LAİKLİK :Bir toplumun bütün fertlerinin inançlarını özgürce bir arada barındırdığı ve herkesin diğer inanç gruplarına hoşgörü ile bakmasını sağlayan ve bünyesinde bütün inançların eşit ve dengeli bir şekilde eğitim ve inançsal eğitim almasını düzenleyen kanunlar önünde haklı olanın hakkini koruyan ve gözeten sistemler bütününü kendi bünyesinde toplayan yapıya LAİKLİK ve LAİK DEVLET anlayışı denir. Devletin altında yaşayan insanların inançları vardır. Devlet ise tüzel yani cansız bir varlıktır. O yüzden devletin dini olmaz. Laik devlet bu yapıyı korumak adına insanların bulduğu en üst yönetim şekli ve kurumun adıdır. Toplumun ortak aklini isleterek birlik ve beraberliği sağlamakla yükümlüdür... 
Bu örneği en basta; MEDINE ANLASMASI -MUHAMMED MUSTAFA (SAS) - TURKIYE CUMHURIYETI -MUSTAFA KEMAL ATATURK uygulamıştır...
İnanmayanlar bu bilgi ve teknoloji çağında kimseye bırakmadan kendi hür iradesi ve aklını işleterek ayrıntılı araştırıp görebilirler... Ben ise size küçük bir pencere açmak istiyorum…
 
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK; ordu, din ve siyaset ilişkilerinin tartışıldığı TBMM`de, şu görüşlere yer vererek açıklık getirmiştir.
“Ülkenin genel yaşamında ordunun siyasetten soyutlanması, cumhuriyetin her zaman göz önünde tutuğu bir temel ilkedir. Şimdiye kadar izlenen bu yolda cumhuriyet orduları, vatanın güvenilir ve güçlü bekçileri olarak saygın ve kuvvetli kalmışlardır. Bunun gibi inançlısı olmakla, doyumluluk ve mutluluk duyduğumuz İslam dinini de yüzyıllardan beri alışılageldiği yönde bir siyasi araç olmaktan kurtarmak ve yüceltmek gerektiği gerçeğini gözlemliyoruz. Kutsal olan inançların ve vicdanın, karışık ve kirli her türlü hırsların ve çıkarların sahnelendiği siyasetten ve siyasetin tüm organlarından bir an önce ve kesinlikle temizlenmesi, ulusun bu dünyada ve öbür dünyadaki mutluluğun gereği olan bir zorunluluktur. İslam dininin ufku ancak böyle genişler.”
 
Medine sözleşmesi ise; Hz Muhammed’in (sav) Medine’de huzur ve barış ortamını sağlamak için bütün gruplar arasında  622 yılında düzenlenen bir antlaşmadır. Medine İmtiyazı olarak ta anılmaktadır. Bu antlaşma İslam’ın ilk yazılı anayasası olması itibarıyla önem taşımaktadır. Peygamberimizin dehasını ve büyüklüğünü göstermektedir. Peygamberimiz Allah’ın öğrettiği gibi insanların sorunlarını, değerlerini gözeterek sosyal bir toplumu ve devleti oluşturmuştur.
 
Medine antlaşmasının amacı nedir?
 
Antlaşma Hz Muhammed, Yahudiler, Müslümanlar, Paganlar (çok tanrılı dinlere inan ve putlaştıran kesim) ve şehrin ileri gelen aileleri ile kabilelerini içermekteydi. Medine’de bulunan Hazrec ve Evs kabileleri arasında yaşanan iç çatışmalara(120 yıl süren) son vermek için, şehirde yaşayan Yahudi, Müslüman ve Pagan topluluklarını Ümmet adlı tek çatı altında toplayarak, her birine sorumluluk ve payları verilmiştir. Antlaşmanın düzenlenme amacı hangi dine mensup olursa olsun, şehirde bulunan toplulukların özgürce ve huzur içerisinde adaletle yaşamasını sağlamaktır.
 
Medine sözleşmesinin önemli maddeleri nelerdir?
 
§  Müslüman ve Yahudi topluluklar barış içerisinde yaşayacaklardı.
§  Şehrin dışından gelen saldırılarda, hep birlik olunacak ve şehir savunması birlikte yapılacaktır.
§  Yahudiler dinlerinde serbest olacaktır.
§  İki taraftan birinin, üçüncü bir tarafla olan anlaşmazlığında diğer taraf yanında yer alacaktır.
§  Yahudiler ve Müslümanlar arasında olacak anlaşmazlıklarda, Hz Muhammed hakem olarak kabul edilecektir.
§  Her topluluk kendine ait bölgeden sorumlu olacaktır.
§  Çıkacak bütün anlaşmazlıklar Allah’a ve Resul’üne sunulacaktır.
 
Medine sözleşmesinin içeriğinde bulunan konular nelerdir?
 
Adalet:Hukuk sisteminin temelidir. Antlaşmanın çoğu maddesi herkese eşit olarak adalet sağlanmasını öngörüyordu. Bu anayasa herkese adalet götürme, adli işlerin idare edilmesi konularında devrim yapmıştır. Adalette yetkiler kişilerden alınarak, merkezi idareye bağlanmıştır. Artık kabileler içinde suçlular cezalandırılmayacak, her şey merkezi idarenin elinde olacaktır. Suçlular ve mağdurlar merkezi idare tarafından değerlendirilecekti. Bütün mümin kişiler suç işleyenlere karşı, merkezi idareye yardım etmekle mükellef kılınmıştır. Yahudilerin topluluğa girme nedeni de, zaten herkesin eşit muamele görmesidir. Artık kabile reislerinin otoritesi alınmış, merkezi idare kişilerde adaletin olduğu duygusunu uyandırmıştır. Şeriat isteyenlere ve başkanlık sistemi isteyenlere Medine Anayasası bir cevaptır.
 
Suçun şahsiliği: Antlaşmada suçun şahsiliği konusunda vurgular yapılmış, hiçbir günah başkasına yüklenemez denilmiştir. Bireysel hak ve özgürlükler Medine Anayasası bir cevaptır.
 
Sigorta: Antlaşma savaşta esir düşenlerin, ölüm ya da yaralama hallerinde diyet ödeyebilmek için, sigorta kurumu olmasını öngörmüştür. Artık Müslümanlar kendi aralarında değil, kabileler arasında da, paylaşım kabul edilmiştir. Eşit hak ve özgürlüklerde yardımlaşma ve paylaşma Medine Anayasası bir cevaptır.
 
Vatandaşlık ve savunma: Antlaşma din, dil ve ırk gözetmeksizin herkesi eşit bir şekilde vatandaş olarak kabul etmiştir. Savaş durumunda herkesin kendi giderini karşılaması gerektiği kabul edilmiştir. Ümmetçiliği savunanlara Medine Anayasası bir cevaptır.
 
Medine şehrinin sınırları: Antlaşmadan önce dağınık bir yerleşimin olması sebebiyle, şehrin sınırları belirlenmiştir. Medine merkezin ve ovasının sınırları bu şekilde belirlenmiştir.Devlet yapısında birçok milletten teşkil olabileceğini gösteren Medine Anayasası bir cevaptır.
 
Din özgürlüğü ve takva: Antlaşma herkese din özgürlüğünü getirmiştir. Yahudilerin kendi dinlerine göre muhakeme edilebilmesinin önü açılmıştır. Bazı maddelerde ise, Allah korkusu ve toplum hayatındaki rolü üzerinde durulmuştur. Takvanın adaletin temeli olduğu konusu üzerinde açık ifadeler konmuştur. Takvanın en üstü kanunlara itaat etmektir, denmiştir. Halkların birlikte oluşturduğu Medine Anayasası bir cevaptır.
 
Müslümanlarla ilgili maddeler: Antlaşma Müslümanların birbirlerine yardımcı olmakla mükellef olduğunu ifade etmektedir. Müminlerin kardeşliğine değinilmiş, müminlerin suçluları korumaması gerektiği belirtilmiştir. Suç kim olursa olsun kayırmadan suç olduğunu kabul eden Medine Anayasası bir cevaptır.
 
Bu anlaşmanın içeriğine baktığımızda yukarıda belirtilen bütün maddeleri 1918-1938 yılları arasında Mustafa Kemal Atatürk`ün bizzat uygulamaya koyduğu kavramlar olduğunu görüyoruz. Buradan anlaşıldığı gibi Mustafa Kemal Atatürk; Allah`ın son elçisi Ahmet Mahmut Muhammed Mustafa (SAV)`nın yolundan giderek İslam`ın ilk anayasası Medine Anayasası`nı (Sivas, Erzurum ve Amasya kongreleri, TBMM MESLİSİ gibi) birebir uygulamıştır. Bu Medine Anayasasın da vatandaşlık, ülke sınırları içindeki insanların eşit hak ve hükümlülükleri olduğu hatta laiklik uygulanmıştır. Bize şeriat yeter diyenlere veya tarikat yeter diyenlere Medine Anayasası yeterde artar.Bugün din bezirganları dini şeriat ve tarikat ikileminde kendilerine bir saltanat kurarak İslam alemini kendilerine kul köle ilan ederek sömürmektedirler.  Ayrıca marifet ve hakikat kapılarına ne olmuştur. Bu din bezirganları şeriat ve tarikattaki dünya nimetlerine çevirdikleri için ve nefislerinin esiri oldukları için diğer marifet ve hakikatı sümen altı etmişlerdir. Gerçek din bu kadar mı tahrip edilebilir? Gerçekleri öğrenmek için okumak, araştırmak, aklını işletmek, harekete geçerek çalışmak gerekmektedir. ‘’Aklını işletmeyen toplumlara pislik atarım.’’(yunus,100) Kitabımız Kur, an-ı Kerim mana olarak bizi bekliyor ama telafuz olarak değil hele Arap dili ırkçılığı olarak hiç değil.Herkesin anladığı ana dilinde okumasını ve Rabbine yönelmemizi biz kullarından bekliyor. Mustafa Kemal Atatürk sadece Kur`an-ı Kerim`de okuduklarını ve son peygamberimizin yolundan giderek gerçek dini yaşamamızı bizlerden bekliyor. İnanmıyorsanız bu işi kimseye bırakmadan kendiniz aklınızı kullanarak araştırın ve bulun Allah her daim bizi bekler bütün rahman ve rahim kapıları ardına kadar açıktır. Ama bu hak, ilim ve akılla bana ulaşırsınız. Başka yolara veya din bezirganlarının peşinde helak olursunuz. Doğru yol tektir. O da Allah kelamıdır. Başka kapı yoktur. Allah`ın rahmeti ve beraketi üzerinize olsun. Amin.
 
Sevgi ve saygılarımla… Bir nebze olsun düşündürebildik ise ne mutlu insanlığımıza… atamirası ulus… 

İstanbul Times / Murat Akbaş