“Dünya’nın sığınağı Suriye’dir, Suriye’nin sığınağı Filistin’dir; Filistin’in sığınağı Kudüs’tür, Kudüs’ün sığınağı Tapınak Dağı’dır; (…)Tapınak Dağı’nın sığınağı ise Kubbet-üs Sahra’dır.” sözünü hatırlatarak “Fotoğraflarla Kudüs'ün Hikâyesi” seminerine başlayan yazar ve eleştirmen Ömer Lekesiz, Yahudilerin Tapınak Dağı dediği ancak Müslümanların Beytül Makdis diye adlandırdığı noktadaki Süleyman Mabedi’nin yapılışından bahsetti.

Hz. Süleyman'dan beri 144 dönüm olan Tapınak Dağı'ndaki alanın hiçbir değişiklik göstermediğini belirten Lekesiz, Yahudilerin kutsal kitaplarından Tora'da bahsi geçen ve Yahudi akidesinin kaynağını teşkil eden Tapınak Dağı'ndaki kutsallara dair de bilgiler verdi.

Bugün Süleyman Mabedi'nin bulunduğu noktada yer alan Kubbet-üs Sahra'yı yaptıran ve tarih boyunca tamir, tadilat, süsleme ve bakımında emeği geçen hükümdarlardan da söz eden Lekesiz, Kudüs'ün her dönem Müslüman Türk hükümdarlar tarafından çok önemsendiğini ve hemen hepsinin Kubbet-üs Sahra'ya hizmet ettiğini anlattı.

Lekesiz, 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Sultan Alparslan'ın hiç vakit kaybetmeden 1073'te en güçlü komutanlarından biri olan Atsız'ı Kudüs'e vali olarak gönderdiğini de hatırlattı.

“MAZRUFA UYGUN BİR ZARF”

Hz. Süleyman'ın Mabedi'nin M.Ö.957'lerde yıkıldığını ve ondan sonra yapılan tapınaklarda şekli olarak hep Süleyman Mabedi’yle ilgili bir arayış olduğunu anlatan Ömer Lekesiz,

"Hacer-i Muallaka Hz. Adem'e nisbet edilen taşlardan bir tanesi. Hz. Adem'in dünyaya gönderilişinin bir sembolü olmak bakımından yaratıldığı ya da dünyaya gönderildiği söylenir. Öte yandan kitabî manada dinler tarihine girişi Yahudilikle beraberdir. Onlar da Hz. İbrahim'in İshak Aleyhisselam'ı kurban etmek üzere yatırdığı taşın bu taş olduğunu söylerler. Yahudilerin tarihine de böyle girdi. Ardından İsa Aleyhisselam'ın üzerinde vaaz ettiği taştır. Böylece de Hristiyanların kutsalı haline gelir. Allah'ın Rasulü'nün de Mirac'a çıkışındaki hareket noktasıdır ve dolayısıyla Hacer-i Muallaka üç dinin mensuplarının da sahip çıktıkları bir değer ve hazine haline geliyor." diye konuştu. Muallak taşı için ağırlığınca altın eden taş da denildiğinden söz eden Lekesiz, "Bu nedenle Kubbet-üs Sahra gibi bir güzelliğin böylesine bir kıymetli şey üzerine yapılması da Müslümanlar tarafından mazrufuna uygun zarf ortaya koymak işidir." dedi.

MUALLAK TAŞI'NIN ACI ŞAHİTLİĞİ

Bütün kutsiyetine rağmen Muallak Taşı'nın insanlığın en korkunç katliamlarından birine de şahitlik ettiğini anlatan yazar Ömer Lekesiz, Haçlı istilası sırasında yaşananları şu sözlerle özetledi:

"Birinci Haçlı Seferleri'nde bu taşın Müslüman kanından görünmez hale geldiğini yazıyor tarihler. Kudüs Haçlılar tarafından işgal edildikten sonra altı ay insan etinin kokusu Kudüs'ten çıkmadı denilir. O muhasaradan sonra kadın, çocuk, ihtiyar demeden herkesi katlediyorlar. Haçlılar şehri kuşatınca kutsalların kutsalı olması bakımından Yahudiler de Müslümanlarla birlikte buraya sığınıyorlar. Haçlı askerleri geliyor ve insan aklının almayacağı bir şekilde mabede sığınanları hunharca katlediliyorlar. O gün ilk defa Muallak Taşı silme kan haline geliyor. Bunu da Haçlılar başarıyor."

"Hristiyanlar için her ne kadar Hz. İsa bu taşın üzerinde vaaz etmiş olsa da aynı zamanda Muallak Taşı, hem Yahudilerin hem Müslümanların varlığını onlara ispat ettiğinden başlarının belası. O nedenle Hristiyanlar Tapınak Dağı'nı çok fazla sevmezler." diyen Ömer Lekesiz, "Kubbet-ül Ervah denilen ruhların toplanacağına inandıkları Hz. Süleyman'dan kalma taşın da zemininde olduğu bir kubbe vardır. Hristiyanlar sadece o kubbeden dolayı orayı severler. Ayrıca Tapınak Şövalyeleri diye bir müesseseyi de oranın adıyla kurdukları için tapınağın bu manada örgütsel bir karşılığı da vardır. " şeklinde konuştu.

 

Editör: TE Bilisim