İnsani Yardım Vakfı İHH‘dan bir ekiple, yardımlar ve ziyaretler için Afrika’ya giden, CHP İstanbul Milletvekili Faik Tunay,

Ziyaretin ardından ilk ayrıntılı açıklamayı,Tayfun Canlı’ya yaptı.

CHP’nin en genç milletvekili, çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

İşte o söyleyişi…

Faik Bey, Ruanda ziyaretiniz sonrasında da sosyal medyada yine bazı çevreler tarafından eleştirildiniz, Bu geziniz çok büyük gündem yarattı. Neler söylemek istersiniz?

Eleştiren çevrelerin bakış açısı ve yaklaşımları belli. Bazen bu insanlar başka gezegende mi yaşıyorlar diye düşünmeden edemiyorum. Adnan Menderes’in mezarını ziyaret ederim eleştirirler, İstanbul’un fethi ile ilgili kanun teklifi verdim eleştirdiler, ordumuzu severiz ama kışlada, TSK artık darbecilerden ayıklansın yazık derim eleştirirler… Bu örnekler çoğalıp gidiyor. Milletin %80-%90’nın onayladığı şeylere bir  kesim karşı çıkıyor ve kabul edemiyor, buradan ne kadar yanlış bir yaklaşım içerisinde olduklarını anlayın. Keşke fırsatları olsa da Afrika’ya gitseler orada ki acı, gözyaşı ve sefaleti görseler ondan sonra oralara giden karşılık beklemeden yardım yapan, kurum ve kuruluşlardan özür dileseler…

Ruanda da ki Türk okullarını ziyaret ettiniz ve bunu twitter’dan paylaştınız, Buna da tepkiler oldu? Orada neler gördünüz, paylaşır mısınız?

Ruanda da iki tane Türk okulumuz var, biri Süleyman Efendi cemaatine ait. Diğeri de Hoca efendiye bağlı,( hizmete) bağlı okulumuz. Her iki okulumuzda örnek okullar ve iyi eğitim veren okullar arasında… Orada resmi görevliler ile yaptığım görüşmelerin hepsinde, bana Türk okullarının başarılarından bahsettiler. Ben yurt dışına gittiğimde nerede olursa olsun. Türk okullarını ziyaret ediyorum, buralar bizim gurur kaynağımız. Hayatları boyunca dar vizyonla hareket eden, meselelere at gözlükleriyle bakan, hep korku ve paranoya ile hareket eden insanların, bu hizmetleri anlaması beklenemez. Düşünün Dünya’nın her yerinde, 180 ülkesinde Türk okulları olacak, oradaki çocuklar Türkçe öğrenecek ve eğitimleri sonucunda, biz Türk okulundan mezun olduk diyecekler ve biz bunu görmeyeceğiz ve bunlara kayıtsız kalacağız! İşin ilginç olanı, bu eleştirileri yapan insanların tutarsızlığı. Bakın bunlar kendisini gerçek CHP’li olarak tanımlar. Bizim gibi insanları hep öteki olarak görürler. Ülkeyi ve  partiyi kendilerinin olarak  görürler. Kendileri haricinde herkesi, kendileri gibi düşünmeyen herkesi garipserler ve o okullara gidenleri, okulları övenleri neredeyse hain gibi görürler. Şimdi onlara sormak lazım? CHP‘ne tarihinde en yüksek oyu aldıran ve ilk defa geniş halk kitlelerine partiyi açan kim? Rahmetli Bülent Ecevit, peki rahmetli Türk okullarını defalarca övmedi mi? Bu okulları defalarca ziyaret etmedi mi? Hadi bakalım… Bunu nasıl açıklayacaksınız? Hem her sene özlem ve şükranla Bülent Bey’i anacaksınız… 1970’li yıllardaki başarıları sürekli konuşacaksınız… Sonra size o başarıları yaşatan liderin söylediklerini, yaptıklarını görmezden geleceksiniz! Bugün bile Türk okullarını ziyaret eden CHP Milletvekilleri ve yöneticileri var. Geçenlerde bir gezisinde, Sayın Baykal’da bir okulu ziyaret etti. Beni, eleştiren insanlardan pek ses duyulmadı. İşte benim dikkat çektiğim bu tutarsız yaklaşımlar. Yurt dışında, kim Türkiye için, İslamiyet için çalışırsa, hiçbir ayrım yapmadan gider ziyaret ederim. Nitekim Ruanda’da, iki farklı cemaatimize ait okulları da ziyaret ettim. Birine giderken, diğerine gitmemezlik yapmadım.

Bu vesileyle, oralarda çalışan,emek veren  isimsiz kahraman hocalarımız ve gönüllülerimizi bir kez daha kutluyorum.

Genel olarak Afrika gözlemleriniz nedir? Afrika dönüşü bazı açıklamalarınız da aynı çevreler tarafından eleştirildi… Ne söylemek istersiniz?

Kara kıta Afrika dermek; gözyaşı, acı, adaletsizlik demek. Afrikalılar şunu söyler hep: Batılılar buraya geldiği zaman bize, gözünüzü kapatın dediler, kapamadan önce bizim elimizde topraklar, madenler vardı. Onların elinde İncil vardı. Kapadık sonra açtık, bir baktık ki bizim elimizde İncil var, onların elinde ise topraklarımız ve madenlerimiz var. Orada yaşananları, bundan daha kısa ve öz hiçbir şey anlatamaz. Ziyaret ettiğimiz köyde, çocukların oynayacak bir topu bile yoktu. Kağıttan top yapmışlar ve çıplak ayakla bunun etrafında koşturuyorlardı. Onları görünce yaşadığımız ülkeye, sahip olduğumuz imkanlara binlerce kez şükrettim. Afrika’nın genelinde tablo aynı, insanlar fakir, insanlar çaresiz. Gerek İHH, gerek Kimse Yok Mu ve diğer kuruluşlarımız oralarda çok aktif ve başarılı çalışmalar yapıyorlar… Bize düşen onları tebrik etmek ve onlara destek olmak. Biz ülke olarak sınırlarımız dışını maalesef biraz boşlamışız, ilgi göstermemişiz… Şimdi, oralarda daha aktifiz, ticaretimiz artıyor, kültürel faaliyetlerimiz artıyor… Bütün bunlar sevindirici gelişmeler. Bakın doğruya doğru, yanlışa yanlış demeyi bilmek lazım! Aksi takdirde objektif olamazsınız ve inandırıcı olmazsınız. 2002 yılında Afrika’ya ihracatı sadece 87 milyar dolar olan, Türkiye’nin geçen sene ulaştığı rakam 300 milyar doların üzerinde… 10 sene önce, Türkiye ile Afrika arasında senede 200 bin yolcu taşıyan Türk Hava Yolları, geçen sene 1 milyon 300 bin rakamına ulaşırken, 24 farklı hedefe uçmaya başladı. Şimdi bunlar gerçek mi? Gerçek.  Bunu yapan, benim siyasi rakibimde olsa bunu tebrik etmem gerekmez mi? Bu gerçekleri nasıl inkar edebilirim? Bunları söyleyince birileri hemen kızıyor, nasıl olur diyor? Olur, doğrusu da bu, siz her şeye muhalefet ettiğiniz için, beyaza bile, siyah dediğiniz için, var olan gerçekleri de görmediğiniz için, başarı gelmiyor,iktidar olunamıyor.

Biraz da iç siyasete dönelim istiyorum… Son yaptığınız, akil adamlar çıkışı da kamuoyunda geniş yer aldı. Ne söylemek istersiniz?

Tayfun bey, ben ne söyledim bu konuyla ilgili, isterseniz hatırlayalım. Türkiye, 30 yıldır büyük bir sorunla baş ediyor. Ayrı dillerde toprak diyen insanlar, aynı toprağın altında yatıyor, bakın burası çok önemli lütfen altını çizin.

Türkiye, bu sorunu bir an önce çözmeli. Akil adamlar listesinde sevdikleriniz olur, sevmedikleriniz olur. Ama bu listeye bir şans vermeliyiz. Bu bayrak altında bulunan bütün herkes eşittir. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Boşnak… Bu ülkede yaşayan, herkese eşit haklar veren bir anayasa yapmalıyız… Hiç kimse kendisini öteki hissetmemeli!

Ancak bu süreci işletirken, 30 yıldır ortaya çıkan hassasiyetleri de göz ardı etmememiz gerekir, milli birlik ve beraberliğimiz bozulmamalı, sınırlarımız değişmemeli… Bu sorunun çözülmesi için, ben elimden geleni yaparım. Bu sürece, hep beraber destek olmalıyız. Zaman, kimin haklı olduğunu gösterecektir. Yeter ki bir 30 yıl daha kaybetmeyelim. Süreci yürütürken, geçmişimizdeki yanlışlar ile toplum olarak, millet olarak,devlet olarak yüzleşelim. Elbette, daha fazla demokrasi diyelim,daha fazla özgürlük diyelim.  Kürt’ün kendisini Türk ile tamamen eşit hissettiği bir anayasa yapalım. Ama, bir tarafın gönlünü alırken, Türklüğü suçlu gösterip, Türkleri rencide ederseniz, neredeyse insanları Türküm demekten utanır hale getirirseniz, bunu da kabul edemeyiz.Burada önemli olan, objektif olabilmek,adil olabilmek ,bir tarafın diğer tarafa üstünlüğünü kabul etmemek,eşit davranmak.

Süreç, hassas bir süreç, özellikle aydınlara, yazarlara, kamuoyu önünde bulunan kişilere, büyük sorumluluklar düşüyor. Ziya Gökalp’in meşhur sözünü herkesin hatırlaması gerekiyor: Hangi Türk, Kürdü sevmiyorsa Türk değildir! Hangi Kürt, Türkü sevmiyorsa Kürt değildir.

Çözüme karşı çıkanlara sorun peki, kardeşim senin önerin nedir? Nasıl bitireceksin, bu sorunu? Cevap: biz binlerce yıldır kardeşiz, akan kan durmalı, biz barış istiyoruz. Tayfun bey, bu cümleleri otuz senedir duyuyoruz. Herkesin temennileri bunlar ama, hayat temenniler ile geçmiyor maalesef, risk almak lazım, kararlı olmak lazım. Milletimiz artık her şeyin farkında. Bu sürece karşı çıkanlar, çözümü savunan insanları, haksız yere çözülmeyi savunan insanlar gibi gösteren, kafatasçı yaklaşımlara sahip olanlara diyorum ki sizin çözümünüz nedir? Yönteminiz nedir? Modeliniz nedir? Siz paylaşın, o zaman bizde bunu tartışalım, konuşalım hep beraber doğru neyse onu bulalım.

Akil adamlar ile ilgili bir soru soruldu, konuşma yaptığım üniversitede, bunlar benim üniversitede ki konuşmam sırasında söylediklerim, ülkesini ve milletini seven, aklıselim herkesin yapacağı açıklama budur. Benim bu açıklamayı yapmam, AKP’ye tam destek verdiğim anlamına gelmez ki, ben sürecin başından beri şunu vurguluyorum: Ben bu konuda siyaset yapmam, oy hesabı yapmam! Bunu çıktığım her TV programında söylemişim ve söylemeye devam ediyorum. Bu partiler üstü bir mesele, artık herkes ufak hesapları bıraksın ve çözüme odaklansın diyorum. 30 yıldır onlarca iktidar gelmiş gitmiş, bütün askeri çözümler denenmiş, milyarlarca dolar para harcanmış, bu sorun ortadan kalkmamış, bırakalım da bu da denensin. Tayfun Bey, ülkemizde en kolay istismar edilecek konulardan biri, vatan sevgisi ve bayrak sevgisidir. Bir şey söylersiniz, hemen birileri sizin vatan sevginizi sorgular. Bu ülkede, Nazım şiiri okuyanlar, komünizmi getirir diye tehlikeli olarak görüldüler, başını inancı gereği örten analarımız, bacılarımız irtica getirir diye tehlike olarak görüldüler, köyüne Kürtçe isim vermek isteyen, çocuğuna Kürtçe isim vermek isteyen insanlar ülkeyi böler diye tehlike olarak görüldüler… Toplumda bunlar birer refleks oldu. Böyle bir ortamda cesaretli olmak, farklı olmak kolay değil! Hemen hedef tahtasına sizi oturtmak istiyor birileri… Sorsanız herkes akan kan dursun diyor, analar ağlamasın diyor, ama kimse taşın altına elini koymak istemiyor… Ateşi başkaları tutsun, sonra duruma göre ben bakarım diyor… Böyle olunca da sorun çözülmüyor!

Geçen hafta içerisinde  Silivri’de duruşma vardı dava ile ilgili kamuoyunda ciddi tartışmalar var ,bu konu hakkında  ne demek istersiniz?

Ben bu süreçler ile ilgili olarak da, tavrımı en başından beri net bir şekilde, ortaya koydum. Ordumuzu severiz, ama kışlada severiz. Benim yaklaşımım budur. Bu süreç ile birlikte şanlı ordumuzun itibarının düşürülmesine çalışılması da kabul edilemez. Yapılması gereken, darbecilerin ordudan tamamen ayıklanması ve bu anlayışın son bulması.Demek istediğim şudur ki, herkes kendi işini yapacak, askerin görevi Allah korusun, ülkemizi savaş anında, sıkıntı anında korumak ve kollamak siyasete karışmak değil! Bu ülkede, herkes darbelerden maddi ve manevi olarak çok çekti. Belki de yukarıda bahsettiğim, korku ve paranoyaların temel nedeni bu darbeler. Şimdi siz, darbeler en çok solun üzerinden tank gibi geçti, bizi bitirdi diyeceksiniz… Sonra da darbecileri aklamaya çalışacaksınız… Bu nasıl açıklanır? Sorulması gereken soru şu ? Kim darbeyi istedi, öyle ya da böyle teşebbüs etti, kim ise suçsuz yere tutuluyor? İşte bunun cevabını verecek olan YARGI, bekleyelim bakalım görelim. Dünya var olduğundan beri hukuk sistemi içerisinde, kurunun yanında yaşta yanıyor… Keşke yanmasa, keşke haksızlıklar, adaletsizlikler olmasa, ama bu milyonlarca yıldır böyle… Daha geçen gün gazetede okudum. ABD’de cinayetten suçlanan birisi, 23 yıl hapis yatmış ve yirmi üç yıl sonra, bir itirafla suçsuz olduğu anlaşılmış. Bu nedir? Bu tek kelimeyle haksızlık ve yanlışlık. Şimdi, Ergenekon ve Balyoz davalarında da haksızlıklar, yanlışlıklar yok mu? Vardır, ama bunlar birilerinin, darbeye teşebbüs ettiğini gölgelemez, saklamaz siz bunlara bakıp herkes suçsuzdur, bu davalar adil değildir derseniz, inandırıcı olmazsınız… Peki, ne yapacağız? Hepimiz, yargı sürecini bekleyeceğiz, saygılı olacağız. Şimdi birileri yargıya nasıl güvenelim diyor, yargıyı öyle hale getirdik ki (hep beraber,toplum olarak) karar lehimize olduğu zaman, Türkiye bir hukuk devleti, adalet yerini buldu. Ama, karar aleyhimizde olunca, yargılama adil değil, haksızlık var. Nasıl çıkacağız işin içinden? Ben bu sorunun cevabını bulamıyorum… Bulan varsa ve beni de ikna ederse inanın çok mutlu olacağım.

Toplum olarak, her konuda olduğu gibi bu konuda da ya siyah, ya da beyaz olma gayreti içerisindeyiz… Yani bu davalarda ki herkes ya suçlu, ya da hepsi suçsuz, haksız yere oradalar.  Her iki yaklaşımda doğru değil ve bizi sağlıklı sonuca götürmez! Burada, suçlu olanlar olduğu gibi, haksızlığa da uğrayanlar vardır, bunu anlamanın tek yolu, yargı sürecini beklemektir. Yargı süreci devam ederken bizlerin en önemli vazifesi seçimle gelenin seçimle gitmesi gerektiği anlayışını bütün topluma hakim kılmak, bu kültürü, bu anlayışı oturtmak yoksa bu olmadığı zaman birileri siyaset kurumu, siyasiler meşruiyetini yitirmiştir deyip kendilerinde müdahale hakkı buluyorlar.

Yerel seçimlere az bir zaman kaldı , bu konuda neler söylemek istersiniz?CHP’nin İstanbul adayı kim olmalı?

Önemli bir seçim, özellikle muhalefet partileri açısından iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Diye düşünüyorum… Karşında, 2002 yılından beri girdiği her seçimi kazanan bir parti var, oy desteği var, medya desteği var, para gücü var ve yeni seçimler geliyor… İktidar partisini yenilgiye uğratmanın tek yolu, çok çalışmak ve doğru adaylar belirlemek. Partide bazıları, yine anlamsız, sonuç getirmeyecek tartışmalar içerisinde… CHP bu seçimlerde, kendisine seçim kazandıracak adaylar ile yola çıkmalı… Toplum tarafından, kabul gören adaylar ile yola çıkmalı. Türkiye’nin her zaman %30′u, maksimum %35’i kendisini solda tanımlar. Geri kalan sağ seçmendir… Şimdi ortada bu gerçek olacak. Siz, hala parti daha da sola kaymalı diyeceksiniz… Bunun Türkçesi beyhude çabadırO zaman, sizde oyunu kurallarına göre, oynamak zorundasınız… Benim her zaman söylediğim bu, vurguladığım bu, ortada seçim sonuçları varken, milletin tercihleri varken, bunları görmemek ve hala yanlışlarda ısrar etmek nasıl açıklanır? İnanın bilmiyorum! İstanbul’u alan, genelde de iktidar olur, bu kadar basit… Birilerinin istediği değil! Halkın istediği aday yapılmalı… İstanbul için, masraftan kaçınmadan, ciddi anketler yapılmalı, ve bu anketler 39 ilçede yapılmalı. Tek soru sorulmalı:

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak, kimi görmek istiyorsunuz? Seçeneklerde yazılmamalı!

Vatandaş cevaplasın. Kim çıkıyorsa, o aday olsun. Siyaset aslında zor değildir!  Onu, zorlaştıran insanlardır. Sorun millete, bakın milletin değerlerine, gidin millete, sonuç alırsınız. Bu yapılmadığı takdirde sonuç alınmıyor maalesef.

Türkiye’nin %30′u, maksimum %35’i kendisini solda tanımlar dediniz. Ama, rahmetli Ecevit 1973-1977 ve daha sonra, DSP ile 1999 yılında oy patlaması yapmıştı. Bunu nasıl açıklayacaksınız?

İşte düşünülmesi gereken cevap bu belki de, bu cevap, CHP’ni iktidar yapacak cevaptır. Rahmetli Ecevit, o oy patlamalarını daha çok sol dediği için mi yaptı? Yoksa, herkese kucak açtığı için, milletin değerlerini olduğu gibi kabul ettiği için, inançlara saygılı Laiklik dediği için mi yaptı?  Bu sorunun cevabı çok önemlidir. Elbette ki, Ecevit solda yeni kavramlar üzerinden siyaset yapmıştır. Toprak işleyenin, su kullananın demiştir. Sosyal demokrasi vurgusunu, çok yapmıştır. Ama, bu millet esas inançlarına saygı duyduğu ve onlara müdahale etmediği için, Ecevit’e oy vermiştir. Birde, gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir detay var.

Ecevit 1971 muhtırasına açıkça karşı çıkıyordu ve kurulacak hükümete üye verilmemesini istiyordu. Bu konuda, İnönü’yle bile kötü olmayı göze aldı ve tam demokrat bir duruş sergiledi. Aslında, Ecevit’in yıldızı orada parlamaya başlamıştı. Şimdi, birileri çıkacak  biz 1970’li yıllarda sol dediğimiz için iktidar olduk. Bunun görülmesi lazım diyecek ama, aynı Ecevit’in siyasete, demokrasi dışı müdahalelere karşı duruşunu görmeyecek, kabul etmeyecek bu kabul edilir bir davranış değildir. Siz 1970’li yıllardaki Ecevit efsanesini konuşacaksanız, her yönüyle konuşmak durumundasınız. Aksi takdirde, sağlıklı sonuçlara götürmez bizi. Bugün bakıyorum, Ecevit’i anlatanlar, onu örnek gösterenler neredeyse darbeleri iyi bir şey gibi gösterecekler. Bunu anlamakta zorluk çekiyorum.

Faik bey, sizin yaptığınız açıklamalar ve çıkışlar, AKP’ye geçişin sinyalleri olarak, değerlendiriliyor… Ne söylemek istersiniz? 

Faik Tunay, siyasete nerede başlamış? Anavatan Partisi, yani sağ gelenek. Peki ilk başladığı günden beri ne söylemiş, neyi savunmuş? Değişiklik, zikzak var mı? (Bakın kaynaklara) Çizgide, hiç sapma yok! Dolayısıyla bugün söyledikleri, yaptığı çıkışlar aslında eskinin bir tekrarı, yani eskiden ne söylüyorsa, aynılarını söylüyor… Şimdi siz bu durumda, bu adam AKP’ye göz kırpmak için bu söylemlerde bulunuyor, bu çıkışları yapıyor, nasıl dersiniz? Daha, AKP kurulmamışken bile Faik Tunay bunları söylemiş, bunları savunmuş. Bu yaklaşımda olanlar farklı insanlar gelsin istemiyor. Bunlar, yıllardır partiye emek verdik, kırk yıldır buradayız diyor… İyi, güzel, hoş ama bu parti 60 yıldır, iktidar olamıyor! Nasıl açıklayacağız bu durumu? Demek ki iktidar olunmamasında, en büyük suç sizde! Seçimlerde hep yenilgi alınmış. Bir Allah’ın kulu da çıkmaz mı? Özeleştiri yapmaz mı? Niye biz kazanamıyoruz diye? Menderes geldi geçti, Demirel geldi geçti, Turgut Özal geldi geçti, şimdi Tayyip Erdoğan var. Peki, biz niye iktidar olamıyoruz? Millet, neden bizi tercih etmiyor? Diye kimse sormaz mı?  Siz bunları konuşursunuz, gerçekleri hatırlatırsınız,iktidar nasıl olunur? Buna kafa yoralım dersiniz, iktidar olmak gibi bir hedefi olmayanlar sizi sevmez. Bu insanlar, benim gibi farklı ama objektif, sadece çalışmayı hedef edinmiş birisini, partiden kaçırmak istiyor. Çünkü biliyorlar ki, benim gibilerin sayısı artarsa, yıllardır savundukları şeylerin aslında doğru olmadığı, kandırmaca dan ibaret olduğu, ortaya çıkacak. Ben bunları söylüyorum, savunuyorum.

Suriye konusu hakkında düşünceleriniz neler?

Dış politikada ilk kural: Devletlerarası ilişkilerde, ebedi dostluklar ve düşmanlıklar olmaz, sadece çıkar ve menfaat ilişkileri vardır. Yani, dün dost olduğunuz bir ülkeyle, bugün düşman olabilirsiniz… Aynı, Suriye ile olduğu gibi, elbette Başbakan’ın, Esad ile yakın dostken, bugün düşman olması sorgulanmalı, eleştirilmeli… Gayet doğal,  ama yukarıda ki tespiti hatırlarsanız, bunun doğal bir şey olabileceğini anlarsınız. Mesele ekonomidir, ekonomik sonuçlardan iktidar sıkıştırılsa, çok daha kolay yıpratılır. Diye düşünüyorum…

Türkiye-Suriye ile dostken,

İhracatı, 1 milyar doların üzerindeydi. Şimdi 300 milyon dolar civarında…

Bir tırımız, Suudi Arabistan’a 1700 dolara giderken, şimdi sınır kapalı olduğu ve Mısır üzerinden gittiği için, 4000 dolara gidiyor… Sınır illerde taşımacılık durmuş durumda….

Gaziantep’e her gün, binlerce turist gelirken alışveriş yaparken, bugün yaprak kıpırdamıyor…

Bu örnekler, çoğaltılabilir ama birileri bunları konuşmuyor…  Esad’ı antiemperyelist olarak, gösteriyor… Bağımsızlık savaşçısı yapacaklar neredeyse! 1963 yılından beri Suriye’de, Baas rejimi var. 1970 ‘li yıllardan beri de, Esad ailesi iktidarda, o zamanlar baba Esad ile oğul Esad neydi ki? Şimdi ne oldu? O zaman ABD ile arası çok iyiydi, iş birlikteliği yapıyorlardı. Neden? O zaman ses çıkmıyordu da şimdi, Esad antiemperyalist oldu? Bunlara kimse inanmaz. Esad ailesi, en başından beri demokrasiye, insan haklarına saygısı olmayan bir ailedir. Babası da, kendisi de tam bir diktatördür. Şimdi, neredeyse özgürlük savaşçısı gibi, gösterilmesini anlayamıyorum. Türkiye’de bir kesim, bunu böyle lanse ediyor… Bunlar 1980’li yıllarda, Beka vadisinde, Apo ile güle oynaya resimler çektirip, samimi olanlardır. Bunlar, Bosna’da Müslümanlar, tarihin en büyük soykırımı ile katledilirken, savaş varken, Yugoslavya’nın solunun temsilcisi diye, Milosevic’i yayınlarında  destekleyenlerdir… Şimdi çıkmışlar, millete vatanseverlik, bağımsızlık, demokrasi, antiemperyalizm dersi vermeye kalkıyorlar. Toplumda karşılıkları nedir?  %1 bile değil! Ama ne yazık ki bunlar, zaman zaman, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, büyük lider, Atatürk’ün partisi CHP’ni yönlendirmeye çalışıyorlar… Süreçleri baltalıyorlar ve manipüle ediyorlar. Millet ne olduklarını biliyor, idrak ediyor da, bizim partide bazıları maalesef bunları göremiyor. Belki de, görmek istemiyor! Tirajı bile belli olan, gazeteleri ile CHP’ni yönlendirmeye çalışıyorlar!

Sonuç olarak, Suriye’de Esad gitmeli ve Suriye halkı kendi özgür iradesi ile seçim yapmalı ve sandıkta istediğini görev başına getirmelidir.

CHP’de Ulusalcı-Yenilikçi tartışması hakkında ne söylemek istersiniz?

Siyasete ilk girdiğim günden bu yana, hiç kimse ile polemik içerisinde olmadım. Bana, en ağır hakaretleri edenlere bile cevap vermedim. Benim işim, mücadelem başkası ile olmadı. Hep kendim ile oldu. Her zaman, kendimi daha da nasıl geliştiririm diye, onun üzerine çalıştım.

Ama, şuan partide yaşanan bu süreç ile ilgili bazı şeyler söylemek istiyorum. Ben, bir takım kavramlar üzerinden konuşulmasını da doğru bulmuyorum. Benim için net bir ayrım var:

CHP’ni geniş halk kitlelerine açmak isteyen, herkesin elini sıkmak isteyen, her kapıyı çalmak isteyen, kimsenin inancına ve yaşantısına asla müdahale etmek istemeyen, bu Cumhuriyet herkesin, hepimizin, İstanbul’da Boğaz’da oturanında, Anadolu’da alt katı ahır olan evin, üst katında  oturan, yaşayan vatandaşımızın da diyenler. Ve bunun karşısında ise, Cumhuriyeti sadece kendisinin sanan, Anadolu insanını içine sindiremeyen, onlara tepeden bakan, Atatürk’ü istismar etmekten başka bir şey bilmeyen, yıllarca milletin ekonomisi ile, sosyal yaşantısı ile ilgileri olmayıp, sadece ve sadece Laiklik diye diye, millete zorla bazı şeyleri kabul ettirmeye çalışanlar, milletle beraber değil, millete rağmen bir şeyler yapmaya çalışanlar  ve bugün bile maalesef bu politikalarını ısrarla sürdürenler, işte asıl mücadele budur .

Buradan, CHP’nin örgütüne de bir şeyler söylemek istiyorum. Sizler yeri ve zamanı geldi cebinizdeki son kuruşu partiye verdiniz. Sizler bedeller ödediniz, sizler 60 yıldır iktidar olamamanın sonucu olarak iktidar ne demek onu bile unuttunuz, ya da sizlere  unutturuldu! Birileri, partiyi hep dar alanlara hapsetti. Korku ve paranoya empoze etti. Laiklik istismarından başka bir şey yapmadı. Sizlere, tepeden sadece bazı şeyleri empoze ettiler ve sistemi bu şekilde kurdular. Sizler geleceğinize sahip çıkın. Değişim ve dönüşüme tam destek verin, geçmişte yapılan hatalar ile yüzleşin, artık parti içi, kimseye fayda sağlamayan, anlamsız kısır çekişmelerden uzak durun. Bütün gücünüzü, iktidar olmak için kullanın. Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu’na ve yönetime güvenin.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin, cefakar örgütü, artık iktidar olmayı çoktan, sonuna kadar hak ediyor…

İktidar olmamız içinde, herkesin elini taşın altına koyarak, daha fazla çalışması gerekmektedir. Çalışmadan başarılı olunması imkansız…

Bütün bu sorularınızdan sonra, aklıma gelen güzel bir sözü, Önce Halk okuyucuları ile paylaşmak isterim. Kötümser, bir tünelin içindeki karanlığı görür. İyimser, tünelin sonundaki ışığı görür veya hayal eder ama realist, hem tünelin içindeki karanlığı görür, hem de sonundaki ışığı hayal eder ve ona göre yol alır. Toplum olarak, biraz daha fazla realist olmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Bu keyifli söyleşi ve her zaman ki dobralığınıza teşekkür ediyoruz…

Ben, bana bu fırsatı verdiğiniz için, başta size ve sonra Önce Halk ailesine teşekkür ediyorum ve başarılarınızın devamını diliyorum.

Editör: TE Bilisim