“Hasım” gözüyle baktığımız Yunanlıların aslında hiç de öyle olmadıklarına bizzat şahit olduk.Tuzla Belediyesi’nin “Mübadelenin 90. Yılı” nedeniyle 26-29 Ekim tarihleri arasında düzenlediği “tarihi yolculuk” sırasında, tarihin bizlere de Yunanlılara da ne kadar yanlış anlatıldığını,  iki milletin birbirine özellikle düşman edilmek istendiğini öğrenmiş olduk…

İstanbul Times Haber Merkezi  

Elimden geldiği kadar özetlemeye çalışacağım bu yazıyı okursanız ne kadar haklı olduğumuzu siz de göreceksiniz…

Önce kısaca mübadeleden bahsedelim biraz. 90 yıl önce yani 1924 yılında, 463 yıldan beri Yunanistan’da yaşayan Türklere, en kısa zamanda ülkeyi terk edip Türkiye’ye gitmeleri söylenir. 500 bin dolayında Türk, malını, mülkünü, işini, işyerini, toprağını hatta koyunlarını, keçilerini bırakıp Türkiye’ye göç etmek durumunda bırakılır. Bunun karşılığı olarak da Türkiye’de 852 yıldan beri hayat süren 1 milyon 200 bin Rum, vatan olarak belledikleri Türkiye’den Yunanistan’a gitmek zorunda kalır…

“Mübadele” denen karşılıklı sürgünler böyle başlar. Ancak bu göçlerin açtığı yaralar, dramlar hala yürekleri dağlıyor. İşte bu acıları yaşayanların torunlarıyla, dedelerinin, ninelerinin ve diğer büyüklerinin yaşadıkları topraklara çıktığımız tarihi yolculuğumuz Karaköy’den 1500 yolcu kapasiteli Louis Olympia Gemisi’yle başladı.

HA SELANİK HA İZMİR

Yaklaşık 20 saat süren yolculuğumuzun ilk durağı Selanik oldu. Selanik’e vardığımızda kendimizi İzmir’deymiş gibi hissettik. Kordon boyunun bir benzerini Selanik’te görebilirsiniz. Şehrin iç kesimleri de Türk şehirlerini andırıyor. Sadece orası değil Kavala, Drama gibi kentleri gezerken tabelalar ve otomobillerin plakalarına bakmasanız kendinizi aynen Türkiye’deymiş gibi düşünebilirsiniz. Ancak, “Türkiye’nin biraz bakımsız ve kirli hali gibi” desek daha doğru olur. Zira belediye hizmetleri özellikle Selanik’te kötü... Bir parktan geçerken İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan’a çöpleri göstererek, “Buraya da Kadir (Topbaş) gibi bir başkan lazım” dediğimde o da “Hakkını yemeyelim Şadi (Yazıcı) Bey’i de unutmayalım” şeklinde cevap verdi…

Sonra, Atatürk’ün doğduğu ve 7 yaşına kadar yaşadığı eve gittik. Selanik Başkonsolosluğu’yla aynı bahçeyi paylaşan ve müze haline getirilen iki katlı evde bizi Başkonsolos Tuğrul Biltekin Bey karşıladı…

TEK KURŞUN ATILMADAN TERK EDİLEN ŞEHİR

1912 yılında tek kurşun bile atılmadan Yunanlılara teslim edilen Selanik’te öyle oyunlar oynanmış ki, Osmanlı’nın Selanik’ten çekilmesinden sonra “öksüz kaldık” diyen Hahambaşının başı vurulmuş ve Berlin’de yaşanan Yahudi katliamlarından çok daha fazlası bu şehirde gerçekleşmiş…

Türklere karşı eskisi gibi hasımlık yok ama Selanik’te hala ibadete açık bir cami bulunmuyor. 55 camiden ayakta sadece 4 cami bırakılmış, onlar da hala kapalı tutuluyor… Selanik’te o kadar katı bir uygulama yapılmış ki bu kentte hala birMüslümanmezarlığı yok. Müslüman Türklerin cenazeleri defnedilmek üzere ya Batı Trakya’ya ya da Türkiye’ye gönderiliyormuş… 

Daha sonra Selanik turuna çıktık. Kiliseye çevrilen camileri gördükçe içimiz sızladı. Bu sırada bize rehberlik eden üniversite öğrencisi iki Türk kızı Sevda ve Selin’le biraz sohbet ettik. Türklere bakış açısı eskiye göre çok değişmiş. Artık evlerde Türk dizileri izlenir olmuş, Türkçeyi öğrenebilmek için Çanakkale Üniversitesi’nden iki hocanın Yunan üniversitelerinde ders vermeye başlamasına müsaade edilmiş.Müslüman, Türk ve isimlerinden dolayı herhangi bir baskı yaşamadıklarını belirten Türk asıllı Yunan vatandaşı Sevda ve Selin, sadece Altın Şafak diye bir partinin ırkçılık yaptığını bunun da sadece Türklere değil Yunanistan’da yaşayan diğer milletlere karşı gerçekleştirildiğini söylediler. Ramazan’da davulların çalındığını, oruçlarını tuttuklarını, namazlarını kıldıklarını vurgulayan Türk kızlarının en önemli sorunları bütün Yunanistan’ı ilgilendiren ekonomik kriz. Böyle giderse kendilerinin de diğer Yunanlıların da hedeflerinde iş için başka ülkelere gitmek olduğunu belirten Sevda ve Selin gibilerin ilk tercihleri ise Türkiye…

Kriz gerçekten Yunanistan’ı çok etkilemiş durumda. Mesela, bir ara Anadolu Ajansı adına çalıştığını da söyleyen Atina Haber Ajansı’nın muhabiri Angela adlı bir gazeteciyle tanıştık. Kriz öncesi aldığı maaş 2800 Avro imiş. Şimdi ise fazla mesaisiyle

Birlikte en fazla 1500 Avro ücret ancak alabiliyormuş…

RUMLAR, ERDOĞAN GİBİ BİRİNİ İSTİYOR

Ramazan’da sahur için davul çalmaya bile izin verip ancak yine Müslümanlığın en önemli 5 şartından biri olan namazın kılınacağı camileri ibadete açmama mantığı bana; dedesi, ninesi hacı olan ama buna rağmen namaza, başörtüsüne izin vermeyen ülkemizdeki bir zamanların muktedir zihniyetini hatırlattı. Demek ki orayada bir “Recep Tayyip Erdoğan” lazım.Zaten bunu Rumlar bizzat söylüyorlar. “Bu krizden kurtulmamız için sizin başbakanınız gibi birine ihtiyacımız var” diye…

KAVALA’DAKİ CAMİDE NAMAZ


Selanik’teki gezimizi gün batımında tamamladıktan sonra gemiye döndük ve Kavala’ya hareket ettik. Bir liman kenti olan Kavala’da sıcak bir atmosferde karşılandık. Valisi, belediye başkanı ve bazı yetkilileriyle Türk heyetini karşılayan Kavalalıları Selaniklilerden daha sempatik bulduk. Kavala kurabiyesi ikram edilen misafirlere ayrıca Kavala Folklor Ekibi tarafından güzel bir gösteri de sunuldu. Çeşitli konuşmalar yapıldıktan sonra yaya olarak Kavala Kalesi’ne doğru yola çıktık. Asırlar boyu Yunanistan topraklarına ev sahipliği yapan Osmanlı’nın izini, eserlerini Kavala’da daha açık bir şekilde görebildik. Camilerin yanı sıra kale ve su kemerleri bize İstanbul’u hatırlattı.Kemerlerin altından geçip kaleye tırmandığımızda bizi harika bir deniz manzarası bekliyordu. Bol bol fotoğraf çektikten sonra farklı bir yoldan aşağıya inerken Halil Bey Cami’sini gördük. Selanik’teki gibi mihraba dokunulmamıştı ama bu camide ibadete kapatılmış ve kültür merkezi olarak kullanılıyordu. Tabanın büyük bölümü camla kaplanmış ve bir fotoğraf sergisi açılmıştı. Tabi bu durum bizi oldukça üzmüştü. Yüce Allah’ın evi belki 100 yıldan beri namaza hasretti. Gazeteci dostum Mehmet Canbekli dayanamadı ve mihraba geçip namaza durdu. Bu camide belki bir asır sonra ilk kez namaz kılınıyordu. İşte bu nedenle çok duygulandık. “İnşaAllah devamı” gelir, diye dua ettik… 

DRAMA’NIN YÜZDE 70’İ MÜBADİL

Gezimizin son gününü halkın yüzde 70’i mübadil olan, bu nedenle göç yıllarında büyük dramların yaşandığı Drama’da geçirdik. Halkı büyük bölümü mübadil olunca kendimizi Türkiye’de gibi hissettik. Valisi Giresunlu, belediye başkanı anne tarafından Samsun, baba tarafından Niğdeli olan Drama’da tam bir Türk günü yaşandı. Valilik önünde kemençe ve halk oyunlarıyla karşılanmamız gerçekten çok hoşumuza gitti. Bu sevgiyi ancak bir dosttan görebilirdiniz.

Vali Bey’e şunu söyledim: “Türkiye ile Yunanistan arasında eski dalaşmalar yok ama buna rağmen buraya gelene kadar Yunan halkını bir hasım gibi düşünüyordum. Ancak buraya geldikten sonra bu düşüncem büyük oranda değişti.”

Türklerin ve Yunanlıların arasını açmak için öylesine hikayeler uydurulmuş ki, bizler gerçek tarihimizi unuttuk ve Osmanlı Devleti’nin yarım asra yakın bir parçası olan Yunanlıları en çetin düşmanımız bildik. Bu insanların, 90 yıl öncesine kadar Anadolu’da yaşayan vatandaşlarımızın torunları olduklarını hep gözardı ettik. Aynı fikri onlar da daha birkaç yıl öncesine kadar Türkler için taşıdı.

Bu düşmanlıkların iyice zayıflaması ve dostlukların yeniden güçlenmesi için Tuzla Belediyesi’nin başlattığı halkların birbirleriyle bir araya gelme projesi daha sık yapılmalı. Yeri gelmişken vurgulamadan geçmeyeyim; Tuzla Belediye Başkanı Sayın Şadi Yazıcı’yı, bu önemli kültür projesi nedeniyle kutlamak istiyorum. Umarım bu proje diğer belediyelere, STK’lara ve başka kuruluşlara da örnek olur…

Öte yandan, bu geziye katılmama vesile olan Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Sayın Nilgün Şensoy’a ve söz konusu geziye davet etme nezaketinde bulunan Tuzla Belediye Başkanı Sayın Şadi Yazıcı’ya teşekkürlerimi sunuyorum.

Editör: TE Bilisim