Bu yazımda ele almak istediğim konu şüphesiz, insanlarda, yapamıyorum, olmuyor, anlamıyorum gibi sorunlar benim bu yazıyı yazmama sebep oldu. İnsanlar kendilerine güvenmek istediklerinde ve hayal etikleri her şeyi yapacaklarını kısaca değinmek istedim. İnsan yapı gereği düşündüğü, aklına getirdiği ve hayal ettikleri her şeyi yapabileceklerine…

Şimdi biraz konuya değinelim…

Birbirinize vereceğiniz en iyi hediye bilgidir. Öğrenmeye ve bulmaya çalışmadığımız günleri ömürden saymayınız. Öğrenmek ve bulmak için çalışınız... Çünkü bilgi kötülere karşı yenilmez bir silahtır. Size verilen birçok şeyin sınırı ve yasakları vardır. Sadece sevgi ve bilgi bunun haricindedir.

Ünlü düşünür “Sokrat” kendini bil öğüdüyle bilgeliği iki kelimede özetler.

Konuya girmeden kısa bir anekdot anlatayım kutlu kadın Aren, gün batımında evinin önünde, kaybettiği bir şeyi aramaktadır. Ne aradığını sorarak yardımcı olmak isteyen komşularına dikiş iğnemi düşürdüm de, onu arıyorum der.

Birlikte aramaya başlarlar, ama bulamazlar.

Kısa bir zaman sonra içlerinden birisi, iğneyi nerede düşürdüğünü sorar.

Aren evin içinde deyince, hepsi birden, öyleyse neden onu dışarıda arıyorsun deli misin? Diye çıkışırlar. Bunun üzerine Aren söylemek istediğini dile getirerek, baklayı ağzından çıkartır. Peki, siz akıllı geçinenler, içinizde olan gerçeği niye hep dışarda arayıp duruyorsunuz?

Aynalar eğri doğru her şeyi gösterir. Her şeyi gören göz ise kendini göremez.

Bu soruyu iyi öğrenme seklinde sorsaydık, herkesin hemen aklına gelen cevap çalışmak, tekrar çalışmak olurdu. Ama biz kolay yolunu bulmaya çalışacağız.

Kolay öğrenme yolu da onlar için üstünkörü ve yüzeyde öğrenme gibi gelebilir. Belli bir konuyu bir iki gün yerine, haftalarca, aylarca daha verimli olur diye düşünenlere soralım...

Ağır bir yükü çok "özür dilerim" ıkına ıkına taşımak yerine, bir araç kullanıp götürmek daha iyi değil midir?

Varılmak istenen bir yolun kestirmesi varken, uzun yolu tutup yorulmakta ve gecikmede mana var mıdır?

Bura da şöyle denilebilir ki, zorlanarak öğrenilen her şey daha çok akılda kalır. Bu pek az durumlarda, geçerli olabilir ama çok eski bir metottur. Ve ezbercilik çağından kalmadır.

Eğitim ve öğretim de bugün dünya dev adımlarla ilerliyor olduğunu görmekteyiz.

Amerika'nın belli belirsiz düşünce geçişini inceleyen Prof. R.D Lamm eğitim sisteminde ve düzeyinde bugün II. sıraya düşen bir millet, yarın Ekonomide de ikinciliğe mahkûm olacaktır. Diyor... Ya Türkiye gibi, bugün eğitimde II. bile olmayan bir ülke?

Eğitim deyince de, ilk anlamamız gereken konu anlamaktır.

Eğitimin amacının öğrenciye bilgi vermek, bilgi aktarmak, beynini bilgi deposu olarak kullanmak olduğunu sanıyorlar.

Bilgi ise, kerpeten gibi, çekiç gibi, otomobil gibi, sadece kullanılacak bir araçtır. Kullanmasını bilmezsek araç bir işe yaramaz.

Bilgiyi kullanmayı öğrenmek, eğitimin akıl ve mantıkla ilgili kısmıdır. Ancak bir boyut daha vardır.

O da his, hayal ve yaratıcılıktır. Burada akıllara gelen (Holistik) yani bütüncü öğrenimdir. Ruh (sezgi) hep önde gidendir, madde (akıl, beyin) onu yakalayıp dünya ya çekmeye çalışır, der 16. yüzyılda Türk ozanı Muhiddin Abdal Da 18.000 âlemi de bir zerrede görmüşem demiştir.

Gerald Jonas'da bu iki zıt bakış arasında denge arıyor ve şöyle diyor. Batı bilimi dünyevi her şeyi kazanmış ama ruhunu kaybetmiştir. Doğu mistisizmi (gizemcilik) ise ışığı ruhunda bulmak için içine yönelirken çocukları açlığa terk etti.

Batı eğitimcileri bir parçadan başlayarak, tüme doğru gider. Doğu kültürlerinin bir kısmı ise tümden başlayıp parçalara inen bir yaklaşım hâkimdir. Böylelikle parçaların birbirleriyle ve bütünle ilişkileri daha kolay kavranır.

Bunu insan psikolojisinde gördük. Buna örnek verecek olursak çocuğa ayakkabı bağlamayı, bağlanmış halden başlayarak göstermek gibi buna önceden de bahsettiğim gibi Holistik sistem deniliyor.

Yani beynimize sırf bilgi aktarmakla dikkat dağınıklığına sebep olur. Mağara devrinden beri öğrenmenin temel psikolojik motoru olan merak halini uyandırmak şarttır. Bu psikolojik hal dır.

Binlerce yıl böyle geçti araçlar gelişiyordu ama temelde eğitim değişmedi. Hoca konuşur, öğrenci dinler ve söylenenleri akılda tutmaya çalışırdı. Yani ilk basamak tek yönlü öğrenime ve ezbere dayanıyor olduğunu biliyoruz.

Ezber yerine düşünmeyle öğrenmeyi bir türlü geçemedik.

Bilgisayar müthiş hızlı, yanlışsız ve budaladır. İnsan beyni ise birçok hallerde, fevkalade yavaş, yanlış dolu ve zekidir. Bu iki güçte aslında insansı bir yapıdır. Bu iki yapıyı birleştirebilir sek akıl almaz bir güç doğar.

2040 larda Eğitimimizi robot beyinli bilgisayarlara teslim edeceğiz. Bunun eğitime ne kadar zarar vereceğini şimdiden açıklamalı ve uyarmalıyız.

Aynadaki görüntü giderek azalmaktadır.

Gariptir ki insanoğlu, atomun içini, denizlerin altını, uzayın derinliklerini merak etmiş, kendi beyninin içini ciddi şekilde araştırmayı en sonra bırakmıştır.

Toplumlar, bilgi birikimini gelecek kuşaklara aktarmakla görevlidirler.

Dış dünyadan benin içine bir bakalım…

Beyimiz küçük balkabağından daha ufak 1,5 kilo görünümü peltemsi ve kirli çamaşır suyu renginde olan biyolojik araçtır.

10 milyar elektrik düğmeli nöronlar ve korkunç karmaşık bir sistemle birbirine bağlıdır.

Binlerce bilgisayardan daha fazla işlem yapmaya müsait, galaksiler gibi engin ve sır küpü sadece bir alıcı - verici cihaz mıdır, yoksa düşünceyi kendi içinden mi üretip çıkartır?

Bu metafizik bilmece, biyo- psikologlara göre, bilinen maddi -fizik kanunlarıyla çözülebilir.

Fransızların - yarı alay - bir tekerlemesi vardır. Bir şeyi az biliyorsan, o konu üzerine ders ver. Hiç bilmiyorsan o şey hakkında bir kitap yaz bu demek oluyor ki bir kimseye bir şey öğretmenin en iyi yolu ona öğretmenlik fırsatı vermektir. Zaten, işin esasına bakılırsa, öğretmenler öğretmez, dürtüleri harekete geçirirler.

Beynimiz temel akımları şunlardır. Alfa - Beta - Delta ve Teta içeriği biraz açalım şunu demek istiyorum. Hayvanlar ve insanlar aynı genler üzerinde olduğunu düşünürsek örnek olarak timsah baza alırsak hem karada hem de suyun altında yaşamaktadır.

Bu da bize şunu gösteriyor aslında insanoğlu da bu özelliği var ve bunu kullanmayı öğrenmeli diye düşünüyorum.

Bunu Kutsal kitabımızda da geçmektedir. Peygamberlerimiz denizi yarması, rüzgârlara, doğaya müdahale etmesi yönünden bakarsak ve peygamberlerin de insan olduğunu düşünürsek ortaya şu cevap çıkıyor bu güç bizde de var bunun kodunu bulmamız gerekiyor.

Bilinmelidir ki hayvanlara belli bir kod kelimelerini söyleyince hayvanların saldırgan özelliği gittiği yönde iddia lar var birde insan bu kod üzerinden kendini denizin altında oksijensiz olarak da yaşayabilir, görünmez de olabilir, uzayda da yaşayabilir.

Sonuçlar bilim adamlarınca sıkı bir şekilde çalıştıkları iddia edilmektedir.

İnsan düşünerek yaşar düşünerek bulur ve bizde kendimizi düşünerek bulabiliriz eğer bizde var olan beynimizi çözersek dünya hayatında birçok sırrı çözeriz. Sırlarla dolu ama bulunması için örnekler le dolu bir beyin

Unutmayın ki beyin bilgisayar gibi hard disk gibi her şeyi kaydedeceğimiz ve ne zaman istersek bulabileceğimiz DNA mızı var.

Göz görmek için kulak duymak için beyin kayıt etmek için var olduğunu unutmayın!

Düşün, odaklan, hayal et, uygula unutma ki hayal ettiğin her şeyi yapabilirsin. İnsanın hayal gücü sınırsızdır. Hayal gücü sonsuz olanın, beyin gücü de sonsuzdur!

Son söz olarak ise

İstikamet gösteriyor ki bilgisayar ve robotlar dünyasına doğru ilerleyiş son hızıyla devam ediyor...

Hiçbir hayal boş değildir.

İstanbul Times  / Ömer Kantemür