Bir zamanlar yardımlaşmanın, saygının, merhametin hüküm sürdüğü sokaklarımız şimdi bencillik, duyarsızlık ve öfkeyle dolu. Komşuluk bitmiş, akrabalık mesafe olmuş, evler ise artık birer güven limanı değil; çatışma, ilgisizlik ve şiddetin merkezi haline gelmiş durumda.
Aileler dağılıyor, çocuklar sevgisiz büyüyor. Neden mi? Çünkü vicdanlı olmak artık bir değer değil, bir zayıflık gibi görülüyor. Saygı öğretmeyen anne-babalar, sevgi göstermeyen yetişkinler, ahlak yerine çıkar gözeten bir toplum düzeni yarattık. Sonra da dönüp “Bu gençler neden böyle oldu?” diye soruyoruz.
Şiddetin sıradanlaştığı, yalanın meşrulaştığı ve normale döndüğü bir düzende, çocuklara hangi değerleri öğretebiliriz? Eğitim sistemi buna çare olamıyor; çünkü eğitim, sadece akademik bilgiyle değil, vicdanla ve karakterle tamamlanır. Biz ise eğitimi sınava indirgedik, insan yetiştirmeyi unuttuk.
Ekonomik kriz sadece bu çürümeyi hızlandırdı. Açlık bir karın meselesi değil, ahlaki açlık bir milletin çöküşüdür. Ekmek bulamayan insan sabrını yitirir; adalet görmeyen insan öfkesini yutar; sevgi görmeyen çocuk şiddet üretir.
Ve işin en acı yanı: Bu hale alışıyoruz. Normalleşen kötülük, en tehlikeli yıkımdır.
Artık değişmeliyiz. Aileyi yalnızca maddi değil, manevi değerlerle de desteklemek zorundayız. Eğitim sistemine ahlakı, adaleti ve insan olmayı yeniden kazandırmalıyız. Medya, siyaset, sokak – her yer yeniden erdemli insan inşa etme fikriyle şekillenmeli.
Çünkü ahlak çökerse, geriye bina değil, enkaz yığını bir toplum kalır.