVA, KOVUŞTURMA AŞAMASINA GEÇMEDEN ÇÖKMÜŞTÜR”

Duruşma gününün 9 Mart 2026 olarak belirlenmesinin hukuksuz olduğunun altını çizen avukat Erdoğdu, özetle şunları söyledi:

“Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ikinci maddesinde belirtildiği üzere bir hukuk devletidir, yargı devleti değil. Belediye operasyonları çerçevesinde tutuklanan tüm belediye başkanlarımız, belediye çalışanlarımız, bürokratlarımız ve parti yöneticilerimiz, hiçbir kuvvetli suç şüphesi ve kaçma şüphesi olmaksızın, aylardır, neredeyse 1 yıl olacak, yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında, en ağır şartlarda, peşinen cezalandırılmaktalar. Bir kısmı geri çekilmiş ve hatta var olup olmadıkları dahi belirsiz olan gizli tanık beyanlarına dayanılarak başlatılan ve ‘kervan yolda dizilir’ misali tutuklamalar yapıldıktan sonra alınan, dolayısıyla en ufak bir güvenilirliği olmayan, sözüm ona etkin pişmanlık ifadelerinden başka, mali suçların gerektirdiği hiçbir kanıtın ortaya konulamadığı bu soruşturmalar, daha kovuşturma aşamasına geçmeden çökmüş durumdadır. Tutsaklarımıza fiilen yapılmakta olan bu uygulamanın tedbiren bir tutukluluk olmadığını, bir infaz olduğunu tekrar tekrar vurgulamak gerekir.”

KONUŞMASINI NERUDA ŞİİRİYLE NOKTALADI: “KİN KAPILARINI KIRINCAYA KADAR…”

“Bizler, tutuksuz yargılama talep ediyoruz. Hukuken olması gereken de budur. Hem tutsaklarımızın hem yakınlarının hem de onları seçen halkımızın daha fazla mağduriyet yaşamaması adına yargı makamlarını hukuki yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyoruz. Bununla birlikte, yargılamanın TRT ekranlarından canlı olarak yayınlanmasını da talep ediyoruz. Tutsaklarımızın haklarındaki suçlamalara cevap verme olanağı yokken, aleyhlerinde yayılmaya çalışılan sayısız karalamaya, iftiraya, kötü algıya karşılık; hukukun temel ilkelerinden biri olan ‘silahların eşitliği’ ilkesi gereği, halkın gözü önünde kendilerini savunma imkânı tanınmasının hak olduğunu düşünüyoruz. Ben sözlerimi Şilili şair Pablo Neruda'nın bir şiiriyle bitirmek istiyorum. Sanıyorum umuda dair en güzel sözü yine şair söylemiş:

Bunca yere düşmüşlerden,

Yenilmez bir hayat doğar:

Bir tek beden olur,

Analar, bayraklar, çocuklar,

Hayat gibi canlı tek bir beden;

Bir yüz bekler karanlıkları,

Ölü gözleriyle,

Kılıcı dopdolu,

Dünya ümitlerinden.

Dursun,

Dursun yas esvaplarınız.

Yığın derleyin,

Gözyaşlarınızı;

Bir metal oluncaya kadar:

Bununla vuracağız,

Gündüz gece;

Bununla çiğneyeceğiz,

Gündüz gece;

Bununla tüküreceğiz

Gündüz gece

Kin kapılarını,

Kırıncaya kadar.”

ASLI CEBECİ: “MASUM OLAN EŞİM RECEP CEBECİ'NİN TUTUKLULUĞU SONA ERDİRİLMELİ, ADALET GECİKMEMELİ, HAK YERİNİ BULMALIDIR”

İmamoğlu’nun, kendisi gibi Silivri’de tutuklu bulunan, makam şoförü ve 18 yıllık çalışma arkadaşı Recep Cebeci’nin eşi Aslı Cebeci de 10 yaşındaki oğulları Ayaz ile birlikte kameraların karşısına çıktı. Aslı Cebeci, 19 Mart 2025’te yaşadıkları süreci şu sözlerle dile getirdi:

“Eşim yıllık izindeyken, annesini ziyaret etmek amacıyla, oğlumuzla birlikte 14 Ağustos tarihinde, İstanbul'dan Ordu'ya gitmek üzere yola çıktık. 15 Ağustos sabahı, 06.30 sıralarında bir jandarma kontrol noktasında durdurulduk. Kimlik kontrolü sırasında eşim Recep Cebeci, ‘Bizimle geliyorsun’ denilerek, sivil bir araca bindirildi. Aynı saatlerde, İstanbul'da ikamet ettiğimiz evimize polis ekipleri, çilingir yardımıyla girerek arama yapılmış. Eşim gözü yaşlı, ben ve oğlumuzun yanından alınarak, götürüldü. Bu arada evimizde ne aradıklarını bilmiyoruz. Ama evimizi talan etmişlerdi. Kendi aracımızla peşlerinden gittim. Önce Ordu'nun Ünye ilçesinde bir karakola götürüldü. Ardından buranın yetkili yer olmadığı söylenerek, başka karakola sevk edildi. Bu süreçte eşim, ‘Artık vedalaşalım. Sen git’ demek zorunda bırakıldı. O an gözlerimin önünde, ağlayan çocuğumla eşimin son kez sarılışına tanıklık ettim. Bizim için her şey o an değişti. Aradan 131 gün geçmesine rağmen, eşim Recep Cebeci’nin, hakkında iddianamede dahi yazılacak somut bir delil bulunmamasına rağmen, tutukluluğu devam etmektedir. Hiçbir delil olmamasına rağmen; bir eşin, bir babanın, bir çalışanın özgürlüğünden mahrum bırakılması, vicdanları yaralamaktadır. Masum olan eşim Recep Cebeci'nin tutukluluğu sona erdirilmeli, adalet gecikmemeli, hak yerini bulmalıdır.

Kaynak: İstanbul Times Haber Ajansı (İTHA)