İnsanlar ölür. Bedenler toprağın altına girer. Zamanla yok olur gider. Ya fikirler? Hele fikirlerin bazıları... Ardında bıraktığı tonlarca hikâyesi olan insanlar...

Geçtiğimiz 10 Kasım’da şöyle bir yazı okumuştum: “ Ufuklarda bir ışık söndü. On kasım sabahında güneş doğmuyor, dünya karanlık. Issız Cumhuriyetimiz ağlıyor.”

“Ufuklarda bir ışık beliriyor, on kasım sabahı güneş yeni bir güne uyanıyor, dünya apaydınlık, güçlü Cumhuriyetimizin neşesi yerinde” diye tersine eviriyorum bu karamsar cümleyi.

Ölülere matem tutulmaz, fikirleri önünde ceket iliklenir.

Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk’te olduğu gibi...

Yüzünü dahi görmediğimiz birinin, gölgesini yanı başımızda hissetmemiz bile bir mucize değil mi?

Kaç insanda bu duygu yaşanabilir? “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyor ve hissediyorsanız kâfidir.” Diyerek duygularımıza ışık tutuyor zaten.

DEVRİMLERİ

Tarih;

1 Kasım 1922’yi gösterirken, Saltanatı kaldırdı.

29 Ekim 1923’ü gösterirken, Cumhuriyeti İlan etti.

3 Mart 1924’ü gösterirken,Halifeliği kaldırıldı.

Yıl 1926 ikenMecelleyi kaldırdı.

Tarih;

1 Kasım 1928’ i gösterirken, Halifeliği kaldırdı.

1 Kasım 1928’i gösterirken Yeni Türk harflerinin kabulünü gerçekleştirdi.

1 Nisan 1930’u gösterirken, Kadınlara ve erkeklere eşit haklar verdi.

25 Kasım 1925’i gösterirken, Şapka ve kıyafet yeniliği getirdi.

30 Kasım 1925’i gösterirken, Tekke zâviye ve türbeleri kapattı.

21 Haziran 1934’ü gösterirken, Soyadı Kanunu’nu getirdi.

26 Kasım 1934’ü gösterirken, Lâkap ve unvanları kaldırdı.

1 Nisan 1931’i gösterirken, Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulünü gerçekleştirdi.

4 Ekim 1926’yı gösterirken, Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunlarını çıkararak laik hukuk düzenine geçirdi.

12 Nisan 1931’i gösterirken, Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulmasını gerçekleştirdi.

...

Bu tablo 57 yıllık başarı öyküsünün tablosu değil de ne?

“Atatürk bu ülke için ne yaptı ki?” diyenler... Yukarıda bazılarına yer verdim. Dahası için biraz meraklı ve bilgiye açık iseniz açar okursunuz! Bilmeden sakın ha konuşmayın! Güzel oluyor, ben deniyorum.

Devrimleri, ilke ve inkılapları gibi daha birçok mirası var bize armağan ettiği... En başta kişiliği var. Kendisine “has” kavramını kazandıran özellikleri var. İdealistliği, sabırlı ve disiplinli oluşu, ileri görüşlülüğü, yöneticiliği, eğitimciliği, sanatseverliği, gerçeği arama gücü, açık sözlülüğü...

Yazının en başına yerleştirdiğim fotoğrafta, vatandaşın sorunu dinlerken ki tavrı ile vatan ve millet sevgisi var! O tablo anlatıyor zaten anlatılamayanları.

***

Büyük önderimiz tarihe ismini kazıdı. Ama ona;

Kimileri “ayyaş” dedi...

Kimileri“kefere” dedi...

Kimileri heykellerini yer değiştirme bahanesiyle kaldırdı...

Ama bu onun getirdiği devrimleri değiştiremedi.

Atatürk devrimlerinin önüne geçilemedi.

***

Atamız öldü, Dünya ağladı!

Basın haykırdı...

Gazeteler şöyle yazdı:

İtalyan Gazetesi;

“Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkınız. En büyüğünüz geliyor.”

*

Danimarka basınından "National Tidence"Gazetesi;

"Atatürk, yirminci yüzyılın en büyük mucizesidir."

*

ABD basınından "Chicago Tribune" Gazetesi;

"Dünya sahnesinden tarihin en dikkat çekici adamlarından biri geçti."

*

İngiliz basınından "Daily Telgraph" Gazetesi;

"Kadınlar başka hiçbir ülkede bu kadar hızla ilerlememişlerdir. Bir ulusun bu derece değişmesi, tarihte, gerçekten eşi olmayan bir olaydır."

*

Fransız basınından "La Libre Belgique" Gazetesi;

"Türkiye’nin uluslararası ünü, prestij ve otoritesi durmaksızın yükselmiştir. Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk’tür."

*

Macar basınından "Rendelet" Gazetesi;

"Yüzyılımızda, 'olmayacak hiçbir şey yoktur' şeklindeki tarihi gerçeği ispatlayan ilk adam olmuştur."

*

Portekiz basınından "Arriba" Gazetesi;

"Atatürk, başı dumanlı doruklarda yüce bir dağ tepesidir. Siz ona yaklaştıkça o yükselir ve aranızdaki mesafe sonsuza değin aynı kalır. Devirlerinde büyük gözüken, zamanla küçülen benzerlerinden farkı budur ve böyle kalacaktır."

***

Dünya’da böylesine sahip çıkılan ve takdir edilen bir lidere kendi ülkesi mi sahip çıkamıyor? Elin ülkesi el üstünde tuttu da, nedense bir tek Türkiye’de ona; “ayyaş, rüşvetçi...” diyenler oldu ve olmaya devam ediyor.

***

Şekilcilik...

24 Ekim, 23 Nisan, 19 Mayıs, 10 Kasım... Asılan bayraklar, asılan Atatürk portleri...

“Astı olsun” diye, “andı olsun” diye, “unutmadı olsun” diye yaptığınız gösterişi... ne zaman bırakacaksınız şu şekilciliği?

Atatürk devrimlerinden bir haber olanlar!

Devrimlerini anlayıp, idealini kavrarsanız o zaman asılan bayrakların bir anlamı olacak. Ve sözde Atatürkçü olup, bu eylemleri yapıp, içten içe çekemeyip, dışarıya lavanta bahçeleri gibi güzel kokular saçan beyinler! Lavantalarda kurur...

Kendiniz için değil, bağlı bulunduğunuz ulus için elbirliği ile çalışınız. Çalışmaların en yükseği budur.” Der Mustafa Kemal Atatürk.

Bu sözü ne zaman okusam kendi bacağından asılan koyunlar yapışıyor zihnime.

Herkes yerini biliyor neticede.

***

Siz 29 Ekim’i yas, 10 Kasım’ı bayram ilan etmeyi arzulasanız da o arzu kursakta kalır.

Masanın başköşesinde sadece o oturuyor. Masalar değişiyor, oturanlar değişiyor... Ama o kımıldamıyor. Fikirleri, yenilikleri serpilmiş toz bulutu gibi dünyadaki bütün masalara. Yapışmışlar ince ince... Kimileri silmeye çalışsa da pas tutmuş çıkmıyor işte, zorlamayın.

Bu günün amacı; ölüm yıl dönümü diye Atatürk’ü anmak değil, böyle bir lidere sahip olmanın gururu ile onun fikir ve düşüncelerini anlayıp, her gün yeniden yaşamaktır.

10 Kasım’da yas tutmuyorum.Benim fıtratımda 10 Kasım yas günü değildir. Atatürk’e giden her anlam, bayramdır. Onun adının geçtiği her tarih mucizedir.

Yas ölenler için tutulur, Atatürk ÖLMEDİ!

Varlığına şükrediyorum.

Ölümünü değil, doğumunu kutluyorum.

İyi ki doğdun atam.

İyi yazdın.

İyi ki savaştın.

İyi ki düşündün.

İyi ki var oldun.

Konu sen olunca gövdemi kaplayan gurur dilime vuruyor.

Devleştiğimi hissediyorum olduğum yerde.

Sen ki ruhuma dokunan nadir insanlardansın.

Hasretini bile değişmem, çoğunun varlığıyla.

İkinci bir sen yok kalp kefemde.

Her fikrin bir zincir; zincirin bir halkası bile gevşemeyecek!

Dünyanın tepesinde duran bir ışık gibisin.

Aydınlatıyorsun durmadan.

Ceplerimden devrimlerin taşıyor.

Yere düşmesinler diye didinip duruyorum. Zedelenmesinler yeter.

Basitleşen bu dünyada sen; “zor” olarak görülen en güzel detaysın.

İyi ki ölmedin ATA’M.

ÖLMEYECEKSİN!

İstanbul Times / Handa Balcan