İSKİ suya zam yapmamalı, fiyat 2010 yılı ocak ayı değerlerinden daha geriye çekilmelidir

İSKİ Genel Müdürlüğü’nün 2011 Yılı Bütçesi, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde CHP’nin ret oyuna karşılık AKP’nin oy çokluğu ile kabul edildi. Bütçeyi Belediye Meclisi’ne sunan İSKİ Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Demir, 3 milyar 257 milyon TL olan 2011 yılı bütçemizin 1 milyar 453 milyon TL’sini yatırımlara ayırdıklarını belirterek, yapılan yatırım ve hizmetler hakkında İBB Meclisine bilgi verdi.

İSKİ 2011 yılı Genel Kurulu ile ilgili olarak CHP grubu adına söz alan İBB Meclis kürsüsünde Meclis Üyelerine ve İstanbullulara seslenen CHP İBB Meclis Üyesi Serdar Bayraktar, İSKİ’nin gerçekleştirdiği olumlu ve olumsuz hizmetleri sıralayarak önemli tespit ve önerilerde bulundu. CHP’li Bayraktar’ın konuşmasında ki önemli satır başları ve konu başlıkları şöyle; “CHP, İBB ve Kuruluşlarının doğru hizmetlerine evet, yanlış hizmetlerine hayır demiştir. Türkiye hızla, içilebilen tatlı su fakiri oluyor. Su toplama havzaları ve dere koruma bandı mantığının bazı bölgelerdeki doğruluğu sorgulanmalıdır. Gelecek kuşaklara yeterli kullanılabilir temiz su için baraj gölleri etrafındaki alanlar hızla kamulaştırılmalıdır. Olası deprem de su konusunda önlemler alınmalıdır. Taşeronlaşma ve kontrollük mekanizması sorgulanmalıdır çünkü büyük ihmallere neden oluyor. Kontörlü (ön ödemeli) sayaçların zorunlu uygulamasının temel hak ve özgürlüklere, kamu yararına ve sosyal devlet ilkesine aykırı olduğunu düşünmekteyiz. Kaçak ve kayıpların azaltılması yönünde pasif tespit yöntemleri yerine aktif tespit yöntemlerine ağırlık verilmelidir. 3. Köprü geçiş ve bağlantılarının etkileyeceği temel unsurlardan birisi su toplama havzalarıdır. İSKİ’nin asli takip sorumluluklarından önde gelenlerinden biri de yer altı sularının kirlenmemesini sağlamaktır. Tuzla’da atık su arıtma tesisinden gelen koku, gazlar ve hastalık riskleri her geçen gün tehlikeli boyutlara ulaşıyor. Marmara Denizi’nin temizliği İSKİ’yi de ilgilendirmektedir. Tarabya - Haliç deniz suyu tünelinin yer altı su rezervlerine zarar verme riskleri vardır. Gri su kullanımına ilişkin önlemler en kısa sürede alınmalıdır. İSKİ üst düzey yöneticilerinin hem İSKİ üst yönetiminde hem de İBB’nin diğer iştiraklerinde görev aldıkları görülmektedir. Geçmiş dönem su satış miktarları ve su fiyatlarına bakıldığında İSKİ’nın kâr amacı güttüğü görülüyor, İSKİ kar amaçlı kurum olmamalıdır. Daha çok su tüketen ailelerin az tüketene göre iki kata varan fiyatlara faturalandırılması ülkemiz gerçeklerine uygun değildir ve sosyal adalet ilkesiyle çelişmektedir. İSKİ suya zam yapmamalı, fiyatı 2010 yılı ocak ayı değerlerinde daha geriye çekilmelidir” sözlerine yer verdi.

İSKİ 2011 yılı Genel Kurulu ile ilgili olarak CHP grubu adına söz alan İBB Meclis Üyesi Serdar Bayraktar’ın konuşma metni;

Sayın Başkan, Sayın Meclis üyeleri.

İSKİ 2011 yılı Genel Kurulu ile ilgili olarak CHP grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Mali teknik detaylara girmeyeceğim, su, şehrimizde yaşayan herkesi ilgilendiren hepimiz için hayati önemdeki bir konu. Bu nedenle kamuoyunun üzerinde durduğu ve önemsediği konulara değineceğim.

Öncelikle yatırımlar konusuna partimizin pozitif bakmakta olduğunu ve birçok yatırıma destek vermekte olduğumuzu belirtmek isterim. Ancak bu yatırım projelerinden özellikle atık su kuşaklama kolektörleri ve tesislerinin inşası konusundaki işler, süresinde bitmemekte, uzadıkça hem inşa maliyetleri hem de çevresel maliyetleri artmaktadır. Ayrıca İstanbul halkının yararına olduğuna inandığımız birçok konuda da katkı sağladığımızı da sözün başında ifade etmek istiyorum.

Suyun Ayak İzi

Dünya nüfusunun hızla artması, suya duyulan gereksinimi her geçen gün artırıyor; atıklar ve kirlilik, bu değerli kaynağın kalitesini önemli derecede bozuyor. Bu gün içilebilen tatlı su kaynakları, 1900'lü yıllardaki kaynakların yarısı kadardır. Kısa dönemde yeryüzünde 40'dan fazla ülkenin çok büyük kuraklıklar yaşayacağına dair uyarılar yapılıyor. Yakın gelecekte su sıkıntısının yalnızca kurak bölgelerde değil, suyun bol olduğu yerlerde bile kendini göstereceği bilim insanlarınca ifade edilmekte.

Günümüzde su kaynakları üzerindeki bu artan baskı, "Sudaki ayak izi" kavramını ön plana çıkardı. Sudaki ayak izi, tüm üretim ve tüketim süreçlerinde kullanılan toplam su miktarını ifade ediyor. Bir ülkenin sudaki ayak izi, o ülkede kullanılan tüm ürünler ve hizmetler için tüketilen su miktarı ile ölçülüyor.

Türkiye'de son 20 yılda kişi başına düşen su miktarı 4 000 m3’ten 1.430 m3’e düştü. Önümüzdeki 10 yılda bu rakamın bin metreküpe düşeceği öngörülüyor. Türkiye su fakiri bir ülke olma yolunda hızla ilerliyor ve sudaki ayak izimizi azaltmak daha da önem kazanıyor.

Musluklardan akan su, kullandığımız suyun yalnızca bir kısmı. Tükettiğimiz mal ve hizmetlerin üretim ve işlenme süreçlerinde de su kullanılıyor. Örneğin bir bardak kahve içtiğinizde yaklaşık 200 ml su tükettiğinizi düşünebilirsiniz. Ancak kahvenin üretimi sırasında tüketilen su miktarının hesaba katıldığında 0,2 litre kahve için tükettiğiniz suyun miktarı 140 litreye yani yaklaşık 70 bardağa çıkıyor. 

Bir bireyin, toplumun veya iş kolunun su ayak izi; bireyin veya toplumun tükettiği malların ve hizmetlerin üretimi için kullanılan veya üreticinin mal ve hizmet üretimi için kullandığı toplam temiz su kaynaklarının miktarıdır.

Su problemleri genel olarak küresel ekonominin yapısı ile yakından bağlantılıdır. Birçok ülke su ayak izlerini, başka bölgelerden su yoğunluğu fazla olan malları ve ürünleri ithal ederek büyük ölçüde dışsallaştırmıştır. Bu da deneyimli su yönetimi ve korunma mekanizmalarının büyük ölçüde eksik olan ülkelerdeki su kaynakları üzerinde bir baskı oluşturmaktadır.

Su toplama havzaları ve dere koruma bandı mantığının bazı bölgelerdeki doğruluğu sorgulanmalıdır

11 Eylül 2009 tarihinde çıkan haberlerde Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Kadir Topbaş’ın bir açıklaması vardı. Bu açıklamada Sayın Topbaş, “Ayamama deresinin hat yatağını işgal eden ne varsa yıkıp geçeceğiz. Bütün dere yataklarını yeniden açacağız. Belki acımasız olacağız, bazılarının canı yanacak.” demişti.

Ancak geçen sürede ne Ayamama deresinde nede diğerlerinde bu ilk anda yapılmış kararlı ifadelerin gereğinin yapıldığını göremedik.

Aslında hepimiz orada birkaç yapının yıkılmasın çözüm için yeterli olmayacağını biliyoruz.  Koruma mesafelerini ne kadar artırırsanız artırın, su güzergâhının üzerinde bir tıkanıklığın olması durumunda gerisindeki bölge sular altında kalacaktır, eğer bölgede eğim yoksa taşkın, bu dere koruma bantları içinde kalmayacaktır.  Taşkında seviye genişlikle doğrusal orantılı bir biçimde tüm alana yayılacak, düşük yükseltideki tüm hacimleri su basacaktır. Bu nedenlerle bu değerlerin ve çözüm yöntemlerinin belirlenmesinde İSKİ’nin birincil düzeyde sorumluluğu olduğunu düşünmekteyiz ve çözüm konusunda teknik öneri, talep ve uygulamalarını beklemekteyiz.

Ayrıca baraj gölleri etrafındaki kamulaştırmalar tamamlanmadığından hak sahipleri kendi yerlerini havza gerekleri dışındaki amaçlarla kullanmaktadırlar. Gelecek kuşaklara yeterli kullanılabilir temiz su bırakmak amacıyla baraj gölleri etrafındaki bu alanlar hızla kamulaştırılmalıdır.

8-9 Eylül 2009 sel felaketinden bu yana dere islâhları konusunda alınan yolun yeterli olmadığını düşündüğümüzü eksik veya hatalı hesaplamalarla yapılan yağmur suyu toplama kanallarının ve atık su kanalların işlevsiz kalması sonucu tekrar yapılması gerekliliğinin israfa neden olduğunu da ayrıca ifade etmek isterim.

Deprem su ilişkisi

230 bin kişinin depremde hayatını kaybettiği, 1,5 milyon kişinin evsiz kaldığı Haiti’de şimdi kolera salgını yaşanmakta, 19 Ekim’de patlak veren kolera salgını bugüne kadar 1100’den fazla kişinin ölümüne neden oldu. Günde 600 yeni kolera vakası ortaya çıkıyor. 2 Ocak 2010 depreminin ardından yaklaşık 1,5 milyon kişi hala kamplarda yaşıyor. Uzmanlar, ülkede 200 bin kişinin koleraya yakalanabileceğini ve 20 bin kişinin bu hastalık yüzünden yaşamlarını yitirebileceklerini söylüyorlar. Salgının nedeni olarak bölgeden geçen bir nehirdeki kirlenme gösteriliyor.

İstanbul’umuz gibi deprem riski olan bir şehirde, deprem sonrası olası salgın hastalık riskinin doğru öngörülmesi ve bu riskin önlemlerinin bu günden alınması gerekmektedir.

Deprem esnasında depremin doğrudan etkileri ve zemin sıvılaşması sonucu onarımı güç olan temiz ve pis su boruları ile doğalgaz borularında hasar ve kaçaklar ortaya çıkar. Bu durumda ilk tahrip olacak sistemin beton pis su toplama sistemleri olacağı öngörülebilir. Pis su sistemlerinde ağırlıklı beton yapıların kullanılması daha düşük şiddet ve enerjilerdeki depremlerde bile bu sistemlerin hassasiyetini artırmaktadır.

Bu nedenlerle özellikle fay uzantılarının olduğu bölgelerden geçen ve sıvılaşma riskinin yüksek olduğu zemin yapısına, eğim değerlerine sahip bölgelerde, deprem esnasında, olası sızıntıların mevcut içme suyu ve dere yataklarına karışmasını önlemek amacıyla bu günden önlemler alınmalıdır.

Taşeronlaşma ve Kontrollük Mekanizması

3 Mart 2010’da Samatya'da İSKİ ekiplerince kazı sırasında İGDAŞ'a ait doğalgaz borusu tahribat gördü, patlama meydana geldi. Alevler, iki katlı bir binaya sıçradı. İtfaiye çıkan yangını büyümeden söndürdü.

Samatya Kehribar sokakta meydana gelen doğalgaz patlamasının benzeri, 18 Mart 2008 tarihinde Gaziosmanpaşa‘da yaşandı.

7 Haziran 2010 günü, İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin Monoblok binasında hasar meydana gelmiş, olayla ilgili inceleme yapılmış, inceleme sonucunda İSKİ’nin İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Monoblok binası altında, tünel açması sonucunda söz konusu hasarın meydana geldiği anlaşılmıştı. Hasar nedeniyle bu binada bulunan “Merkez Laboratuarı” ve “hastane sterilizasyonu” bölümleri kullanılamaz hale gelmişti. Basında çıkan bilgilere göre Merkez Laboratuarı, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin laboratuar hizmetinin yüzde 90’ını karşılıyordu. Hasar nedeniyle hastane çalışanları ve hastalar mağdur oldular.

Bu örnekler ve Küçük Dilara’ya kadar birçok benzeri örnek yakın dönem hafızamızdalar. Bu tür kazaların ve bir türlü önlenememelerinin araştırılması ve gidiyorsa taşeronlaşma ve kontrollük mekanizmalarının sorgulanmasına kadar gitmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

Kontörlü (ön ödemeli) sayaçlar

Hangi gerekçeyle olursa olsun, herhangi bir insanın susuz bırakılması kabul edilemez. Ön ödemeli elektronik su sayacı kullanımının doğal sonucu, kontörü biten ve yeni kontör almak için parası olmayan abonenin, içme, temizlenme ve bulunduğu yeri temizleme hakkından mahrum kalmasıdır.

İSKİ'nin mekanik su sayacının, kullanıcının izni ve rızası dışında sökülerek yerine ön ödemeli 'kartlı su sayacı takılması' uygulamasının, temel hak ve özgürlüklere, kamu yararına ve sosyal devlet ilkesine aykırı olduğunu düşünmekteyiz.

Kaçak ve kayıpların azaltılmasında alınan yol

Kayıp ve kaçakların azaltılması konusunda her türlü modern teknik yöntemin kullanılmasının yanındayız, Kayıp kaçak su oranı geçtiğimiz yıl %24,24 idi, bu oranın olabildiğince düşürülmesi kentimiz için son derece önemlidir. İSKİ yetkililerinin de yaptıkları bazı açıklamalardan da anlaşılmaktadır ki basınç nedeniyle sızıntı kayıplarının oranı %10-15 civarındadır. Bunun azaltılması yönünde pasif tespit yöntemleri yerine aktif tespit yöntemlerine ağırlık verilmelidir. Burada da taşeronlarla ilgili olarak kontrollük mekanizmasının güçlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

3. Köprü ve İSKİ su havzaları konusu

Bilindiği gibi geçtiğimiz aylarda İBB Büyükşehir Belediyesi dahil, çeşitli karar mercilerinin almış olduğu kararlar gereği 3. Boğaz geçişi ve bağlantı yollarına ilişkin çalışmalar başlamıştır. Bu geçiş ve bağlantıların etkileyeceği temel unsurlardan birisi su toplama havzalarıdır. İSKİ ilgili birimleri havzalarda fonksiyon ve etkinlik problemi yaşanmaması için bugünden detaylı çalışmalarına başlamalıdır.

Yer altı sularının kirlenmesi, Ekolojik Enerji katı atık yakma tesisi

Yer altı sularının temizliğinin ve içilebilirliğinin kollanması İSKİ’nin sorumluluklarındandır. Bu konuda yer altı sularının elde edildiği bölgelerden biri olan Kemerburgaz bölgesinde atık yakma tesisleri ve yer altı sularına etkileri meclisimiz gündemi gelmişti. 

Bu konuda İSKİ’nin asli takip sorumluluklarından olduğunu düşündüğümüzü, daha duyarlı bağımsız bir yaklaşım sergilemesini beklediğimizi ve konunun takipçisi olacağımızı belirtmek isterim.

Tuzla’da atık su arıtma tesisinden gelen koku, gazlar ve hastalık riski

Sanayinin durumunu biliyoruz, tüm imkânsızlıklara rağmen üretim yapmaya çalışmaktalar, ancak bu durum insan hayatının ve sağlığının önüne geçemez.

Basından aldığımız bilgiye göre, Tuzla’da yapılan bir araştırma sonucunda sanayi kuruluşlarının pek çoğunun yeraltı suyu ve toprak kirliliği oluşturabilecek kimyasallar kullandığı ancak, bunların atıklarının depolanması sırasında gerekli önlemlerin alınmadığı, kayıt altına alınmadığı, kanalizasyon şebekesine deşarj edildiği, kuruluşların neredeyse tamamının bacalarında filtreleme sisteminin olmadığı, hava emisyonlarının ölçülmediğinin tespit edildiği ve gerekli denetimlerin yapılmadığı belirtilmekte.

Yine çalışmaya göre Sanayi Bölgeleri ve irili ufaklı yüzlerce sanayi kuruluşunun tehlikeli atıklar ve gaz salımı konusunda üzerlerine düşeni yapmadıkları. Sanayi kuruluşlarının neredeyse tamamının ruhsatsız ve işletme belgesi olmadan çalıştığı ve kuruluşların çoğunun ön arıtma tesisinin olmadığı, olanların da bunu çalıştırmadığı, atıklarını İSKİ kanalizasyon borularına verildiği ve bunların doğrudan Arıtma tesisine geldiği belirtilmekte.

İlçede bulunan İSKİ denetiminde çalıştırılan arıtma tesisi, sanayi atıklarını arıtamadan denize deşarj edince yoğun şikâyetlere neden olmuştur. Koku problemi yaratan bu atık sular, Tuzla Biyolojik Atık su Arıtma Tesisine gittiğinde koku problemi daha geniş bir alana yayılmakta denilmektedir.

Marmara Denizi’nin temizliği İSKİ’nin sorumluluklarındandır

Çeşitli kurumların yaptıkları ölçümlerde Marmara Denizi’nin kimyasal kirliliği tehlikeli boyutlarda olduğunu görülmektedir.

İlgili kuruluşlar özellikle nitrat, amonyak, fosfat değerlerinin yüksekliğine dikkat çekmektedirler.

İstanbul’umuzun projelendirilmiş atık su kuşaklama kolektörlerinin ve ileri biyolojik arıtma tesislerinin öncelikle tamamlanıp, Marmara Denizi’nin kirliliğinde İstanbul’umuzun etkisini kaldırmalıyız.

Tarabya - Haliç deniz suyu tüneli ve yer altı su rezervlerine zarar verme riskleri

Haliç'te, yaz aylarında suyun çekilmesiyle birlikte yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan deniz canlılarının geri dönmesini sağlamak ve kötü kokuyu önlemek amacıyla bir proje gerçekleştirilmekte. Maliyeti 38 milyon lira olan Haliç hayat suyu projesi ile Haliç’i besleyecek olan Boğaz suyu, yaklaşık 5 kilometrelik bir tünelle Ayazağa bölgesi’ne kendi akıntısıyla gelecek ve Ayazağa’da yapılacak terfi istasyonuyla, Kağıthane deresinin seviyesine yükseltilecek. Böylelikle Boğaz suyu, Kağıthane deresinin yatağından akarak Haliç’e ulaşacak projenin 2011 sonunda bitirilebileceği öngörülüyor.

Haliç Hayat Suyu Projesi’nin işletme maliyetlerinin yüksek olması ve tünelden olası tuzlu su kaçaklarının yer altı sularına zarar vereceği konusunda tereddütlerimiz vardır.

Gri su kullanımına ilişkin önlemler en kısa sürede alınmalıdır

Bu konu, daha önce meclisimiz gündemine birçok kez gelmiştir.

Bilindiği gibi, gri su, siyah su (tuvalet suyu) haricinde, bir evden boşaltılan atık suların genel adıdır. Yani duştan, küvetten, lavabodan, mutfaktan, bulaşık ve çamaşır makinesinden gelen suların tümüdür. Sabun, şampuan, diş macunu, yiyecek parçaları, pişirme yağı, deterjan ve saç gibi maddeleri içeren gri su, evsel atık sular içinde en büyük orana sahiptir. Bir evde kullanılan suyun %80’i duş ve tuvaletlerden kaynaklanan gri sudur. Gri su geri kazanım sistemleriyle, %50 su tasarrufu sağlanabilir. Arıtılan suyun depolanması gerekmez ve suda mevsimsel bir değişiklik olmadan, sürekli kullanılabilir.

Ancak bu faydaların elde edilebilmesi için öncelikle uygun sistemin kurulması gerekmektedir. Milyonlarca insanın yaşayabileceği inşaatlar Kayabaşı, Tahtakale gibi Kentsel gelişme alanlarında üretilmekte iken bu sistemin proje aşamasında tasarlanıp kurulması en uygun olanıdır.

İSKİ’nin teknik bilgi altyapı hazırlığı ve uygun yöntemlerin geliştirilmesi konularında öncü olması gerektiğini düşünmekteyiz.

Bu alanlarda ve kentsel dönüşüm alanlarında atılacak küçük adımlar kentimizin refahına büyük oranda katkıda bulunacaktır.

İSKİ Üst Düzey Çalışanları

İSKİ Yönetim Kurulu üyelerine ve üst düzey yöneticilerine baktığımızda yirmiye yakın, çok görevli yönetici görmekteyiz. Kaba bir taramada 19 sayın yöneticinin hem İSKİ üst yönetiminde bulunduğu hem de İBB nin diğer iştiraklerinde görev aldıkları görülmektedir. Bu yöneticiler İSKİ yönetim kurulunda ve/veya üst yönetici konumlarında bulunmanın yanı sıra BELBİM, BİMTAŞ, UGETAM, İGDAŞ, İSFALT, AĞAÇ AŞ, SAĞLIK AŞ, İSTANBUL ENERJİ, HALK EKMEK, HAMİDİYE AŞ, İSTON AŞ yönetim kurulu üyelikleri, hatta başkanlıkları yapmaktadırlar.

Elbette birikimli ve deneyimli üst yöneticiler birden fazla görev alabilirler, ancak bu görev ve sorumluluklar, üstlenilen asli görev ve sorumluluklara verilecek çaba ve özene zarar vermemeli ve genel fotoğraf, farklı algılanabilecek bir yapıdan kurtarılmalıdır.

Geçmiş dönem su satış miktarları ve su fiyatları, İSKİ kâr amaçlı bir kuruluş mudur?

2007 yılında yaşanan kuraklık ve İstanbul barajlarındaki doluluk oranlarının %20’lere düşmesiyle İSKİ su fiyatlarında yeniden düzenleme yapılarak kademeli ücretlendirmeye geçilmiş ve fiyatlar önemli oranlarda artırılmıştı. Bu zammın gerekçesi ise barajlarda azalan su miktarı nedeniyle tasarrufu teşvik etmekti.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş kamuoyuna barajlar dolunca su fiyatlarının düşeceği sözünü vermişti.

Bugün itibariyle barajlardaki doluluk oranının, baraj kapasiteleri ve aylarla uyumlu olduğu, bu konuda yakın dönemde bir sıkıntı yaşanmayacağı görülmektedir.

İstanbul’umuzda içme suyu fiyatı 2011 yılı teklif değerleri ile 2,55 dolar (15 m3/ay için) civarında iken Dünya’nın sadece batıda ve gelir düzeyi yüksek Paris , Berlin , gibi birkaç metropolden düşük kalmakta ancak Londra, Rio De Janerio, Madrid, New York, Roma, Moskova, Pekin gibi Metropollerden çok yüksek düzeyde ücretlendirilmektedir.

Ayrıca, daha çok su tüketen ailelerin az tüketene göre iki kata varan fiyatlara faturalandırılması ülkemiz gerçeklerine uygun değildir ve sosyal adalet ilkesiyle çelişmektedir. Ülkemizde çok su tüketen konutlar, genellikle kalabalık ailelerin yaşadığı konutlardır. Kalabalık konutlarda yaşayanların da çoğunlukla dar gelirli aileler olduğu bilinmektedir. Bu nedenle bu ailelere suyu daha yüksek fiyatlarla sunmak, tasarruf açısından toplumsal bir kazanca yol açmadığı gibi sosyal adaletsizliği beraberinde getirmektedir.

2010 yılında ücretlendirilen su m3 miktarında %7 civarında bir artış olmuştur, yağışlarda baraj kapasitelerini karşılayacak şekilde gerçekleşmektedir. 

2010 yılı beklenen enflasyon değeri ile artırılmış hâsılat değerini 2011 yılı için hesaplarsak, artan satış miktarı nedeniyle aynı değeri yakalamak için fiyat artışı yapılmamalıdır. Fiyat 2010 yılı ocak ayı değerlerinde daha geriye çekilmelidir.

Bu kaygı ve düşüncelerle sözlerime burada son verirken grubumuzun İSKİ bütçesine Ocak 2010 fiyatlarından aşağı çekilmemesi halinde olumsuz oy kullanacağını bildirir, hepinize saygılarımı sunarım.

Serdar Bayraktar

Editör: TE Bilisim