Yalancı Ve Yalaka Gazeteci

Birkaç gün önce canlı yayınlanan röportajda Anadolu Yakası Gazetesi Haber Müdürü Mustafa Çerçi’nin, “Genç gazetecilere neler tavsiye edersiniz?” sorusu üzerine şöyle bir yanıt vermiştim:

“Dürüst olsunlar, yalan, yanlış haberden kaçınsınlar ve hakkında herhangi bir iddiada bulunulan kişi ile ilgili bir haber yapılacaksa o kişiyle görüşmeden haber yapmasınlar...”

Çünkü itham edilen şahsa iftira atılmış olabilir…

Çekemeyen, sevmeyen biri tarafından gazeteciye yalan bilgiler servis edilebilir.

Böyle hatalara düşülüyor maalesef.

Algı operasyonları yüzünden hayatı kararan, mağdur olan insanlar var…

Genç gazetecilere, işte bu hatalara düşmemeleri için önerilerde bulunduk, bulunmaya da devam edeceğiz…

Çünkü bu hatalar, telafisi zor sonuçlara yol açıyor.

Kaldı ki yalan haberle, iftira atılmış ve kul hakkına girilmiş olunuyor.

Yüce dinimize göre, “yalanın büyük günahlardan sayıldığını” bu vesileyle hatırlatmış olalım…

Her meslekten, her kesimden herkes, bilerek bilmeyerek hata yapabilir. Önemli olan bu kötü davranıştan ders almak ve bir daha tekrar etmemek…

Farkında olmadığı, temkinli hareket etmediği için yanılanları ayrı tutuyorum, ancak “yalanı, yalakalığı huy edinmiş” ahlaksızlar yüzünden dürüst gazeteciler de töhmet altında kalıyor, mağdur oluyor…

Kimisi bu vicdansızlığı “tetikçilik” amacıyla yapıyor.

Kimisi üç kuruş menfaat için “yalakalık” yarışına giriyor.

Kimisi de “ideolojisi” uğruna farklı görüşteki kesime saldırıyor.

Ayıptır, günahtır…

COVİD-19’U YALANA ALET ETTİLER

Geçtiğimiz günlerde, “bir üfürükçünün, koronavirüsten korunmak için kendisine gelen 35 kişiye Covid-19’u bulaştırdığı” yazıldı.

Sonradan anlaşıldı ki, mahalleli virüsü bir taziye sırasında kapmış.

Habere dönüşen yazıyı üfleyen gazeteciye bakıyoruz; acemi biri değil, yılların gazetecisi, hem de bir cemiyetin başkanı.

Ama ne kadar tecrübeli olunursa olunsun, sonuçta insanız ve zaman zaman hata yapabiliyoruz. Biz de bu şahıs hakkında “suizan” etmeyelim, “hüsnüzanda” bulunup, konu ile alakalı geçmişte yaşadığım ve bizzat “yalan haber mağduru” olduğum iki hatıramı paylaşayım…

24-25 yaşlarındaydım, henüz iki-üç yıllık bir gazetecilik geçmişim var. Güvenirliğiyle övünen ve hatırı sayılır tiraja sahip ulusal bir gazetenin Şanlıurfa muhabirliğini yapıyorum.

Okullarda gerçekleştirilen sağlık taraması ile ilgili bir haberi merkeze gönderdim. Haberde çocukların muayene edildiğini, ayrıca “bit var mı yok mu?” diye saçlarına bakıldığını yazmıştım.

Haber gazetede şu başlıkla çıktı: Şanlıurfa’da bit salgını…

İkinci haberde yapılan değişiklik, daha doğrusu yalan ifadeler daha vahim.

Mahallemizde engelli bir çocuk vardı. Bacakları kısa, kafası ise normalden büyüktü. Bu fiziki rahatsızlığı dolayısıyla yaşıtlarıyla değil kendisinden küçük çocuklarla oyun oynuyordu.

Haberi, anlattığım duruma göre kurgulayıp gönderdim.

Gazetede ise söz konusu çocuğun sayılı günleri kaldığı, bir süre sonra öleceği yazılmıştı. Şehir dışında yaşayan çocuğun yakınlarının halini düşünün…

Tabii bir de benim yaşadığım sıkıntıları…

BİZE DE LOLO YAPTILAR

Avukatın biri müvekkilini, “Mahkemede sana ne sorarlarsa sorsunlar hep ‘lolo de’ diye tembihlemiş.

Bunun üzerine duruşma sırasında savcının, hâkimin sorularına sanık hep “lolo, lolo” diye karşılık verince avukat, “Bakın müvekkilim konuşmasını bile bilmiyor, karşı tarafı kandırması, dolandırması mümkün değil” şeklinde savunma yapmış.

Fıkra ya, duruşma sonunda sanık beraat etmiş.

Avukat ücretini istemeye kalkınca, müvekkil ona da “lolo” yapmaya başlamış. Tabii müvekkile kızan avukat “Herkese lolo bize de mi lolo” demiş ve bu lolo olayı yalan söyleyenler için anlatılan bir fıkra olarak geçmişten bugüne kadar gelmiş…

Demem o ki, aynı meslekten olmama, hatta kendi bünyelerinde görev yapmama rağmen bana da “lolo” çektiler…

Yalancı ve yalaka tip gazeteciler geçmişte de vardı, şimdi de var.

Garip olan ne biliyor musunuz?

Bu ahlaksızlar her şeye rağmen hayatlarına normal şekilde devam ediyorlar ve ne yazık ki valiler, belediye başkanları, siyasilerle kentin diğer dinamikleri tarafından yine de kabul görüyorlar.

Bu tiplerin itibar görmelerine üzülüyoruz ve zaman zaman mesleğimizden soğuyoruz. Soğudukça da yazma şevkimiz kırılıyor…

İstanbul Times / Müslüm Aktürk /18 Mayıs 2020