Sarıyer Belediyesi Basın Danışmanı-Gazeteci Murat Ören’le 6 Kasım Cumartesi günü makamında bir araya geldik. Tanıştığımız ilk günden beri seviyeli üslubu, insani yaklaşımları, içten paylaşımları ve farklı mesleki tarzıyla dikkat çeken Sayın Ören ile yerel ve genel anlamda çeşitli konuları kapsayan çarpıcı bir röportaj gerçekleştirdik…

Nurettin Koç / İstanbul Times Gazetesi /Sarıyer İlçe Temsilcisi

Basın Danışmanı-Gazeteci Murat Ören solun geleceğinin aydınlık olduğunu söylüyor…

İşte o çarpıcı röportaj…

-Murat Ören kimdir? Paylaşırmısınız lütfen.

-Orta halli memur çocuğuyum. Babamın ilk memuriyet görevini yaptığı Van’da 1963 yılında doğdum. İlk, orta ve lise öğretimimi Malatya’da tamamladım. Daha sonra Ankara Gazi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü’nü bitirdim. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Kürsüsü’nde master yaptım. Türkiye’de Yol Vergisi ile ilgili ilk tezi yazdım. Benden sonra bununla ilgili bir çalışma Eskişehir’de yapıldı galiba. Şimdi ise bu tezi kitap haline getirmeyi düşünüyorum. Yaklaşık iki yıl öncesine kadar hayatımı gazetecilikten kazanıyordum. 2009 Yerel seçimleri öncesinde başkanımız Sayın Şükrü Genç ile tanışınca basın danışmanı olarak sorumluluk aldım. Seçim sonrasında da devam eden bu görevimin sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyorum.

-Belediye Basın Danışmanı olarak yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi verebilirmisiniz?

-Basın danışmanlığı ile birlikte bir birimi de yönetiyorum. Şöyle ki, bu birim içerisinde grafik çalışmaları yani belediyemize ait afiş, billboard, pankart, broşür, on beş günde bir çıkardığımız Sarıyer Bülteni, basın takibi, haberlerin arşivlenmesi, kamera çekimleri, haber fotoğrafları, haberin hazırlanması, servis edilmesi, Sarıyer Bülteni’nin dağıtımı, sunumların hazırlanması, çeşitli konulara ilişkin metinlerin yazılması vb. işler olarak ifade edebiliriz. Bir yanıyla butik bir ajans diğer yanıyla küçük bir medya ofisi gibi çalışıyoruz aslında. Çok genç bir kadromuz var. Amatör bir ruhla çoğu zaman profesyonellere taş çıkartacak işlere imza atıyorlar. Belediyemizle ilgili medyaya ait ne kadar şey varsa aslında biz bunu yapıyoruz burada. Ciddi bir iş yükü ve yoğunluğu olan bir servis haline getirdik burayı.

-Bu çabaların geri dönüşleri ne durumda peki?

-Bunun olumlu sonuçlarını da alıyoruz tabi. Çünkü bir medya takip şirketi bizi takip ediyor. Ajans Pres’le çalışıyoruz. Hani ne kadar haber oluyor, bunun karşılığı ne diye… Bize aylık raporlar halinde bildiriliyor. Daha önceki yönetim döneminde 39 belediye arasında 20-30’lu sıralarda olan Belediyemizin haber katsayısı, bizim dönemimiz de 3 ile 8 arasında bir yerde seyrediyor. Dolayısıyla bu bizim için iyi bir şey, ama yeterli mi?  Hayır yeterli değil. Biz bunu daha da artırmayı ve geliştirmeyi düşünüyoruz. Bildiğiniz gibi yeni bir yönetimiz biz. Birçok projenin alt yapısı hazırlanıyor. Bu çalışmalar, projeler hayata geçtiği zaman biz de ona paralel olarak daha da hızlı bir yükseliş içerisine gireceğiz.

-Hayatımı gazetecilikten kazanıyordum dediniz. Bunu açarmısınız?

-Babamın sağlığında eğitimime yurtdışında devam etmek istiyordum. Ama onun zamansız ölümü bizi hayatın gerçekleri ve zorluklarıyla karşı karşıya bıraktı. Çok sevdiğim arkadaşlarımın yönlendirmesiyle gazeteciliğe başladım.  Basınla ilk tanışmam Sabah Gazetesi’ne tercüme yaparak oldu. Fransızca dergilerden bilim, kadın, hobi vb. konuları kapsayan çeviriler yapıyordum, onları haberleştiriyordum.  Sonra muhabirliğe başladım. Daha sonra Tempo, Ekonomik Panorama,  Milliyet, Radikal, Posta, Yeni Binyıl gazeteleri ile Türkiye’nin ilk haber sitesi olan Süperonline’a ait Süper Haber isimli sitede çalıştım. TV8‘de televizyon deneyimim oldu. Daha sonra Birgün Gazetesi’nin oluşması sürecine dahil oldum. Bağımsız, özgür, patronsuz ve sol muhalefetin sesi olacak bir gazete hedefiyle yola çıktık. Yayın Kurulu Üyeliği ve aynı zamanda Yazı İşleri Müdürlüğü görevlerini üstlendim.  Birçok öngördüğümüz ve öngöremediğimiz zorluklarla karşılaştık. İstediğimiz gazeteyi yapamadık ama hala yaşayan bir gazete yapmayı başardık. Daha sonra da kendime ait yeni bir gazeteyi hayata geçirdim.

-Bildiğim kadarıyla CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu sizin dönemizde Birgün yazarıydı.  Nasıl bir yazardı?

-Düzenli yaptığımız bir çalışma yaşamı sayfamız vardı. Kemal Bey orada genelde sosyal güvenlikle ilgili haftada bir gün diye hatırlıyorum yazılar kaleme alırdı. Birikimi ve deneyimi nedeniyle gayet disiplinli ve başarılıydı. 

-Kendinize ait yeni bir gazeteyi hayata geçirdiğinizi ifade ettiniz. Bahseder misiniz lütfen?

-Gebze-Dilovası bölgesinde çıkardığım bu gazete Türkiye’de yeni bir modeldi aslında. Bölge biliyorsunuz muazzam bir sermaye ve sanayi yatırımına sahip. Ama aynı zamanda müthiş bir yoksulluk var, çevre alabildiğine kirli, insan sağlığı açısından ciddi riskler oluşturuyor özellikle Dilovası bölgesi. Yani gazeteyi o kentin markalaşmasına hizmet eden, ama aynı zamanda o kentin altyapı, hava kirliliği, çevre gibi sorunlarını merkezi otoriteye ve dünyaya duyuracak bir pencere olmayı hedefledik. Yerel özellikleri olan, aynı zamanda küresel dertleri de olan bir gazete formüle ettik. Organize sanayi bölgelerindeki bütün KOBİ’lere ulaştık. Gazeteyi Meclis’teki bütün milletvekillerine gönderiyorduk. İstanbul, İzmir, Ankara’nın merkezi yerlerinde bayilerde satılıyordu. Yerel, ulusal ve evrensel özellikler taşıyordu gazete. Haber ve yazıları Yozgat’ta, Paris’te, Moskova’da veya New York’ta nerede olursa olsun okunabilecek bir gazete idi hedefimiz. Birçok dünya merkezinde temsilcilerimiz vardı mesela… Gazetede bir dinler sayfası vardı. Tek bir din değil bütün dinlere ilişkin bilgiler veriyorduk.  Nouriel Roubini ‘nin son dünya ekonomik krizi öncesindeki uyarılarını aktardık. Bazı büyük firmalar destek verdi ama yeterli gelmedi, dayanamadık. Ama ileride yeterli dayanma gücü hissedersem yeniden denemeyi düşünebilirim. Çok uzun olacak şimdi. Belki başka bir gün daha ayrıntılı anlatırım bunları. 

-Bu da muhalif bir gazete idi galiba?

-Zaten sol sosyalist bir gelenekten geldiğim için kafam hep muhalif çalışıyor sanıyorum. Bu gazete daha çok verili gazetecilik düzenine muhalif bir gazete idi. Yaygın medyanın tekeline karşı çubuğu tersten bükmeye çalışan bir gazete idi. Bir sanayi kentinden dünyaya açılmaya çalışan bir medya mecrası olmayı hedeflemişti. 

-Medyadan vazgeçmediniz galiba? Bir radyo programı yaptığınızı biliyorum.

-Evet. Yaşam Radyo’da “Dokuz Sekiz-Roman Platformu” diye bir Roman programı yapıyorum her Salı akşamı. Türkiye’nin tek Roman programınıdır. Programı “Ya Da Komünite” diye bir üniversite gençliği örgütlenmesi var. O arkadaşlarımla birlikte hazırlıyoruz. Romanlara ilişkin Türkiye’de, hatta gezegende her ne varsa programda Romanlarla, STK temsilcileriyle tartışıyoruz. Amacımız Romanlara ilişkin iktidar söylemin dışında farklı muhalif bir söylem yaratmak.

-Ülkemizdeki güncel siyasi gelişmelerle ilgili düşünceleriniz nelerdir?

-Türkiye ciddi bir süreçten geçiyor diye düşünüyorum. Bu dünya dinamiklerinin hızla değişmesiyle ilgili bir süreç.  Dünyanın dinamikleri değişince bu ister istemez bizi de etkiliyor. Bu nedenle Türkiye bir evrimleşme sancısı, bir değişim sancısı yaşıyor aslında. Yeni dinamiklerin entegrasyonunun sancılarını yaşıyoruz bir başka ifadeyle. 1997’de gazeteci arkadaşım Metin Gülbay’la “Geleceğin Solu, Solun Geleceği” röportaj kitabı yapmıştık ve Radikal’de yazı dizisi de olmuştu.  O dönem görüştüğümüz sol Kemalist aydınlardan biri “Bu ülkede sabah içtima için kalkanlarla sabah namaz kılmak için kalkanlar bir gün mutlaka karşı karşıya gelecek” diye başlamış, sonra da “dünyanın hiçbir yerinde asker kurduğu devleti kendi eliyle teslim etmemiştir cümlesiyle bitirmişti sözlerini.  Ancak yaşadığımız süreç daha uzlaşmacı bir şekilde gelişiyor. Bütün sorunların belli bir süreç içerisinde, sıkıntılı da olsa mutlaka bir toplumsal mutabakatla çözüleceğine inanıyorum. Yani ben siyasetin geleceği konusunda karamsar değilim. Çünkü bugün AKP iktidarsa yarın CHP veya bir başka parti iktidar olacak. Siyaset sivilleştiği ve özgürleştiği sürece sol siyasetin önü açılıyor. Özellikle sol siyasetin geleceğine ilişkin ümitliyim. Belki biraz sancılı oluyor ama kısa süre sonra taşlar yerine oturacak ve geniş kesimlerin talepleri ile solun talepleri mutlaka örtüşecek. 

-Türkiye’deki gelişmeler noktasında ‘eksen kayması’ iddiaları ve kaygıları var. ‘Eksen kayması’ söz konusu mu sizce?

-Türkiye batının ve ABD’nin bütün İslam coğrafyasına örnek gösterdiği Müslüman ama laik, ABD ve Batı’nın yakın müttefiki bir ülke durumundaydı.  Ama bu uluslararası sermayenin SSCB’nin yıkılmasına karşın Ortadoğu ve Asya gibi İslam coğrafyasına rahatça girmesine yetmiyordu. Şimdi uluslararası sermayenin talepleri doğrultusunda neo-liberal ekonomi politikalar uygulayan, gündelik hayatı muhafazakarlaşan, dini referans alan hayat tarzını yaygınlaştıran bir Türkiye’yi örnek göstererek, işin içerisine katarak, İslamı daha radikal yaşayan Pakistan, Afganistan, Irak vb. gibi ülkeleri ehlileştirmek istiyorlar. Ancak Türkiye’de cumhuriyetle birlikte yerleşen köklü bir laiklik algısı olduğunu -burada askeri kastetmiyorum tamamen sivil hayattan bahsediyorum- ve her şeyin tahayyül ettikleri kadar kolay olmayacağını anladılar. Yani kökten bir eksen kayması değil ama öncelikler ve hassasiyetler değişebilir.

-Peki bu o kadar kolay mı?

-Tabi bu kolay bir şey değil. Türkiye’de ciddi bir laiklik algısı var. Bu algının değişmesi kolay kolay mümkün değil. Dolayısıyla Türkiye’yi bu haliyle kabul edip,  o gerçeği de yadsımadan yeni bir durum olabilir belki gelecekte. Ama bu, Türkiye’nin laik, demokratik ve cumhuriyetçi kimliğini hiçbir zaman değiştiremez.

-Dünya sermayesi bu gelişmelerin neresinde size göre?

-Biliyorsunuz sermaye ürkek bir tavşan gibidir. Her şeyden nem kapar. Dolayısıyla gittiği her yerde kaos, belirsizlik ve savaş gibi durumlardan hoşlanmaz.  En ufak bir sorun yaşandığında orayı ilk terk eden sermaye olur. Dünya uzun zamandan beri bu duruma uygun hale getirilmeye çalışılıyor. Gerekirse Irak’ta olduğu gibi bir milyon insanın ölümü pahasına önce savaşı göze alıp, güya sorunsuz bir durum yaratıyorlar. Ne kadar başarılı olduklarını görüyorsunuz. Hala Irak’ta yüzlerce insan yaşamını yitiriyor. Kısa adlarıyla neocon’ların yani yeni-muhafazakarların planları büyük hasar alıyor. Halklar direnişleriyle bu oyunu bozuyor.  

-Yerel basını nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Genel olarak Türkiye’de özel olarak da Sarıyer’de yerel basın gelecek için büyük ümit vaat ediyor. Dördüncü kuvvet rolünü tam anlamıyla yerine getirebilmesi için yerel medyanın kesinlikle desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Nasıl ki ABD’nin her tarafında ancak 2 ya da 3 ulusal gazete bulabilirsiniz. Herkes kendi eyaletinde yayımlanan gazeteleri okur. Dolayısıyla oradaki medya çok güçlü olduğu için çok etkilidirler. Bizim ülkemizde de yerel basının güçlenmesi yerel demokrasinin de güçlenmesi anlamına gelecektir. Dünya da böyle bir gidişat var zaten.

-Yerel basın temsilcileri dünyadaki bu gidişatın farkındalar mı sizce?

-Çok farkındalar. Özellikle Sarıyer de çalışan arkadaşların hemen hepsi dünyadaki bu sürecin çok farkındalar. Bu gidişatı çok iyi algılıyorlar, ama olanakları çok kısıtlı olduğu için kendi yağlarında kavrulma derdindeler. Bir yayındaki en önemli şey onun istikrarıdır. O istikrarı sağlamak için ciddi güçlüklerle karşı karşıyalar. Bütün bunları çok zor da olsa başarılı bir şekilde aşıyorlar ve ben onları bu konuda gerçekten takdir ediyorum.

-Yerel basının yardım alacağı uluslararası imkanlar var mı? 

-Tabii ki var. Artık yerel derken belli bir idari sınırı kastediyoruz. Yoksa bulunduğunuz noktada dünyanın her tarafına bir e-mail’le ulaşabilirsiniz, istediğiniz kişi veya kurumla iletişim kurabilirsiniz. Radyo, televizyon hiç fark etmez. Çünkü onlar bu tür iletişime açıktırlar. Yerel basını destekleyecek ciddi uluslar arası fonlar söz konusu. Bu fonlardan gibi faydalanabilirsiniz ama bunlara ulaşabilmek için bir nefes almak lazım. Gündelik hayatı idame ettirecek kaygılarla bir kısır döngü içerisine girildiği zaman yerel basın bunları takip edemiyor. Çok dar kadro, çok az bütçe, dağıtım sorunu zorluklarla karşı karşıya bırakıyor onları. Bu sebeple enerjilerini ayakta kalmak için harcıyorlar daha çok.

-Ulusal basın için düşünceleriniz nelerdir? Ulusal basın bağımsız mı?

Ulusal basının ne kadar bağımsız olduğunu tartışmamalıyız. Öyle olmadığını biliyoruz. Belli çıkar güçlerinin, belli sermayelerin yönlendirdiği medyanın bağımsızlığı, iktidarla olan ilişkilerine bağlı. Çok özverili ve dürüst medya mensuplarının, emekçilerinin varlığı medyayı günahlarından arındırmaya yetmiyor. Birçok sektörde faaliyet gösteren grupların medyada olmaması gerek bence. Çünkü bu büyük gruplar işleri yolundaysa ellerindeki medyayı ya tamamen iktidar lehine, yolunda değilse aleyhine kullanıyorlar. Bu olmamalı ve medyanın sahiplik yapısı mutlaka değişmeli…

-Sarıyer siyasetine ilişkin neler söylemek istersiniz?

-Sarıyer’de genel siyasetin etkisinde kalan bir hava var esasında. Sarıyer’de siyaset çok ciddiye alınıyor. Ancak belli kalıpları kıramayan, kasaba ölçeğinden çıkamayan, dedikodu düzeyini aşamayan bir politik atmosfer var. Yeni bir tarza ihtiyaç var. Önce politikacılar bir kentli gibi yaşamalı, öyle davranmalı ki ahaliye örnek olsun. Siz hiç Mustafa Kemal’in ütüsüz bir pantolon giydiği bir fotoğraf gördünüz mü? Göremezsiniz. Bir öncü rol üstlenmeli siyasetçi.  Sarıyer’de yönetime geldiğimiz günden itibaren Başkanımız Şükrü Genç yeni bir siyaset dilini, tarzını hayata geçirmeye çalışıyor. Barışçı, uzlaşmacı, eşitlikçi, kentli, ciddi ve çalışkan bir davranış biçimini oturtmaya çalışıyor. Mesela bu tutum olmasaydı Sarıyer, Belediye Merkez Yönetim Binası’na kavuşamayacaktı. Çünkü daha ilk olumsuz gelişmede siz kavga edip önünüzü tıkarsanız bir adım bile atamazsınız. Ama alternatifler yeni seçenekler yaratırsanız daha kolay sonuç alırsınız. Bunun akıntıya karşı kürek çekmek olduğunu biliyoruz ama bu üsluptan vazgeçmeyeceğiz.

-Sayın Ören, CHP’deki son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı ile CHP altı ok’undan halkçılığı daha öne çıkardı. Yani daha halkçı bir politikaya döndü. O nedenle de üye sayısında muazzam bir artış oldu ve bu trend devam ediyor. Uzun süre de devam edecek gibi gözüküyor. Bir asker devamlı olarak nöbet tutabilir mi? Hayır. Mutlaka nöbet değişimi olur. Bu değişikliği de bir nöbet değişimi gibi değerlendirmeli.

İstanbul Times Haber Ajansı (İTHA)

 

 

Editör: TE Bilisim