Aydınlar Ocağı 22.Genel kurulunu yaptı

Prof. Dr. Mustafa E. ERKAL konuşmasına şöyle devam etti. Ocağımızı kurup bize bırakan hocalarımızdan, üyelerimizden ve değerli büyüklerimizden Allah’ın rahmetine kavuşanları saygı ve rahmetle anıyoruz. Bugüne kadar Ocağa hizmeti geçen herkese şükran duygularımızı ifade ediyoruz. Dün olduğu gibi bugün de milli birlik ve bütünlükten yana, Türk olmanın şuuruyla, tüzüğümüzde de yer aldığı gibi yükselen değer olan Türk milliyetçiliği çizgisinde faaliyetlerimize devam etmekteyiz.

Soma’da maden ocağı faciasında kaybettiğimiz 301 şehid işçimize Allahtan rahmet diliyoruz. Kömürün insan varlığına tercih edildiği bir anlayışı kabul edemiyoruz.  Bu facia olağan değil ; olağanüstü bir durumdur. Yabancı basında Türkiye’nin iş kazalarının devamlı adresi olarak gösterilmesi üzücüdür. Karı en çoklaştırmaktan başka bir şey düşünemeyen bir anlayış daima tedbirde de kusur eder. Bu faciayı kaderle örtmeye çalışarak yanlış yapmayalım.

Aydınlar Ocağı rejimle, Cumhuriyetle ve Devletle kavgalı bir kuruluş değildir. Bazı sağ ve sol kuruluşlar gibi bunlara karşı dışarıyla işbirliği yapan ve dış güdüme giren bir kuruluş olmamıştır ve olmayacaktır. Ancak; ilmin, aklın ışığında gerçekleri dile getirecek ve farklı taassup odaklarından uzak duracaktır. Aydınlar Ocağı, Devletten ve Cumhuriyetten adeta intikâm ve rövanş alma peşindeki çevrelerin ve Türk Milletinin değerlerinden kopuk, Cumhuriyetin akılsız dostlarının ortaya koyduğu kısır çatışmaları üzüntüyle izlemektedir. Genç nesillere birbirinden rövanş alma peşindeki güç odakları arasındaki kısır mücadeleyi miras olarak bırakamayız dedi.

Aydınlar Ocağının Genel Sekreteri başarılı iş ve siyaset adamı Mimar Süleyman Uluocak yaptığı konuşmada, Aydınlar Ocağı, Türkiye’nin çıkarları karşısında tarafsız kalamaz ve teslimiyetçiliği alkışlayamaz. Son yıllarda Ocağın iktidarlar nezdinde neden tesirli olamadığı şeklindeki bir soru, abesle iştigaldir ve olup biteni ve değişimi fark edememektir.  Ocağı geleneksel fikri çizgisi ve tüzüğü dışına taşıyamayız. Milli kimlik ve milli menfaatlerle kavgalı hale gelen bazı sağ kuruluşları örnek alamayız. Soğuk Harbin ve ideolojik çatışmaların yoğun olduğu dönemlerde sağ-sol eksenindeki kutuplaşma, bugün önemli ölçüde değişmiştir. Bugün solun ve sağın milliyetsiz, milli kimliği reddeden, ırkçı bölücüğü, vatansızlığı ve devletsizliği, federal yapıyı alkışlayan kesimiyle Aydınlar Ocağı’nın neden kucaklaşmadığını soranlar, 2000’li yılları doğru değerlendirmek zorundadırlar.   

Bugün soğuk harp sonrası değişen siyasi ortamda, klasik sağ-sol çatışmaları, yerini önemli ölçüde milli ve gayri milli; milli ve teslimiyetçi çatışmalarına bırakmıştır. Bu durum küreselleşmenin Türkiye’ye bir yansımasıdır. Bu ayırım üzerinde sivil toplum kuruluşları ayrı bir önem kazanmış, küresel istilaya engel görülen, yerli ve milli olan her kuruluşla uğraşılır olmuştur. Cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı olanlar, milli çizgide yer alanlar, geleneksel ve başkalaştırılmamış İslâm’dan yana olanlar, AB ve ABD ile ilişkileri haklı olarak sorgulayanlar,Türkiye’den yana olanlar hedef alınmaktadır. Küreselleşme sürecinde beklenmeyen bir sonuç olan yükselen milliyetçilik ve milli uyanıştan yana olanlar suçlu gibi takdim edilmektedir.

Ülkemizin Balkanlar’da, Avrasya’da ve Kafkaslar’da siyasi tesirliliğini zayıflatmak ve güvenlik çemberimizdeki gücümüzü azaltabilmek amacıyla Türkiye’de Türk kimliğine ve Türke karşı ırkçılık yapılmaktadır. Çelişkili ve ABD güdümlü dış politika itibarımızı zedelemiş ve dostlarımız nezdinde güvenin yitirilmesine sebep olmuştur. Türk, bir milletin, milliyetin ve milli kimliğin adıdır. Ancak, maalesef bazıları, Türk’ü bir etnik grup gibi görerek Anadolu üzerindeki hâkim kültürü dışlamakta ve onu dar bir etniklik koridoruna sokarak anayasa suçu işlemektedirler. Sadece coğrafi birlikteliğe dayanan Türkiyelilik ve içi boş, kültürel boyutu olmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı milli kimlik olamaz. Hiçbir ciddi devlet milli kimliğinin içini boşaltamaz. Ciddi ve geleneğe sahip devletlerin vazgeçemeyeceği ve tartıştırmayacağı değer ve ilkelerden Türkiye de vazgeçemez ve tartıştıramaz. Türkiye’de milliyet ve etniklik bilhassa karıştırılmakta; bunlar birbirine rakip gibi gösterilmektedir. Türk milletine mensubiyet ve vatandaşlık şuuru zayıflatılmaya çalışılmaktadır. Farklılıklar kutsallaştırılmaktadır. Çözülme eğilimleri demokratikleşme diye takdim edilmektedir dedi

.