Baba Nakkaş’ın kişiliği, eserleri ve önemi ile ilgili ilk ayrıntılı araştırma ve yayın Prof.Dr. Süheyl Ünver tarafından 1954 yılında yapılmıştır. S. Ünver Fatih’in Çatalca’nın Kutlubey ve İnceğiz köylerini Nakkaş Şeyh Mustafa’ya temlik ettiğini yazmıştır. Sanatkarın evinin bulunduğu ve camisini yaptırdığı yer Baba Nakkaş Köyü olarak anılmaktadır. Sanatçının eserlerinden bir bölümü Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesindedir.
Nakkaş Şeyh Mustafa / Baba Nakkaş’ın Arapça vakfiyesinde geniş topraklarını kurduğu vakfa gelir sağlamak üzere bağışladığı yazılıdır. S. Ünver Nakkaş köyündeki ilk caminin 1476 tarihinde yapıldığını ileri sürmektedir. Baba Nakkaş’ın ölümünden sonra da köy ve çevresi sultanların av ve dinlenme amacıyla ziyaret ettikleri bir yer olmayı sürdürmüş; Baba Nakkaş’ın soyundan gelenlerin üstlendikleri görevler nedeniyle köy 16. yüzyılda da önemini korumuştur.
Y. Öztuna “Nakkaşzadeler” ailesiyle ayrıntılı bilgiler sunmakta ve Baba Nakkaş’ın Özbek kökenli olduğunu ileri sürmektedir. Nakkaş Köyü, ile ilgili olarak Hadikatü’l Cevami’de şöyle denilmektedir:
“ .. Baba Nakkaş vilayet-i Acemde sünnilerden bulunup, zamanında zuhur eden fitne sebebiyle terk-i diyar ve mahall-i mezburda karar edüb, nakkaşlık san’atında maharet-i kesimleri olmağla beyne’n-nas şöhret bulmuş ve Devlet-i aliyyede haylice şakirdler yetişdirmiştir. Müma-ileyh Sultan Süleyman Han hazretlerinin evasıt-ı saltanatlarında vefat eylemiştir. “
Bu anlatıma göre ülkesindeki karışıklıklardan kaçarak Osmanlı diyarına gelen Baba Nakkaş Çatalca’nın bir köyüne yerleşmiş ve sanatkarlar yetiştirmiştir.
Kapısı üzerindeki kitabeye göre Nakkaş Köyündeki cami 989H./ 1581 tarihlidir. S. Ünver’e göre, kitabe itinasız bir istifle, güzel olmayan sülüs hatla yazılmıştır. Kitabede caminin ilk yapanın Baba Nakkaş olduğu, daha sonra Ömer Osman-ı Can tarafından onarıldığı belirtilmiştir:
Evvela bu camii kıldı bina
Baba Nakkaş-ı güzin-i arifin
Eyledi tamirine anın şüru’
Ba’dehu derviş-i hayr-üs-salihin
Namına derler Ömer Osman-ı Can
Kıldı itmam anı bir merd-i güzin
Görse Rasim muhrik-i tabın anın
Eyler idi serfürü Nakkaş Hüseyn
Tarziya anın dedim tarihini
Beyt-i Aksay-ı mukaddes mescidin
Hadikatü’l Cevami’de ise cami ve çevresindeki külliye ile ilgili olarak farklı bilgiler bulunmaktadır. Ayvansarayi Hüseyin Efendi “Nakkaş Karyesindeki” cami, çeşmeler, mektep ve hamamdan oluşan külliyenin Yeniçeri Efendisi Mehmet Sa’id bin İbrahim Efendi tarafından yaptırıldığını ileri sürmektedir:
“Katib-i mezburun kabri İstanbul kurbünde Baba Nakkaş karyesinde bina eylediği cami’indedir ki anın civarında imaret ve mekteb ve hammam gibi sair hayratı dahi vardır. Hayrat-ı mezburede Baba Nakkaş Şeyh Mehmed-i Nakşibendi’nin alakası yokdur. “
Nakkaş Köyü Camiinin kıble duvarının önünde bir açık türbe bulunmaktadır. Taşında bir tarih ve yazı bulunmayan mezarın Baba Nakkaş’a ait olduğu ileri sürülmektedir. Mezarı çevreleyen demir parmaklığın üslubu, 20. yüzyıl başında yapıldığına işaret etmektedir.
Genel yerleşme
Batıya bakan hafif eğimli bir yamaca kurulan cami kurşun çatısı ve küçük minaresiyle Çatalca yönünden köye girişte göze çarpmaktadır (F.1). Köyün çınarlı , çeşmeli ve kahveli meydanı caminin hemen yanındadır. Külliyenin 1950’lerde harap durumda olan hamamı günümüze ulaşamamıştır.
Cami geniş bir bahçe içinde yer almaktadır (F. 2-4). Ön avlunun kuzeybatı ve güneybatı yönleri 20. yüzyılda yenilendiği anlaşılan alçak taş duvarlarla çevrilidir (F.5-6). Batı yönündeki duvarda akmayan bir çeşme (F. 7) bulunmaktadır.
Avluya esas giriş kuzeybatı yönündendir. Burada duvar alçaktır ve düzgün bir kapı bulunmamaktadır. Ön avluda ulu ağaçlar ve tarihi bir kuyu yer almaktadır (F. 3, 8) . Avlunun kuzey yönündeki helalar yenilenmiştir. Ön avlunun kuzeydoğu tarafında, birkaç yıl önce yenilenen imam evi ve ekleri yer almaktadır (F. 9,10). Arazi doğuya doğru yükseldiğinden eski meşrutanın yerine yapıldığını tahmin ettiğimiz imam evi camiye göre daha yüksek bir konumdadır.
Köy meydanına yakınlığı dolayısıyla, Caminin güneybatı yönündeki avlu girişi halk tarafından daha fazla kullanılmaktadır. Girişin iki yanında, ana yoldan geçenlerin görebileceği şekilde , tarihi mezarlar bulunmaktadır (F. 11).
Mezarlık
Caminin kıblesindeki geniş alana yüzyıllar boyunca gömü yapılmış, selvi, çam ve akasya ağaçlarıyla gölgelenen büyük bir mezarlık gelişmiştir (F. 12). Burada tesbit edilebilen en eski mezar taşının 1526 tarihli olduğu ve Baba Nakkaş’ın oğlu Mahmut Çelebi’ye ait olduğu ileri sürülmektedir. Mezarlıkta 18. ve 19. yüzyıllara ait çok sayıda mezar bulunmaktadır.
Baba Nakkaş Camii ve Haziresi İstanbul II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 1997 yılında tescil edilmiştir. Cami ve haziresi Köyiçi mevkiinde, 17 Pafta 674, 675,676 ve 677 parselleri üzerinde bulunmaktadır.
Çeşme
Mezarlığın güneydoğu duvarına bitişik tek yüzlü çeşme çınarlı köy meydanına doğru bakmaktadır (F. 13). Osmanlı Klasik dönem karakteri taşıyan yapının onarımlar geçirdiği, üzerinde bulunan iki ayrı tarihli kitabeden anlaşılmaktadır. Kitabelerden ikisi de ön cephededir. Sivri kemerin üstündeki alanda simetrik konumda blunan ilki 1255H./ 1839 tarihlidir. 1323 H./1905 tarihli ikinci yazıt, nişin gerisindeki yüzeye yerleştirilen bir mermer levha üzerindedir .
Kesme taştan yapılan çeşme hala kullanılmakta, suyu akmaktadır. Çeşmenin yalağı bir niş içine yerleştirilmiştir. Ayna taşının iki yanında birer maşrapalık bulunmaktadır.
17 Ada 677 parselde bulunan çeşme 1998 yılında İstanbul II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararıyla tescil edilmiştir.
Onarımlar geçirmesine karşılık, Nakkaş Camii 16. yüzyıldan günümüze önemli izler taşıyan bir eserdir. Yapım tarihi Mimar Sinan döneminin sonuna rastlamaktadır; Çatalca’daki Ferhat Paşa Camii ile benzer bazı ayrıntılara sahip olması Mimar Sinan döneminin yaygın etkisini yansıtmaktadır . Burada İstanbul ve Balkanlar’da çok örneği bulunan ahşap çatılı mescit tipinden, yan mekanlarının zenginliği ve değişik işlevleri tek çatı altına toplayan düzenlemesiyle ayrılan özel bir uygulama vardır.
16. yüzyıldan günümüze özgün ahşap ayrıntılarını koruyarak ulaşabilen kurşun örtülü camilerin sayısı çok azdır. Örneğin, Kocamustafapaşa’daki Ramazan Efendi ve Büyük Çekmece’deki Sokollu camilerinin son cemaat yerleri aslında ahşap dikmelidir. Çoğu ahşap cami değişikliğe uğramıştır; kurşun örtüleri korunsa da, son cemaat yerleri özgün ayrıntılarını yitirmiştir .
Nakkaş Camii’nde gözlenen bir önemli ayrıntı da son cemaat yerinin çift açıklıklı olmasıdır. Genellikle küçük camilerin son cemaat yerleri tektir. Burada ise tek son cemaat yeri ile yetinilmemiş, ayrıca caminin kuzeydoğu cephesine bir yan sofa eklenerek, cami kütlesinin genişliği ve derinliği arttırılmıştır. Cami, tümü kurşun örtülü olan ahşap çatısı, çift son cemaat yeri ve kuzeydoğu yönündeki mihraplı yan sofası ile ilginç ve ünik bir düzenleme göstermektedir. Özellikle 10 sütunlu giriş (kuzeybatı) cephesi, ritmik yapısı ve asimetrik kurgusu ile dinamik bir anlatıma sahiptir.
Son cemaat yeri sütunlarının oldukça yüksek ve ahşap, dış son cemaat yeri ve yan sofa taşıyıcılarının taş olması da özel bir uygulamadır. Çift son cemaat yerine sahip camilerde sütunlar genellikle yuvarlak kesitli ve taştır. İç revaklar kubbeli, dış son cemaat yerleri ahşap çatılıdır. Burada ahşap çatı tüm binayı örtmektedir. Son cemaat yeri düz tavanlıdır, dış son cemaat yeri tavanı ise çatı eğimini izleyerek saçaklara kadar inmektedir.
Şadırvanın son cemaat yerinin uzantısı altında yer alması ise bir örneği Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’nde görülen ender bir durumdur . Caminin kuzeybatı köşesinde, ocağı olmaması nedeniyle mektep olarak teşhis etmekte zorlandığımız bir odanın bulunması da, caminin sıradışı bir düzenlemesi olduğuna işaret etmektedir. E.H.Ayverdi caminin eklerle büyütülmüş olduğunu ileri sürmektedir ancak duvarlarda buna ilişkin derzler bulunmamaktadır.
Yapının geçirdiği onarım ve felaketlerle ilgili kaynaklar sınırlıdır. İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü, Baba Nakkaş Vakfı ve İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu arşivinden edinilen bilgilerin yanı sıra, yayınlar ve yapının kendisi incelenerek tarihine ilişkin bilgiler derlenmiştir.
Caminin minaresinin üslubu Geç Osmanlı dönemi özellikleri göstermektedir; 1894 depreminden sonra yenilenmiş olduğunu tahmin etmekteyiz. S. Ünver camiyi 1950 yılının Ağustos ayı sonunda ziyaret ettiğinde caminin onarımda olduğunu, vakfın mütevellisi Hazım Sakaryalı’nın işin “başında durarak esaslı bir surette “ tamir ettirdiğini yazmaktadır (s.177).
Caminin Çatalca’dan Ataman Mühendislik-Mimarlık bürosu tarafından hazırlanan rölövesi 1998 yılında İstanbul II Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylanmıştır. 2001 yılı sonunda yapılan onarımda kıble ve gb cephelerindeki çatlaklar dikilmiş, çatı onarılmış, boya ve temizlik işleri yapılmıştır.
Daha önce yapılan onarımların gerekli şekilde belgelenmemiş olması, müdahalelerin tam olarak anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. Örneğin çatıya yapılan müdahalelerin ne boyutta olduğu, ahşapların tümünün mü, yoksa yalnız bir kısmının mı değiştirildiği, kullanılan kurşun levhaların kaç mm kalınlıkta olduğu ve ne kadarının yenilendiği çizimler üzerine kaydedilmemiştir. Kıble duvarına yapılan sağlamlaştırma harcamalarına ilişkin açıklamalar bulunmakla birlikte, uygulama sırasında yeterince fotoğraf çekilmemiş veya arşive girmemiştir.