Merhaba sevgili fotoğraf severler. Geçen yazıda Profesyonel ve Amatör arasındaki farklara değinmiştik*. Bu yazıda yine sıkça sorulan sorulardan birine cevap vermeye çalışacağım.
"Nasıl Profesyonel (ticari) fotoğrafçı olabilirim?" 

        Bu yazımda da yüzeysel tavsiyelerde bulunmak yerine, genelde pek anlatılmayan bazı acı gerçeklere özellikle fazladan değinmenin daha çok yardımcı olacağına inanıyorum. Bazılarınızın da bildiği üzere Reklam ve Moda Fotoğrafçılığı yapıyorum. İşe yeni başlayacaklar için bir çok fotoğrafçılık dalı  ve bir çok başlangıç hikayesi ve yönteminin var olduğunu hatırlatayım. Öncelikle hangi alanda çalışmak istediğimizi seçmemizde fayda var.  Bu konuda hemen endişelenmeye gerek yok, türkiye şartlarında genellikle önceleri  bir çok alanda çalışırsınız zaten...
        Diğer dallarda neler yapabilir, nasıl iş bulmaya başlarsınız kısmı ile vakit kaybetmeden, kendi alanım hakkında konuşmanın çok daha doğru olacak... Reklam ve Moda fotoğrafçılığında, kimileri olaya en temelden girip, Perakende fotoğrafçılık dediğimiz her mahallede bulunan fotoğrafçılarda çıraklıkla başlar ya da şanslı ve çok azimliyse bir reklam fotoğrafçısının  yanında çıraklıkla başlayabilir...
        Son yıllarda dslr makinaların ucuzlaması-yaygınlaşması ve internet teknolojileri sayesinde portfolyo  paylaşımlarının da kolaylaşması sayesinde bir çok fotoğraf meraklısı bu işten ufak tefek gelir elde etmeye başladı bir şekilde... Genel olarak bu arkadaşlarımızın yanıldığı nokta da tam burada başlıyor ve konumuza geçmeden önce ben altını  biraz çizmek istiyorum bunun. Çünkü o ufak tefek işleri almak ve birazcık daha portfolyo edinebilmek uğruna "bedava" ya da "bedavaya yakın" rakamlarla fotoğraf çekimleri yapıyorlar. Şimdilik bu yöntemle  sektörde dikiş tutturabilen birini ne gördüm ne de duydum. Ama yaygın bir biçimde bunun doğru olduğuna inanan fotoğraf severlerin sayısı sürekli olarak artıyor. Ve bu sebeble hem bu mesleğin gelirlerini inanılmaz  derecede aşağılara çekiyorlar hem de aldıkları o ufacık rakamlarla asla onarılmaz yaralar açıyorlar kendi kariyerlerinde. Çünkü bu gün size bir işi 3 liraya yaptıran bir firma yarın neden 20 lira versin ki size? Portfolyolarınızın internette yayılma hızından daha fazla bir hızda sizin de bütçe ortalamanızın etrafta yayılacağından emin olabilirsiniz, sektör o kadar büyük değil ülkemizde.
        Ekonomide de bir takım doğal seleksiyonlar vardır. Bu bu girişimler zaman içerisinde ezilip, eriyip yitiyorlar. İyi niyetle kendilerine yol göstermeye kalkan ustalar gördüklerinde ise malesef yine aynı kişiler hem o ustaları kendilerine küstürüyorlar hem de birşeyler öğrenme şansını kaçırıyorlar bu büyük egoları yüzünden... Bir kaç web sitesinde tıpkı sizin gibi bir fotoğraf severin sizi alkışlaması inanın  bana, zerre kadar katkı sağlamayacaktır kariyerinize.Ticari fotoğrafçılığa başlayacağınızda işin kuralları daha da acımasızlaşır ve keskinleşir. Eşin dostun alkışları göze sürme gibi kalır ticari dünyada... Ve bir yağmurda akar gider....   
        Şehir efsanelerinin seslerini kısıp biraz da ekonominin gerçeklerine kulak vermek zorunda kalıp, bu acı gerçekler yüzümüze sert bir tokat gibi indiğinde makinamız ellerimizden  bir drama sahnesi gibi kayıp gitmesin diyorsak şayet, egomuzu arada bir evde bırakmakta fayda var... Herşeyin en iyisini ben bilirim demeyecekseniz, bir çok yol olduğunu ve bu anlatacaklarımın da bunlardan sadece biri olduğunu hatırlattıktan sonra egomuzdan arındıysak biraz, hadi reklam fotoğrafçısı adayına tavsiyelere geçelim.

         Asistanlık : Eğitim safhası
 Öncelikli olarak en büyük tavsiyem elbette ki "teknik eğitim" olacaktır. Bunu bir okuldan almış olsanız bile -ki çok da önem vermediğim bir konudur fotoğrafçılıkta diploma- bir ustanın yanında asistanlık ile başlayarak  "uygulamalı eğitim"in yaşanması şarttır. Ara güler'in "fotoğrafın okulu olmaz" sözünü hatırladıktan sonra; Bunu tavsiye etmemdeki etkenlere gelince,  Okullu ya da kurs mezunu kardeşlerimize bakıyorum da şöyle bir,  focal çarpanlardan diyafram ve enstantane deki matematiğe ve hatta ışığın kuvvet ve yönlerindeki geometrilerle "fotoğraftan çok" bir bilim adamı hatta matematik profesörlüğüne soyunuyorlar.  Fotoğrafın böyle birşey olduğunu düşünmüyorum. Teknik bilgi elbette ki olmak zorunda ama ömrümüzü de bunlarla harcamamak gerek, çalıştıkça zaten öğreneceksiniz. Emeklemeden, düşmeden yürümek olmaz,  kaldı ki koşmak olsun, maraton olsun. Ticari arenada fotoğrafçılık biraz maratona benzemeye başladı çünkü...
        Peki ya asistan olmak istedik diyelim ki * ilk gelen şikayetler "ustalar bizi yanına almıyor" ya da "alsalar da köle gibi çalıştırıyorlar" şeklinde oluyor. Ancak atlanan bir acı gerçek var, Sizin usta seçmek gibi  lüksünüz pek bir sınırlı. Kime gitmeyeceğinizi seçebilirsiniz ama kime gideceğiniz o kişinin insiyatifine kalmış. Hal böyleyken bir de onların cephesinden bakalım olaya. Hani derler ya "hırsızın hiç mi suçu yok?" diye...

 * Başka yollardan da devam edebilirsiniz elbette, kurs ya da okultan sonra sektöre atlamak gibi. Ancak ben okullu değilim ve bu yazı da kişisel tavsiyelerden oluşuyor. Tavsiye etmediğim yöntemler üzerinde durmanın gereksiz olduğunu  düşünüyorum.

         Bir çok reklam fotoğrafçısı dostum var. Çoğumuzun ortak şikayetlerini aktardığımda sanıyorum ki biraz fikir verecektir. Öncelikle asistanlar ilk geldiklerinde çok hevesli olsalar bile zamanla egolar ön  plana geçiyor ve hem kendisine hem de ustaya çeşitli zararlar veriyor. Ustalar da bu zararları aza indirgemek amacıyla işte bu "kırk dereden su getirme" ve "köle gibi çalıştırma" yöntemlerine gidiyor. Neler  mi? Mesela; Eğitimin daha çok başındayken "ben tamamım" deyip, üstelik haber bile verme nezaketinde bulunmadan bir gün sete gelmeyiveriyorlar.  Bu basıp gitmelerden sonra eğer ki arayıp neler olduğunu  sorarsanız bırakın nezaketen özür dilemeyi size olmadık sözler söyleyip tüm emeklerinizi de hiçe sayıyorlar malesef. Sorduğunuzda da "onca zaman bedava çalıştım, yeter be!" deniyor. :) Kursların şu sıralar 6-7 bin tl olduğunu,  üniversite masraflarının bunun kat be kat daha yüksek olduğunu ve bir usta ile kıyaslanamayacak kadar az bir bilgi ve sıfır tecrübe ile mezun verdiğini düşününce, acaba hakikaten "bedava mı çalıştın yoksa üstüne  para ödemeliydin de ödemediğin için nankörlük mü ediyorsun" diye sorma fırsatı bile tanımıyorlar genelde. Tabi daha o ustanın arkasından konuşulan sözleri, hatta hakaretleri ve hatta hatta "özel hayatın ifşası"ndan bahsetmiyorum bile. E bu kadar ağzı yanan ustayı da biraz haklı görmek gerek sanki?

        Tabii herşey de asistanların suçu değil elbette :) Ustaların da suçları oluyor, ama bu noktada az evel bahsettiğim  gibi asistanların elinde gerekli gereksiz sıkça kullandıkları bir imkan var: "basıp gitmek", bu sebeble o kısma hiç değinmeyeceğim.
        Tamam tamam, herşey bu kadar kötü değil. :) Muhteşem bir asistansınız, inanılmaz derecede istekli ve azimlisiniz, üstelik tam kafanıza göre bir usta buldunuz ve bir şekilde sizi yanına almasını da  sağladınız diyelim. Sonra ne yapacağız? 

        Önceleri genelde asistanların tabiriyle biraz "amelelik" yapacağız elbette. -biz asistanken öyle derdik en azından =) -.  Ustamızın ne kadar ıvır zıvır işi varsa onlar malesef sizin işiniz olacak. Buna kablo, ışık ve   çay-kahve taşımacılığından randevu saatlerini not edip hatırlatan guguk kuşu olmaya, bütün bir çekim günü boyunca tek kelime etmeyen biri olup bir de üstüne tüm azarları da  sessizce dinlemek de dahil olabiliyor bazen.Unutmayın ki o ustanın yanına tecrübe edinmek birşeyler öğrenmek için girmiş olsanız da, bu yalnızca sizin amacınız, ustanın asli amacı ve görevi işini yapmaktır. Öğrenme kısmı sizin azminize bağlıdır.   E hani herşey kötü değildi? dediğinizi duyar gibiyim. Ama anne olmak bir sürü bez değiştirmeyi, gecelerce uykusuz kalmayı gerektirmez mi? Siz de kendi kariyerinizi  büyüten bir ebeveynsiniz artık. Önceleri hayallerini kurduğunuz setlerde asistan olarak bile olmuş olmanın tadını çıkartmalısınız. Eğer ki zevk alamıyorsanız bundan zaten siz bu işe uygun değilsiniz demektir, çünkü  usta olduğunuzda da bunları çok zaman kendiniz yapmak zorunda kalacaksınız, her zaman asistanlarınız yanınızda olmaz. Set tozunu yutmadan asla tadı çıkmaz bu işin :)

         Kalfalık safhası 

         Elimizden geldiğince çalışıp didindik ve bir ustanın yanında reklam fotoğrafçılığının temellerini öğrendik, bildiklerimizi pekiştirdik. Peki ya şimdi ne olacak? "Hemen sudan çıkıp piyasaya dalalım" diyor balık efendi ve sonrasında da "nefes alamıyorum" isyanları başlıyor. Çünkü yüzebilmek herşey demek değildir. Reklam fotoğrafçısı olmak, hem fotoğrafçı olmayı ister, hem reklamcı olmayı, hem tüccar olmayı, hem iyi bir hatip olmayı, hem de kıvrak bir zekaya sahip olmayı gerektirir. Önce kendinizi satmayı bilmeli ve her satılacak ürün gibi çok önemli iki "şey"e hazırlık yapmalısınız... 
       
        * Müşterileriniz kim? Hedef kitle belirleme.
        * Pazarlama şekli neler olacak? Reklam stratejileri.  
Bir reklam fotoğrafçısı adayının, ustalığa geçip,yukarıda saydığım 2 maddeyi karşısına almadan önce Kalfalık döneminde yapması gerekenler; 
        * Ustasının referansını alabilmek;  Günümüzdeki bir çok kalfanın sıklıkla yaptığı hataların başında bu geliyor. Türkiye 70 küsür milyon nüfusa ve yüzbinlerce firmaya sahip. Ustalığa adım atan genç fotoğrafçı kardeşlerimiz genelde ilk önce ustasının müşterilerini çalma çabasına girişiyor ve bunu da en çirkin yöntem olan "ustaya çamur atıp, düşenleri toplama" stratejisi ile yapmaya çalışıyorlar. Tamam kabul, büyük firma sayısı çok çok az ve paylaşılmış durumda. Ama sonu olmayan bu merdivenleri beşer beşer çıkmaya kalktığınızda bir noktada bacaklarınızın ayrılıp aşağıya yuvarlanma ihtimalinizi de hesaba katmalısınız. Unutulan bir şey var ki, ustanız usta olurken edindiği o müşterileri ile olan diyalogları öyle sağlamdır ki bazen siz bile şaşarsınız. "Ustadan el almak" dururken "ustanın elinden almaya" çalıştığınızda çarpılan siz olabilirsiniz. İlk bir kaç katı merdivenlerden yava ve sağlam adımlarla çıkmak en doğru hareket olacaktır. Emin olun ki, bu ülkede reklam fotoğrafçısına ihtiyaç duyan ne ajans biter ne de firma.
        * İyi bir çevre edinme; Kalfalık döneminde ustanız sayesinde zaten bir çok ajans, kişi ve firma ile tanışırsınız. Havalara girmenin ya da çok fazla ezik durmanın size bir faydası olmayacak elbette. Kararında olmak, girişken ama yerini bilen bir asistan, ustalığa geçip kendi yükselişini yakalamak istediğinde bu dönemde oluşturduğu intibalar birer birer karşısına çıkacaktır. Yeterli çevre edindiyseniz, ustalık için piyasaya çıktığınızda hem ustanız hem de bu edindiğiniz çevreler size irili ufaklı işler göndererek size piyasaya giriş şansı zaten tanıyacaktır. Çünkü reklam fotoğrafçılığının en güzel yönü, yeniliklere 7/24 açık olmasıdır. Yeter ki siz kendi kalitenizi ortaya koyun ve bundan asla ödün vermeyin. 

         Ufak bir not: Hiç bir zaman yaptığınız hiç bir işte yaptığınız hiç bir işe imzanızı attığınızı unutmayın. Asla "bu kadar paraya böyle iş" demeyin. Elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışın. Çünkü bir kaç yıl sonra hiç kimse sizin ne kadar para karşılıgında o işi yaptığınızı hatırlamayacak, sadece yaptığınız işin kalitesine bakacak ve sizin notunuzu verecektir.  
        * Kategori ve hedef kitle belirleme:  Sıra geldi kalfalığın son aşamasına. Alan belirleme; Reklam fotoğrafçılığının da alt kategorileri vardır. Bu en altta bulunan kategorilerden yalnızca 1 tanesinde uzmanlaşmanızı önermek isterdim ama ilk yıllar için Türkiye şartlarında bu mümkün değil elbette ama daldan dala gezinmenizin de size çok büyük faydası dokunmayacağını kendi acı tecrübelerimden aktarabilirim sizlere. 

        Uzmanlaşılabilecek ve tek başına sizin geçiminizi sağlayabilecek bu bu alt kategorilerden ilk aklımıza gelenleri sayalım 
            * Moda fotoğrafçılığı
            * Ürün fotoğrafçılığı
            * Takı ve Mücevherat fotoğrafçılığı
            * Otomobil fotoğrafçılığı
            * Mimari fotoğrafçılık
            * Düğün fotoğrafçılığı
            * Doğum fotoğrafçılığı
            * Set fotoğrafçılığı
            * Magazin / Dergi fotoğrafçılığı
            * Foto muhabirlik
               vs.. 

         Fotoğrafçılığın sanatsal ve fotoğraf aşkı kısmı bir yana -malum Türkiye şartlarında- işin bir de "ayakta durma" kısmı var ki, bir çok meslekten çok çok daha zordur fotoğrafçılıkta bu kısım. Çünkü pahalı bir meslektir ticari fotoğrafçılık. Çevre edinme ve u çevreyi elde tutmaktan ekipmanlara kadar çok fazla para harcarsınız.  Uzmanlaşmak hem sizin hem de müşterileriniz açısından herkesi rahatlatacaktır. Hem kalp cerrahı hem de iç hastalıklar uzmanı olan bir bir doktor olsa siz gidip ona beyin ameliyatı olur musunuz? Bu sebeble ilk yıllarınızda sağlam bir yer edinene kadar bu altdalların birkaçını birlikte götürürsünüz ancak zaman içinde uzmanlaşmanız kariyeriniz açısından çok önemlidir.   

        Yazımızı burada şimdilik toparlamaya çalışırsak; hem sevdiğiniz bir işi yapıp, hem de buradan -fotoğrafçılıktan- hayatınızı kazanmak istiyorsanız, yapabileceğim en büyük tavsiye, kendinize bir usta edinmek, -bu ustayı iyi seçtikten sonra- ve bu yolda başınıza gelebilecek herşeye -malesef- göğüs germeniz olacaktır.  

         Bu dönemde başınıza gelebilecek "şey"ler (yerli yersiz fırçalar yemeniz,  âmiyane tabirle amelelik yapıp sürekli eşya-çay vs. taşımanız bir de üstüne parasız kalmanız gibi) aslında meslek öğrenen her bir bireyin farkında olmadan ihtiyacı olan şeylerdir. Çünkü bu zorluklara katlanabilen insan hem işi en kısa sürede ve en iyi şekilde öğrenir hem de bu emeklerinin boşa gitmemesi adına işine dört elle sarılır.  
       
         Katlandığınız herşey kendinize yaptığınız bir yatırımdır. Ve bu yatırım bilgiye dayalı olduğu için iflas etmesi ya da değer kaybetmesi gibi bir durum da -şükür ki- söz konusu değil. Unutmayın ki, hiç bir değerli şey yoktur ki, kolay ve ucuz olsun. Meslek hayatında başarılar dilerim hepinize ve hepimize... Görüşmek dileğiyle... 

        Soru, görüş ve önerilerinizi, istanbultimes.com.tr deki bu yazımın altına ya da [email protected]’dan bana ulaştırabilirsiniz. Yazılarımı kendi sitenizde de paylaşmak isterseniz, lütfen önce haber veriniz...