Geçmişten bugüne Türkiye iktidarında bulunan ANAP`tan AKP`ye kadar bütün iktidarların, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa`sının “BAŞLANGIÇ” bölümündeki esaslarını açık bir şekilde ihlal ettiğini göstermek için başlıyorum.

Şöyle ki; Turgut ÖZAL ve Mesut YILMAZ liderliğindeki ANAP döneminde “Yerel Yönetimleri Güçlendirme” başlığı altında merkezi yönetimin yetkilerini önemli ölçüde yerel yönetimlere devretme amaçlı politikası ( ki bu politika Güneydoğu Türkiye`yi PKK`ya bırakmak anlamındadır), Tansu ÇİLLER`in başbakan olduğu hükümetin Türkiye`yi Avrupa`nın “GÜMRÜK BİRLİĞİNE” sokması, ECEVİT-BAHÇELİ-YILMAZ koalisyonunun Avrupa Birliği`ne “UYUM YASALARI”, R.TAYYİP ERDOĞAN hükümetlerinin sırasıyla “Kamu Yönetimi Temel Kanunu” çıkarma girişimi (ki bu da Anayasa`yı ortadan kaldırmak demektir), AB`ye “UYUM YASALARI”, “İKİLİ SÖZLEŞMEKLER”, “KÜRT AÇILIMI” ve “SİVİL ANAYASA” adıyla yaptığı Anayasa ve yasa değişiklikleri Türkiye Cumhuriyeti devletinin içinden çıkılmaz bir hale gelmesini sağlayan siyasi iktidar kadrolarının suç ve ihanetinin domino taşlarını örümcek ağı gibi işlemesi ile karşı karşıyayız.

Hıristiyan ABD ile AVRUPA Hükümetleri ile birlikte hareket ederek Müslüman Libya`yı “HAÇLI” Nato`ya yıktıranların, Yahudi İsrail ve Hıristiyan ABD/AVRUPA ile el ele vererek Müslüman Suriye`yi vurduranların ve Müslüman Mısır`a saldırmaları için “HAÇLI” Nato`ya ve ABD` ye yalvaranların “İSLAM REFERANSI” adı altında Müslüman bir yönetim sergilemesi;

“Bir kurdun kuzu postuna bürünmesinden ne farkı vardır?” BOP eş başkanlığı ile de bir emir eri gibi SİYONİST İSRAİL VE ABD` nin kontrolünde olmak hangi MÜSLÜMANLIĞA sığar.

ANAP İktidarının yapmaya çalıştığı “Yerel yönetimler reformu” başlıklı politikası bir Avrupa Birliği direktifi olması nedeniyle Anayasa ihlalidir. Bağımsız ve hür bir ülkenin yabancı güçlerin emir ve direktifine girdiğinin kanıtıdır.

“Gümrük Birliğine” girmemizi sağlayan ÇİLLER hükümeti Türk Milletinin milli egemenlik haklarını Avrupa`ya tek taraflı olarak devretmesidir. Bu ağır bir anayasal ihlalidir. Çiller bunu yaparak Türkiye`yi “İTHALAT CENNETİ – MİLLİ ÜRTETİMİ CEHENNEME” çevirmiştir. Avrupa`yı Türkiye ile ticarette ihya ederken; Türkiye`yi milyonlarca zarara uğratmıştır. Daha da önemlisi TÜRKİYE GÜMRÜK BİRLİĞİ`ne girmekle, Avrupa dışındaki bütün dünya ülkeleri ile ekonomik ilişkileri tamamen AVRUPA BİRLİĞİ`nin izin ve ruhsatına bağlanmıştır. Bu yüzden TÜRKİYE ile KCTT CUMHURİYETİ ile dahi özel ve tercihi ticari ilişkiler kuramamakta, Avrupa Birliği engeline gönüllü köle olmayı kabul etmiş oluyoruz.

Türkiye ekonomik bağımsızlığını kaybetmiştir. Bizi yönetenler yüce divanlık suç işlemiş ve asıl görevi Türkiye Cumhuriyeti`nin haklarını savunmak ve geliştirmek yerine teslim etmeyi tercih etmiştir.

Devlet BAHÇELİ ile Mesut YILMAZ ìn Başbakan Yardımcısı oldukları üçlü koalisyon iktidarı “Avrupa direktiflerinin gereğidir diyerek ağır anayasal suçu işlediklerini peşinen itiraf ederek 2001`de Avrupa`ya “UYUM YASALARI” faslından kanunlar çıkarmış”, Anayasa`da büyük değişiklikler yaparak Türk Devletinde çok büyük tahribatlar meydana getirmiştir.

Bu politika Türkiye`nin kendi varlığını savunma ve bütünlüğünü koruma imkan ve kabiliyetini önemli ölçüde kaybetmesine vesile olan iktidarlarımızdır. Bunu yaparak Anayasa`nın “BAŞLANGIÇ” ilkelerinden “Egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu” şeklindeki temel prensibini 3,5,6 ve 7 madde hükümlerini ihlal etmiştir.

2003`ten itibaren de AB ve ABD`nin talepleri doğrultusunda devleti tahrip politikası, hız ve kapsamını genişleterek AKP tarafından devam ettirilmiş ve bugünkü vahim noktalara gelmiştir. Avrupa Birliği direktifi ile “UYUM YASALARI” yürürlüğe konmuş ve kapsamlı bir Anayasa değişikliği ile TÜRK MİLLETİ`nin “YARGI” egemenliğine de el konulmuş, Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi`nin bağımsızlığına son verip iktidarına bağlayarak “HUKUK DEVLETİ” `ni de büyük ölçüde yıkmıştır. Daha sonrasında AKP İktidarında ANNAN PLANI – KÜRT AÇILIMI – TSK`nın “Kozmik” ofislerini hedef alan eylemleri – “OSLO” ve “İMRALI” Müzakereleri, Suriye`yi Türkiye`ye savaş açmaya tahrik eden “SURİYE POLİTİKASI” ile PKK`ların dönüş yollarında dokunulmazlık ve koruma sağlama amaçlı olarak devlet güçlerini yasaklayan yasa dışı direktifleri ağır Anayasa ihlalleri olup ayrıca TCK`ya göre suç oluşturan olaylardır.

Akp İktidarı devlet aleyhine Sendikal faaliyetlerinde bulunmayı Anayasanın teminatı altına almayı halk oylamasına sunarak 7 Mayıs 2010 tarih ve 5982 sayılı yasanın 5. Maddesi ile, Anayasa`nın 51. Maddesinin bir fıkrası nı ilga ederek;

“Anayasa`da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı” tüzüklerle sendika ve üst kuruluşları kurmayı serbest bırakmıştır. Sendikacılığı kullanarak ülkenin varlığına, birliğine ve anayasal yapısına karşı mücadele imkânı getirmiştir. Bu, devlet aleyhine art niyetle yapılmış bir düzenlemedir.

Akp İktidarı, Devlet Yıkma Girişiminden Dolayı Kapatılmış Olan Partilere Mensup Olup Bu Suçları işlemiş milletvekillerinin bu sıfatlarını taşımaya ve ülkenin varlığına ve birliğine saldırmaya devam etmelerine imkân sağlamıştır. Bunu 2010 halk oylaması ile halkın kendi eliyle yaptırmıştır. Daha sonra Anayasa`nın 84. Maddesi son fıkrasını yürürlükten kaldırarak;

“Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olduğu Anayasa Mahkemesi`nin temelli kapatmaya ilişkin kararında belirtilen milletvekilliğinin milletvekilliğini” düşmesini önlemiştir. Bu sayede Türkiye devletine karşı yıkıcı ve bölücü eylem ve saldırı hakkı HALKIN ELİYLE HALK OYLAMASI ile hülle yapmayı başararak suç işlemiştir.

Yani anlayacağınız üzere Avrupa Birliği direktifleri, AB`ye “UYUM” süreci, AMERİKA`nın ve İSRAİL`in BÜYÜK (İSRAİL) ORTADOĞU PROJESİ (BOP) ve bu projede TÜRKİYE BAŞBAKAN`ına verilen “YARDIMCILIK” pozisyonu, Suriye`nin işgalinde Türkiye`ye ve TÜRK Ordusuna biçilen “Sonuncu HAÇLI Seferi “`nde haçlı ordularına “öncülük” etme rolü ve bütün bu gelişmelerde TÜRK “siyaset`çilerin ve son 16 yıl boyunca AKP İKTİDARININ tam teslimiyet politikasını gözden geçirdikten sonra, bu süreçte TÜRKİYE`yi yöneten siyasi kadroların işlediği ağır suçlar ve anayasal ihlallerinin kısa bir envanterini yapalım. Buna “İDDİANAME” de denilebilir.

Anayasa değişiklikleri ile yapılan tahribatın bilançosu:

Sonuç olarak merhum ÖZAL`ın ANAP İktidarı yıllarından, ÇİLLER İktidarında, merhum ECEVİT`in Başbakan, Devlet BAHÇELİ ve Mesut YILMAZ`ın Başbakan Yardımcısı olarak yer aldığı DSP-MHP-ANAP koalisyonunun iktidar yıllarında ve son 16 yıldır sırasıyla Abdullah GÜL ve R. TAYYİP ERDOĞAN`ın Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığında hüküm süren AKP`nin iktidar yılları boyunca Başbakan, başbakan yardımcısı, bakan ve milletvekili olarak siyasi sorumluluk taşıyan kişiler ile bu iktidarların politikalarını ve kanun ve Anayasa değişikliği tasarılarını oylarıyla desteklemiş olan muhalefet partisi genel başkanları, genel merkez organları ve muhalefet partisi milletvekillerinin tamamı, Gümrük Birliği`ne girişimizde, Avrupa Birliği`nin “UYUM YASALARI” ile “ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ”`nin çıkarılmasında, “ANNAN PLANI”, “ERMENİ AÇILIMI”, “KÜRT AÇILIMI” politikalarının uygulanamasın da ve “SİVİL ANAYASA ÇALIŞMALARI” adıyla yürütülen kampanyada oynadıkları rol ve bu politikaları destekleme mahiyetindeki katkıları nedeniyle TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI`nın “BAŞLANGIÇ” ilkelerini, ilk dokuz maddesi hükümlerini, Anayasa`nın 13.,14., 15., 19., 20., 21., 22., 28., 30.,33., 38., 66., 69., 84., 90., 118., 133., 143., 144., 146., 159., ve 174. Maddelerini İHLAL ederek YÜCE DİVAN`ın yargı alanına giren vahamette suç işlemişlerdir. Ayrıca bu ANAYASA ihlalleriyle birlikte TÜRK CEZA KANUNU`nun 301, 302, 304, 305, 306, 307, 309, 318, 320, 326, 328, 329, 330, 334, 335. ve 337. madde hükümlerine göre suç işlemişlerdir. Bu siyasi zevatın er veya geç Anayasa Mahkemesi /Yüce Divan önünde ve Türkiye Cumhuriyeti Ağır Ceza Mahkemeleri önünde hesap vermesi kuvvetle muhtemeldir.

Şimdi de yukarıdaki ANAYASA VE KANUN İHLALLERİNİ SIRASIYLA AÇALIM:

Anayasa`nın “BAŞLANGIÇ” bölümünde özetle,

“Türk vatanı ve milletinin edebi varlığını ve yüce TÜRK Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu anayasa, Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman ATATÜRK`ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda;……. Egemenliğin kayıtsız şartsız TÜRK Milletine ait olduğunu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkaramayacağı;….. Türk Milleti menfaatlerinin, Türk varlığının, devlet ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, ATATÜRK Milliyetçiliği, ilke ve İnkılâpları ve Medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı; fikir, inanç ve kararıyla anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere, TÜRK MİLLETİ tarafından, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine ehliyet, liyakat, emanet ve tevdi olunur” sözleriyle TÜRK DEVLETİNİN temel kurucu değerlerini muhteşem bir anlatımla ifade etmiştir.

Hiç birimiz mahsum değiliz. Ağzımızda ülkemize sahibiz derken kontrolü başkalarına vermekte koşar adımla hizmet edenleri baş tacı nasıl yapıyoruz?

Ağzımızla inançlı dini bütün olduğumuzu ilan ederken 30 – 40 yıldır içimizde dinsizlerin din iman edebiyatı ile dolaşanlarına ne demeli! Gerçekten dinimize bilgi ve yaşam olarak sahip miyiz?

Ağzımızda vatan millet Sakarya edebiyatı yapanlar gerçekte hangi makam ve rantlara meze yapmadılar mı?

Sevgi ve saygılarımla….Emaneti ehline vereceksin, insanlar arasında hüküm verirken adaletle vereceksin. Bireyde vicdan, devlette adalet esas olarak var edeceksin… yoksa gerisi teferruattır NOKTA …. Ata mirası ulus…. Murat akbaş

Kaynakça: TÜRKİYE SİYASET KADROLARININ TÜRKİYE CUMHURİYETİ`NE İHANETİ – MİRAÇ DEMİRTAŞ – TOGAN YAYINCILIK

İstanbul Times / Murat Akbaş