Bir Varmış Bir Yokmuş Evvel Zaman İçinde…

Şimdi bu başlık da nereden çıktı diyenlerinizin olduğunu bildiğimden dolayı neden böyle bir başlık kullandığımı özet olarak anlatayım ve makalemin konusunu yine masal şeklinde anlatacağım aşağıda.

Yargı ile işi olmayanlar bilmez ama işi olanlar halkımızın yargıya güveninin % 26 seviyelerine kadar düştüğünü çok iyi bilirler.

Hatta yargı ile işi olanlar içinde bu oranın daha da aşağılarda olduğunu yakından biliyorum.

İşte bu şartlar altına açık açık artık makale yazmanın,haber yapmanın ve sokak röportajı yayınlamanın hiç de kolay olmadığını canlı canlı hayatımda her gün yaşayan birisi olarak meramımı ancak masallarla anlatmaya gayret edeceğim.

Tabi bu kez de masal ile de olsa sen bu kişi veya kurumu kastettin biz yazınızdan veya konuşmanızdan anladık al sana 14 HAPİS demezlerse …

BİZ GELELİM MASALIMIZA…

Hani Eftatun Cem Güney’in yazdığı meşhur masalı IDI İLE BIDI ‘da olaya şöyle bir girizgah yapılır.” Bir varmiş bir yokmuş…Evvel zaman icinde kalbur zaman icinde develer tellal iken pireler berber iken ben babamın beşigini tıngır mıngır sallarken" diye başlar ve masalın gerisi kişinin hayal alemine göre değişir”…

İŞTE BİZİM MASALIMIZDA BU…

Öyle bir ülke varki yargıya güvenin % 26’lara düştüğü söyleniyomuş. Orada Gazetecilik ve yayıncılık yapmanın hiç de kolay olmadığını bir eli yağda bir eli balda olan az sayıdaki yandaş dışında herkesin farkında olduğu bilinirmiş.

O ülkede Devlet başkanının avukatı olan zatın açtığı davaların ilk duruşmasına bile gelmeden ilk celsede gazeteciye 14 Ay Hapis cezası ve 15 bin lira para cezası hemen veriliyormuş.

Hani Çin Polisinin Doğu Türkistanda yüzmilyonlarca dolarlık iş yapan Türkistanlı iş adamlarına 20 yıl 30 yıl hapis verip kamplara götürüp hiçbir yakınına da haber vermediğini duyunca bu nasıl olur deriz ya işte bu masalımızda bahsettiğimiz ülkede de örneğine az rastlanan dava açan tarafın ilk duruşmaya bile gelmediği halde hakimenin davalı’nın bütün makul isteklerine rağmen 1 dakika içinde hapis ve para cezası yadırdığı bu ülkede düşünmek ve hele hele düşüncelerini yazmak veya söylemek akıl kârı değilmiş.

Oysaki daha önce o ülkede devlet başkanlarına karşı daha sert eleştiriler, haberler ve karikatürler yapıldığı halde dava açmak yerine gülüp geçmişlerdi.

Oysa bugünlerde o ülkede cesareti olan var ise devlet başkanına karşı ister kendisi yazsın veya söylesin isterse de biri tarafından söylenen söz ve yazıları yayınlarsa daha önce darbeci bir general tarafından kendisini korumak için çıkarılan cumhurbaşkanını koruma yasasına dayanılarak prasa doğranır gibi ceza kesildiği artık ayyuka çıkmış.

Adı meçhul o ülkede bir çok konuda suç işleyenler sık sık aflara muhatap olurken düşünüp yazanların veya başkasının görüşünü yayın mecarsında yayınlayanın başına neler geleceğini kimse kestiremiyormuş. Özellikle o ülkede düşünenlleri ve yazanları susutrmak için verilen cezalar dayanılır gibi değil artık.

Adı meçhul bu ülkede yaşanan süreç sizce DİKTA’ya giden yolun başımıdır değilmidir ?

Ben bir şey demeyeceğim ama ismini vermediğim o ülkede bırakın gazetecileri sokakta konuşan vatandaş bile konuşsam sabah güvenlik güçleri kapıma gelir diyerek düşüncelerini ifade etmekten kaçındıkları bir dönem yaşanıyormış o ülkede…

Son söz olarak da Said-i Nursi’nin şu sözü ile yazımı bitireyim”Haksızlığı Hak Zanedenlere Karşı Hak Dava Etmek Bir Nevi Haksızlıktır”

İstanbul Times / Hüseyin Çetiner