Metro, Marmaray ve Melen Çayı projelerinde çalışan işçiler ağır çalışma koşullarına ve 'tehlikeli meslek' grubuna girmemelerine rağmen işlerinden ve aldıkları ücretten memnunlar.

İstanbul'da yaşayanlar için trafiği çekilmez hale getiren yol ve inşaat çalışmaları aslında buzdağının sadece görünen yüzü. Çünkü İstanbul'un altında, üstünden çok daha büyük bir çalışma devam ediyor. Halen İstanbul'un altında 33.42 kilometrelik Melen Projesi'nin yanı sıra 13.4 kilometrelik Marmaray ve 30 kilometrelik metro tüneli inşaatları tüm hızıyla sürüyor. 3 binden fazla işçinin çalıştığı bu tüneller, sadece bu yıl 3 milyar doları geçen toplam bütçeleriyle çok ciddi bir ekonomi yaratıyor.

Tam 3 bin işçi, gece-gündüz demeden İstanbul'un altını hızlı ve sessiz bir şekilde oyuyor. Ancak deniz seviyesinin 145 metre altında adeta yepyeni bir dünya oluşturan bu işçiler, devlete göre tehlikeli bir iş değil "sanat yapısı" yapıyor. Çünkü madencilerin aksine "tehlikeli meslek" statüsünde sayılmadıkları için yıpranma payına da sahip değiller. Ama işçiler tüm bu zorlu koşullara rağmen hallerinden memnun. Çünkü hem maaşı iyi hem de madenlerde yerin 570 metre altında çalışan birçok işçi için bu derinlik adeta "çocuk oyuncağı." Tabii, İstanbul'un altında çalışmanın popülaritesi de oldukça fazla. Ayrıca sadece İstanbul'da daha kazılacak 200 kilometrelik tünelin varlığı da işçilerin gelecek kaygısını azaltıyor.

Denizin 145 metre altında Büyük Melen Projesi kapsamında inşa edilen 5551 metrelik İstanbul Boğazı geçişindeyiz. Mühendis Nalan Tantur, "810 basamak var" diyor. "Kullanmak isterseniz buyurun. Ama sonlara doğru bacaklar artık otomatiğe bağlıyor. İdmanlı değilseniz bir süre sonra tutmuyor." Bu nedenle asansörü kullanacağız. "Kuş kafesi" adlı asansördeki yolculuğumuz yaklaşık 11 dakika sürüyor ve asansör bizi deniz seviyesinin tam 145 metre altında 6 metre çaplı bir tünele indiriyor. Tünel nemli, ıslak, loş ve sıcak. Nefes almak zor. Hava, kompresörle geliyor. Başta karbonmonoksit olmak üzere birçok gazdan korunmak gerekiyor ama bunun için alınmış bir önlem yok. Toplam 189 kilometrelik projenin 33.42 kilometresi tünellerden oluşuyor. Proje için yeraltında 600 kişi çalışıyor.

Tünellerde tanesi 15-20 milyon TL arasında değişen tünel açma makineleri harıl harıl çalışırken işçiler de santim santim ilerleyerek tünellere şekil veriyor, çeperlere beton atıyor, greyder ve kamyonlarla hafriyat taşıyor, patlayıcı deliklerine dinamit yerleştiriyor, kaynak yapıyor, demir büküyor, gerektiğinde 1.5 metrelik alanda greyderin lastiğini değiştiriyor.

Yeraltındaki işçiler, yerüstünde çalışan işçinin başına gelebilecek elektrik çarpması, ezilme gibi kazaların yanı sıra nem, sıcaklık, zararlı gazlar, göçük riski ve patlama tehlikesiyle de boğuşuyor.

Riski düşünmeden çalışıyorlarYeraltında çalışan işçilerin aldığı riskleri, İstanbul Boğazı'nda deniz yüzeyinden 40 metre aşağıdaki batırma tüp tünele inerken dinlediğimiz bir anekdot gayet iyi anlatıyor. Merdivenden aşağı inerken rehberimiz 14.5 metre yazan bir plaketi gösteriyor ve "Burası kırılma noktası. Yani eğer bir gemi çarparsa, şaft buradan kırılacak, böylece tünel zarar görmeyecek. Ama biz buradaysak boğulacağız. Tüneldeysek ve kurtarma odasına sığınabilirsek içeride 10 gün yetecek kadar malzeme var. Çünkü yeni şaftın takılması ve kapakların açılması 10 gün sürüyor" diyor.

Ancak olası bir aksilikte her yer böyle güvenli değil. Gerçi yeraltında çalışanlar bu riski pek de akla getirmiyor. Üstelik tünelcilikte 10 yılı devirmiş bir işçi, en az bir kişinin öldüğü bir kaza gördüğü halde.

Yeraltında 22. yılını süren Hasan Aydın, "Bunu aklımıza getirirsek çalışamayız" diyerek durumu özetliyor. İşçilerin hemen hepsi, ecele inanıyor ve saati geldiğinde deniz, hava, kara fark etmeyeceği için içlerini ferah tutuyor. Müteahhit firmalar, iş sahipleri, hatta devlet de aynı fikirde olacak ki, tünellerde çalışan işçiler "tehlikeli meslek" statüsünde sayılmıyor. Kartal ve Levent metrolarında alt yüklenici olarak çalışan Soner Mühendislik'in Genel Müdürü Öner Yılmaz, "Yeraltındaki iş gerçekten de tehlikeli. Ama tüneller devlet tarafından 'sanat yapısı' kapsamında değerlendiriliyor ve bu nedenle madencilerin sahip olduğu yıpranma payına sahip değiller" diye durumu özetliyor.
Editör: TE Bilisim