Tarihi bir arabanın bagajına sıkışmış hisler,  hurdalıkta parçalanmaya hazır gibiler. 
İnsanların boşluğundan ve hoşluğundan yakınacağız bugün.
Kafamdaki gürültüleri aktaracağım sizlere.
Milyonlarca ses, karışıyor birbirine. Yalnızca benim bildiğim ve yalnızca benim gidebildiğim, kimselerin olmadığı bir gezegen olsa da gitsem... İnsanların kibrinden uzaklaşsam... Ya da uzaklaşmayıp onları düşüncelerim ile çileden çıkartsam. Böylesi daha iyi galiba.
Ne de olsa insan insanın iyi halinden, başarılı halinden, mutlu halinden nefret ediyor. İyi olup, daha da çıldırtmak keyifli olsa gerek. Hayata meydan okumak, bildiğinden şaşmamak, eğilmemek, pencereyi kapatmamak, bakış açını daraltmamak; makul olan! Gerisi BOŞ!
Masaldan fırlamış gibi hayat yaşamak isteyen insanların, hazin sonudur insanlar! Masal gibi hayat yaşanır mı bilemem ama yaşanılan hayatı bir nebze olsa da masala çevirmek mümkün olabilir!
Nasıl mı?
Tepeden tırnağa kin dolu insanlara, çıkarları uğruna savaşan bedenlere, kendisine odaklanmayıp kendisi dışında herkes ile meşgul olanlara, bencil olanlara, statü kavramı için insan satanlara, din-dil-ırk ayrımı yapanlara, adil olmayanlara; kör olarak mümkün olabilir.
Boştur; yapılmaması gerekenleri, hayatının merkezine koyanların hayatı.
Boştur; ruhlarını satanların hayalleri.
Boştur;hedefe gidenlere, engel koyanların düşünceleri.
Boştur; güçlüklerle mücadele etmeyenlerin özgüveni.
Boştur; emeksiz yükselenlerin zaferi.
Oysa...
Hoştur; kimseden medet ummadan yoluna devam edenlerin, hayatı.
Hoştur;ruhlara sahip çıkanların duyguları.
Hoştur; yapamayacağını iddia edenlere, kahkaha atanların umursamazlığı.
Hoştur;hedefe gidenlerin, vızıltılara karşı sağır oluşu.
Hoştur; pencerelerini açıp, açılarını genişletenlerin tecrübeleri.
Hoştur;savunduğu değerler için didinenlerin zaferi.
Boşluk ve hoşluğun ayrımını anladınız mı?
Ne demiş Mustafa Kemal Atatürk:
“Büyüklük odur ki
Kimseye eğilmeyeceksin
Hiç kimseyi aldatmayacaksın
Memleket için
Gerçek ülkü ne ise
Onu görecek
O hedefe yürüyeceksin
Herkes
Senin aleyhinde bulunacaktır
Önüne
Sayısız engeller yığılacaktır
Kimseden
Yardım gelmeyeceğine inanarak
Bu güçlükleri aşacaksın
Ondan sonra
Sana büyük derlerse
Bunu söyleyenlere
Güleceksin.”
**
Boşlukların önüne hoşlukları koyduğunuz vakit, Atatürk’ün yıllar evvel önce dedikleri maddeleri de gerçekleştirmiş olacaksınız.
Aksi halde yara alır insan. Boşluklarla dolu olduğunda, hisleri de dumanlaşır. Benliğinden sıçradığı vakit, masaldan fırlamış gibi hayat yaşamak isteyen aynı zamanda da gerçekliğini koruyan insanları, demiştim. İşte o insanların hazin sonu olur, boşluktakiler.
Hâlbuki ki biz bu çağda da savaşıyoruz böyleleri ile.
Boşluk ve hoşluk dengesi alt üst olmuş durumda. Doğrular;yanlış olmuş, yalanlar; gerçek! Karakterler, 5.6 şiddetine maruz kalmış, enkaz altında.
İnsanın kaç yüzü olduğunu hesaplamaya kalktığımızda; karışık bir matematik hesabına girmiş ve işin içinden çıkılamıyor gibi hal alıyor.
Emek vermeden gelinen konumları saymasam daha mı iyi!
Sahtelikler, pirinç tanelerinin arasındaki taşları ayıklamak gibi. Sana zarar vereceğinin farkındasın, ekliyorsun. Ama yanlışlıkla tekrar geri dönüp seni bulabiliyor o taş tanesi.
Sahtelikte öyle işte. İnanmak istemiyorsun, atıyorsun hayatından. Ama hiç ummadığın yerde tekrar karşına çıkabiliyor. Ve sonra “iyi ki güvenmemişim” diyorsun.
Tarihi bir arabanın bagajına sıkışmış hisler, hurdalıkta parçalanmaya hazır gibiler. Ruha önem veren insan bulmak, karanlıkta karıncaya basmaktan kaçınmak kadar zor.
Böyle delice bir ahenk içindeyken, boşluğu ve hoşluğu iyi hesaplayalım.
**
Aslında hepsi senin elinde!
İster boş yaşarsın; ister hoş!
İstanbul Times  / Hande Balcan