Bugün “demokrasi” dediğimiz TÜRKİYE CUMHURİYETİ`nin bölünmesi için çalışan bir yapının “güler yüzü” olarak ön sahaya çıkarılmış SELEHATTİN DEMİRTAŞ`ın yaptıklarını okuduktan sonra nasıl oluyor da Cumhurbaşkanı adayı olabiliyor? Hatta bütün diğer adayların ağız birliği yapmışcasına seçime katılmasını istemesi neyin nesi oluyor? Hapiste tutularak mağduru oynatanlar yeni bir “MANDELA” çıkarmanın peşinde TÜRKİYİ`yi nereye götürmeye çalışıyorlar. Yok seçime katılmazsa ülke karışır diyenler kime hizmet ediyorsunuz? GENEL AF isteyenler gizli olarak ne yapmak istiyorlar? Ülkenin bütünlüğünü isteyenlere neden azınlık muamelesi yapıyorsunuz? Geçmişi unutanlara ve SELAHATTTİN DEMİRTAŞ`ın neler yaptığını hatta İngiltere`de neler söylediğini okuduğunuzda bu ne iştir diyeceksiniz benden söylemesi!

Habur`da yaşanan panayır mahkemesi rezaletini hatırlıyor musunuz? PKK`lıların serbest bırakılmalarından ya da PKK milislerinin federasyon ve terör örgütü bayraklarıyla zafer kazanmış gibi girdikleri mitingi hatırlıyor musunuz? Türkiye`nin normalleşmesinin bir başka şekli de Habur`da zafer kazanmış edasıyla “Önder Apo`ya bağlılık” teslimiyeti gösterisi yapan PKK`lıların avukatı SEZGİN TANRIKULU`nun Cumhuriyet`in kurucu partisine önce üye yapılan sonra da genel başkan yardımcılığı katına yükseltilmesidir. Artık bugünlerde de kurucu partiyi HDP ile aynı potada eriterek birleşirlerse şaşırmayın. Artık o mu onu içine alır yoksa HDP mi onu yutar zaman gösterecek. Ama anladığım kadarıyla CHP içinde birleşilir ama aslında HDP yani emperyalistlerin dediği olur. Kurucu partide tabela partisi olmaktan ileri gidemez. İçim yanıyor bunları yazarken ama görünen köy kılavuz istemez. Ya da kılavuzu karga olanın…

Tarihsel gerçekleri filmlerle, yazılarla, tiyatro oyunlarıyla, tv ve radyo söyleşileriyle çarpıtan yazar, çizer, filmci, sanatçı ve tekmili birden “ Osmanlı münevverleri” adı verilen batı taklitçilerinin Cumhuriyet ve Türklüğe yönelik düşmanlığının ödüllendirilmesi ve O.Pamuk örneğinde olduğu gibi batı tarafından alkışlanması da bu normalleşmenin sonucu.

Aynı normalleşme sürecinde koca koca puntolarla ve gözümüzün içine soka soka son noktayı AYSEL TUĞLUK koymuştur.

“Demokratik özerkliğimizi ilan ediyoruz.”

MEB VE NORMALLEŞME: Kürtçe öğrenirseniz bölgede desteklenirsiniz.

Milli Eğitim Bakanlığı 2010/2011 yılı içinde hazırladığı rehberde göreve yeni başlayan öğretmenlere tavsiyeler de bulunarak “öğretmen yaşadığı yörenin bir üyesi olarak konuşulan yerel dili öğrenme çabası içine de girebilir. Bu yaklaşım yöre halkı tarafından sempatik bulunabilir ve öğretmenin yaptığı çalışmalar desteklenebilir”(Cumhuriyet, 17/11/2010) denilerek açılıma öğretmenlerden destek olmaları istenmiştir. Yani yavaş yavaş yeni devletin alt yapısı hazırlanıyor. Bunun yanında AB`nin finanse ettiği 84 bin Euroluk “hibe programı” (parayı veren düdüğü çalar)kapsamında öğretmenlerin de Kürtçe öğrenmeleri için çalışma başlatıldığı, projenin ilk aşamada 44 kişinin öldürüldüğü Mardin`in Bilge Köyü`nde yürütüleceği ve ilk kez devlet desteğiyle öğretmenlerin CIA güdümündeki Kürt Enstitüsü`nde akademik Kürtçe bilen eğitmenler tarafından KÜRTÇE öğreneceği bir süreç başlatılmıştır. “Kurbağayı ürkütmeyin devlet içinde devlet kuruluyor” hem de dostlarımızın yardımıyla ne güzel değil mi? Yaban otları da hep beraber tut şunun ucundan abi der gibi yapıyoruz. Kimseden de ne oluyor diyen yok… Oysa “Türk Milli Eğitimi`nin Amaçları`nda böyle bir amaç belirtilmemekte aksine TESEV`in ve David L.Philips`in değiştirilmesini istediği Türk ve Türkçe sözcükleri sıklıkla geçerek Türkçe`nin öğretilmesi üzerine önemle durulmaktadır. Bir de bu ülkenin dili yokmuş gibi, sanki yeni kurulan bir devlet gibi hareket ediliyor.” Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu…

Normalleşme süresindeki Türkiye`de bu rehber, 84 bin Auroluk hibe programı (parayı veren düdüğü çalar) kendilerince Türk Milli Eğitimi`nin Amaçlarını ileride delmeye yönelik bir aşama olarak da görülebilir. Çünkü bir televizyon programında AB devşirmesi bir genç tarafından sorulan “Andımız”ın kaldırılmasıyla ilgili bir soruya Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukcu`nun daha sonra yalanlaması “tartışılabilir” (http//www.ntvmsnbc.com/id/24968646/) yanıtını değiştirmemektedir. Aynı maksatla Kafkas Dernekleri Federasyonu ve Laz Kültür Derneği anadilde eğitimin anayasal güvence altına alınmasını ve ilkokullarda Andımız`ın okutulmamasını talep etmiştir. İnsana sorarlar burası muz cumhuriyeti mi? Gelene ağam gidene paşam… Acaba bu yapılanlar kendi ülkelerinde bırakın uygulamayı söz bile edebilirler mi?

BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık da, Milli(!) Eğitim Şurasında, Andımız ile ilgili alınan kararla ilgili konuşmasında “benim varlığım neden Türk varlığına armağan olsun. Ben Türk değilim ki” derken PKK`nın düz ovadaki partisi BDP bugünün makyajlı HDP`sinin eş başkanı SELAHATTİN DEMİRTAŞ, Diyarbakır İl Milli Eğitim Müdürlüğü`ne gönderdiği dilekçede “Kızım Delal Demirtaş`a anadilde eğitim hakkı tanınmazken, her gün “Andımız” adı altında ırkçı söylemler içeren bir metnin okutulmasını kabul etmiyor, çocuklara yönelik bu şekil bir uygulamayı insan hakkı ihlali olarak görüyorum” demiştir. Buna istinaden;

“Öğrenci andının bir ırkı esas aldığı, zorla okutulduğu” savıyla açılan davada verdiği yanıtta Danıştay; “Türk kelimesi bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları ve herkesi kapsayan ve kucaklayan milletin ortak adı olup, aksi yöndeki davacı iddialarına itibar edilmemiştir. Nitekim Anayasamızda bu hususun vurgulanması bakımından, Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin herhangi bir ayırma tabi tutulmaksızın TÜRK olduğu belirtilmiştir. Açıklanan nedenlerle davanın reddine oy birliği ile karar verildi,” denmiştir. (Cumhuriyet, 02.04.2011)

Batının en az yüz yıllık kukla Kürdistan hayali zaman zaman kuklalar tarafından da dile getirilmiştir.

Bakınız, dünün DTP eş Genel Başkanı SELAHATTİN DEMİRTAŞ(bugünün HDP Eş Genel Başkanı), İngiliz parlamentosunun alt kanadı HOUSE OF COMMONS`da İşçi Partisi Milletvekili Jeremy Corbyn, Galler Parlamentosu Plaid Cymru Partisi temsilcisi Hywel Williams ve Lord Rea ile beraber düzenledikleri toplantıda İngiliz hükümetinin Kürt sorununun derinlemesine özel bir yeri olduğunu, akan kanın durdurulması için İngiltere`nin artık çözümden yana ve barış lehine bir tutum takınması gerektiğini, özellikle yeni anayasanın yapım sürecinde Kürt halkına verilecek desteğin belirleyici olacağını belirtirken sözlerini “İngiltere`nin Kürt halkına YÜZ YILLIK BİR BORCU VARDIR” diyerek bitirmiştir. (http://www.avasinwep.com/nurcenaverok.php?HaberID=4934 , Ayrıca BKZ: “İngilizlerin Kürt Halkına Borcu Var” AYDINLIK, 02.02.2012) Buradan kasıt Kürtlere ŞEYH SAİD ayaklanması yaptırarak Musul ve Kerkük`ü TÜRK topraklarından koparan İNGİLİZLERİN bunun karşısında Kürdistan devleti kurdurma sözüdür. Vay be SELAHATTİN DEMİRTAŞ SEN NEYMİŞSİN BE ABİ… GÖRÜNEN YÜZÜN BİR DE GÖRÜNMEYEN YÜZÜN…

BDP Amerikan – İngiliz emperyalizminin oyuncağıdır ve öyle kalacaktır. BDP bir Türkiye Partisi değildir; olamayacaktır da. İsterse adını HDP olarak değiştirsin. Paçalarından Mehmetçiğin temiz kanının aktığını tüm ülke görüyor ve biliyor. Türkiye`de kaç partiyi AMERİKAN Ulusal Harp Koleji ziyaret ediyor bir düşünün.

Türkiye`de askeri vesayet varmış. Amerikan askeri vesayetinin gönüllü uşaklarını nereye koyacaksınız?

Basının Nevruz olaysız geçti diye başlıklar attığı “2011 Nevroz`unda SELAHATTİN DEMİRTAŞ “Biz diyoruz ki bizden çaldığınızı geri vereceksiniz. Bunun neresi pazarlık 3 -4 gün içinde 7 PKK gerillası operasyonlarda öldürüldü” derken Osman BAYDEMİR, “Kürt Halk Önderi ve Kürt halkının özgürlüğü birbirine bağlı. Şimdi Kürt halkının iradesi İmralı Zindanı`ndadır. Eğer PKK Lideri Abdullah Öcalan özgür olursa, Kürt halkı da özgür olacak. Kürt halkı özgür olursa, Arap, Fars ve Türk halkları da özgür olacak.” Demiştir.

BDP Genel Başkanı SELAHATTİN DEMİRTAŞ Van`daki deprem bölgesine yapılan yardımları kastederek “Yardımlardan kardeşlik kokusu geliyor” açıklaması yapmıştır.

Gerçekte bu açıklamanın samimi düşünceler içeren, kendi deyimiyle kardeşliği güçlendiren, bir mesaj olduğu geçmiş yıllardaki söylemleri nedeniyle çelişmektedir. Aynı SELAHHATİN DEMİRTAŞ, Amerin predatorları tarafından verilen anlık istihbarat sonucunda Türk savaş uçakları tarafından bombalanan ve yaşamlarını yitiren 35 kişi için yaptığı konuşmada ise Van`daki kardeşlik kokusundan eser kalmamıştı: “Şu anda duygu düzeyinde 2 ülke var. Kimse kimseyi kandırmasın. Marmaris`in bir köyünde 35 yurttaş bombalansa ey kardeş Türk halkı tepkiniz bu mu olurdu? Bugün ülke bölünmüştür. Artık emin oldum. 50 bin defa da öldürseniz bu toprakların adı Kürdistan`dır. Bunu basın yazamaz. Tarih bu dağlarda bir Kürt katliamını daha yazdı” sözleri de DEMİRTAŞ`a aittir.

Diyarbakır Bağımsız Milletvekili LEYLA ZANA, İngilizce yayın yapan KÜRT RUDAW adlı internet sitesine konuşmuş ve “Yeni anayasada Kürtler için bireysel haklar olacağından söz ediliyor. Biz de onlara, bireyler olmadığımızı, bir millet olduğumuzu söylüyoruz. Biz bir millette olması gereken hakları istiyoruz. Kürt sorunu çözülmedikçe Türkiye`de umut olmaz. Türkiye`deki bazı Kürtler özerklik istiyor. Mesele şu: 20 milyon Kürt`ten kaç tanesi özerklik talebinde bulunuyor? Bu konu da tartışılmalı. Bana kalırsa Kürtler kendi kaderlerini kendileri tayin etmeliler. İşin başında özerklik istediğimiz doğrudur; ama bugün Türkiye`deki Kürtler, özerkliğin yetersiz olduğunu düşünüyor.

Kürtler, kendi topraklarında kendi geleceklerini belirleme hakkına sahip olmalı. Özgürlük, özerklik, federalizm ve bağımsızlık da Kürtlerin hakkı” demiştir.

Zana bir başka konuşmasında ise “Türk askerinin kanı nehir gibi akmadığı sürece Kürtlere barış ve gelecek olmadığını” söylemiştir. (“Leyla Zana ve Washington”, Savaş SÜZEL, Yeniçağ, 19.06.2012).

Bunlar gemiyi azığa almışlar ama korkarım karşılarında kimseyi göremedikleri için yakında bütün TÜRKİYE`yi alırlarsa şaşırmayın…

Yazınında başlığında belirttiğim gibi “SELEHATTİN DEMİRTAŞ BU MAKYAJ TUTMAZ” ama itiraf ediyorum şu ana kadar emperyalistler bir yandan, yandaş basın bir yandan, yaban otları, devşirmeler, dönmeler bir yandan, bizlerin seçip gönderdiklerimiz bir yandan anlayacağınız bana da birileri böyle davransa ben bütün dünyayı almak isterdim her halde…

Ben burada yaşayan herkesin bu toprağın asıl unsurları olduklarını asıl azınlık olanlar bu ülkeyi bize böldürmek için fitne ve fesatlık yapanlar olduğunu ve bunlara kanan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları olduğunu söylüyorum. Bakın burada ırkçılık yapmıyorum. Zaten insan olduktan sonra bu topraklarda birlikte çok güzel yaşayabiliriz. Bizim artık birleştirici konuşmaya ve yapıcı işlere enerjimizi harcama zamanı geldi de geçiyor. Bize ne başkalarının çıkarları, ne mi diyorum? Artık başkalarının oyuncağı olmayın, bu Son kale Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkın gerisi teferruattır…

Sevgi ve saygılarımla… Benim gönlümde hepimiz asıl unsurlarız… Bizim azınlık sorunumuz yok, onu bize dayatan ve asıl azınlık olanlar bizden asalak gibi yararlanan şeytanlardır… İNGİLİZ KRALİÇESİNİN eteklerine sarılmak bugünlerde moda oldu. Fakat “Celladına aşık olan mahkum” gibi Osmanlı`nın yıkılışından tutun bugüne kadar bu topraklarda ve ORTA DOĞU`da yaşananların baş aktörüne düşmanımıza sarılmak ne büyük hainliktir nokta… ata mirası ulus… muratakbaş

Kaynakça: HAİNLİĞİN SINIRI YOKTUR - MURAT AKBAŞ – TOGAN YAYINCILIK

İstanbul Times / Murat Akbaş