Kıymetli misafirler,
Sekreterimiz, “böyle bir program varmış Mehmet Kerman başkanımız sizi mutlaka bekliyor” dediğinde “sakın bir daha aratmayın, mutlaka gidiyoruz” dedim. Niye bunu söyledim, çünkü teşkilatçılığın önemli bir kriteri takipçiliktir, işini iyi takip etmektir, takip edilirse sonuç alınır.
Biz şimdiye kadar Mehmet bey’ in işlerinde ısrarlı takibini gördüğümüz için “aman dedim tekrar aramasın, onun talebi bizim için emir haline gelir” dedik.
Bugün anaocağımızdayız, Trakyadayız. Trakya, toprağının bereketiyle, Insanının neşesi ile çok özel bir coğrafya. Anadolu’nun balkanlara açılan kapısıdır Trakya. Ecdadımız 670 yıl önce Çardak’tan ilk kez Trakya toprağına ayak bastı, oradan balkanlar’a, oradan viyana kapılarına uzandılar, Türk’ün mührünü yüzyıllarca bu topraklara vurdular.
Bizler bu toprakların çocuklarıyız.Trakya’da doğmuş,Trakya’nın havasıyla suyuyla büyümüş çocuklarız, hamdolsun.
İpsala’da ise antik çağlardan Roma’ya, Bizans’tan Osmanlı’ya, Ve elbette kurtuluş savaşıyla kurduğumuz Cumhuriyetimizin izleri var.
İpsala, bu ülkenin hem batıya açılan kapısıdır, Hem bu ülkenin tarihidir, hem de bu ülkenin gıdasıdır, Sofrasındaki pirincidir, ayçiçeğidir.
Onun için burada olmak bizim için ayrı bir keyif. Onun için bugün koşarak buraya gelmeyi bir görev bildik.
Bugün çeltik hasadına başlıyoruz. Öncelikle bol ve bereketli olsun. Rabbim emeklerinizin karşılığını kat kat versin.
Ne kadar zahmetli bir iş olduğunu çeltiği üreten, diken bilir. Çanakkale’de, özellikle Biga tarafında da olan bir ürün.
Biliyorsunuz, İpsala pirinci, Türkiye için bir marka. Türkiye’nin yurtdışına da ihraç ettiği özel bir ürün. Türkiye’deki çeltik üretiminin %20’si bu topraklarda yapılıyor.
Onun dışında en büyük ekim alanı İpsala mızda. Tam da buraya yakışır şekilde, Artık gelenekselleşen, neredeyse çeyrek asra yaklaşan Çeltik festivali ve tarım fuarı’nın 24.sünü açıyoruz. Başta belediye başkanımız olmak üzere kaymakamımıza, tüm ilçe müdürlerimize, ilgililere yürekten teşekkür ediyorum. Her zaman bu tarz üreten iş yapan ekiplerin yanında olduğumuzu katkı vermek için, omuz vermek için yanınızda olduğumuzu ifade etmek isterim.
Tabi Mehmet başkanımızın başta bölgemize büyük bir değer katacak.
OSB ’nin hayata geçmesine ilişkin takibi, TOKİ ’nin burada olması için takibi ki adım atıldı- huzurevinin, kreşin oluşması gibi birçok faaliyet kolunu hayata geçirmesi en büyük bizim de onurumuz.
Çünkü Çorlu’ya giden, İstanbul’a giden gençler değil, İpsala’da iş bulan gençler olsun istiyoruz. OSB yoksa, tarım yoksa, ne yapacak buradaki genç. En yakın yer Çorlu Sanayisi, İstanbul vesaire. Ama bu tarz işlere öncülük yapıldığında göreceksiniz ki artık gençlerimiz bu coğrafyada bu ilçemizde iş bulmaya başlayacak.
Değerli arkadaşlar bugün herhangi bir fuar için bir arada değiliz. Tarım fuarındayız. Teknoloji hangi seviyeye gelirse gelsin, tarımın yeri başka. Tarım, önemini kaybetmedi kaybetmeyecek.
Bırakın bugünü tarım yarınların da baş aktörlerinden. Dünyanın şu anki gidişatında açıkça görülüyor ki Tarım dünün ve bugünün değil, yarının sektörüdür. Çünkü gıda olmazsa olmaz.
O yüzden 24. olmaktan gurur duyduğum bu etkinliğin çok daha uzun sürmesini niyaz ediyorum.
Bu dünyada üreten güçlüdür. Bakın bugün dünyanın en güçlü devletleri, En çok petrol sahibi olan ülkeleri değil. Sadece bankalarında en çok parası olan ülkeler de değil. Bugünün en güçlü ülkeleri, üretimi en güçlü olan ülkeler.
Sanayi üretimi, teknoloji üretimi güçlü ülkeler dünyayı yönetiyorlar..
Yeni dönemdeki siyasal yapılanmalara yön veriyorlar. O yüzden ısrarla söylemek isterim ki Türkiye’mizin de, üretimden başka yolu yok. OSB’ye sadece üç tane beş tane bir inşaat yeri olarak bakmak büyük yanlıştır.
Tüm OSB’ lerimiz üretim merkezleri. Hem tarımda hem de diğer iş kollarında üretmekten başka yolumuz yok.
Tarım fuarıysa tarım fuarı, sanayi fuarıysa sanayi fuarı, ama tüm fuarlarda olmayı, üretimin ayağa kalkmasına omuz vermeyi görev biliyoruz.
Türkiye’mizin birlik beraberliği her şeyden önce, tarım birliğimiz varsa büyür. Sanayi eğer huzurumuz varsa büyür.
Bizi büyümemizi, birliğimizi en vazgeçilmez adımı, yeri geldiğinde aynı çorbaya kaşık sallamaktan geçer. Siyasi partilerimiz farklı olabilir. Düşüncelerimiz, anlayışımız, giyimimiz, müziğimiz her şeyimiz farklı olabilir ama birliğimiz beraberliğimiz, yeri geldiğinde aynı sofraya kaşık sallamamız, bayrağımızın altında huzurla, gururla “biz buradayız” dememiz en büyük onurumuzdur. Çanakkale Zaferi’ni böyle kazandık, Kurtuluş Savaşı’nı böyle kazandık. Bugün de Türkiye büyüyecekse, ayağa kalkacaksa, her alanda üretimi tekrar ayağa kaldırılacaksa bunun ilk şartı birlik ve beraberliğimizdir.
Türkiye büyük bir ülke, tarihiyle kimliğiyle çok özel bir ülke Türkiye bugün dünyanın pek çok meselesinde kilit bir ülkedir.
Hem doğuyla hem batıyla görüşebilen, yeri geldiğinde bir masa etrafında çok farklı ülkeleri bir araya getirebilen çok özel bir ülkedir. Bu tesadüf olamaz. Bakınız, Ankara’yı merkez alın, 4 saatlik uçuş mesafesi çizin bir daire şeklinde, içerisine 67 ülke giriyor. Dünyada hiçbir ülkenin böyle bir konumu yok. Bu kadar kıymetli konumdayız. Dünyanın üçte biriyle 4 saatte uçulabilen bir ülkeyiz. Ama mesele sadece coğrafi konum değildir, güçlü millet, güçlü liderle beraber ayağa kalkar.
Güçlü lider, güçlü milletle beraber ayağa kalkar. O yüzden beraberliğimizin yanında güçlü liderliğin de bu ülkenin ayağa kalkmasında en kıymetli etken olduğunu söylemek isterim.
Sizi burada savunma sanayiinde yapılan işlerle, diğer alanlardaki işlerle yoracak değilim ama 30’dan fazla ülkeye şu an savunma sanayi ihracatımızın olduğunu söylemek en büyük keyfimiz. Bayraktar’ı mı, Akıncı’yı mı, Anka’yı mı, Aksungur’u mu, Atak’ı mı, Kaan’ı mı, MİLGEM’’i mi hangisini anlatalım.
Çok kıymetli bir süreci yaşıyoruz. Karabağ’a omuz vermedik mi, kapalı Maraş’ı açmadık mı, “hayır, olmaz” denilen 300 bin deprem konutunu geçen hafta teslim etmedik mi? İnşallah yılsonu 450 bin’i bulacak, vaadedilen rakama ulaşılacak.
Hangi ülke bunu yapabilir. Hangi güçlü lideri olmayan ülke, güçlü devleti olmayan ülke bunu yapabilir. Düşünebiliyor musunuz, iki yılda 450 bin konutu hamdolsun vatandaşlarımıza teslim etmenin onurunu yaşayacağız. Daha düne kadar çocukluktan hatırlarız, hemen komşumuz el sallasak görecekler, bizim tüm savunma sanayimizi, askeri kapasitemizi Yunanistan’ la kıyaslarlardı.
Hiç duyuyor musunuz on yıldan beri, böyle bir kıyas mümkün mü artık? Türkiye’nin askeri imkanları, savunma sanayi gücü, komşumuz Yunanistan ile ölçülür halde mi artık. Bambaşka bir segmentte, başka bir ligde şu an Türkiye.
Hatalarımız olur, eksiklerimiz olur, konjonktüre bağlı ekonomik sorunlar olur ama aşmak için çok büyük gayret ediyoruz.
Bakınız 1915 Çanakkale Köprüsü hemen şurası, bu bölge için katma değer değil mi? Ulaşımda, sanayide, turizmde katkısı olmayacak mı? İstanbul havalimanı buradan iki saat buradan, çok kıymetli değil mi, aynı şekilde halkalı kapıkule hızlı tren inşaatımız, yüzde 80’lere vardı, çok kıymetli değil mi?
Edirne’mizin her ilçesine büyük oranda doğalgaz gelmedi mi? Barajlarımız yapılıyor, büyük adımlar atılıyor, çok kıymetli işler yapılacak.
Bugün tarım fuarındayız. Kimse söylemekten çekinmesin. Türkiye Tarım ‘da da büyüyor. Bugün Türkiye, küçükbaş ve büyükbaş hayvan varlığı’nda Avrupa birliği ülkeleri arasında birinci sırada.
Dünya bankası verilerine göre Türkiye tarımsal hasılada dünyada 7. Avrupa’da ise birinci sırada. Türkiye birçok üründe kendine yeten bir ülke. Yok saman ithal ediyormuşuz, yok buğday ithal ediyormuşuz. Arkadaş, rakamlar ortada. Saman geçen sene 39 ton ithal edilmiş. Bu 5-10 tır demektir.
O da muhtemelen en acil, en yakın sınırlarda olan köylümüz almıştır. Ama 27 bin 500 ton ihracımız var. Bu konuşulur mu yani? İthalin 27 katı neredeyse ihracımız var. Buğday ithal ediyormuşuz, bu da doğru değil. Türkiye’nin buğdayı 20 sene önce 65 milyona yetemezken bugün 85 milyona yetiyor hamdolsun. Yetiyor ve artıyor. Ancak ithal ediyor muyuz, 31 milyar ithalatımız var, 51 milyar ihracımız var.
Ne demek bu, Türkiye büyüdüğü için kendisine yeten buğdayın dışında da çevreden buğday alıyor, o aldığı buğdayı markalaştırarak makarna yapıyor, bisküvi yapıyor, pasta yapıyor, ihraç ediyor. Aldığının iki katını satıyor. Çok kıymetli bir adım değil mi? O yüzden hiçbir polemiğe prim vermeyeceğiz. Türkiye’nin tarımda da büyüdüğünün altını çizerek yolumuza devam edeceğiz.
Bir uyarıyı da yapmak isterim. Tarımın en büyük tehlikesi kuraklık. Son yüz küsür yılın en büyük kuraklığına şahit oluyoruz. Susuzluklar oldu, yangınlar oldu. Düne kadar büyük orman yangını olmaz dediğimiz Karabük, Eskişehir gibi yerlerde bile çok büyük yangınlar oldu. Artık iklim değişiyor, şartlar değişiyor.
Lavabodaki suyumuzdan, pirinç üretirken kullandığımız suyumuza kadar asla bir damla suyu israf etme lüksümüz yok. Lütfen herkesin suyla ilgili duruşunu tekrar gözden geçirsin. Hem bireysel, hem kurumsal olarak yapacağımız neyse yapmak zorundayız.
Çünkü biz bu yeni dönemde bu kuraklığın artmasından, tüm dünyada benzer sıkıntılar olmasından endişe duyuyoruz. Betonu değil yeşili arttıracağız, suyu israf etmeyeceğiz, çocuklarımıza bırakacağımız en kıymetli hazine de bu olacak. Bakınız bu sene çeltikte en büyük gereklilik, su meselesidir. Su varsa çeltik var, pirinç var.
Ama bu kuraklığa bağlı olarak, çeltikçimiz büyük bir su kriziyle karşı karşıya kaldı. Vekillerimiz, İl Başkanımız, Cumhurbaşkanımızla görüştüler. Cumhurbaşkanımız kendisine her sıkıştığımızda nasıl el uzatmışsa aynı eli uzattı, Bulgaristan yetkilileriyle görüşerek hem Tunca’ya, hem Meriç’e su verilmesini sağlayarak bu bölgede çiftçimizin, çeltikçimizin kuraklıkla imtihanını azaltmış oldular.
Eğer bugün Erdoğan tecrübesi olmasaydı, eğer bugün Bulgaristan’la bu ilişki kurulamasaydı belki bu fuarı yapmayı bırakın, çok daha başka toplantılarda dertlerimizi konuşuyor olacaktık. Bu sene bu aşıldı ama suyu iyi kullanacağız, asla israf etmeyeceğiz. Bakınız Çakmak Barajımız cuma günü itibarıyla Tarım Bakanımızın da teşrifiyle su tutmaya başlayacak. Yani bu seneki krizimiz muhtemelen uzun yıllar olmayacak bu barajlar sayesinde. Ama biz de dikkatli ve gayretli olacağız.
İçişleri Bakanlığımız da büyük bir mesaiyle güvenli, güçlü, huzurlu bir Türkiye için emek sarfediyor. Organize suç çeteleriyle, uyuşturucu kartelleriyle, Siber suç çeteleriyle kıyasıya bir mücadelemiz var. 21. Yüzyılın tüm tehditlerine karşı önemli adımlarımız var. Öte yandan terörsüz Türkiye süreciyle inşallah Türkiyemizin gündeminden terörün de kaldırılarak tüm beşeri sermayemizi, tüm maddi sermayemizi, üretime, kalkınmaya, halkının refahına harcamaya başlayacağız.
Bütün birimlerimizle seferberiz. Jandarmamız, Emniyetimiz, Sahil Güvenliğimiz başta, Nüfus, AFAD , Göç, bütün birimlerimizle yoğun mesai harcıyoruz. Bakınız önceden sadece Valilerimizi, Kaymakamlarımızı törenlerde görürdük. El sallarken görürdük. Bugün Kaymakamlarımız, Valilerimiz, köy köy, kasaba kasaba geziyorlar, milletimizin derdine omuz veriyorlar, hepberaber olumlu, onurlu bir gelecek için çalışıyorlar.
Son olarak şunları ifade ederek sözlerimi bağlamak isterim. Başta da ifade ettim, bizler birlikte güçlüyüz.
Siyasi farklılıklarımız, geleceğimize, birliğimize katkı yapmalıdır, Ayrıştırmaya değil. Onun için böyle herkesi bir araya getiren etkinliklere ihtiyacımız var. Bizim, birbirimize ihtiyacımız var.
Dar günde rahat günde, yağmurda, karda, güneşte, gölgede, biz bize kıymetliyiz. Sınırdan sonrasının bize kıymeti yok. O yüzden aramızdaki ufak sorunları büyütmeyeceğiz, aramızdaki siyasal ayrımlıkları ülke meselesi haline getirmeyeceğiz. Su akar, yolunu bulur. Her şey yolunu bulur. Biz hukuk çerçevesinde işlerimizi yapmaya çalışacağız.
Bu vesileyle, her birinize tekrar teşekkür ediyor, Yeni döneminizin, hasat döneminizin bol bereketli olmasını diliyor, Hepinizi hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum.
Kaynak: İstanbul Times Haber Ajansı (İTHA)