Öyle bir devri geride bıraktık ki o devrin hüznü ciğerlerimizi dağlıyor. O öyle bir devirdiydi sözün olduğu yerde senedin ehemmiyetsiz olduğu, o öyle bir devirdiydi kapılar ardınca açıkken huzur içinde yatılıyordu. Şimdi öyle mi? Istırabımızı artıran, bizi ümitsizliğe düşüren, bu dönemden nasıl kurtulabiliriz? % 99 Müslüman olan ülkemizde, İslam yaşam merkezimizde mi? Kurban ve söz arasında ki güçlü bağ nedir? Söz ve kurban, hem kelime hem de anlamca birbiri ile bağdaşıyor mu? O eskiden di dememek için bireylere hangi görevler düşüyor? Doğru yolu anlatan yazar ve çizerler irticacı olarak fişlenme bitti mi? Bu yazıları yazarken endişe içinde miyim? Uzun vadede iktidarların halka katkısı ne? Aslında cevaplanması gereken bir çok konu var ama bizin için önem arz edenleri öne çekip tartışmalıyız. Ola ki bu tartışmalar olgunlaşır ve bizi doğruya ulaştırır. 

KURBAN VE SÖZ ARASINDAKİ BAĞ NEDİR?

Tam da bu nokta da bir tırnak açarak kurban bayramının başlangıcına uzanalım. Kimi mezhebe göre kesilmesi vacip kimi mezhebe göre kesilemeyeceği söylenen ve asırlardır devam eden bu dini vecibenin anlamı ve önemi saymakla bitmeyecektir. Ben uygulama da ki metodu kendimce bir kenara bırakıp “Kurban ve Söz” arasında ki güçlü bağa dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Kur’an Kerim de geçen kısa da Hz İbrahim şöyle dua da bulunuyor; “Ey Rabbim bana salih bir erkek evladı verirsen sana en sevdiğim şeyi kurban edeceğim.” Bunun üzerine Hz Allah (cc) Hz İbrahim’in (as) duasına icabet ediyor ve yaşı ilerde olmasına rağmen onu Hz İsmail’e (as) müjdeliyor. Hz İsmail dünyaya gelince de Hz Allah (cc) rüya yolu ile Hz İbrahim’e (as) sözünü hatırlatıyor. Sözünü hatırlayan Hz İbrahim (as) sabah uyanır uyanmaz yüz deveyi kurban ediyor.

Akşam olunca yeniden rüyasında “Sözünün” bu olmadığı ve bu kurbanın kabul edilmediği kendisine bildiriliyor. Ertesi sabah bu sefer bin devesini kurban ediyor. Akşam olunca Allah (cc) tekrar rüyasında bunun da kabul olmadığını ve en sevdiği şeyi iyice düşünmesi gerektiğini hatırlatıyor. Hz İbrahim (as) uyanınca derin düşüncelere dalıyor ve en sevdiği şeyin ne olduğunu düşünüyor ve anlıyor ki en sevdiği oğlu Hz İsmail’di (as).

Bunun üzerine verdiği sözü yerine getirmeye karar veriyor. Nitekim oğlu İsmail (as) kurban etmek üzere bir düğün bahanesi ile süsleyip götürüyor. Şeytanın ısrarlarına ve aldatmaya çalışmasına rağmen o bu işten vazgeçmiyor. Aynı şekilde şeytan validemiz Hz Hacer’e de musallat oluyor.

Oda tam bir teslimiyet ile “Allah (cc) peygamberi İbrahim (as) en doğrusunu bilir” diyor. Hz Hacer’den de ümidini kesen şeytan bu sefer Hz İsmail’e musallat oluyor ve İsmail’e (as); “Baban seni kandırıyor o seni kesmeye götürüyor, kaç kurtul” diyor. Şeytanın bu sözüne karşı Hz İsmail (as) tam bir teslimiyetle; “Eğer babam beni kesecekse o Allah (cc) peygamberidir, o en doğrusunu bilir” diyor ve şeytanı taşlıyor ve kör ediyor.

Hz İbrahim (as), İsmail’i (as) tenha bir yere götürüyor ve sözünü yerine getirmek için gözlerini bağlayıp bir kayanın üzerine yatırıyor. İsmail (as) boğazının kesileceğini bilmesine rağmen; “Baba Allah’ın emrini yerine getirmek de tereddüt etme” diyor. İbrahim (as) gözleri bağlı İsmail’in (as) boğazına bıçağı dayıyor.

Nitekim Allah’ın (cc) büyük hikmeti ile kılıçtan da keskin bıçak İsmail’in (as) boğazını kesmiyor. Buna sinirlenen İbrahim (as) bıçağı bu sefer kayaya vuruyor. Bıçak kayayı parçalıyor. Tekrar İsmail’in boğazına dayıyor. Bıçak bu sefer de kesmiyor üçüncüsün de Allah (cc) Cebrail (as) emrederek İbrahim’e (as) bir koçla beraber yoluyor ve Allah (cc) İsmail’in (as) canını bağışladığı ve onun yerine bu koçu kurban etmek üzere ona gönderdiğini bildiriyor. Sözün böylesine bile sadık olan İbrahim (as) bize örnek olmalı.

Allah’ın (cc) söze verdiği ehemmiyeti iyi kavramalıyız. Sözünde durmanın önemini anlamak için böyle bir sınava mecbur olmadığımız halde, dünyalık adına insanlara verdiğimiz sözlere sadık olmalıyız. Sözün olduğu yerde senedin ehemmiyetsiz olduğunu unutmamalı ve sözümüzü yerine getirmeliyiz.

Aynı şekilde kelime tevhit ve kelime şahadeti getirip İslam’ın gereksinimlerini yapacağımıza dair söz verdiğimizi unutmamalı ve üzerimize düşen vazifeleri yerine getirmeliyiz. Bu vazifelerin en güzellerinden olan kurban ibadetini gerek kendimiz gerekse bu işi yürüten “Hizmet kurumları” vasıtası ile yerine getirmeliyiz. Bazı insanlar; “Hizmet kurumlarına verdiğimiz kurbanın yerine gelip gelmediğinden tam emin değiliz.” diyor. Sizin niyetiniz halis, bu yüzden yanlış yapsalar bile yapmayacaklarından eminim kurbanınız yerini bulmuştur.

İKTİDARLAR VE HUZUR ARASINDAKİ BAĞ NEDİR?

Bayrama girerken hepimizin temennisi “huzur ve refah” için de yeni bir yılın arzusu olduğundan eminim. Bunun içinde bu mübarek günleri vesile kılarak dua edenlerin sayısı hiç de az değil. İktidarlar ve toplum huzurunu birbirinden ayırmak mümkün değil.

Şaibeli iktidarlar dönemin de; “Kapkaçın, mafyanın, derin olguların, terörün, anarşinin, zinanın, fuhuşun, ribanın vs vs” onlarca kötü hallerin insanlarımız içinde artığını hafızalarınızı yoklarsanız hatırlarsınız. Müspet iktidarlar dönemin de ise bunun tam tersi olayların geliştiğini vicdanını taşlaştırmayan her insan itiraf edecektir. Bu yüzden bazı iktidarlar döneminde ekonomi olarak gerilesek de kötü ahlakların ve çiğnenen hakların iade edildiğini görmek mümkün. Fedakar Türkiye toplumu da para yerine huzuru tercih edeceğinden eminim. Bu yazıları yazarken endişe içinde değilim çünkü doğrusunun bu olduğuna inanıyorum.

Sırf dine sadık kalmak adına doğruları yazmak irticacı olarak fişlenmeye sebep oluyorsa, bunu yazmaktan ne bu gün, ne de iktidar el değiştirse de vazgeçmem mümkün değil. 

Editör: TE Bilisim