Siyasetin doğasındadır manevra yapmak ve gereklidir de, çünkü siyaset oy toplama sanatıdır. İyi şut atmak olduğu gibi, verilen güzel pasları değerlendirip hızla yükselme, ya da atılan şutlarla yıkılıp yok olma sanatıdır siyaset ve her iki ihtimalide yüksektir.

Her şeyden ötede bir ekip işidir. Santrafora da ihtiyaç var, orta sahaya da, sağ beke de, sol beke de ihtiyaç var, forvettede, ama her şeyden öte teknik adamın iyi olmasına bakar... İşin esası iyi siyasetçi halka oynayandır, halkın hissiyatına kulak verendir.
 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hem iyi bir siyasetçi, iyi bir siyasetçiden öte iyi bir lider, iyi bir lider olmaktan öte dünya lideri, dünya lideri olmaktan öte halkın gönlünde iyi bir marka...

En önemlisi de takımına hâkim iyi bir teknik adam. On yıldır çok başarılı işlere imza attı. Başbakanın başarılarını ikiye katlayan ise,“Demokratik Açılım ve Kardeşlik Projesinde” gelinen nokta. Bahsettiğim nokta ise “Çözüm Süreci” dir.
ÇÖZÜM SÜRECİ NEDİR ?
Çözüm süreci sadece PKK’nın silah bırakması, terörün sona ermesi, barışın sağlanması değildir. TSK kayıtlarına “Düşük nitelikli savaş” olarak kayda geçen bu acımasız savaşın bitmesi, en başta “Can ve Mal Güvenliğinin” sağlanması olmakla beraber, ülke ekonomisinin hızla büyümesi anlamına gelecektir. ABD Dış işleri bakanını Kery’nin bile övgü ile bahsettiği PKK’nın tasfiye sürecini, her nedense iç dinamikler anlamakta güçlük çekiyor, ya da anlamak istemiyor, ya da anlamak işlerine gelmiyor!... Bence siyasetçiler (CHP, MHP) bu süreçte manevra yaparak oy devşireceklerini sanıyor, oysa öyle değil. Bu süreçte manevra yapmak sadece sürece zarar vermek ile kalmaz, aksine yarım kalması halkta büyük bir buhran yaşatacaktır.

Bu buhran, 1929 yılında ki Büyük Buhrandan daha çetin olacaktır. Heynes’in geliştirdiği Macro ekonomi bile bu buhranı kurtarmaz! Heynes gibi birinin yazdığı, kavram ve kural kitapları bile fayda vermez! Başbakanı eleştirmek için yapılan siyasi manevra, siyasetçilerin elerinde patlamaya hazır bomba gibidir. Sırf iktidarı eleştirip oy devşirmeye çalışmak, uluslar arası konjonktürü anlamamaktır. Bakınız; bu süreç yalnızca Ak Parti’yi ilgilendiren bir süreç değildir. Bu süreç, Kürdü, Türkü, Lazı, Çerkezi, Ermeniyi, Ateisti ilgilendiren bir süreçtir.

Yanı başımızda iç kargaşa yaşayan ülkeler bakıldığında, sürecin acilen barışla neticelenmesi gerektiğini anlamaya kâfi somut bir delildir. Halen bunca somut ve soyut delilere rağmen çözüme ayak diretenin kanı bozuktur. Bu ülkenin en büyük haini onlardır. Sanal milliyetçilik, sanal dincilik, sanal vatanseverlik yapanlar yüzünden ülke bu hale geldi. Ülke bu hale gelirken/getirilirken Başbakan halen siyaset bile yapmıyordu belki, ama bu gün gelinen noktada elini, serini bu sorunu çözmek için ortaya koyanda başbakandır.

Şimdi ülkenin bölünmez bütünlüğü için başbakana destek olmak başta sözde Milliyetçi Devlet Bahçeli’ye düşer, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na düşer. Çıkın tabanınıza deyin bu sorun yalnızca Recep Tayyip Erdoğan’ın sorunu değil, bizimde sorunumuzdur.

Bu sorunun çözülmemesi durumunda ülkemizin bekasını etkileyecektir. Bu ülke slogan atılarak kurulmadı, Kürt, Türk, Laz, Çerkez vs insanların kanı akarak kuruldu. Bu ülke de sadece Türk Mesamesi okunması doğru değil. Vicdanlı olun, insan olun... Bütün ırklara eşit mesafede duran bir anayasanın yapılması için elinizi taşın altına koyun, sırf anayasa uzlaşma komisyonunda ilk kalkan ben olmayayım mantığı ile komisyonu daha fazla oylamayın! Vicdan, vicdan, vicdan...
AKİL ADAMLAR VE SÜREÇ

Süreç çok nazik, ortam çok nazik, kırma dökme lüksüne sahip değil hiçbir siyasetçi, bir cemiyete bir düşman bile fazla... Kaldı ki birilerinin gönlünü yapayım derken, ötekilerini parçalamak hiç doğru değil. Akil adam meselesine en başından beri mesafeli durdum ve sebebini sıraladım. Bir daha tekrar etmekte yarar görüyorum. Akil adamlar; “Bu sorunlar üzerine kafa yoranlar başta olmak üzere, her kesimden akademisyen, STK ve medya mensuplarından seçilmeliydi.” MHP’lisinden, CHP’lisine kadar herkes dâhil edilmeliydi ve kısmen de var. Şu şu isim iyi şu şu isim kötü diye sıralama lüksümüz yok/olmamalı.

Şöyle sıralarsak; Oral Çalışlar, Arzuhan Doğan Yalçındağ, Cemal Uşşak, Hilal Kaplan, Lale Mansur ve diğerleri de birbirinden kıymetli ve farklı görüşten 63 kişi. Fakat bu Akil insanlar temelde bir kutuplaşmaya sebebiyet verdi gibi bir hava yaratmakta doğru değil. MHP Lideri Devlet Bahçeli, Akil insanları hedef tahtasına yerleştirmesi ise, iyi bir siyasetçi olmadığının açık göstergesi.

İyi bir siyasetçi her birisinin binlerce seveni olan bu 63 insanın gönlünü kırmaktan imtina eder. Bu Akil İnsanlara hayat bile tanınmıyor, oysa Akil İnsanlar sürece yarar mı, ya da zarar mı sağlayacağı bir iki günde beli olması mümkün değil, ancak bu zamanla anlaşılacak bir durum. Peşinen bir hüküm vermek hem seçilen kişilere haksızlık, hem de nazik sürece zarar verir.

Tek temennim Akil insanların sürece yarar sağlamasıdır. Öte taraftan Akil adamlar belirleme süreci biraz başarısız oldu. En az İmralı notları kadar ses çıkardı. Basına sızan her liste ayrı bir tepkiye sebep oldu. Başbakanın dediği gibi magazinleştirildi. Ben bile Akil İnsanlar olmayabilirdi dedim. Çünkü bize çözümü kolaylaştıran hamleler gerek, karışıklığa sebebiyet verecek adımlar değil.

Tek temennim bundan sonra Akil İnsanları yıpratacak gereksiz ve yersiz tartışmalardan uzak durulması. Başbakan dışında akil insanlar hakkında konuşulmamalı. Başbakanın akil insanlar istişare toplantısında ki; başarılı metin herkesi kucakladı ve o metin üzerine söylemler geliştirilmeli.

Eleştirenler hasetlerinden veyahut listeye girmediklerinden eleştiriyor söylemlerinden de uzak durulmalı. Eleştirenin de gönlü alınmalı ve geleceğimiz için hayati önem taşıyan bu meseleye Türkiye’nin bütün Akil İnsanları destek vermeli, yapıcı eleştirileri teklifler sunmalı.
 
Başbakanın dediği gibi; orada ki 63 Kıymetli insan sadece sizin bir özetiniz, örneğiniz ve hepinizde bu ülkenin akil insanı, kıymetli insanısınız. Yapacağınız, yazacağınız her şey bu kanın sonlandırılması için olmalı, bir genç daha ölmesin, bir anna daha ağlamasın diye elimizi vicdanımıza koymalıyız.

Unutmayalım ki; yarın mahşeri huzura çıktığımızda Cenab-ı Allah; “Gel kulum sen Akil İnsan listesine girmedin” cehenneme gireceksin ya da “Akil insan listesine girdin” cennete gireceksin demeyecek, ameline bakacak... Akil olan, vicdanlı olandır, vicdanlı olan ise bu meselede Akil davranıp çözüme ve sürece katkı yapandır.  
HASAN CELAL GÜZEL

Yılarca bize kendini dindar diye inandıran bu zatı muhtereminde Irkçıların yanında yer alması içimi ayrı bir burktu. İslam’ın temel esası olan “Kardeşlik hukukunu” bir kenara bırakması yetmezmiş gibi “Dağa Çıkmayı Meşru” gösterdi. Devlette bakanlık yapmış biri bile “Irkının yok olacağı” endişesi ile “Dağa Çıkmayı Meşru” sayması, Yılarca inkâr edilen Kürtlük için, gençlerinin silaha sarılmasını ve dağa çıkmasının doğru olduğunu kabul etmesi ve meşrulaştırmasıdır.

Oysa Hz Muhammed (sas) Veda Hutbesinde; “Arabın Aceme, Acemin Araba, Beyazın Siyaha, Siyahın Beyaza bir üstünlüğü yoktur, üstünlük takvadadır.” Buyurmuşken. Sözde dindar Hasan Celal’in bu sözleri insanın kanını dondurmakta.  Allah ona akıl, fikir ve ihsanda bulunsun.

Allah onu affetsin... Bu düşünce de olan kim varsa da hayırla ıslah etsin... Çünkü hiçbir Müslüman kardeşimin cehennemde yanmasına gönlüm razı gelmez. Allah kusur işleyen, günaha devam edenleri doğru yola iletsin. Bu yazımın çözüme katkı yapmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. Dua ile, hayır dualarınızı bekliyorum...

İstanbul Times / Hekimoğlu Süleyman Özcan