Nedir STRES? Saha çalışmaları neler söylüyor? Stresin temelinde yatan sebepler neler? Türkiye’de stresin artmasının nedenleri ne? Bizlere düşen görevler neler? Bu sorunla baş edebilmek için atılması gerekenler neler Ömer Kantemür yazdı.

Peki, stres nedir?

“Stres” kavramını ortaya atan ilk kişi, Kanadalı hekim ve Endokrin uzmanı olan Hans Selye’dir. Selye (1956) stresi, “Bedenin, kendisine yönelik herhangi bir baskıya verdiği tepki” şeklinde tanımlamıştır.

Stresin sözlük anlamına bakıldığında, Latincede “estrictia”, Fransızca ’da “estree” sözcüklerinden geldiği görülmektedir. Kelime anlamları; “zorlanma, gerilme ve baskıdır”. On yedinci yüzyılda bela, felaket, musibet, keder, dert, elem gibi anlamlarda kullanılmıştır. 18. yy ve 19. yüzyıllarda kavrama yüklenen anlam değişmiş ve güç, baskı, zorluk gibi anlamlarda ve nesnelere, bireye, organa ya da psikolojik yapıya yönelik olarak kullanılmıştır.

Stresin tanımını yaparken başımızdan geçen olayları değil, olayların öncelikle düşüncemizde, duygularımızda, bedenimizde ve davranışlarımızda, yani bir bütün olarak canlı sistemimizde ortaya çıkardığı olumsuz sonuçları anlatmaya çalışacağım.

Kısaca stres; bir denge, rahatlık halinde olan sistemimizin dengesinin bozulmasıdır.

Stres günümüzde, günlük hayatın önemli bir parçası haline gelmiştir. İnsan hayatının tüm yönlerini, kişinin normal işlevlerini ve yaşam kalitesini etkileyebilmektedir. Hatta strese uzun süre maruz kalmak, bireyde çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına yol açabilmektedir.

İtiraf edelim, hepimiz stresliyiz. Günlük hayatımızda, okulda, evde, işte, trafikte, hastanede bütün bu karşılaştığımız zorluklar yetmezmiş gibi, birde ülkece yaşadığımız problemlerde buna eklenince bunalmaya ve her şey bize dert olmaya başlıyor.

Bu durumlarla başa çıkmak için önerilen pek çok yöntem var aslında. Her şeyi sırayla, adım adım, yapmak. Kafanızdaki duyguları düşünceleri durdurmak yerine onlara uzaktan bakarak, ustalıkla kontrol edebilmeyi öğrenmek. Bulunduğumuz çağda hemen hemen hepimiz için, cebimizdeki veya etrafımızdaki envai çeşit teknolojik araçla dünyanın herhangi bir yerindeki bir kişiye rahatlıkla ulaşabiliriz.

Peki ya kendimize?

Kendimize ulaşmak için bunun tam tersini yapmamız gerekiyor. O envai çeşit teknolojik aracı kapatıp, kendimizle baş başa kalmak stresle başa çıkmanın ilk kuralıdır aslında. Stres bir düşman değildir. Onunla nasıl başa çıkılması gerektiğini bilmek gerekir. Yapılan bir araştırma gösteriyor ki stres yapanların %43’ü vefat etmiş olduğunu gösteriyor.

Elbette strese maruz kalacağız. Stres bizim hayatınızın bir parçası ama bununla beraber yaşamasını öğrenmemiz gerekiyor. En azından strese bakış açımızı değiştirebiliriz. Sürekli bir şeyler yapıyoruz bir koşturmacanın içindeyiz. Şöyle bir durup derin bir nefes alalım ve o nefesi aldığımıza sevinelim. Geçmişin yüklerini ve geleceğin kaygılarını söyle bir kenara itelim sessizliğin sesini dinleyin beyaz bir gürültü gibi…

Türkiye'de 1980’lere kadar yetişkinlerin yaşadığı stres çocukların yaşadığından çok fazlayken 2010'li yıllardan sonra çocukların yaşadığı stresin yetişkinlerinkinden fazla olduğu ortaya çıkmış. Bunun en büyük nedeni olarak da teknolojiyle birlikte bilgi iletişimi ağının genişlemesi olarak görünüyor.

2023 yılını karşılayacağımız şu günlerde, teknolojinin ve tıp gelişmelerinin oldukça ilerlemiş olmasına rağmen çaresiz hastalıklarında sayılarının arttığını görüyoruz. Tüm bu çalışmalara rağmen bu artışın sebebi nedir? Günümüz dünyasında mikroorganizmaların arttığı, insanların yalnızlaştığı bir dönemde yaşıyoruz. İnsanların hayatlarına bir gölge gibi giren önemli etkiler den birinin de STRES olduğunu birçok psikologlar belirtiyor.

Araştırmalar, uzun süreli stresin insan sağlığı üzerinde negatif etkilerinin olduğunu ortaya koymaktadır.

Süreğen stresin günümüzde, başlıca ölüm nedenleri arasında yer alan kalp, damar ve dolaşım sistemi (kardiyovasküler) hastalıklarının oluşmasında önemli bir etkisinin olduğunu ortaya koymaktadır. Stres ile ilgili çalışmalar, stresin ruh sağlığıyla güçlü bir ilişkisinin olduğuna işaret etmektedir.

Stres, sadece beden sağlığını ve psikolojik sağlığı değil, aynı zamanda bireylerin günlük tutum ve davranışlarını da olumlu veya olumsuz etkileyebilmektedir.

Örneğin; Tüm dünyada artış gösteren yoğun silahlanma, savaşlar, Afrika'da açlıktan ölme, evlenme, boşanma, sınava girme ve kırmızı ışıkta geçme gibi olaylar karşısında herkesin yaşayacağı stresin seviyesi farklı olacaktır. Çünkü kişilerin bu stresörler karşısındaki algıları, düşünce, yorum ve inanç kalıpları farklıdır.

Vücudumuz bir denge sistemi ile donatılmıştır. Bu denge sistemi sadece stres ile bozulur.

İnsanlar yemeği, uyuşturucu, alkolü ve sigarayı; nasıl baş edeceklerini bilmedikleri duygularını bir kenara atmak için ağrı kesici olarak kullanır. Çoğu insan stres, can sıkıntısı, yalnızlık, korku, suçluluk, acı, reddedilme, yas, kendine acıma veya başka herhangi bir dertle baş etmek için çoğu insan madde kullanır. Oysa kendini kullanmayı bilmez.

Her geçen gün yeni bir hastalığın sebebi olarak gösterilen stres, bu kez de "kırık kalp sendromuna" olan etkisi ile gündeme geldi. İstanbul'da yaşayan 52 yaşındaki bir vatandaş, dayanılmaz göğüs ağrısı ve sol kol uyuşmasıyla gittiği acilde, kalp krizi geçirdiği sanıldı. Ancak yapılan tetkikler sonucunda, kalp krizi değil stres birikimi tanısı konuldu. Uzmanlara göre bu hastalık, vücut tarafından yoğun stres olarak nitelendiriliyor.

Ayrıca "stres kardiyomiyopatisi" ve "apikal balon sendromu" olarak da adlandırılır. Hastalık, tıpkı bir kalp krizi gibi gelişir ve hasta kendini kriz geçiriyormuş gibi hisseder. Bu esnada hastaya ait EKG ölçümleri ve kan değerlerine ilişkin parametreler de kalp krizi bulgularına benzer. Aşırı stres altındaki kişilerde görülme olasılığı daha yüksektir. Kaynağı strestir, ancak uzman desteği ile tedavi edilebilir. Çünkü bu hastalık, kalp durmasına kadar gidebilen ciddi sonuçlara sebep olabilir. Herkes stresin sigara kadar sağlığa zararlı olduğunu ve belli bir miktarı geçtiğinde ciddi bir sağlık sorununa davetiye çıkardığını bilir. O yüzden sağlığınız için sigarayı ve stresi bırakın. bütün bunları göz önüne aldığımızda akıllara bir soru geliyor.

Sürekli olarak her alanda hayatımızın bu kadar içerisinde yer alırken, stresle baş etme yollarını 7’den 70’e anlatmak gerekirken, Türkiye'nin eğitim sisteminde stres dersi neden yok?.

Gelecek nesiller çok kıymetli, öğrencilerin kolayca strese teslim olmaması için stresten başa çıkma eğitimi verilmeli. Bu çok elzem bir konu.

Kısa bir dipnot bırakarak yazımızı sonlandıralım.

Geçmiş için ağlama, o günler geçti gitti.

Geleceği düşünüp stres yapma, o günler daha gelmedi.

Anı yaşa ve güzelleştir.

Bir sorunu tedavi eden herhangi bir ilaç ya da etkisi kanıtlanmış iyileştirici herhangi bir ilaç mevcut değildir. En iyi ilaç beyaz ve temiz nefestir.

İstanbul Times /  Ömer Kantemür - 18 Kasım 2022