İhracatçılarının lehine TİM Türkiye İhracat Meclisi başkan ve yönetimi çok aktif rol almalıdır. İhracatçının sorunlarını raporlarla gündeme taşıyarak sorunlara çözüm odaklı çalışma başlatmalıdır. Ciddi handikap, mevcut bürokrasidir.  İhracat ile İthalatın arasındaki makası daraltmak, cari açığı önlemek için “daha fazla ihracat yapmak” elzemdir. Ancak bu yolla dış ticaret açığımız ile ekonomideki cari açık sorunumuz aşılabilir.
         Peki, hangi enstrümanlarla? Nasıl bir sistemle finansman desteği sağlanacak? İhracat bedeli nasıl risksiz ülkeye getirilebilir? Bu konularda aracı banka olacak kurum kim olacak? Bu konuda ki soru ve cevaplarına bakıldığında,  Şu gerçek ortadadır.  “İhracatçılar bankası olan Eximbank’ın İhracata ve İhracatçıya yeterli desteği verdiği söylenemez. Türkiye’de İhracatın artması için İhracatçıların bankası “Eximbank tüm ekonomi enstrümanlarını, kaynaklarını sıfır riskle adeta seferber etmesi gereklidir. Her tür ihracatı destekleme programlarını devreye almalıdır. İhracatın artmasına mutlak direkt katkı sunmalıdır.” Eximbank mevcut işlevi ile İhracatçı açısında aktif bir katkı veya faydası şu an hiç yoktur. İhracatçı açısından şu hali ile Eximbank’ın varlığı veya yokluğu hiç fark etmez. Eximbank, İhracatçı müteşebbisin, yapacağı ihracatın riskine aracı olmalıdır. İhracat hedef pazarı olan özelikle riskli ülkelerde Türk menşeli emtianın ihracatının yapılacağı o ülkenin bankaları üzerinde ihracat işlemini yaptırarak ihracatçının tüm riskini delege etmelidir. Sigorta teminatları ile veya farklı özel anlaşmalarla ihracatçının riskini minimize etmelidir. Açıkçası dış ticaret açığı ve cari açığın önlenmesi için ihracata ve İhracatçı müteşebbise özellikle İhracat bankası Eximbank’a çok görev düşer.

Peki, şimdiye kadar Eximbank bu konuda üstüne düşeni yapıtı mı?
“Maalesef hayır, Eximbank’ın izlediği yanlış politikalar yüzünde amacına uygun bir işlev görev yapmadığı kesin ortadadır. Çok basit sebeplerle Türk menşeli ürünlerin pazar kaybına sebebiyet verdiğini çok açık söyleyebiliriz.  İhracat artırma veya direkt ihracata katkı noktasında Eximbank çok vasat, yetersiz kalıyor. Türk Eximbank yöneticileri İhracatçının sorunlarına son derece bigânedirler.”
Mevcut Eximbank’ın işleyişi çok hantal, işlevsiz durumu umarız kısa sürede sağlıklı, verimli ihracata pozitif katkı yapan aktif hale gelir.
 Eximbank' ve ekonomimize katkı sunan kurumlar mutlak amacına uygun aktif işler hale getirilmelidir. Direkt ihracata katkı yapacak ihracatçının yapacağı ihracata aracı olmalıdır.  Beklenti kısa zamanda her konuda İhracatçıların bankası olan Eximbank tüm programlarının ihracat için daha fazla ihracatın yapılması yönünde sistemi aktif devreye alınmasıdır.  Gerekli düzeltmeler yapılarak ihracatçının riskini minimize ederek direkt ihracata katkı sunmalıdır. İhracatçı müteşebbisin önünün açılması, Türk menşeli ürünlerin ihracatının artması için Eximbank tarafından ihracatçının desteklenmesi elzemdir.
        Tüm bunlara rağmen Türkiye, makroekonomi değerlerinde iyi bir pozisyondadır. Raporlamada makro rakamlara baktığımızda;              
         İhracat, 2011 yılı Eylül ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 16.4 oranında artışla 10 milyar 723 milyon dolar oldu. İhracat 2011 yılının 9 ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 21.7 artışla 99 milyar 453 milyon dolara yükseldi.
         Ancak buna rağmen dış ticaret açığı inanılmaz büyüyor TÜİK tarafından açıklanan dış ticaret istatistiklerine göre, ihracat Ocak-Ağustos döneminde, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre %21,9 artarak 88,7 milyar dolar, ithalat %39,3 artarak 160,1 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Böylelikle, dış ticaret hacmi %32,6 artışla 248,8 milyar dolara, dış ticaret açığı ise 71,4 milyar dolara yükselmiştir. 2010 yılı Ocak-Ağustos döneminde %63,4 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2011 yılının Ocak-Ağustos döneminde %12,5 azalarak %55,4 olarak gerçekleşmiştir.    
   Türkiye İstatistik Kurumu  (TÜİK), bu yılın ilk çeyreğinde, Türkiye’nin yüzde 11 büyüdüğünü açıkladı. Söz konusu dönemde, cari fiyatlarla Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla 284 milyar 868 milyon lira oldu. Türkiye ekonomisi 2011 yılının ilk çeyreğinde yüzde 11 büyüme ile Avrupa, OECD ülkeleri ve dünyadaki tüm ülkeler arasında birinci sırada büyüme oranını yakaladı. 2011 ilk çeyreğinde milli gelirimiz ilk kez 1 trilyon sınırını aşarak  2011 Programında daha önce bu yıl için 13 bin 38 dolar olarak hesaplanan SGP’ye göre kişi başına milli gelir, 2 bin 354 dolarlık artışla 15 bin 392 dolara yükseldi. Türkiye’nin 2010 yılı için daha önce 947 milyar 836,5 milyon dolar olarak hesaplanan milli geliri de 171,1 milyar dolar artışla 1 trilyon 118 milyar 967,6 milyon dolara yükseldi.2011 yılı milli geliri de 181,8 milyon dolarlık artışla 1 trilyon 3 milyar 454,5 milyon dolardan 1 trilyon 185,2 milyar dolara çıktı.2011 yılında SGP’ ye göre kişi başına düşen milli gelir de 2 bin 473 dolar artışla 16 bin 126 dolar olarak tahmin edildi.
 Maastricht kriterlerine göre;- Kamu net borç stokunun Gayri Safi Milli Hasıla'ya oranı 2002'de yüzde 61,4 iken 2010 sonunda küresel finans krizine rağmen yüzde 28,7 gibi rekor bir seviyeye geriledi. AB tanımlı genel yönetim borç stokumuz da 2002'de yüzde 73,7 iken bu oranı da 2010 sonunda 41,6’ya çekmeyi başardık. Borç oranlarında AB'deki birçok ülkeden daha iyi durumdayız. Maastricht kriteri olan yüzde 60'ın çok altında bir orandayız. 2011 yılının ilk çeyreği itibarıyla da bütçe performansındaki iyileşmenin devam ettiği gözlenmektedir. Bu dönemde iç talep canlılığına bağlı olarak artan vergi gelirleri ve faiz harcamalarındaki gerileme bütçe performansındaki iyileşmenin temel kaynağını oluştururken, faiz dışı harcamaların artış hızının göreli olarak yavaşlaması da kamu maliyesi dengelerine olumlu katkıda bulunmuştur.
 Enflasyon oranları Eylül ayı rakamları beklentilerin üzerinde çıktı. (TÜİK), eylül ayında, Tüketici Fiyatları Endeksi’nin (TÜFE) yüzde 0,75, Üretici Fiyatları Endeksi’nin (ÜFE) ise yüzde 1,55 arttığını açıkladı.

TÜİK’in 2003 baz yıllık verilerine göre, Eylül ayı itibarıyla yıllık enflasyon ise TÜFE’de yüzde 6,15 , ÜFE’de yüzde 12,15 oldu.
Bu yılın ilk dokuz ayında, TÜFE’de yüzde 4,53, ÜFE’de yüzde 9,72 oranında artış gerçekleşti.

Eylül ayı itibarıyla 12 aylık ortalamalara göre yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 6, üretici fiyatlarında yüzde 10,03 düzeyinde oldu.
Eylül ayı itibariyle yıllık enflasyon ise TÜFE’de yüzde 6,15, ÜFE’de yüzde 12,15 oldu.

Bu, bir hayal, ulaşılamaz bir hedef olarak görülürdü. Ancak tam da halen bitmeyen eski kalıntı bürokrasiye rağmen İktidarın başarısı rakamlarla ortadadır.