Sanayi devrimi ile birlikte gelişen endüstriyle beraber, çeşitli ürün yelpazesi oluşturularak önü alınamayan bir tüketim sarhoşluğunun temelleri atılmış olundu.

Her canlı yaşamak için tüketim yapmak zorundadır. Yaşamak için gerek duyduğu su, gıda ve havanın yanı sıra barınmaya ve giyinmeye de gereksinim duyar. Lakin ihtiyaçlarından daha fazlasını elde etmek isteyen insan ırkı, tüketim çılgınlığı içinde tükettikçe tüketti ve tüketilen her ürünün arkasında, nice canlı türlerinin yok olmasına sebebiyet verebilecek çöp yığınları bırakıldı.

Tarih sahnesinde insanların sürekli olarak ihtiyaçları ve amaçları değişmekte ve bu değişim karşısında uyum sağlayabilmek açısından tavır ve davranışları da değişmektedir.

Lâkin, sorumsuzca davranışlarımız neticesinde ekosisteme bıraktığımız her türlü sıvı, katı ve gaz atık çevre kirliliğine yol açtığını hesaba katmıyoruz.

İnsanoğlunun savurganlığı ve tüketim çılgınlığı, kendisiyle beraber toprak, su ve havanın kirliliğine sebebiyet vermektedir.

Günlük hayatımızda kullandıktan sonra attığımız plastik poşetler, evsel atıklar, teneke içecek kutuları, piller, kimyasal maddeler ve bilinçsizce kullandığımız tarım ilaçları toprağın kirlenmesine sebebiyet verdiği gibi, insan sağlığı üzerinde de birçok olumsuzluğa neden olmaktadır.

Kendi hırsımız uğruna hunharca yok ettiğimiz tarım alanlarımızı, ormanlarımızı, derelerimizi ve denizlerimizi, önlem alınmadığı taktirde bilinçsizce tüketimimizden dolayı bu kaynaklarımızı geleceğe sağlıklı bir şekilde aktarmamız neredeyse imkânsız gibi görünmektedir.

Yeşil alanlarımızı korumamız ve genişletmemiz lâzım, genişletmediğimiz sürece, ihtişamla diktiğimiz ve büyüsüne kapıldığımız kulelerimiz oksijen almamızı sağlayamadığı gibi, bize ne tek bir lokma yiyecek ne de bir yudum su verebilecektir; çünkü toprağın, suyun ve havanın olmadığı bir yerde yaşam da olmaz.

Günümüzün hastalığı konumuna gelen tüketim çılgınlığını bir şekilde dizginlemek gerekir.

Unutmayalım ki kapitalizm kâr amaçlı çalışır ve insanları ihtiyaçları olmamasına rağmen gene de bireyleri sürekli olarak alış-verişe sevk ederek tüketimi canlı tutma arzunu gütmektedir. Kapitalizmin birer neferi olan tüketiciler de kendi hırsları sayesinde nehirleri, ırmakları dereleri gölleri, denizleri, okyanusları ve tüm ormanları birer çöp konteynerlerine çevirerek ne denli yok edici olduklarını ilan eder gibiler.

Yaşam hakkı sadece insanoğluna özgü bir şey değildir!

Yaşam hakkı, canlı ve cansız tüm varlıkların en doğal hakkıdır. Bilinçsizce çevreye bıraktığımız çöpler tüm dünya genelinde ancak beşte birinden azı geri dönüştürülüyor iken, geri kalan az bir kısmı katı atık olarak kullanılıp büyük bir kısmı ise rastgele doğaya terk edildiğini bilmemizde yarar vardır. Elimize alıp attığımız çöpler, geleceğimizi çok ciddi bir şekilde tehlikeye attığı gibi bir çok canlının da yok olmasına neden olmaktadır.

Her bir plastik parçası; denizlerde 400, karada ise yaklaşık olarak ancak 600 yıl içinde yok olabiliyor. Bu rakamları göz önüne aldığımızda, insan sorumluluğu sadece içinde bulunduğu asırla sınırlı değil, aynı şekilde kendinden sonra gelecek olan neslin döneminde de sorumludur.

Zihniyet “at gitsin dünyanın ne hali varsa görsün” olduğu sürece doğa ve canlılar yok olmaya devam edecektir. Oysa ki en fazla aktif olarak 80 yıl yaşayabilen insanoğlunun, doğayı ve canlıları kendi bencillikleri ve çıkarları doğrultusunda yok etmeye hakkı yoktur.

Yaşanılabilir bir dünya için düşünen ve idrak eden her bir insan, birer sanatçı konumundadır.

Sanat; sadece çizmek, yazmak ya da müzikten ibaret değildir. En büyük sanatçı; toprağa fidan eken, en büyük sanat ise boy verip serpilerek gelecek neslin gölgesinde oturup ve dinlenebileceği ağaçtır.

Arzularımızı çöp yığınlarına neden olacak tüketime değil, çevremizi cennete çevirecek doğaya yatırarak daha huzurlu ve daha mutlu bir dünyaya evirtebiliriz.

Tüketim arzusunun fitilini kapitalizmin liderleri tarafından Life dergisinin 1955’te Amerikan ev kadınlarının angaryadan kurtuluşunu kutlamak amacıyla “AT GİTSİN YAŞAM TARZI " başlığı altındaki fotoğrafta; tabak, bardak, çatal ve bıçakları havaya atan bir ailenin fotoğrafını paylaşarak, bu ürünleri temizlemenin 40 saat alacağını belirtilen yazıda; " oysa hiçbir ev kadını bu tür işlerle uğraşmak zorunda değil " denilerek ateşlenmiş olma olasılığı çok yüksektir.

Oysa ki insanoğlu, o fotoğraftaki çöplerin yere düşmesiyle beraber, çevre kirliliğinin tohumlarının da ekildiğinin bilincinde değildi.

Kapitalizmin etkisiyle Mc Donalds’laşan dünyayla beraber tek tipleşen tüketim ve yaşam tarzı, insanı bilinçsiz birer tüketici yapmaktadır.

Temizlenirken kirletiyor, kirletirken de doğamızı yok ediyoruz.

Doğamızın bize bahşettiği doğal ürünlerden vazgeçerek yapay ve kimyasal madde içeren ürünlerden olan sıvı el sabunları ,şampuanları ve deterjanları kullanarak her gün tonlarca suyu kirletiyoruz; aynı şekilde sanayi kuruluşlarının kimyasal atıkları, tarımda kullanılan yapay gübreler ve tarım ilaçları, kanalizasyon suları, çöpler ve denizlere petrol sızdıran tankerler, yerüstü ve yeraltı sularımıza ve denizlerimize karışarak büyük bir tahribata sebebiyet vermektedir. Bu kirlilik hem insanoğlunun hem de diğer canlıların üzerinde gün geçtikçe daha çok etki bırakmakta olduğunu ne yazık ki idrak edemiyoruz.

Ekonomik sebeplerden dolayı yerleşim yerlerine yakın inşa ettiğimiz fabrikalarının bacalarından filtrelenmeden rastgele bırakılan zehirli dumanları ve derelerimize gelişi güzel akıtılan zehirli sular da birçok hastalığa ve çevre kirliliğine yol açmaktadır.

Hiçbir önlem alınmadan havaya bırakılan kömür, doğal gaz, sanayi kuruluşundan yayılan gazlar, orman yangınları, çöplüklerden bırakılan metan gazı ve toplu taşıma araçlarına binmeyi kendimize yakıştıramayıp kendi şahsımıza özel olarak tahsis ettiğimiz araçlarımızdan çıkan egzoz gazları da havayı kirleten en önemli etkenlerin başında geldiğinin bilince varmak zorundayız.

Tüketim çılgınlığımızı dizginleyemediğimiz sürece; yok ettiğimiz topraklarımız açlığımıza, kirlettiğimiz derelerimiz susuzluğumuza ve talan ettiğimiz ormanlarımız ise oksijensiz kalmamıza neden olacaktır!

Zararın neresinden dönersen kardır şiarıyla yanlış olan davranışlarımızı tersine çevirebilir ve gelecek nesil için yaşanılabilir bir dünya bırakabiliriz.

Geleceğin daha yaşanılabilir olması için bilinçli birer tüketici ve geleceğin birer koruyucu neferi olmak dileğiyle!

Remzi Tayuzak