“EVLADE KERBELAYİME,BEXATA,
BEGUNAYİME,AYIVO,ZİLMO,CİNAYETO”
Bundan yıllar önce…Tujik Dağı Etekleri…Ağdat Köyü…Binbirgece masallarından bahsetmiyorum…
Baba Seyyid İbrahim’in,evladı Seyyid Rıza ile birlikte Rus işgaline başkaldırışı…Peygamber evlatlarıydılar, seyyiddiler yani.
 
Bölge halkı yumuşak başlılık ve bilgeliği onlardan kazanmışlardı. Türkiye Ruslar tarafından işgal edildiğinde vatan toprağı deyip cesurca karşı koymuşlardı.
Seyyid Rıza’dan bahsediyorum. Her ne kadar çarpuk çurpuk bazı sol akımlar onu sahiplenmeye çalışsa da Seyyid Rıza’nın bu çarpık sol akımlarla ideolojik olarak uzaktan yakından alakası yoktu,o sadece Anadolu mayası gibi hakszılığa direnen insandı… Seyyid Rıza her şeyden önce Şeyh Edebali gibi,Yunus Emre gibi, Süleyman Hilmi Tuna gibi,Said-i Nursi gibi, Mevlana gibi , Pir Sultan Abdal gibi Anadolumuzun erenlerindendi.
 
Halk bilgeliği, ağırbaşlılığı, yardımseverliliği,fedakarlılığı onlardan öğrenmişlerdir. Onlar için mezhep, meşrep, ırk hiç önemli değildi, çünkü onlar gönül erenleriydi.
Yıllar önce,zalimliğin  yıkım dünyasında, acımasız hayatın haksızlığında,sistemin acımasız çemberinde, Dersim’de yaşam acı olur, değerler karmaşasında  doğru, yanlışa yenik düşer.
 
Bir isyan olmayan sadece haksızlığa pasif direniş olan bir kültürün evlatları bu toprakların,Anadolu’nun evlatlarıydı…
Özümüz,gözümüz,yüzümüz birdi…tıpkı bizim Kozan’ın Dadaloğlusu gibi,Karacaoğlan’ı gibi…elbette ki zalimane paşalara,otoritelere,ağalara  Osmanlı döneminde Kozanlı olarak bizler de direndik …haksız otoriteye erdemlice direnmek Anadolu’nun mayasıdır.
Özümüzde bu maya olmasaydı Kurtuluş savaşı nasıl olurdu? Nasıl olurdu Erzurum’a kadar girmiş olan Ruslara karşı yiğitçe direnmek?  Oysa Seyyid Rıza’nın İngilizlere yazmadığı mektuplar ona mal edildi; ve rus işgalinde ülkesini yiğitçe savunan bu bilge şahsiyet kumpasın içinde idam edildi.
Biliyorsunuz,Dersim olayı Koçgiri ayaklanmasıyla başlamıştı.Koçgiri ayaklanmasının  liderleri de Alişer ve Baytar Nuri’ydi…bütün olay kendisine sığınan işte bu iki kişiyi Seyyid Rıza’nın hükümete teslim etmemesiydi,sebebi de kendi kültürel gelenekleri icabı kendisine sığınanı koruma içgüsüydü.
Dersimle ilgili kitapları bulunan araştırmacı yazar Hüseyin Akar’a kulak verelim:  
Seyit Rıza, ne Nuri Dersimi gibi bir düşüncenin ideoloğu, ne de Alişer gibi sanat, bilim adamı. Kimilerince, feodal bile sayılmayan, kendi halinde “Rehber” düzeyinde bir inanç ve aşiret adamı, kimilerince,”derin bilge”. Nuri Dersimi “babamın medresesinde okumuş” diyorsa da, tanıyanları, yakın akrabaları Seyit Rıza’nın okuma-yazmasının olmadığını ve kendisini ifade edecek kadar Türkçe de bilmediğini ileri sürerler.
Yaşamında insanlara saygılı, ”dağdaki keçinin kılına dokunmayan”, yufka yürekli biri olarak tanımlarlar. 
Merkezi otoriteye gelince, Seyit Rıza, ele avuca sığmayan, Dersim aşiretleri üzerinde büyük etkisi olan tehlikeli “asilerin lideri”dir. 
Onun yabancı devlet sefirlerine gönderdiği İngilizce, Fransızca mektuplarda ki diplomatik incelikleri, bilgisine –dolayısıyla tehlikeli oluşuna- kanıt olarak sunulur. Oysa Seyit Rıza adına yazışmaları yürüten bunları yazan; emperyalist devletlere karşı 1914 yılında İstanbul’daki merkezi otoriteye karşı başkaldıran Koçkiri Hareketi’nin bu iki lideri Alişer ve N.Dersimi’dir. İstense bu iki kişi “yağdan kıl çeker” gibi alınıp Dersim’den tecrit edilebilir, bu kadar da kan dökülmezdi. Çünkü Dersim İsyan etmemiş, belki direnmişti.  Seyit Rıza hep savunmada kalmıştır. 
O sözle nasıhatla olumsuzlukları gidermeye çalışandır. Savaşın ölümün ne denli halka zarar verceğini en iyi bilendir. O bir Gandidir. 
Adına  İngizce Fransızca talimatlar yazan Nuri Dersimi Onun ölümümde yoktur.        
Dönemin Emniyet müdürlerinden İhsan Sabri Çağlayangil o anı yazdığı kitabında şöyle anlatıyor :
Seyyid Rıza’yla bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu.İstemedi. Son sözünü sorduk.
-Kırk liram ve saatim var, oğluma verirsiniz, dedi.
Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben, Fındık Hafız asılırken, Seyit Rıza görmesin diye pencerenin önünde durdum. Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık.
 
Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu.Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti:
-Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir, dedi.
Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Celladı  itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi.
Yazımı bir ağıtla bitiriyorum :
 
…ve ince tülbentlerden süzülü
    alnımızda kara yazılı
    acımız elvan
   yükümüz kahır
ve zalim devran
ve felek kahpe
ve kalleş insan
ve dağlar sarp
  yollar çetin
 beller büklüm
    ve ekmeğimiz tandır
    katığımız kenger
   keçedir yorganımız
yastığımız taş…
AHH,ANADOLU MAYASI AHH!
Ömer Faruk Reca / İstanbul Times Gaztesi