Gazeteci yazar Hacı Yakışıklı ile gazetecilik, medya ve habercilik ahlakı üzerine konuştuk. Yakışıklı, “Gazetecinin işi namert ile aynı yöntemleri kullanmak değil, tam aksine onun karşısında cesur olmaktır” dedi.
İstanbul Times / Röportaj: Ziya Gündüz
Hocam şu sorudan başlayalım. Genç yaşınıza rağmen uzun zamandır gazetecilik yapıyorsunuz. Biraz bize gazetecilik serüveninizden söz eder misiniz?
2003 senesinin Haziran ayında Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldum ve evi geçindirmem için çalışmam gerekiyordu. Pazar gecesi “Acaba nerelere başvursam?” diye düşünürken zaten abonesi olduğum Akit Gazetesi’ne gidip “Gazete dağıtımı yapacak eleman arıyor musunuz?” diye başvurmayı düşündüm ve pazartesi ilk iş olarak gidip başvurdum. Şimdi 15 yıllık dostum olan Osman Kılıç ve Mustafa Şaşmaztürk ile ilk görüşmemizi yaptık. “Dağıtım elemanı aramıyoruz ama bizimle çalışacak bir arkadaş arıyoruz, gelirsen her işi beraber yaparız” dediler. Gazete abonesi olduğum için beni tanıyorlardı. O gün işe başladım, hatta bilgisayarın başına oturup işi öğrenmeye koyuldum. Gün geldi sabah namazı kalkıp gazete dağıttık gün geldi elimizde hediyelerle sokak sokak abone çalışması yaptık. Muhabirlik, gazete yazarlığı ve temsilcilik işi daha sonra nasip oldu. Hiç kimse bize “muhabirlik yap” demedi ama biz çevremize duyarlı olduk ve yavaş yavaş haber göndermeye başladık. Sağolsun Akit Gazetesi’nin yöneticileri de bu haberleri yayınladılar. Haberlerden dolayı hakkımızda dava açıldı, ailemin evde olduğu esnada kapımıza polis bile geldi ama gazetemiz bizi hiç yalnız bırakmadı. Akit’teki ilk köşe yazım ise 14 Haziran 2013’te yayınlandı. Gezi Parkı olaylarının yaşandığı döneme denk geliyor. Sonra 17-25 Aralık süreci başladı ve yazılarımızda da görüldüğü üzere tavrımız netti. 15 yıldır Akit’teyim ve bugün Ankara Temsilcisi olarak işimi severek yapıyorum.
Türkiye’nin başkenti Ankara’da yaşıyorsunuz. Bununla birlikte haberin tam merkezindesiniz. Sizce dürüst, doğru ilkeli habercilik nasıl olmalıdır?
Taraf tutmanın ve tarafsızlığın tanımını iyi bilerek ve içselleştirerek dürüst habercilik yapılabilir. Önünüze bir haber geldiğinde “Bu haber benim ne işime yarıyor” mantığı ile değil “Bu haber doğru mudur?” mantığı ile olaya yaklaşmak gerekir. Düşmanınız dahi olsa “söylemediği” bir şeyi sanki “söylemiş gibi” verirseniz batsın bu dünya! Bu durumda yaptığınız işin bereketi de kalmaz. Eğer bir kişi size “Bu bilgileri yazmamanız kaydıyla söylüyorum” diyorsa kesinlikle yazmayacaksın. Şahısla ilgili haber başka kaynaklardan gelmişse de o belgelerin doğruluğunu araştıracaksın. Zor görünüyor ama işte habercilik dediğiniz böyle bir şey. Önüme gelen evrakı basıp çatır çatır haber yaparım derseniz birçok masumu zor duruma düşürme ihtimaliniz doğar. Şimdi bakın bu söylediklerimiz eminim birçok gazeteci söyleyecektir, önemli olan uygulamak, onu da toplum görüyor zaten.
Gazetecilerin tarafsız olması gerektiği söyleniyor. Buna katılıyor musunuz?
Tarafsız habercilikten veya gazetecilikten kasıt nedir?
“Tarafsız haberciyim” demek bile belli bir taraftan bahsetmektir. Burada kuru “tarafgirlik” değil mevzu! Taraf olmak ile takım tutmak aynı şey değil. Bir yerde mazlumlar diğer tarafta zalimler varken “Ben tarafsız bir haberciyim” demek başta insan hakları ihlalidir. Bana göre tarafsız gazetecilik bir kişinin veya kurumun yapmadığı bir işi, söylemediği bir sözü sanki yapmış, söylemiş gibi vermemek; bunu olduğu gibi yansıtmaktır.
Haber yapmak adına her yola başvurmak meşru olabilir mi?
Kesinlikle olamaz. Rutinin dışında birçok yola başvurabilirsiniz, kişiyi konuşturmak için de bazı yollar vardır. Lakin hiçbir yol gayrimeşruluğu geçerli bir metot haline getiremez. Namertçe yapılan bir işten mertlik doğmaz! Şimdi karşımızda bir namert varsa biz ne yapacağız. Gazetecinin işi namert ile aynı yöntemleri kullanmak değil, tam aksine onun karşısında cesur olmaktır. Elbette gazetecinin tek işi zalimle mücadele değil, bunun yanında bazı görüşleri topluma sunmaktır. Bunu yaparken de kişilerin söylediği sözleri esas almak gerekir. Sosyal medyada sahte hesap açıp şahısların söylemediği şeyleri onlara mâl ediyorlar. Düşmanınız dahi olsa “Hayır bu sözler ona ait değil” demeyi bileceksiniz.
Gazetecinin bir kimliği duruşu olmalı mıdır?
Sadece gazetecinin değil bir varlık olarak insanın da kimliği vardır, duruşu vardır. Fakat siz zırt pırt şahsi kimliğini sorgulamaya kalkarsanız yanılırsınız. Haberi veriş tarzına bakacaksınız. Bu da durduğu yeri zaten gösterir. O yeri sevmeyenler habere ilgi göstermez. Eğer siyasi kimlikten bahsediyorsanız hatayı baştan yaparsınız. Zira siyasetçi ile gazeteci aynı şey değildir. Yani biz siyasi bir partiye sempati duyabiliriz ama siyasetçi değiliz, burası önemli. Şahsen ben Recep Tayyip Erdoğan’ı yüzyılın siyasi ve milli lideri olarak görüyorum, lakin Ak Parti’de veya başka bir partide herhangi bir görevim yok.
Her şeyin mutlaka bir ahlakı olmalıdır. Bu minvalde gazeteci veya medya ahlakı nasıl olmalı?
Yukarıda bahsettiğimiz tarafsız gazetecilik konusunda söylediklerimiz burada da geçerli. Medya ahlakı kişilerin söylediği sözleri olduğu gibi vermektir. Bu sözleri beğenmeyebilirsiniz, ama toplum o şahsın ne dediğini tam olarak bilmelidir. Bazen hüküm manşetleri atabilirsiniz, ama hâkim veya savcı olmadığımızı da bilmek zorundayız. Yani; “Yaz kızım, anayasanın 312.maddesine göre bu kişi suçludur” diyemezsiniz. Manşetler hüküm cümlesi barındırsa bile haberin içinde hükme değil söze bakmak gerekir. Gazeteci verdiği haberde bir şey söylemez, tam aksine herhangi bir şey söylenmişse bunu aktarır. Tabi burada haber gazeteciliğinden bahsediyoruz. Yoksa köşe yazarı olarak gazetecilik yapanlar da var, işte burada gazeteci kendisine konuşma alanı bulur. Önemli olan bu alanı nasıl doldurduğudur? Popüler olmak ile doğruyu yazmak ise her vakit eşit orantılı olmayabilir.
Size gelen her haberi yayınlıyor musunuz? Haberleri yayınlamadaki temel prensipleriniz nedir?
Haber yanlışsa neden yayınlayalım? Eğer sağlam belgeler varsa ve her şey ortada ise yayınlarız, fakat ortada belge yok sadece söylem varsa işte o vakit muhatabı ararız. Aradığımız kişiyi sevmek zorunda değiliz fakat onu aramak zorundayız. Bazen görüştüğümüz kişiler “Bu haberi yapmayın” diyebiliyor. Kimse kusura bakmasın, biz onları “Haberi yapalım mı yoksa yapmayalım mı?” diye aramıyoruz. Hakkınızda iddia var, ne söyleyeceksiniz diye arıyoruz. Söylediği şeyleri de yayınlıyoruz. Aradığımız herkes konuşmuyor, o zaman da “Aradık ama sorularımıza cevap vermedi” deme hakkımız oluyor.
Gazeteciliğin en zor yönleri nelerdir?
Benim zorlandığım bir alan değil, sonuçta mesleğim bu ve ben bu mesleği gerçekten severek yapıyorum. Belki de bu sebeple “zor” diye bir kavram yok. Lakin illa derecelendirme yapın derseniz en zor yanı konuşan kişilerin şahitlikten çekinmesi ve ortada bir belgenin de olmayışı! Bunu anlayışla karşılamak zorundasınız. Fakat bu alanın gazeteciliğin mayın tarlası olduğunu da bilmeniz gerekiyor. Tuzağa düşmeyeceksin, aksi takdirde birilerini yanlışlıkla da olsa mağdur edersin.
Teknolojinin hızlı olduğu bir dönemde haberlerde aşırı derecede bilgi kirliliğine yol açıyor. Bunu nasıl aşabiliriz?
Okuyucular twitter ve facebook’tan haber okumayı bırakarak başlayabilirler. Ben Türkiye toplumunun bu konuda ilerleme kaydettiğini düşünüyorum. Özellikle 28 Şubat döneminin kirli habercilik rezaleti sonrası insanlar daha dikkatli ve itidalli davranıyor. Her önüne servis edileni hemen kabul edip kesin hükümlere varmıyor. Zaten biz de teyit almadan hiçbir şeyi vermiyoruz. O sebeple takipçilerimiz, okurlarımız bizlere bazen “Niye bu konuda henüz bir şey demediniz” diyorlar. Zira dediklerimizin kitleleri etkilediğini biliyor ve kesinliğini onaylamadan hiçbir şeyi vermiyoruz.
Vatandaş medyayı nasıl takip etmelidir. Tek taraflı mı çok boyutlu mu?
Yani siz “İşte o tırlar” diyerek devletin gizli sırlarını afişe etmeye kalkanların gazetelerini okumayı çok boyutluluk olarak görüyorsanız burada işler değişir. Böyle bir boyut yok, yalanlardan ve algı yönetimlerden örülü habercilik anlayışına sahip olanlardan uzak durmak gerekiyor. Tek veya çok değil; gerçek olanı neresi veriyorsa orayı takip edeceksin. Ben elbette kendi gazetemi öneririm. Şimdi tabi “Kimse yoğurdum ekşi demez” diyebilirsiniz. O zaman yoğurdu yiyenler karar versin. Eğer gazetemiz 28 Şubat’ın güya en görkemli 312 General’inin birden açtığı davaya rağmen yayın hayatına devam ediyorsa buradaki hakikati de görmek gerekir.
Yoğun gündem içerisinde kitap, dergi okumaya zamanınız oluyor mu?
Bütün gazetelere neredeyse her gün göz atıyorum. Onlar haberleri nasıl vermişler diye bakıyorum. Dikkatimi çeken yorumları ve köşe yazılarını okuyorum. Dergilerden de faydalanıyorum. Kur’an-ı Kerim’i bir bütün olarak okudum. Bakın çoğu insan Kur’an-ı Kerim’i baştan sona okumamıştır, bu büyük bir eksiklik! Yani önünüzde Allah’ın size indirdiği bir kitap duruyor ama sonuna kadar okumuyorsunuz, ne anladık bu işten. Ana kaynağın Kur’an olması ve arada sırada tekrar okunması gerekir, çünkü hiçbir kitap ondan üstün olamaz. Bunun yanında çoğu şairi okudum, yüzlerce roman okudum. Bir süre sonra şiir ve romanın cazibesi azalabiliyor. Aslında insanları zorla kitap okumaya sevk etmeyi de doğru bulmuyorum. Tavsiye edin ama zorlamanın gereği yok. “Kitap okumayan bir toplumuz” diyerek bütün bir toplumu neredeyse küçük görmeyi de yanlış buluyorum. Okumak da bir alışkanlıktır. Sen kişiye küçük yaşlarından itibaren okumayı sevdirmiyorsun, adam geliyor 30-40 yaşına, haydi oku diyorsun. Yani doğru yerden başlamak ve enerjiyi doğru yere harcamak gerekiyor. Okul çağındaki çocuklara odaklanırsak ve onların ilgi alanını keşfedip, onlara uygun kitaplar verirsek daha faydalı olur. Şiir sevmeyen bir çocuğun önüne Fuzuli’nin kitaplarını koyarsan çok fuzuli bir iş yapmış olursun.
Mesleğe yeni başlayacaklar için neler tavsiye edersiniz?
Sevdiğiniz yerde çalışarak işe başlayın. Ondan sonra emeğinizi esirgemeyin, mesai diye bir kavramı unutun, her an sizin mesainizdir. Bunu sıkıcı ve yorucu görüyorsanız zaten bu meslek size göre değildir. “Kendinizi sömürtün” demiyorum, işinizi düzgün yapın, iş bitene kadar arkasını bırakmayın. Verilen işi yarım yamalak yapmayın. Verilen görevi “Olmuyor” deyip bir kenara koymayın, not alın, sonuna kadar gidin, mutlaka olur; ama bir ay sonra, bir yıl sonra fark etmez. Sabırlı değilseniz gidin başka iş yapın. Mesleğin her alanına göz atın ve yapabileceğiniz alanlara yoğunlaşın. Bir durumu olduğu gibi söyleyin, yalana asla başvurmayın aksi takdirde işler sarpa sarar, içinden çıkamazsınız. Direkt doğruyu söyleyin. Bir de insanlara elinizle çay ikram etmekten çekinmeyin, bunlar sizi küçültmez, tam aksine nefsinizi terbiye eder. “Ben yaptım, ben başardım, ben ettim” demeyin. Ortada bir başarı varsa görenler de olacaktır. Hakkınızı alamadığınızı düşünüyorsanız hakkınıza riayet edecek yerlere gidin; ama kimseyi mağdur etmeyin. Siz işinize bakın, önünüzdeki yola bakın, yoldan çıkmadan ilerleyin! Çalıştığınız kurumun hakları da olduğunu unutmayın ve bunlara riayet edin. Mesai arkadaşlarınızı kötülemeyin, eğer gerçekten kötü kişilerse ilişkinizi minumuma indirin ama gözünüzü gittiğiniz yoldan asla ayırmayın! Önemli olan sizin ne yaptığınızdır, vicdanınız rahatsa durmak yok yola devam!
Vermiş olduğunu bilgiler için çok teşekkürler.
Bende size teşekkür ediyorum
Röportaj : İstanbul Times / Ziya Gündüz