Mehmet Ali Birand ! Kendi deyimiyle MAB. Vefatından sonra bütün gazeteler birbirinden anlamlı başlıklar atılar. 

Ama ona en çok yakışan “Çınarlar ayakta ölür.” başlığı oldu. Gerçekten bu başlık onun deyimi ile “CUK” diye oturdu ve ona çok yakıştı. Kendisi ile tanıştığımda henüz 22 yaşındaydım. Merhabalaştık ve uzunca bir süre sağ elimi sol elinin içine aldı, sıkıca elimi kavradı. Gözlerimin içine bakarak sohbet etmeye başladı. Her zaman ki gibi gülen yüzü ile...

O gün bu gündür elimi hiç bırakmadı. Telefon açtığımda kendisi olmasa bile eli ayağı olan asistanı Nilgün Hanım'a not bırakıyordum, oda her defasında bana dönüyordu.

Bir keresinde; “Destekleriniz için minnettarım.” Dediğimde O; “Siz böyle güzel işler yapmaya devam edin, ben her zaman yanında olacağım.” demişti. Öyle de oldu. Defalarca kitaplarımı köşesine taşıdı. En son ise posta kutuma şöyle bir mail düştü; “Sizi sıraya aldık.” MAB o sıra 32. Gün içindi. Çünkü ona yaptığımız işin amacına ulaşabilmesi için görsel medyanın hayati önem taşıyor; “Bu konuda bana yardım eder misiniz?” demiştim. O’da; “Elbette” demişti.

M. Ali Birand deyince aklıma; “Sözünün eri adam” gelir. Onu hep öyle hatırlayacağım. 17 Ocak akşamı MAB’ın ölüm haberini alınca ağlamaya başladım. Fakat kendimi kastım, çünkü kalabalıklar arasındaydım, eve döner kuytu bir köşe bulur öyle ağlarım demiştim.

Eve vardığımda bütün kardeşlerimin hüzünlü ve ağlamaklı olduğunu gördüm ve kendi kendime; “Meğer kuytu köşeye gerek yokmuş.” dedim. Çünkü MAB için her evde yas vardı. MAB için Türkiye ağlıyordu. Güle güle gülümseyen adam.

MAB
Çok şey yazmak isterim,
Titriyor bu elerim...
Güzel Rabbimden sana, mağfiretler dilerim
Makam-ın cennet olsun, bende bunu isterim
Gittin ya ağabey, sensiz derbederim
Gülen adam MAB
Affetsin seni RABB
Cennette sunsun sana saltanat...

İstanbul Times  / Hekimoğlu Süleyman Özcan