ÜLKENİN KÖRDÜĞÜMÜ

Zamansız ölümler kötü. Sivil, asker demeden dağdaki terörist yâda gerilla deyin sıfat ad fark etmez ayrımsız tüm ölüm haberleri karşısında inanılmaz bir çaresizlik ve üzüntüye gark oluyorum. Barışı sağlamaya muktedir olanları, çözüm anahtarını ellerinde tutanları, kamu adına yetkili olanları, sadece vicdan ve izana davet ediyorum. Aklımın yettiği kadar fikirlerimi siz okurlarımla paylaşmaya çalışıyorum, başka da bir şey gelmiyor elimden.

Basit ve düz bir mantık yürüttüğümüz zaman gerçek ile yalanı doğru ile yanlışı çok rahat ayırt edebiliriz.
Daha seçim öncesi her şey normal iken çatışmasız ortamda bir müzakere ile mutlak bir sulhla sorunun çözüleceğine dair toplumun yüksek beklentisi vardı. Seçimden hemen sonra bu süreç neden ve kimler tarafından baltalandı? Ülkeyi yöneten kamu adına hareket edenler ve PKK yetkilileri bilsin ki en kötü barış anlaşması şu gün devam eden şiddetin, ölümlerin bin katından daha evla ve iyidir.
 Ancak Cumhurbaşkanı ve Başbakan Kürt ve Türk toplumunun tamamının sorumluluğunu taşıyan makam ve mevkidekilerin intikam ve Bizans oyunlarına tenezzül etmeleri doğru değildir. Kürtçe bir halk deyimi olan ”Nevne Ruvi ” (Tilki olmayın), uyanıklık yapmayın anlamında tüm ilişkilerde dürüst olun, kimseyi kandırmayın, herkesin ortalama bir zekâ ve beyin kapasitesi var anlamında bir deyimdir.    
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şahsında Adalet ve Kalkınma Partisi 3 Kasım 2002 yıllından beri yapılan tüm seçimlerde Kürtlerden ciddi bir destek aldığı aşikârdır. Bugün AKP iktidarının tüm makam ve mevkilerinde tüm ezilmiş, baskılanmış, dışlanmış Kürtlerin ciddi payı ve önemli bir emeği söz konusudur.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için de durum aynı. Keza Sn. Gül’ün de son cumhurbaşkanı referandumunda ekseriyet Kürt seçmenlerinin desteğini aldığı bilinen bir gerçektir.
Peki, mağduriyeti iliğine kadar yaşayan Kürt halkının sorununa Ak Parti İktidarının hiçbir siyasi çözüm iradesi ortaya koymaması, bu denli kronikleşmiş “Kürt sorununa” bigâne kalması halen askeri- polisiye tedbirlerine havale etmesi vicdani mi? İnsani mi, ahlaki midir? Acaba Murat Karayılan’ın Taraf gazetesine gönderdiği mektupta belirttiği gibi sadece iktidarlarını pekiştirmek uğruna bir oyalama taktiği mi, şimdiye kadar Kürt halkı kandırıldı mı ?
 Değerli yazar Ahmet Altan; “Türkiye’de vatanseverlik çok kazançlı bir iştir. Birileri çıkıp “vatanımız için yaptık” demeye başladı mı bilin ki bir yerlerde epeyce para kazanılıyordur.“Vatanseverlere” en çok para kazandıran iki iş ise Kürtleri öldürmek ve dindarları ezmektir.”
Eskiden mağdur olan Ak Parti şimdilerde “ vatan için çalışıyor” sınıf atladı Ak Parti beyaz Türkler iktidarı oldu. İktidar nimetleri mevki, makam, şan, şöhret para ile tanıştılar şimdilik tuzları kurudur.
Ancak Kürtlerin sırtında halen boza pişirilmeye devam ediliyor. Hem dindar hem de Kürt olmaları potansiyel suçlu olmalarına yetiyor. Sistemin maalesef dezenformasyonu sayesinde bu durum on yıllardır devam etmektedir. Çünkü Başbakan’ın Kürtler hakkında halen bölücülük yaftası ile MGK eylem planlarına imza koyduğu ortadadır. Ak Parti İktidar döneminde çıkan TMK ( Terörle mücadele kanunu) tam bir hukuk garabetidir. Militarist düşünce Kürtler konusunda her yere hâkim. “Sadece seçim yapmakla demokrasi olmaz.” Bu ülkede sırf Kürtlerin memnu hakları verilmesin diye demokrasi insan hakları askıya alınıyor, öteleniyor. Demokrasi kültürü bir bütünlük arz eder birinde ödün verdin mi gerisi gelir sonu çıkmaz bir yol olur! 
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) kurulduğunda sahiden de “mağdur edilmiş” bir politik hareketin temsilcisiydi. Katıldığı ve kazandığı ilk seçimler için de (3 Kasım 2002) bu tespit geçerliliğini koruyordu.
AKP’nin hapisten çıkmış lideri Tayyip Erdoğan Başbakan koltuğuna oturduğunda bile tedirginliğini giderememişti:
-İktidar olduk ama muktedir olamadık diyordu.
O yıllarda “öteki mağdurları” da fark edebiliyordu

-Kürt meselesi benim meselemdir!
AKP üst üste üçüncü kez seçim kazanıp iktidara gelince“mağdur olmak” kavramı ile bütün bağlarını koparttı. Artık iktidar artı muktedir olmuştu. Önünde uzanan bulvar, şikâyetçi olduğu eski devletin “şanlı” yoluydu:
-Mağdur etmek!

Eski devlet yapısı Kürtleri öldürerek bitirmeyi seçmişti. Kürt kalmayınca Kürt sorunu da ortadan kalkacaktı. Yeni devlet ise Kürtleri hapishanelere tıkarak Kürt Sorunu’nu bitirmeyi kafasına koymuş görünüyor.
KCK tutuklamaları 5.000’e doğru tırmanıyor.

Bu kadar da değil… Milletvekilleri Leyla Zana, Nursel Aydoğan ve Aysel Tuğluk’un 12 Haziran Seçimleri öncesi yaptıkları konuşmalar yüzünden toplam 150 yıl hapis istemli davalar açıldı.
Bu isimler için hazırlanan iddianameler kabul edildi, önümüzdeki günlerde Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşmalara başlanacak. “
Cumhurbaşkanı ve Başbakandan toplumun samimiyet ile beklentisi en önemli ve öncelikli olan Kürt sorununa acil barışçıl kalıcı çözüm üretmektir. Türkiye’de hem Kürtler hem Türkler bakımından halkın ezici çoğunluğunun barışçı bir çözümden yana talebi olduğu kesindir. Barış için PKK ile diyalog ve görüşmelere devam edilmelidir.   Yıllardır çözülemeyen bu kördüğümü artık birileri çözsünler ve sorunlar bir an önce giderilsin.

Maksut Konyar / İstanbul Times