Zaman duruyor mu ki insan dursun? Bu yazıyı yazmak istiyorum nedeni ise şu zamanı kısıyoruz kendi ellerimizle

İnsan o kadar hırslı ki hayat ona yetmiyor. Hayat o kadar uzun ki sadece dünyada bitmiyor…

Bizim bir iç saatimiz, bir de biyolojik saatimiz var…

Konuya biraz girelim

Kusursuz bir hassasiyetle çalışan iç saatimiz, günün farklı saatlerine fizyolojimizin uyum sağlamasına yol açar. Bu saat, davranış, hormon düzeyleri, uyku, vücut sıcaklığı ve metabolizma gibi kritik işlevleri düzenler. Dış çevremiz ile bu iç biyolojik saat arasında geçici bir uyumsuzluk olduğunda sağlığımız bozulur. Örneğin yolculuk sırasında birkaç saat dilimini aştığımız zaman “jet lag” dediğimiz durum ortaya çıkar. Ayrıca yaşam tarzımız ile iç saatimizin yönetimindeki ritim arasında kronik bir uyumsuzluk baş gösterirse çeşitli hastalıkların ortaya çıkma olasılığı artar.

Konuya örnek vererek devam edeyim anlaşılması açısından vücudumuzun iç organlarımızın da saati var ama bu dünyadaki saate uygun değil aslında ama insanlar bir şekilde uydurmaya çalışıyor ama vücut denge sistemine çok zarar veriyor farkında olmadan bu da sonuç olarak birçok hastalığın belirtisi olarak karşımıza çıkıyor.

Buyurun iç organlarımızın çalışma saatlerine bir göz atalım ve yaşantımızı bu saate göre ayarlamaya gayret edelim. İlk öncelikle kalın bağırsağımızın aktif görev aralığı ise akciğerlerde olduğu gibi ikişer saattir. Bu nedenle sabah saat sabah 05 ile 07 saatlerinde kalın bağırsağımızın aktif olduğu saatlerdir. Gelelim sindirim organlarına günlük işlevleri saat olarak 21.00 da sona eriyor.

Bu nedenle yediğimiz her şey midede sabaha kadar hazmedilmeden kalıyor. Saat 01.00 sıralarında vücut kendini uykuya programlıyor. Yapmamız gereken en stresli, zor, korkutucu veya sinir bozucu işi sabah ilk olarak yapın. Beynimizin aktif olduğu saatler sabah 09.00 ile 11.30 arasıdır. Midemizin boşalma hızı ise yemekten sonra yaklaşık dört saat içinde boşaltılır. Sabah saatlerinden akşam saatlerine kadar çok iyi çalışıyor, saat 19.00 sonrası ise dinlenmeye geçiyor.

Gençliğim ve sağlıklı yaşamın korunması için önemli olan uykunun, özellikle 23.00 /04.00 saatleri arasında vücudun yenilenmesini sağlıyor. Vücut saati ayrıca ruh halini, zihinsel uyanıklığı, açlığı ve kalp fonksiyonunu da etkiler.

Melatonin hormonu uyku için oldukça elzem bir hormondur. Normalde ışık melatonin salgılanmasını baskılar. O nedenle melatonin düzeyi geceleri artarken, gündüz en düşük düzeye geriler. Melatonin salgılanması genellikle 21.00 ile 22.00arası başlar ve 02.00ile 04.00gibi en yüksek değerlere ulaşır.

Yani gençler aksam 22.00'den sonra yavaş yavaş başlamamızın nedeni bu. Ya da sabahlayacağınız zaman 02.00'den sonra göz kapaklarının iyice ağırlaşmasının nedeni. 07.00 ile 09.00 arası ise melatonin salgı sona eriyor. Ve ışığın etkisi ile uyanıyorsunuz. Biyolojik saat vücuttaki birçok ritmi de belirler.

Peki, vücudumuz saatin kaç olduğunu nereden biliyor?

Vücudun biyolojik saati, bunları beyinde bulunan küçük bir yapıya borçludur. Hipotalamusta yer alan bu yapı, göz bebeklerinin içinden giren ışıkları dikkate alarak gündüz ve geceyi tanır ve bu sayede kan basıncı, vücut sıcaklığı, beden aktivitesindeki değişimleri kontrol eder.
 

Beynin derinliklerinde yer alan, hipotalamus adı verilen yerin içindeki özelleşmiş sinir hücre grupları tarafından yönetilir. Bu bölge biyolojik saatimizin olduğu yer

Peki, biyolojik saatimiz bozulursa ne olur?

Baş ağrısı, yorgunluk ve zihinsel performans düşüklüğüne neden olur. İlerisi depresyona kadar gider. Burada şuna da değinmeden geçmek istemiyorum teknoloji ile biyolojik saatimiz maalesef ki birçoğumuzun bozulduğu görünüyor.

Uluslararası Uzay istasyon ’da kalan astronotlara, uzayda zamanın nasıl geçtiği soruluyor. Cevap, uzayda zaman algısının nasıl değiştiğini gösteriyor. 24 saatlik gün dönümü ritmi üzerinde çalışmalar devam ediyor. Gerçek şu ki diğer mekikten farklı olarak burada parça içerisinde doğal ışık yok. Işıkları açıp kapatıyoruz ve bu bizi etkiliyor. Eğer pencereden dışarıya doğru baksaydık 24 saat içerisinde 16 gün doğumu ve batımı görürdük. Her 90 dakikada bir yörünge dönümü yapıyoruz.

Zaman, farklı insanlar için farklı hızlarda seyahat eder. Hareket edenin zamanı, durana göre daha yavaş geçer. Yerçekiminden daha fazla etkilenenin mesela bir gökdelenin alt katlarında yaşayanın zamanı, üst katla da yaşayana göre daha hızlı geçer. Günlük hayattan verdiğimiz bu örneklerdeki zaman farkı, bir insan ömrüne saniyeler bile eklemeyecek kadar küçük olsa da durum budur.

Konuyu biraz açalım ama bu dünya için geçerli

Örneğin 49. Kattaki bir kişi dünyanın kendi etrafındaki dönüşü sebebiyle bodrum kat veya 1. Kattaki kişiden daha hızlı hareket eder.

Eğer 1. Kattaki kişiye uygulanan kütle çekimi 49. Kattaki kişiye hızın sağladığı zaman yavaşlamasından daha çok bir zaman yavaşlaması uyguluyorsa o zaman 1. Kattaki kişi için zaman daha yavaş akar. Bunun benzerini uzay istasyonunda da görebiliriz. Uzay istasyonundaki astronotlar dünya ya uzaktırlar ve bu yüzden daha az bir kütle çekimi hissederler ve bu yüzden onlar için zamanın bizden daha hızlı akması gerekir.

Ama uzay istasyonu bizden hızlıdır. Bu yüzden de zamanın onlara göre bizden daha çok yavaşlaması gerekir. Uzay istasyonunun hızının zamanı yavaşlatması, uzay istasyonunun daha az bir kütle çekimine maruz kalması sebebi ile zamanın bize göre daha hızlı akmasını geçer. Bu yüzden de uzay istasyonundaki astronotlar bizden daha yavaş yaşlanır.

Konuyu biraz daha açalım örnekler le Mehmet ve Fatma isminde ikiz kardeşlerden bahsedelim.

İkisi de astronot olsun ve biz bu yasayı kanıtlamak amacıyla bir deneye katılsınlar. Mehmet dünya da kalsın ve Fatma da ışık hızının %98.996’sine ulaşabilen bir uzay mekiği ile 1 yıl sürecek bir yolculuğa çıkmış olsun. Bu yolculuk başladığında Mehmet ve Fatma 30 yaşında olduğunu varsayarak 1 yıl yolculuk sonrasında Mehmet ve Fatma buluştuğunda Fatma haliyle 31 yaşında olacak ama dünya da kalan Mehmet tam 81 yaşında olacaktır. Bu hızda hareket eden biri için zaman çok çok yavaşlayacaktır. Ve Mehmet ile Fatma aralarında 51 yıl yaş farkı olan ikizler olacaktır.

Bu arada bu teori gerçek hayatta da 1971 yılında kanıtladı. Hafele/Keating deneyi olarak bilinen deneyde birbirlerine senkronize edilmiş üç atom saatinden ikisini birbirine zıt yönde doğuya diğeri batıya olacak şekilde uçağa bindiler.

Üçüncü ise havaalanında bırakılır. Uçak iniş yapar ve üç atom saati kontrol edilir. Artık senkronize değillerdir. Doğu yönünde uçan uçağın saati, havaalanında kalana göre kıyasla saniyenin milyarda 59’u kadar geridir. Batı yönünde uçan ise saniyenin milyarda 273’ükadar geridedir.

Algılaması çok güç değil mi? İnsanın aklı bir türlü kabul etmiyor.

Kutsal kitabımızda bir ayete göre devam edelim zaman kavramını rabbimiz bize bildirmiş aslında ama nedense bunu yıllar sonra anlamaya çalışıyoruz. Allah’ın ilk emri oku diyerek rabbimiz birçok bilime benim gönderdiğim kitapta sizlere ipuçları verdim diyor resmen ama bizler bunu anlamıyoruz. Ve anlamadan okumaya devam ediyoruz. Birileri kuran ı kerimi anlayarak okuyor ve bilim dünyasında çığır açıyor…

“Gökten yere her işi o evirip düzene koyar. Sonra sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine ona yükselir. Secde suresi 5” Ayette aslında her şey açık ve net anlayana

Bu ayetten anlaşıldığı gibi evrenin bazı bölümlerinde zaman akışı yok denecek kadar az veya yok örneğin buradan şu da çıkıyor ışığa ne kadar yaklaşırsak zaman yavaşlıyor…

Unutulmamalıdır ki zaman geçmiyor biz zamandan geçiyoruz.

Yani zaman, herkes için aynı değildir.

Peki, aynı evdeki hatta aynı odadaki iki kişi için zaman akış hızı eşit midir?

Saatlerin söylediğine göre evet. Fakat o dada kilere sorduğumuzda durum değişir. Hatta aynı kişinin tüm dakikaları da birbirine eşit değildir. Sıkıldığınız zaman, bakın zaman daha yavaş geçer. Neşeli olduğunuz zaman ise daha hızlı. Bu durumda objektif zaman değişmez fakat sizin zaman algınız değişir. Söz konusu sizin hayatınız olduğuna göre önemli olan da sizin hislerinizdir.

Hisler de zaman algısını genellikle şöyle etkiler. Hiç bitmesin dediğiniz anlar çabuk geçer, hemen bitsin dediğiniz şeyler uzayıp gider.

Bir yer, kimine küçük kimine büyük gelebilir. Bir şey kimine güzel, kimine çirkin gelebilir. Bir zaman dilimi de böyledir. Hormonlar, aklı uyuşturan benzeri maddeler, psikiyatrik bozukluklar zaman algısını etkiler.

Peki, insanların, zamanı birbirinden farklı algıladıkları nasıl anlaşılır?

Bunun kontrol edildiği deneylerde insanlar, saat kullanmazlar fakat geçen süreyi tahmin ederler. Mesela iki grup insanın bir kısmı meşhur bir aksiyon filmi izletilmiş, diğer kısmı ise hiçbir şey yapmadan bekletilmiş. Daha sonra iki gruptakilere de aynı şey sorulmuş, Zaman nasıl geçti? Film izleyenler hızlı geçti demişler, aynı süreyi hiçbir şey yapmadan geçirenler ise yavaş geçti demişler. İki gruba da yöneltilen bir başka soru daha olmuş ne kadar süre geçti? İşte verilen cevaplar şaşırtıcı olmuş.

Çünkü film izleyenler, hiçbir şey yapmadan bekleyenlere göre %10 daha uzun bir süre tahmininde bulunmuşlar. Film izlerken birçok sahneye tanık olanları ve zihinlerinin bu hareketleri algılaması nedeniyle daha uzun bir süre geçtiğini tahmin etmiş olabilirler. Daha uzun süre geçtiğini tahminini, fakat zamanın daha hızlı geçtiğinin algılanması bir şey yapmadan bekleyenlerin görüşü ise tam tersi daha kısa süre tahmini ama zamanın daha yavaş geçtiğinin algılanması…

İnsan yaşlanır, zaman hızlanır…

Çocukken batmak bilmeyen güneş, şimdi neden hızla tepenizden aşınıyor? Zaman neden sürekli hızlanıyor? Zamanın hızına ivme kazandıran nedir?

Bunun sebebi sizin, zamandan daha fazla yer işgal etmeniz olabilir. 10 yaşınızdayken zihninizde yaklaşık 8 yıllık hatıralar vardı. O yüzden bir sene, sizin için ömrün sekizde biriydi. 18 yaşına geldiğinizde hala 15 yaşına kadarki şeyleri hatırlıyorsanız sizin için bir sene, ömrünüzün artık 15’de biridir.74 yaşına geldiğinde ise bir senenin hatırlayabileceğiniz hayata oranı yetmişte bire düşecektir.

Bir de çocukken birçok şeyi ilk kez tecrübe ediyorsunuz. Sizi gezdikçe dünya daha küçüldü. Çocukken koştuğunuz koridorlar, bu güne göre daha uzun, oynadığınız odalar daha geniş, önünden geçtiğiniz binalar daha yüksekti değil mi? Ama onların hepsi olduğu yerde ve olduğu ölçüde duruyor. Siz değiştiniz, büyüdünüz. Mekânda daha fazla yer kaplıyorsunuz ve aynı yerler artık size daha küçük geliyor…

Hayatı kısaltan şeylerden kurtulmak, hayatı uzatır. En iyi kabul edilen filmlerin ortalama süresi 20. Yüzyılın başlarında 80 dakikanın altında iken bu süre aynı yüzyılın ortalarında 120 dakikaya 21. Yüzyıl başlarında 130 dakikaya yükseltilmiştir. Medyanın hayatımızdan kopardığı zaman, artmaya devam ediyor.

Bir pembe dizi yapımcısı şöyle söylüyor seyirciyi ister güldürün isterse ağlatın, ama onu mutlaka bekletin. Dizilerin çekiciliğinin ana sırrı, seyirciyi bekletmekmiş meğer. İstiyorlar ki aklımız orada takılı kalsın. İstiyorlar ki seyirci seyirci kalsın.

Buna göre 3 boyutlu evrenimiz aslında yedi boyutlu uzayın içinde yer alan sonsuz sayıda evren den sadece biri. Şimdi sicim teorisinde ışığı oluşturan fotonlar gibi bütün parçacıklar göremeyeceğimiz kadar küçük enerji sicimlerinden oluşuyor. Yerçekimine yol açan kütle çekim kuvvetini de graviton parçacığı oluşturuyor. Üstelik gravitonlar zamanın akmasına yol açıyor.

Zamanın donması da söz konusu ancak Prof. Senovilla haklıysa zaman bir gün donacak “her şey tıpkı anlık ekran görüntüsü alır gibi donacak, hem de sonsuza dek”

Bir dönem evrenin merkezinde olduğumuzu düşünüyorduk. Şimdi bizim sisteme benzeyen milyarlarca galaksi ve yıldız sisteminin varlığını biliyoruz. Ve onları inceliyoruz. Zaman ilerledikçe merakımız ve hayal gücümüz bu sorunumuzu da çözüme kavuşturacaktır. Tabi çözümler üretir üretmez yeni sorular edineceğiz her zamanki gibi. Ve yine yeni sorular için hayal – merak ve hakikat döngüsü devam edecektir.

Kim bilir, belki gelecekte kara madde, ışık hızı ve enerji zihinlerde kalacak belki üzerine yeni bilgileri ekleyerek ilerleyeceğiz. Tek kesinlik şu ki, her zaman emin olmadığımız ve uykularımızı kaçıran sorularımız olacak. Yeni soru işaretleri için, yeni küçük kalmış büyük insanlara, onların hayallerine, merakına ve de çalışmalarına ihtiyacımız olacak. Ancak değişen süre değil dakikaların kendisi. Yani “zamanın zamanı azalıyor.”

Bu sebeple uzay her yönde eşit hızla zaman geçmiyor. Yerler de daha yavaş ve bazı yerlerde daha da hızlı geçiyor. Ve bazı yerlerde adeta donuk ve hiç geçmiyor. Biz de galaksilere bakınca evrenin her zaman dilimi aynı sanıyoruz. Bunda yanıldığımızı yeni yeni anlıyoruz. Evrende aslında zaman geçmiyor, geçen sadece dünyadan biziz…

Bazı verilere göre dünyanın kopan bir parçasının olduğuna dair bir takım yazılı kaynaklar mevcut onu yazıma ilave etmeden geçemeyeceğim.

Zaman ne kadarını doğrulayacak…

Dünyanın bir parçası olan ama aradan geçen 13,78 milyar yılda bizden koptular. Bizim parçamız olduğu için bizimle aynı fizik yasalarına sahip olmaları gerek. Sadece bizimle iletişim kuramıyorlar. Çünkü 5. Boyuta doğru ışık hızında ilerliyor. Yazıma kısa bir bilgi ile son veriyorum.

1 ışık yılı yaklaşık 9.5 trilyon km olduğu için burada 154 trilyon km mesafeden söz ediyoruz. Elimizdeki roketlerle bu kadar uzağa gitmemiz imkânsız. Çünkü yakıt yetmiyor. Bu yüzden alternatif yakıtlar kullanan uzay gemileri icat etmemiz gerekiyor. Saate 28 bin km ile gidersek 50 bin yılda ancak 12 trilyon km gidebiliriz. Bize en yakın galaksi 69 trilyon km uzakta olduğuna göre hızlanmak şart.

İstanbul Times   / Ömer Kantemür

Anahtar Kelimeler

Graviton: Günümüze kadar varlığı kanıtlanmış, kütle çekim kuvvetini ilettiği varsayılan sanal bir parçacıktır.

Kaynaklar:

Kuran-I Kerim

Relativistic Time – Exactly What Is Time?

https://khosann.com/arsiv/?amp

https://khosann.com/hiperkup-evren-uc-boyutlu/amp/

Early Modern Philosophy – Exactly What Is Time?

Bebarbilim. Zaman Nedir? (1 Kasım 2019). Alındığı Tarih: 14 Haziran 2023. Alındığı Yer: bebarbilim Arşiv Bağlantısı

Kozan Demircan. Evrende Zaman Akışı Yavaşlıyor Mu? » Kozan Demircan. (11 Ocak 2018). Alındığı Tarih: 14 Haziran 2023. Alındığı Yer: Kozan Demircan | Arşiv Bağlantısı