Birçok kişinin adını belki de ilk kez duyacağı Sabatay Sevi, 17. yüzyılda ortaya çıkan bir dinî figür ve Mesih ilanıyla büyük yankı uyandıran bir karakterdir. Onun hayatı, inancı ve Osmanlı toplumundaki etkileri hâlâ tarihçiler tarafından araştırılmakta ve tartışılmaktadır.
Bugün hâlâ İstanbul’un kalabalığı arasında sessizce duran Bülbül dere Mezarlığı ise bu tarihi ismin izlerini taşıyan nadir yerlerden biri olarak önemini korumaktadır. Yazımda, bu iki önemli unsurun tarihsel bağlamda ne ifade ettiğini sizlerle paylaşacağım.
Gerçek ve güvenilir kaynaklara dayanan bu yazının, hem tarih meraklıları hem de İstanbul’un bilinmeyen yönlerini keşfetmek isteyenler için ilgi çekici olacağına inanıyorum.
Tarih, yalnızca zaferlerin ve savaşların değil, aynı zamanda inançların, hayallerin ve kırılmaların da sahnesidir. 17. yüzyıl Osmanlı coğrafyasında, binlerce insanı peşinden sürükleyen, kendisini Yahudi Mesih’i olarak ilan eden ve nihayetinde İslam’a geçerek Osmanlı saray çevresine kadar ulaşan bir isim vardır: Sabatay Sevi.
Peki, kimdi bu gizemli adam? Neden binlerce kişi ona inandı? Ve nasıl oldu da bir inanç hareketi, kısa sürede siyasi ve toplumsal etkiler doğuran bir dönüşüme evrildi? Onun hayatı, sadece dinî bir liderin hikâyesi değil; aynı zamanda bir toplumun, umudun ve hayal kırıklığının da hikâyesidir.
Bu makalede, Sabatay Sevi’nin yaşam öyküsünü, düşünsel ve mistik arka planını, Osmanlı toplumu üzerindeki etkilerini ve geride bıraktığı tarihsel mirası ele alacağız. Sevi’nin İzmir’den İstanbul’a, oradan da Edirne’ye ve sürgünle biten hayat yolculuğu; dönemin sosyo-politik dengeleri içinde nasıl şekillendi, kimleri etkiledi ve nasıl bir inanç grubuna dönüştü?
Keyifli ve bilgilendirici bir okuma dilerim.
1626 yılında İzmir’de doğan Sabatay Sevi, sefarad kökenli bir Yahudi ailenin çocuğuydu. Küçük yaşta Talmud ve Kabala eğitimi aldı. Kalaba’nın mistik dünyasında kaybolan Sevi, 1648 yılında kendisinin Yahudi Mesihi olduğunu ilan etti. Bu iddiası, o dönemde Osmanlı topraklarında yaşayan birçok Yahudi tarafından coşkuyla karşılandı. Avrupa’da Yahudiler zulüm ve sürgünlerle boğuşurken, bir kurtarıcının gelişi umudu yayılıyordu.
Avrupa’daki pogromlar, Yahudi halkının umutsuzluğu ve Mesih beklentisi, Sevi’nin mesajının hızla yayılmasına zemin hazırladı. Ayrıca Sevi’nin mistik kişiliği, kehanetleri ve halk arasında dolaşan mucizevi söylentiler onu kutsal bir figüre dönüştürdü. İzmir, Selanik, İstanbul, hatta Avrupa'da Amsterdam ve Hamburg gibi şehirlerde bile etkisi hissedildi.
Sevi’nin etkisi öyle büyüdü ki, sonunda Osmanlı yönetimi müdahale etmek zorunda kaldı. 1666 yılında tutuklandı ve Edirne Sarayı’na götürüldü. Burada ciddi bir kriz yaşandı: Osmanlılar, bir isyana dönüşebilecek bu hareketi bastırmak istiyordu. Sevi’ye iki seçenek sunuldu: Ya idam edilecekti ya da İslam’ı kabul edecekti. Sevi, sürpriz bir şekilde İslam’a geçti ve Mehmet Aziz Efendi adını aldı. Bu olay takipçileri arasında büyük bir şok etkisi yarattı.
Sabatay Sevi’nin İslam’a geçişi her ne kadar bazı takipçilerini hayal kırıklığına uğratsa da, bazıları bu kararı “gizli bir Mesih planının parçası” olarak yorumladı. Böylece Sevi’nin izinden giden bir grup, gizli Yahudi - dıştan Müslüman bir kimlikle yaşamaya başladı. Bu grup, özellikle Selanik’te örgütlendi ve tarih boyunca “Dönmeler” olarak anıldı. Sabetaycılık, modern dönemde bile çeşitli tartışmalara ve komplo teorilerine konu olmaya devam etti.
Sabatay Sevi’nin hikâyesi, sadece dini bir liderin yükselişi ve düşüşü değil; aynı zamanda mistik inançların, toplumsal krizlerin ve politik güç dengelerinin nasıl iç içe geçebileceğinin çarpıcı bir örneğidir. Onun etrafında gelişen olaylar, Yahudi tarihinde “Mesihçilik” kavramının ne denli güçlü ve tehlikeli olabileceğini de gösterdi. Ayrıca Osmanlı tarihine, dinler arası ilişkiler ve kimlik meseleleri açısından da önemli katkılar sundu.
Osmanlı döneminde Selanik, Yahudi nüfusunun en yoğun olduğu şehirlerden biriydi.
Sebebi ise Osmanlı idaresinin hoşgörülü politikaları, bu toplulukların kendi dini ve kültürel kimliklerini korumalarına olanak tanımasıdır.
Özellikle Sabetaycılık hareketi sonrasında, Dönme cemaatleri burada çok daha organize bir yapı haline geldi. İstanbul’daki Yahudiler ise daha çok Osmanlı toplumuyla bütünleşmiş bir yaşam tarzı benimsediler. Aralarından kimileri asimile oldu; kimileri ise inançlarını daha gizli biçimde sürdürdü. Dışarıdan bakıldığında Müslüman gibi yaşadıkları için halk arasında bu kişiler kolay kolay ayırt edilemiyor; hatta halk arasında, “ayırt edilemezler” anlamına gelen deyimlerle anılıyorlardı.
Sabatay Sevi’nin Ölümü ve Dönmelerin Osmanlı’daki Konumu
Sabatay Sevi, 1676 yılında Arnavutluk'un Ülgün (bugünkü Ulqin) şehrinde sürgünde hayatını kaybetti. Ölümünden sonra buraya defnedildi. Onun vefatı, Mesihlik hareketinin sonu olmadı; tam tersine, bazı müritleri onun ölmediğine, gizli bir biçimde geri döneceğine inanmaya devam ettiler. Bu inanç zamanla daha karmaşık bir inanç sistemine dönüştü.
Sabatay Sevi'nin ardından oluşan bu hareketin takipçileri, Osmanlı topraklarında özellikle Selanik ve İstanbul gibi büyük kentlerde yaşamlarını sürdürdüler.
Şu da bir gerçek ki o dönemlerde, Osmanlı İmparatorluğu’nun çok kültürlü yapısı içinde Sabatay Sevi’nin ölümü, aynı zamanda karmaşık bir kimlik ve inanç dönüşümünün başlangıcıydı.
Bülbül dere Mezarlığı: Tarihî Miras ve Günümüzdeki Durumu
Üsküdar’daki Bülbül dere Mezarlığı, Selanik’ten göç eden Yahudi ve Sabetayist toplulukların defnedildiği bir mezarlık olarak biliniyor. Bu bilgi, Sabatay Sevi ve takipçileriyle doğrudan ilişki kurmamıza olanak sağlıyor
Bülbül dere Mezarlığı, İstanbul’un Üsküdar semtinde bulunan ve özellikle eski Selanik Yahudileri ile Sabetayistlerin gömülü olduğu tarihi bir mezarlıktır. Bu mezarlık, Osmanlı döneminde Selanik’ten göç eden Yahudi topluluğunun İstanbul’daki önemli mezarlıklarından biri olarak kabul edilir.
Selanik’ten İstanbul’a göç eden Yahudi ve Sabetayist aileler, Bülbül dere Mezarlığı’nı tercih etmiş, burası Sabetaycıların mezarlığı olarak anılmıştır. Mezarlıkta bulunan mezar taşlarında, dönemine özgü semboller ve bazen gizli işaretler bulunması, bu topluluğun kimliğine işaret eder.
Bu mezarlık, Sabataycı cemaatine ait olması nedeniyle mezar taşları ve defin gelenekleri (örneğin mezarların kıbleye dönük olmaması, fotoğraf kullanımı ve bazılarında bulunan semboller) ile dikkat çekmektedir. Mezarlıkta 4 kapı vardır; biri koruma altındadır ve giriş-çıkışlar kontrollüdür
Bülbül dere Mezarlığı, sadece bir gömüt alanı değil; aynı zamanda Sabatay Sevi hareketinin Osmanlı coğrafyasındaki etkisinin izlerini taşıyan önemli bir kültürel miras alanıdır. Burada yatanlar, hem dini hem de sosyal anlamda Osmanlı Yahudi toplumunun ve Sabetayistlerin tarihini anlamak için bir anahtar niteliğindedir.
Bu mezarlık, Sabetayist hareketin tarihî etkisini ve bölgedeki Yahudi toplumunun kültürel izlerini günümüze taşımaktadır.
Mezarlıkta, Sabetayistlerin sembollerini taşıyan mezar taşları ve Arap harfleriyle yazılmış duaların yanında, geleneksel Yahudi motiflerini de barındıran işaretler bulunabilir. Bu durum, Dönmelerin iki din arasında sürdürdükleri gizli yaşamın izlerini taşımaktadır.
Bülbül deresi ismi ise sabatay’a kadar bu gelenek gelmektedir. Mesih bülbülün sesini dinlemek için oraya geleceği inancı olduğu için adını bu şekilde almıştır.
Sonuç
Sabetaycılık, sadece geçmişe ait değil, toplumsal bellek, kimlik ve inançlarla hâlâ yüzleşilmesi gereken bir mirastır.
Onun hikâyesi, inançların bireyleri ve toplumları nasıl dönüştürebileceğine dair derin bir ders içeriyor.
Vesselam…
İstanbul Times - Ömer Kantemür
Kaynakça
“Sabatay Sevi – Biyografya” [Biyografya.com]
Biyografya
“Sabatay Sevi – İzmir Jewish Heritage Project”
izmirjh.com
Salom
“Sabatay Sevi – Yaşam Öyküsü
Anahtar Kelimeler
Pogromlar: zulmetmek, şiddet kullanarak yok etmek
Mistik: Gizemli ve gizem sel
SEBATAY SEVİ (BÜLBÜLDERE MEZARLIĞI)