Her birimizin söyleyecek, belki de haykıracak bir şeyleri vardır şüphesiz ‘adalet’ deyince. Algılamalarımız, niyetlerimiz ya da birebire bir yaşadıklarımız düzeyinde…

Kimi, Adalet mi? O halen on sekiz numarada çalışıyor arkadaş, muamele mi? o biçim diyerek tiye alır kendince. Kimi de, halk arasında pirim yapan fıkralarla ifade eder duygularını, düşüncelerini, uysa da uymasa da…
***
Eski devirde üst düzey yetkilinin birisi, ani bir kararla hapishaneye denetlemeye gitmiş. Müdürü çağırmış yanına. Müdürde mahkûm dosyalarını alarak bir telaşla, kan ter içinde gelmiş. Ve birlikte bir koğuşa girmişler…

Yetkili, bir mahkûmun dosyasını önce okumuş, adam müthiş dolandırıcıymış…

Adama sormuş, suçun ne?
Ben masumum efendim, hiçbir şey yapmadım, dürüst bir adamım, buraya niye konduğumu da inanın bilmiyorum demiş, yılanı deliğinden çıkarabilecek türden tatlı diliyle…

Diğer mahkûmun dosyasına bir göz atmış, herif iki kişiyi öldürmüş, bir de yaralamış…

Ona da sormuş, suçun ne?
Adam kükremiş, abartılı biçimdeki mimikleriyle, ben suçsuzum, beni öldürmek için üzerime geldiler, mecburen kendimi savundum. Ben bir şey yapmadım, neden? Buradayım hayret ediyorum demiş…

Yetkili, üçüncü dosyayı okumuş, adamın her yaştan defalarca ırza tecavüzü var…

Aynı soruyu tekrarlamış, suçun ne?
O da, tamamen iftira, beni niye burada tutuyorlar anlamıyorum, böyle şey olur mu? Bu ne biçim ‘adalet’ diyerek yakınmış da yakınmış…

Ve nihayet bir başka mahkûma gelmiş sıra. Zayıf, kibar, temiz yüzlü bir adam. Tam bir beyefendi yani…

Yetkili, aynı soruyu yöneltmiş yine, suçun ne?
Adam da tereddütsüz ben suçluyum efendim… Çoluğum, çocuğum açtı, param da yoktu, ben de ekmek çaldım… Yapmamam gerekiyordu biliyorum ama ne yazık ki yaptım, ben suçluyum, suçluyum demiş…

Bu sözler üzerine yetkili, hiddetlenmiş, başlamış avazı çıktığı kadar bağırmaya ilgililere… Atın bu suçluyu hapishaneden dışarııı… Bu kadar masumun içinde bu suçlunun işi neee? Bu masumları da suça alıştıracak bu adaaam… Atın bunu dışarııı…

Dedim ya… O bir fıkra… Ya gerçek hayatta?