Başörtüsü sorunu Türkiye’nin bir numaralı gündem maddesi olmaya devam ediyor. Müslüman bir ülkede böyle bir sorunun hala yaşanıyor olması çok garip ve üzücü. 28 Şubat öncesinde başörtülülerle başı açık olanların kardeşçe, elele gezdikleri üniversitelere, 28 Şubat’la birlikte başörtüsü yasağı getirildi. Üniversite kapılarına ikna odaları kuruldu… Parası olan yurtdışında gidip okudu, ekonomik durumu elvermeyen binlerce genç kız ise mağdur edildi. Bu soruna sebep olanlar, nasıl bir vebal altına girdiklerinin farkında değil. Farkında olsalardı kesinlikle böyle bir girişimde bulunmazlardı…
Dinimiz kul hakkına çok önem veriyor. Ailelerle birlikte aynı mağduriyeti yaşayan on binlerce insanın hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmak… Düşüncesi bile çok korkunç…
***
Bu sorunu artık çözmek lazım. Türkiye enerjisini, tartışılması bile anlamsız bu tür sorunlar için harcamamalı.
Ancak son günlerde güzel gelişmeler de olmuyor değil. Mesela; başörtü yasağının baş savunucularından YÖK eski başkanı Kemal Gürüz ve dönemin rektör yardımcısı şimdinin CHP Milletvekili Nur Serter bile bu konuda yumuşamış görünüyor…
Gürüz ve Serter, televizyonlarda başörtüsü ile ilgili yapılan tartışmalara katılırken, 28 Şubat’a göre ılımlı bir profil sergilediler. Özellikle Gürüz’ü başörtülü bir hanımla aynı programda görmek bile önemli bir gelişme. Karşısındaki başörtülü hanıma gayet kibar davranan, “sayın”, “hanımefendi” hitabını sık sık kullanan Kemal Gürüz, programın kapanışında öyle bir söz etti ki, kendi kendime “artık başörtü sorununda yolun sonu göründü” dedim. Programı izlemeyenler için söylüyorum, Gürüz aynen şöyle dedi: “Bu sorunun çözümü için üzerime ne düşüyorsa, yapmaya hazırım…”
Atalarımız boşuna “sabırla, koruk helva olur” dememişler. Kemal Gürüz gibi birinin başörtüsü sorununun çözümü için göreve hazır hale gelmesini görmek, gerçekten çok şaşırtıcı. Yüce Allah’ım, sana ne kadar şükretsek azdır…
***
Aynı akşam bir başka kanalda da Nur Serter vardı. Tartışmaya katılanlardan profesör bir zat, Kuran-ı Kerim’de örtünme ile ilgili bir emir olmadığını savunuyordu. İmkanım olsaydı yayına bağlanıp, “Yanınızda oturan Nur Serter’in adını taşıdığı, Nur Suresi’nin 31. ayetine bakınız. Orada hanımların kapanmaları yönündeki emri görürsünüz” diyecektim, ama olmadı. ‘Prof’ unvanlı bir zatın, Yüce Allah’ın böyle bir emrini bilmemesi çok ilginç…
Nur Hanım da, o akşam “savunma” pozisyonunda idi. “İkna odasının mucidi” yakıştırmasını kabul etmiyordu. Oradaki (ikna odası) konuşmaların, başörtülü öğrencilere olan saygıdan dolayı yapıldığını öne sürdü. Uluorta “başını aç” demektense karşılıklı görüşüp başka kimsenin bulunmadığı bir ortamda kız öğrencilerin başlarını açtırmanın daha medeni olduğunu savunan Serter’de, kanaatime göre o gün takındığı tavırlardan ötürü bir pişmanlık hissi yoktu. Ancak belli ki Nur Serter de, artık bu sorunu daha fazla sürdürmenin gereksizliğine inanmıştı. En azından öyle bir intiba bıraktı bizde. Umarım yanılmıyoruzdur…
CHP, İPE UN SERER Mİ?
Daha iki yıl önce, AYM’ye koşup AK Parti ve MHP’li 411 milletvekilinin oyu ile yasalaşan kanunu iptal ettirerek başörtüsünü yeniden sorun haline getiren CHP bugün kalkmış “Bu sorunu ben çözeceğim” diyor. Referandum çalışmaları sürecinde bu iddiayı ortaya atan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yine frene bastı ve başörtü sorununun çözümü için bazı şartlar öne sürdü… Referandum öncesinde sık sık dile getirdiğiniz “26 madde için tek cevap olmaz” bahanesini ne çabuk unuttunuz?
CHP yöneticilerine şunu sormak lazım: Başörtü sorununu kaldırmaya niyet ettiğinize göre, bunun “bir özgürlük, bir insan hakkı olduğunu kabul ediyorsunuz” demektir. Diyelim ki hükümet, dokunulmazlık ve seçim barajının düşürülmesi şartınızı kabul etmedi. Peki, binlerce kız çocuğunun yine mağdur olmasına gönlünüz razı olacak mı? Hükümetle anlaşamıyorsanız bunun bedelini binlerce kız çocuğu ödemek zorunda mı?
“Toplumsal mutabakat” deniyor. Türkiye’de nüfusun yüzde 80’inden fazlası başörtünün serbest bırakılmasını istiyor. CHP’nin içinde bile ciddi bir oran bu sorunun artık çözüme kavuşturulmasını arzu ediyor. Bundan daha iyi toplumsal mutabakat mı olur?
Bir kanaatimi de daha paylaşıp yazıyı tamamlamak istiyorum. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu konuda samimi olduğuna inanıyorum. Ancak; CHP’nin içindeki katılaşmış bir zihniyet ne Kılıçdaroğlu’na ne de onun gibi düşünenlere kolay kolay geçit vermiyor. Zaman zaman CHP’li arkadaşlarla sohbet ettiğimizde bu gerçek resmen itiraf ediliyor.
Her şeye rağmen ümitliyim. Nasıl ki 12 Eylül 2010’da Türkiye’de bir devrim yapıldıysa, yakın zamanda CHP içinde de inşallah “statükonun son bulacağı” bir devrim gerçekleşir… O zaman Türkiye dünyada hak ettiği yere daha çabuk ulaşır. Bunun için Türkiye’nin öncelikle, acil olarak “halkçı” bir CHP’ye kavuşması lazım…