TÜRKİYE VE DÜNYA EKONOMİK DURUMUNA GENEL BAKIŞ II. BÖLÜM

YER: ATATÜRK DÜŞÜNCE DERNEĞİ – ŞİŞLİ ŞUBESİ – TARİH: 18.02.2017

KONUK: EKONOMİST – MEHMET UĞUR ÇİVELEK

Bugünkü geldiğimiz noktada dünyayı üç yoldan yönetiyorlar; 

1`inci yol: DOLARLA

2.`inci yol: Dünya kuruluşları (BİRLEŞMİŞ MİLLETLER, UNECCO, UNICEF, DÜNYA TİCARET MERKEZİ),

3`üncü yol:bütün uluslardaki İŞBİRLİKÇİLERİ ile bu işi çok güzel yönetiyorlar.

Siyasal İslam (dini pazarlayanlar) bir ülkede yozlaşmaya yol açan sürece liderlik etmeden önce 2002 -2007 yılları arasında, laik güçlerin ekonomik temelleri darmadağın edildi. Bürokrasiden sonra sermaye ve medya da tamamen İslamcı güçlerin emrine girdi. Askerlerin stratejik olarak nitelendirdiği ve özelleştirilmesine karşı çıktığı, iletişim, enerji ve ulaştırma sektörlerin de özelleştirme büyük ölçüde tamamlandı.

Bugün Türkiye`de 15.000 Avrupalı yatırımcı şirket bulunmaktadır. Özelleştirmelerle sadece milli sermaye değil, egemenliğe de darbe vuruldu. Pek çok fabrika Türkiye`de gibi gözükse de mülkiyeti yabancılara aittir. Türkiye`de üretimin % 75`inden fazlasının arkasında yabancılar vardır. Bankalarımızın % 70`ten fazlası yabancılara aittir. Borsamızın % 80`i yabancı giriş yapan paradır. Sigortacılığın % 80`i yabancıların elindedir. Bankacılık sisteminin yabancıların eline geçmesi, bütün Türk Ekonomisinin yabancıların kontrolüne geçmesi demektir.

2000`li yıllara kadar eksikleriyle beraber süren üretim yerine ithalata dayalı ekonomiye bıraktı. İthalat arttıkça borçlarda yükseldi. Türkiye Cumhuriyeti`nin AKP iktidarına kadar yaptığı borçlanma toplamı 129 milyar dolardır. 12 yıl içinde bu borç 402 milyar dolara çıktı.

AKP`nin öncesi 11 yıllık dönemde 1992 – 2002 yılları arası dış ticaret açığı(borcu) 169 milyar dolardır. AKP`nin iktidar olduğu 2003 – 2013 yılları arasında 11 yılda ise dış ticaret açığı (borcu) 687 milyar dolara yükseldi.

Bu kıyaslamayı halkın anlaması için yapıyoruz. Elbette dış ticaret açığındaki ( borçlanmasındaki) bu artışa paralel olarak AKP ÖNCESİ 1992 – 2002 yılları arası 11 yılda dış ticaret açığı ( borcu) 18 milyar dolar iken AKP dönemini kapsayan 2003 – 2013 yılları arası 11 yılda toplam cari açımımız (borcumuz) 399 milyar dolara yükseliyor. Yani cari açık (borcumuz) AKP iktidarında % 2000 artıyor.

2005 yılından beri kara listedeyim. Hiçbir partinin üyesi değilim. Eskisi gibi tv. Programlarına çağrılmıyorum. Ben sadece gördüklerimi bildiklerimi paylaşıyorum. Kimseye baskı ile şunu yapın demiyorum. Karışamam fakat akıllarını kullanarak doğrularını yaşasınlar diyen birisi olarak bu sürece gözü kapalı duramam. Bu süreç ne kadar sürecek bilmiyorum. Gelirler azalıyor. Bugün Amerika geriye  7 yıl boyunca karşılıksız para bastırarak da bu sorunu çözemediler. Avrupa`ya bakıyoruz iflas etmiş durumda ve Japonya 1990`lu yıllardan beri finansman açığını çözemiyorlar. İşler kötüleştikçe riskten kaçmak daha çok göreceksiniz. Dünyada büyük kur hareketleri göreceksiniz.

İleride enflasyonun arttığını, bankacılık ve sermaye sistemi devre dışı kalabilir, yaşam kaliteleriniz düşecektir. Bunu anlatmak benimde hoşuma gitmiyor. Fakat yaz ayında kışa hazırlık yapmadık. Kış ayı geliyor. Hiçbir hazırlığımız olmadığı gibi çözüme yönelik hareketlerde yok,  hatta gerçekler halktan gizlenerek bütün sorunlarımızı öteleyerek daha büyük sorunlara gebe olacağız. Bugünleri geçmişte ne zaman yaşadık. Osmanlı `nın son dönemi “DUYUMU UMUMİYE DÖNEMİNİ” anımsatıyor. Fakat damarlarımızdaki kan bizi kurtaracak mı? Benim endişelerim var. ATATÜRK o zaman çıkıp görüşlerini söylediğinde kimse dinemedi hatta hayalci olarak görüyorlardı. Fakat Mustafa Kamal verilen her görevi bir Osmanlı Zabiti olarak ne gerekiyorsa yaptı. Trablusgarp`da, Filistin, Halep`te, Doğu Cephesinde ve Çanakkale`de mücadele etti.

İttihat terakki Almancı,

Padişah İngiliz  -  Fransız,

Alman stratejisi cihat ilan edilecek bütün Alman komutanlar o bölgelere giderek savaş alanlarını genişlettiler. Osmanlı topraklarında ön tutmak istediler. Osmanlı piyondu. Almanya Osmanlının yanına geçerek Osmanlı`nın ve İslam`ın Cihat ilanı kullanmak istediler. Araplarda ve Müslümanlarda tık yok. Hareket yok. Ne zamana kadar MONTROS Antlaşması Yapıldıktan sonra o zaman et - kemiğe dayanıyor ve harekete geçiyorlar. İzmir işgalinden sonra kendilerine dokunulunca hareke geçiyor. Şimdi kimseye bir şey dokunmadığı için kimseden ses yoktu. Ne zaman ki canları yandı ve elindekilerin gittiğini gördüler o zaman sahaya inmeye başladılar. Anlatsanız da inanmayacaklar. Onların masalları hoşuna gidiyor. Referandumda farkına varmadan geçirmek istiyorlar. Gerçek onları etkilemiyor.

Alman gemileri gidip Rus Limanları vurmasıyla başlamadı. Öncesi var. Libya 1912 savaştayız. Almanya için alan geliştirmek istiyor. Çünkü Fransa- İngiltere ve Almanya paylaşımda birlikte hareket edemediler. O zaman Almanya Osmanlı ile birlikte hareket ederek Fransız`ın ve İngiliz`in oyununa karşı Almanya Osmanlı`yı kullanarak bu kaynakları kendi kullanmak istiyordu.

Can derdine düştüler. Osmanlı dönemi Kapalı ekonomi vardı. Sahip olduklarını kurtarıyordu.  Atatürk`e inananlar artmaya başladı. Bugün % 60 hatta % 90 borçlu isen; bugün aslında OSMANLI`dan daha kötüyüz. Çünkü aklımızı kullanmayıp başkalarının aklıyla hareket edersek sonuç bugün geldiğimiz noktadadır. İşsizlik ve yokluk arttıysa ve üretim yok ediliyorsa sonuç geçmişe göre daha kötüdür. Bize tarih hiç mi öğretilmedi?

2002 yılından beri alınan bütün ekonomik kararlar yanlıştı. Birileri yol köprü barajlar yapıldı. Büyük şehirler güzel oldu toplu taşıma güzel oldu da bunlar benim geleceğimi alıyorsa elimden olmaz olsun. Eğitim, askeri yapı ve değerlerimizi kaybettiksek kazanan kim acaba?

İstatistik oyunları ile artık eskisi gibi dışarıdan para gelmeyecek. Özel sektör bundan çok zarar görecek. Piyasa alt yapısı olmayacaktır. Parayı bulmadan nasıl iş yapılacak. Yaşam standardı düşecek. İşsizlik duyduğumuzdan daha büyük değerlere çıkacak. Emek sektörü veya hizmet sektörü çok büyük zarar görecektir. Büyük şirketler batacak. Varlık değerleri değerinin çok altına düşecektir. On tapusu olan değerinin çok altında satacaktır. Un ve ihtiyaç maddelerinin fiyatı artacaktır.

Para bulmak için dışarıda at pazarlığı yapacaklar. Bunun sonuçları söz artık halktan ve halkı yönetenlerden çıkacak başkalarının güdümüne gireceğiz. Kul köle olma hali diyebiliriz.

Bugün bu konuşma yarın yapılamayacaktır. Çünkü lüks olacaktır. Baskılar öyle artacaktır ki birbirimizden haberimiz bile olmayacaktır. Bugünkü iletişim kanalları daha kısıtlı hale gelebilir.

Amerika dünyanın gücü olacak, NATO onun askeri,  kendi kurallarına uymayanları terörist olarak gösterecekti. Bunu bugün İslam dünyasını gösteriyorlar. Fakat bunu başaramadılar. Tek kutuplu dünya olmayacaktır. En az iki ve daha fazla kutuplu olacaktır. Bunun sonucu vekâlet savaşları olacaktır. Değişkenler farklı olduğu için çatışmalar olacaktır. Bu çatışmalar Irak, Suriye ve Gürcistan gibi ülkelerde olduğu gibi…

Enerji, tarım ve temiz su ve kaynakları ve ticaret yollarını kim kontrol ederse güçte onun elinde olacaktır. Gelecekte ne stratejikse ve onu kontrol etmek için yapılıyor bütün savaşlar. İnançla hareket dedenler at pazarlığı yapmaz. Bugün müminim diyenlerin hiç biri mümin değildir. Münafıktır! Bunu biliyorsa ve susuyorsa hepimiz suçluyuz. Kimse masum değil. Kömür yardımı, gıda yardı ve giyecek yardımı ile bu münafıklığa göz yumanda münafık olmuyor mu? İnancı kullanıp, pazarlarsınız… Kendi insanının geleceğini satmış olursunuz. Kim bunun farkında? Niye kimse bunları anlatmıyor?

Bunlar yaşanırken geçiş çok sancılı olacaktır. Değişkenleri kontrol etmeliyiz. Bir iki üç kutuplu olursa olsun Türkiye için tek sonuç, optimum çözüm ne olmalıdır?

Öncelikleriniz değişir. Hangisi olacağını bilmiyor. Fakat ne olursa olsun biz ekonomistler bir araya geldiğimizde tek bir çözüm olduğunu görüyoruz.

Bölgesel birliktelikler yapılmalı,

Komşularımızla iyi ilişkiler kurulmalı,

Komşularımızla ortak değerlerimizi arttıracaksınız ve kendi çöplüğünüzde öteceksiniz. Bunu Balkan ve Sadabad Paktı ve Orta Doğu ülkeleri ile birbirimizi tamamlamalıyız. Hatta bu coğrafya kendi kendini idare edecek bir yapıya sahiptir. Eğer bunu yaparsak ve bu yönde adımlar atarsak kimseye ihtiyaç duymadan bu fırtınadan kurtulabiliriz. Rusya`ya yönelmek çözüm değil. Güç mücadelesini bölgesel birliktelikle kurtulabilirsiniz. Rusya ve Amerika ikisi de emperyaldir. Kendi çıkarları için hareket ederler.

Biz Avrupa`ya veya Amerika`ya mal satarak kazanamayız. Bölgemizde satarsak başarırız.

Bunu savunan bizim mecliste parti var mı? Yok! O zaman bunları halk niye seçti veya kim bunları bize seçtiriyor?

Tam bağımsızlık, aydınlanmak bir hedeftir. Adalet bir hedeftir. Aşama aşama bu hedeflere ulaşmalıyız. Referandumdan ne çıkar? Hayır çıkabilir. Tarikat tarafının sonucu ne olur bilmiyoruz. Bunları Amerika yönetti. Fakat onlar birbirine güvenmezler. Çünkü Fetö sürecini herkes yaşadı. Sonuçlarını tarikat ve bizler açısından enteresan olabilir. Önlerinde FETÖ gibi bir örnek var. Sonuçlarını düşünüyorlardır her halde!

Kimseyi rencide etmeden kişiler üzerinden konuşmadan Atatürk`ü veya bir başka değeri ön planı çıkarmakla olmuyor. Tam tersine değerlerimizi yıpratıyoruz. Bildiğimiz doğruyu söylemek zorundayız. Yoksa ilerisi hiçbirimizin hoşuna gitmeyecektir. Uyumayalım ayılalım dürüst olalım. En azından bu büyük sorunu göğüsleyerek bu fırtınadan çıkabilme şansımız olabilir. Yoksa ne olduğunu bile anlamadan başkalarının ayaklarının dibinde pas – pas oluruz.

Hayır; çıkarsa bir iç savaş çıkacak diye söyleniyor bunun hakkında görüşleriniz ne olur?

Hayır çıkar ise ve herkes hukuka saygılıysa artık cumhurbaşkanı eskisi gibi hareket edecek. İlkesel olacak danışmanlarını iyi seçecektir. Yoksa muhtarları çağırıp bildiğimi yaparım diyorsa sonuç hüsrandır. Seçimlerde mitingler yapmayacak.

Hayır çıkarsa;

Bahçeli`nin dediği “Filli durumu, hukuka uydurmaktır.”  Bu ne demek kimse karşısına çıkamaz. Duygusal davranıyorlar.

 Sırf bakanlar kurulu ve Cumhurbaşkanı`nı koruyan 80 bin Polis var. Polis teşkilatı sayısı 400 bine yükseltilmiş, asker bunun karşısında sayısı 350 binlere düşürülüyorsa ve özel güvenlik en çok artan sektör durumda ise bizleri nereye götürmek istiyorlar diye durup düşünmek gerekmiyor mu? Liyakate göre insanlar getirilmeliyken; birilerinin kölesi olanlar göreve getirildi. Kendilerinden olanları koruyan bir hukuk sistemi ile karşı karşıyayız. Olağan üstü bir yönetimle hareket edecekler. Gerginlik çıkacak ve siz yürüseniz suçlu sayılacaksınız. Onlar silahla yürüse dahi serbest olacaktır. Çünkü senin adamın benim adamım yönetim şekli hayata geçirilmiş olacaktır. Adalet ve demokrasi onlardan yana olanların olacaktır.

Evet çıkarsa bunu daha çabuk yaptıracaklar. Çünkü halk bizimle diyecekler. Ülkenin yarısını hapse koymakla karşı karşıyayız. Bizler asıl hayır dedikten sonra da dik durarak birlikte hareket etmeliyiz. Yoksa hayır demekle sorunlar çözülmüyor. Fakat çözüme bir başlangıç olabilir.

SOL DÜŞÜNCE YANLILARI ne diyor ülkenin yarısı bunu anlamaz diyerek kimseyi küçümsemeden birlikte hareket eden bir bilinçlenme ile hareket etmelidir.

SAĞ DÜŞÜNCE, muhafazakar kesim, Müminler ise kula kulluk etmeyeceğim diyeceksin fakat “EVET” dersen kula kulluk etmeyi kabul ediyorum demektir.  Birlikte hareket etmediğimiz sürece hiç kimse mutlu olamayacaktır. Bunu bir anlayabilsek sorunlar daha çabuk çözülecektir.

Bakın;

1915 yılında İstanbul nüfusu 1,1 milyon Üsküdar Pera sur içi hepsi buna dâhildir.

1917 Bolşevik ihtilali 167 bin Rus geliyor % 10 fazla artış oluyor. Bugün Suriye gelenler.

Avrupa “GÖÇ –GÖÇMEN KELİMESİNİ” duyunca korkuyor. İngiltere`nin yapmış olduğu referandum egemenliğinin kısıtlanmaması, Avrupa para politikalarından rahatsız olması ve en önemlisi göç konusunda büyük rahatsızlıkları var.

1950 yılına gelindiğinde İstanbul nüfusu 2 milyon,

1980 yılına gelindiğinde nüfusu 3 milyon,

Şimdi 2017 yılına geldiğimizde resmi rakamlar 16 -17 milyon fakat kayıt dışı ile 20 milyon diyebiliriz. Turizmin en iyi olduğu zamanda 22- 25 milyonu bulan bir İstanbul ile karşı karşıyayız.

Son yirmi yıllarında neler olmuş? Çok değişmişse sonuçları da çok değişmiştir. Anlayacağınız her bakımdan değiştik hatta bozulduk. Bütün değerlerimizi, üretimimizi, varlıklarımızı, inançlarımızı, sevgilerimizi, saygılarımız ve insanlığımızı kaybettik. Bunları bilerek veya bilmeyerek bize öyle güzel dayattılar ki farkına bile varmadık. “ELMA ŞEKERİ” sanarak bir güzel yedik… Fakat sonuçlarını bütün dünya ile birlikte kötü yaşayarak öğreneceğiz. İşte biz her şeye rağmen bu noktada ne yapabiliriz?

Yer altı kaynakları Türkiye bunu değerlendirmek istiyor mu? Çözüme dahil ne dersiniz?

2005`den sonra facebook ta Bor, Toryum Neptium gibi bilgilerle geyikler var,

Teknik üniversitede bir araştırma bölümüne bir bilen arkadaşıma sordum. Cevap;

Türkiye dünya rezervlerinde % 70 Toryum bizde fakat kullanım alanı yok, günün birinde kullanılabilir.

Türkiye dünya rezervlerinde % 70 Bor var. Katı yakıt olarak kullanılıyor. Stinger füzeleri hidrojen miktarı çok yüksek madde olarak Amerika yakıt için kullanıyor. Türkiye`nin ham madde olarak ihraç ettiği Bor ikinci dünya savaşında hem İngiltere`ye hem de Almanya`ya herkese pahalıya satmıştır. Fakat bunu işlemsel olarak üretemediğimiz sürece gerçek anlamda bir değer olmaz. Biz bunu deterjan sektöründe kullanır kalırız. Fakat “BOR MADENİNİ” eğer işlenmiş olarak bir yakıt ürünü şekline çevirirsen hatta % 10 oranında diğer piyasadaki yakıt türlerinden ucuza ürettim de piyasalar alt üst edersin. Fakat bu teknoloji bizde olmadığı sürece bir şey yapamazsın. Sadece koruyabilirsen ileriye dönük ve araştırmalarını arttırarak geleceğini garanti altına alırsın. Fakat dost görünen devletler seni borç batağına iten politikalar ve borçlanma ekonomisine götürürse ve sen de ayak uydurursan sonuç hüsrandır.

Borçtan uzak durarak bor madenini kaptırmamalıyız. Biz ne yapıyoruz?

Neptium diye bir maden yok. Geyikler var.

Bergama`da Altın rafine ettiğimizde 1 ton topraktan 38 gram çıkıyor.

Antakya da 1 ton toprakta 47 gram altın çıktı. Fakat o toprakları bir daha kullanamıyorsunuz. Tarım yapmak daha güzel değil mi? İleride oluşacak yapı ne hale gelecektir. Tarımda stratejiktir. Tarım yapım her zaman karnımızı doyurayım.

Eski insanlar yamaçta evler yapardı. Düz alanda tarım yapardı. Biz şimdi düz arazileri talan ediyoruz.

Siz dünyada % 10 enerjiyi fiyatını aşağı çeken bir yakıt yapıp satın piyasayı çökertirsiniz. Potansiyeli varsa koruyun saklayın fakat birilerine kaptırmayın.

Tüketmek üzere tüketmeye yönlendirilmişiz. Enerji israfı çok harcayan bir ülkedeyiz.

Kendi ayaklarımız üzerinde olmadan enerji geçiş hattı olmayalım yoksa iki tarafta sana vurur ve sen ortada kalırsın. Hayallerle bizlerin elindeki sözlerimizi alıyorlar.

Atalarımız gelmiş dünyanın en güzel yerini kapmış. Bizler aklımızı kullanmama hakkımız yok. Mücadele etmeliyiz.

Döviz oyunları:

1980 - 12 Eylül kapalı bir ekonomi dışarıyı bilmiyor bilmediğini de bilmiyoruz.

O yıllarda ben Beyazıt`taki üniversiteye gidiyorum. Ailem eve akşam sağ gelmemi istiyor. Başka bir şey de istemiyor. Bizlere o zaman sahip çıkanlar olmadı. Belki sahip çıkılsaydı bugün her şey değişebilirdi. Düzen kuranlar yollarına devam ettiler. Bugün gezi olayları da oldu. Anneler çocuklarına sahip çıktı. Hükümet ve arkasındakiler geri adım atmak zorunda kaldı. Fakat devamı gelmeyince yine düzeni kuranlar yollarına devam ediyor.

Geçmişte dört kalem tarım ürünü ihraç (fındık, kuru üzüm, kuru kayısı, kuru incir) v.b.  ediyorduk. Dışa açılınca dengemiz değişti. Piyasa ekonomisini bilmiyorsunuz. Karşınızda ise büyük sermaye sahipleri ellerini ovuşturarak sizleri bekliyorlar.

Turgut ÖZZAL geldi dengeleme işlemi daha da bozuldu. İhracatı öğrenmek yerine Hayali ihracatı öğrendik.

1986 yıllarında sermaye sertleşti. Piyasayı öğrenmeye çalışıyoruz. Halkımız ayakta uyutuldu. Basına bunlar yansıtılmıyor. Her şey güzel gösteriliyor. İnsanlar gözüne ve kulağına hitap ederek ellerindekilerini almaya başladılar.

1988 - 5 Şubat kararları alındı. Önlemler alındı. Bu önlemler niye alındı çünkü 1987 yılında eski para ile 700 TL iken birden 1.700 TL paramız devalüasyon yani değer kaybına uğradı. Anlayacağınız Borcumuz ikiye katlandı. Mal varlığımız yarıya düştü ayrıca alım gücümüzde…

Türk Lirası karşılığında devlet bankalardan altın alınmasını önerdi.

Kambiyo rejimi değişti, 83 yılları servet beyanı kanunu değiştirdi.  Bu sayede dışarıdan para gelmeden herkes nereden buldun sorusu ile muhatap olmadan 5 kat banka hesapları büyüdü. Bu paralarda yanlış yönetim ve yönlendirmelerle eriyip gitti.

1990 yılları zor durumdayız. Para gelmesi için devletin çare olarak;

Halkalı konutları, süper emeklilik, fonlar kuruldu. Zorunlu tasarruf, konut edindirme yardımı, Yastık altı paralar ve dışarıdaki paralar ekonomiyi canlandırmak ve ivme kazanmak için yapıldı.

Sonra bunlarda ilaç olmayınca dışarıdan sıcak para gelmezse tıkanma başladı. Artık dışa bağımlı bir devlet olmuştuk. Dışta ufak bir hareketlilik biz de fırtınalar koparmaya denkti.

Firmalar kapanmaya veya el değiştirmeye başlandı. Faiz kurları arttı, firmalar kapanır, döviz arttı, halk altın alarak yastık altına yöneldi bankalar sorunlu hale gelir. Döviz ve altın alarak kendini korumaya alır. Hırsızlık durumu var. Halk kime güvenecek. Fakat örneğin;  referandum sonrası Kıbrıs, ve Yunanistan halklarının parası bankada var fakat bankadaki paralarına dokunamıyorlar. Devlet engelleme yapabilir. Düşünebiliyor musunuz? Gidişat kötüye gittikçe halkın yaşama kalitesi düşerken, elindekileri kullanma, satma durumlarının da zorlaştığını görebilirsiniz.

“Berber döviz sattığını gösterene bedava traş” dediler. Çünkü hükümet sizden dövizlerinizi satmasını söyledi. Fakat gerçekten “HALKI TRAŞLIYORLARDI”

Seçimden sonra döviz ve faizlerde yukarı çıkacaktır. Bu da yaşam şartları zorlaşacaktır. Milletlerin meydana inmesi de zorlaşacaktır. Baskı artacaktır. Artık halka ihtiyacı yoktur. Çünkü referandumda demokratik olarak kararını vermiştir.

Türkiye de 850 – 850 milyar dolar Gayri Safi Milli Hâsıla kaynak üretebiliyoruz.

 Borç 400 milyar dolar üzerindedir. Kısa vadeli ve özel sektör borcu gibi görünse de devlet güvencesinde yani IMF borç görünmüyor fakat hülle yapıldı. Hükümet borcumuz yok dese de dolaylı yoldan şirketler üzerinden borçludur. ÇÜNKÜ ÖZEL SEKTÖR DIŞARDAN BOÇ ALIRKEN DEVLET GÜVENCESİ ALTIND BORÇ ALIR. GSMH`ımızın yani halkın ürettiği kaynağın yarısı borç olarak görünüyor.

Dış finansman ihtiyacı % 20 - 25 bu çok büyük… Bu oran altına inmiyor. Hem iç hem de dış borç… Bunun anlamı dışa bağımlı bir devlet yapısı ve bu para gelmezse çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz.

207 milyar dolar borç vardı. Önceki seçimlerde…

Borçlanmalar bir hafta ötelendi fakat borçlar arttı ve ödeme tarihleri erken…

Bu arada borçlar ödenmiş ve fakat borç 22 milyar dolar artmış bu ne iş?

2016 Devlet 32 milyar borç olduğunu, bu borç ödenmiş ve dışarıdan 22 gelmiş fakat borç 22 milyar önceki borcun üzerine binerek artarak devam ediyor. Hem borç ödeyip hem de borç nasıl artar? Hatta 11 milyar dolar bilinmeyen para ülkemize gelmiş. Fakat gerçek potansiyel bilinmiyor. Buz dağının üstü görüyoruz. Altta ne var bilmiyoruz… Bilinmeyen para “KAYIT DIŞI veya KARA PARA”

Finansman ihtiyacı bulabilir miyiz?

2006 yıllarda Amerika bankacılık sitemi  (piyasalar )ile FED rezervle inatlaştı. Bu inatlaşma ileride sorun var derler. Bugün bu inatlaşma küresel krizi bile arar duruma getirir görünüyor. İşi bilenler veya yönlendirenlerin amaçları almak değildir. Kendini kurtarmak için senin paranı sokar piyasaya ki kendi parasını kurtarsın. O yüzden herkesin sözüne inanmayın. Profesyoneller bunu görür ve söylemez. bizler her söylenene inanmamalıyız. “Bindiği dalı kesmez bilenler.”

Bugün ABD enflasyon 2,5 olarak açıklandı.

On yıllık devlet tahlilinin faiz oranı % 2,41 Cuma kapanış. Anlayacağınız burada bir kapışma var. Riskini azaltmak isteyecek. Piyasa tam tersine gidiyorsa faiz iki üç defa da değişebilir. Buda Türkiye`ye yansıması çok büyük olur.

Fed ne isteyecek orta uzun faizlerini yükseltiyor. Bu inatlaşma getirisi – götürüsü ile büyük dalgalanmalar meydana getirir.

Özel güvenli şirketleri, irticadan dolayı ordudan atılanlar buralar da kendilerine iş ortamı yarattılar veya yaratıldı.

2002 yılından sonra en çok yükselen iş alanı hangisi derseniz özel güvenlik sektörüdür.  Ordudan

atılanların görevlendirildiği “SADAT” güvenlik şirketi de bunlardan biri fakat ayrıcalıklı görev verildi.

Hakan Tanrıverdi Suriye eğit-donat işi kendisine verilirken; şu an Cumhurbaşkanı Baş danışmanıdır. Etkili kişilerden biri de odur.

Şu an YPG, PKK PARALI ASKER Mİ YOKSA ÖZGÜRLÜK ASKERLERİMİDİR? Nerden baktığınıza bağlıdır.

Amerika şu an benim askerim dediği örgüt ne oluyor? Bunu nerede kullanılıyor? Hatta daha sonra nerede kullanılacaklar. ABD`nin 1600 askeride paralı asker olarak orada bulunuyor.

4 kişinin açlık ve yokluk sınırı hesaplamaları bize neyi gösteriyor.?  Hesaplamalar doğru mu?

TUİK`in 4 kişi açlık sınırı 400 -450 TL ile geçinebilirmişiz. Hadi biz 500TL diyelim. Bir ay 30 gün üzerinden böl ve o parayı da 4 kişilik olduğundan 4 böl çıkan rakam 2,5 TL ile 2000 kalori alınamaz. Bırakın onu dışarıda bir lokantadan bir kişilik ne yediğinizin önemi yoksa 5 TL`ye 2000 kalori`ye yakın bir öğün yemek yiyebilirsiniz. Bu hesap yanlış ve hükümet yanlısı bir hesaplamadır. Bu hesapla açlık sınırı bin de 7 ( % 0,7) ile hükümet başarı görünüyor. Ey halkım sizler bu başarıyı hissediyor musunuz?

Türk iş Sendikası rakamı 1600 TÜRK LİRASI diyerek daha insaflı bir değerlendirme ortaya koymuştur.

4500 TL de 4 kişilik bir aile için belirlemiştir. Bu değerlendirmelere rağmen TÜRKİYE  % 70 yoksulluk sınırının altında yaşayan bir toplum olduğumuz ortaya çıkıyor.

Yoksulluk sınırının altındakilere yardımlar yapılarak bu yapı oyları çoğalmıştır. Bu arada ülkemizi günü kurtarmak adına yok etmek adına öteleyen bir hareketle karşı karşıyayız.

Bunların dışında GERÇEK HAYATTA kiralar 850 – 1300 TL arasında değişiyor. Orta gelirliler için bu durum geçerlidir. Bunun elektrik, su, doğal gaz, ulaşım, mecburi giderleri unutmayalım.

Toplumun eğitim, sağlık, sosyal etkinlikler, v.b durumları hiç katmıyorum.

Mehmet Uğur ÇİVELEK olarak bana bu imkânı sağlayan ATATÜRK DÜŞÜNCE DERNEĞİ ŞİŞLİ şubesine ve beni dinlemeye gelen bilinçli vatandaşlara teşekkürlerimi sunarım.

Sevgi ve saygılarımla… Ekonomiyi halk diliyle anlattığı için bir köşe yazar olarak Mehmet Uğur ÇİVELEK Bey`e bizler minnettarız… Geçmişten ders alarak ileriye emin adımlarla doğru kararlar almak temennisiyle…

Paranın amacı ürettiğimiz ürünlerin ortak bir ortamda taşınması el değiştirmesi zor olduğundan onun yerine bir araç olarak kullanmak için ortaya çıkmasına rağmen bugün araç olmaktan çıkıp AMAÇ olmuş durumdadır. Ayrıca paranın karşılığı yoktur. Çünkü para ürettiğinin karşılığıdır. Fakat bugün üretimin çok çok üzerinde para piyasadadır.

 “Zaferler ne kadar büyük olursa olsun ekonomilerle taçlandırılmazsa gün gelir zaferlerin de bir anlamı kalmaz…”

“LAFIN TAMAMI BEN KENDİME SÖYLÜYORUM. SİZ SİZ OLUN BİRLİKTE HAREKET EDEREK BU DAR BOĞAZDAN AKLIMIZI KULLANARAK ÇIKABİLİRİZ. AYNI ATALARIMIZIN YAPTIĞI GİBİ…

EN BÜYÜK ŞANSIMIZ ALLAH BİZE ATALARIMIZ SAYESİNDE DÜNYANIN EN GÜZEL TOPRAKLARINI VERMİŞ. GERİSİ BİZLER; ATALARIMIZIN ÇOCUKLARIMIYIZ YOKSA DEĞİL MİYİZ?

Saygı ve saygılarımızla… MÜCADELE HER YERDE DEVAM EDİYOR… ata mirası ulus… murat akbaş

Ata mirası ulus… murat akbaş

Kaynakça: Ekonomist Mehmet Uğur ÇİVELEK`in konuşması ve Murat AKBAŞ`ın yorumlarıyla

KÜRESEL ĞÜÇ İLE SON TANGO – FETHİ ALİLOÇ – TOGAN YAYINCILIK