ÖZERK KÜRDİSTANI İSTEMEK HAKLI BİR GEREKÇEMİ?


Son günlerde sıkça dilendirilen bu istem öyle görünüyor ki referandumdan sonra ülke gündemini epeyce meşgul edecek. Ağır zulüm ve baskılara maruz kalmış bölge insanın kulaklarını gıcırdatan ve kalplerine mutluluk salgıları yaydığı apaçık. Onların penceresinden baktığımızda hak vermemek elde değil. Bu yüzden de olumsuz hava koşularının bertaraf edilmeye çalışıldığı bu dönemi iyi değerlendirmek gerek. Ak partinin başlattığı Demokratik Açılım ve Kardeşlik Projesini kalbi gönülden desteklemeli ve zirvedeki uyuma yeni bir heyecan gelmeli. Üzerinde durulacak önemli husus olan Özerk Kürdistan ne anlama geliyor? Bu hakikatten zulme uğramış Kürt halkının kurtuluşumu? Türk bayrağının yanına dikilmesi arzu edilen Kürdistan bayrağı bütün sorunları çözecek mi? Ülke olmak o kadar kolay mı? Bağımsızlık kime ve neye karşı ilan edilir? Kürt halkı sömürge toplumumu? Filistin ile kıyaslanmak haklı bir gerekçemi? Bu soruların tamamını tarafsız ve objektif bir biçimde ele almak gerekmektedir. Öte taraftan sorunları da masaya yatıran bir hükümettin varlığını göz ardı etmemeli. Sorunları çözmekte kararlı olan hükümet başarılı olabilir mi? Türkiye sıfır soruna kavuşabilir mi? Bunun için kim neler yapmalı?


ÖZERKLİK NEDİR?
Ansiklopedik bilgisi olan herkes elbette özerkliğin anlamını biliyor. Bilmeyenler için kısaca anlatmak gerekirse özerklik politik anlamda bağımsızlık; kendi kendini yönetme; öz yönetim manalarına gelmekte. Bunları iki başlıkta ele alabiliriz.
1.       Muhtariyet; bir topluluğun kendi kendini yönetme, otonomi, özgü yasalarla kendi kendini yönetme hakkı, bir kimsenin, dışarıdan gelen bir müdahaleden veya mutlak belirleyicilik vasfına sahip bir tesirden bağımsız olarak kendi hayatını çekip çevirmesi.
2.       Felsefi olarak baktığımızda bir kişinin, bir topluluğun kendi uyacağı yasayı kendisinin koymasıdır.
Buradan da anlayışılıyor ki siyasal Kürtler kendi kendilerini yönetmek istiyor. Çok masumca görülse de olayın iç yüzü bu olmadığı kısa zamanda anlaşılacaktır.


ÖZERKLİK KÜRTLERİN YARARINA MI?
                Türkiye gibi kozmopolit bir yapıya sahip olan bir ülkede bu istem hiçte masum gözükmemektedir. Kürtler yılarca baskılara şiddette haksızlığa uğramıştır. Bunları yazının başında da belirttim. Yalnız sorduğumuz sorulara cevap verecek olursak önce dünyanın gidişatına bakmalı. Yapılan tahminlere göre altı yıl gibi kısa bir sürede dünya ülkeleri, insanlığa büyük felaketler getirecek savaşlara girecek. Hızla artan nüfus ve çöken ekonomiler bunun en başlıca sebeplerindendir. ABD gibi süper bir güç bile yakın tarihte çökeceği tahmin edilmektedir. Süper güç şu anda ekonomik men dibe vurmuş durumda. FED’in son açıklamasından sonra ülke ekonomisini elinde bulunduran şirketlerin CEO’larının isyanı ve hükümettin politikasını ağır bir biçimde eleştirmeleri bunun en güçlü kanıtıdır. Dünya böyle bir ortama sürüklenirken Özerk Kürdistan’ın hiçbir fayda sağlayamacağı aşikâr. Özerk Kürdistan ancak bölgeyi bir üçüncü dünya ülkesine çevirir. Bu rüya gerçekleşirse bir Somali bir Endonezya bir Afrika olmamak elde bile değil. Hal böyle olunca böyle bir ayrışmaya gitmek ancak bölge üzerinde “Arz-ı Mevdut” planı olan İsrail’in işine gelir. Bu Özerklik Söylemi şu an İsrail’in iştahını kabarttığından eminim. Buna inanmayanlar; “Kitab-ı Mukaddeste Yaşu Bab bölümüne bakabilirler. Orada alenen; Fırat ve Dicle nehrinin Kıyısına ve Lübnan’ın doğusuna kadar ki bölgeleri mutlaka alınması gereken kutsal bölge” sayarlar. Kürtler hafızalarını şöyle yoklasalar görecekler ki; İsrail Lübnan topraklarını ele geçirmek için defalarca taarruzda bulunmuş en sonu ise 2006 yılında gerçekleşmiş, fakat hesap da olmayan Hizbullah örgütü İsrail’e ağır darbeler indirmiş ve onu geri püskürtmüştü. 12 Temmuz 2006 da başlayıp 14 Ağustos 2006’da BM devreye girmesi ile sona eren bu savaşta 1000’ni aşkın Lübnanlı sivil insan hayatını kaybetmişti. Buradan da anlaşılacak ki “Doğu ve Güneydoğu Anadolu da” yapılmak istenen ameliyat ancak ülke üzerinde hesapları olan dış güçlere yarayacaktır. Son zamanlarda bölge ile Filistin’i kıyaslayanlar türedi. Bölgeyi Filistin’e benzetenler ise İsrail’in kuklalarıdır. Bölge insanın bir kesimin de mutluluk salgını oluşturan bağımsız Özerk Kürdistan’ı haklı kılanlar ise “Dış Güçler” adına çalışan sahte milliyetçilerdir. Bunların tahrik edici söylemleri Özerk Kürdistan istemine destek oluşturmaktadır. Bu tahrik edici söylemleri şöyle sıralayalım; “Kürtler adam değiller, adam olsalardı bir devletleri olurdu. Her gün yakalayabildiğin kadar kürdü çuvallara doldurup boğaz köprüsünden denize atmalı. En iyi Kürt ölü Kürt. Kürtler hain. Vs vs” gibileri... Üzülerek söylemeliyim ki bu satılmış adamların söylemlerine bizzat bu hafta başında şahit oldum. Devlettin geçmiş politikaları yüzünden bin bir zulme uğrayan bölge halkının durumu çok nazik. İşte bu yüzden söylemlere dikkat edilmeli. Sahte milliyetçilere fırsat verilmemelidir. Türk halkı şunu bilmeli ki aşırılıklar sonucu Kürtler bu durumda. Kürt halkı sömürge altında olmasa da kullanıldığı aşikâr. Fakat bu durum özelikle Merhum Turgut Özal döneminde yerini adil ve yaşanabilir bir bütünleşmeye terk etmişti. Son dönem de ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bütünleşme sağlanmak üzere iken yeniden “Dış ve İç” mihraklar devreye girdi. Kardeş Türk ve Kürt halkı sağduyuyu elden bırakmamalı bir çok demokratik adıma gebe olan referandum sürecinde “Evet” demek sureti ile başbakanın elini güçlendirmelidir. Sıfır sorun parolası ile hareket eden hükümettin bunu başarabilmesi yine halkın desteği ile olabileceği unutulmamalıdır. Ülke sorunları konusunda başbakan Ömer’i olmalıdır. Yoksa Ak partinin alaşağı edilmesi felaketlerin başlangıcı olacaktır.

Editör: TE Bilisim