Ekmeğin İçimizdeki Hali

Başta güzel ülkemizin insanları olmak üzere, son dönemlerde insanın şeker ile olan kuvvetli ilişkisi geri dönülmeyecek bir noktaya doğru gitmektedir. Görünen o ki, şekerin beynimiz üzerinde uzun vadedeki etkileri oldukça korkutucudur. Yakın dönemde yapılan çalışmalar, şekerin tahmin edildiğinden çok daha fazla tehlike içerdiğini ortaya koymaktadır. Oldukça büyük bir meseleyi daha ele almamız gerekmektedir. Bu sorunun adı “EKMEK” dir.

Bir soru ile devam edelim…

Sizce gıdalardan glisemik indeksi en yüksek olan hangisidir? Yani bunlardan hangisini, birim miktarda yediğimizde kan şekeriniz daha fazla yükselir?

1-) Elma

2-) Toz Şeker

3-) Beyaz Ekmek

4-) Çikolata

5-) Beyaz Pirinç

Cevabı bir anda söylemeyelim ve biraz daha sizi merak içinde bırakarak glisemik indeksi en düşük olan seçenekten başlayarak yapalım. Hepimizin tahmin edileceği üzere yukarıdaki beş seçenek arasında en düşük glisemik indeks (38) ile elmaya aittir. Şimdi burası bazılarımızı şaşırtacak ama elmayı (55) ile çikolata takip eder. Beyaz pirincin glisemik indeksinin (64) çikolatadan yüksek olduğunu öğrenmek bazı pilav sevenleri üzebilir ama ne yazık ki durum böyle. Evet, gidelim lidere. Muhtemelen birçoğumuzun verdiği cevap toz şeker olmakla beraber üzülerek belirtmeliyim ki yanılıyorsunuz.

Çünkü beyaz ekmeğin glisemik indeksi (72) olup, toz şekerden (68) bile yüksektir. Eminim ki bu satırları okuyan ve pilavı ekmekle yeme alışkanlığı olan birçok insan, pankreasında ufaktan bir sızı hissetmeye başlamış olabilir. Eğer sizde ekmeksiz yiyemeyen ve ekmeğe çok daha fazla değer veren biri iseniz, bundan sonrasını biraz daha dikkatle okumanızı ve beyin sağlığınız için ısrarla tavsiye ederim.

Söz konusu karbonhidratlar olduğunda, tehlike içeren bir diğer önemli konu, ekmek ve tatlıların ödül merkezimiz üzerine kuvvetli etkilerinin olmasıdır. O nedenle, istemeseniz dahi bu gıdaları tükettikçe daha bağımlı hale geliriz. Ekmek ile aramızdaki müthiş kuvvetli bağın bir nedeni de budur. Bunu hayatımızın her aşamasında deneyimleriz zaten.

Örneğin, sabah kahvaltıda üşenmediniz ve kendinize menemen yapmaya karar verdiniz diyelim. Fırından aldığınız taze ekmeğin ucundan koparıp gözümüze kestirdiğimiz yumurtalar dan dan birine sert bir hamleyle vurup yumurtayı kırdığınızda. Yumurtanın menemenin üzerinde süzülürcesine yayıldığı, adeta dans ettiği o an dan bahsediyorum.

Daha sonra yumurta ile kavuşmuş ekmeğinizi menemenin geri kalan kısmına ekmeğimizle banıp bir de yumurtayı çatalla yemenin arasındaki farkı yazmama gerek yok!

Dopamin o nedenle ekmeğe bu kadar hastayız. Ve yemek yerken ekmeği vücudumuzun bir uzantısı gibi kullanırız. Hatta ekmeği o kadar çok benimsemişiz dir ki bazıları ekmeği peçete kullanıp dudaklarının kenarında kalanları bile siliyorlar. Çocukken sokakta salçalı ekmekle öğünlerini geçiren bizlerin, büyüdüğümüzde ekmek bağımlısı olmamızın altında yatan sebepler bunlardır.

Yaşı otuzun üzerinde olanların çok iyi hatırlayacağı üzere, bizim çocukluğumuzda tüm besinlere ulaşma durumumuz günümüzdeki kadar kolay değildi. Aslında toplum genelinde tam anlamıyla bir fakirlik söz konusuydu.

Örneğin, köfte belki ayda bir yapılırdı ve tabağımıza ancak iki tane konulurdu.

Doğal olarak, siz o köfte bitmesin diye her kopardığınız parçayı koca ekmeğin içine koyardık. O dönemlerde ekmek, doyma hissini geliştirmek için olmazsa olmazlardandır yani. İşte, zamanında o kadar çok ekmek yiyince, şimdi de ekmeksiz bir şey yiyemez olduk.

Aynı şeyi makarna içinde çok rahat söyleyebiliriz. Yani siz tuzlu kraker yeseniz de krakerin önemli bir bölümü sizin bağırsaklarınızdan şeker molekülü olarak emilecektir. Sonuç olarak şu bilginin altını özellikle çizelim. Karbonhidratlar çok geniş bir besin grubunun içerisinde yer aldığı için

Saygılarımla

Ömer Kantemür