Eğlence mekanlarının masalarını kaldırtarak eleştirilerin odağında kalan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan kendisini savundu: "İşletme sahipleri ruhsatlardaki sınırları aştı. Defalarca uyarmamıza rağmen bir değişiklik olmadı. Dönüşen kentlerde hep çatışma olur. Ama sonuçtan herkes memnun kalacak"

Beyoğlu, İstanbul'un; İstanbul da Türkiye'nin kalbi. Hal böyle olunca Türkiye haftalardır Beyoğlu Asmalımescit'teki eğlence mekanlarının sokağa taşan masalarının kaldırılmasını tartışıyor. Uygulamayı haklı bulanlar da var, karşı çıkanlar da. Olayları toplumsal duyarlılıklar üzerinden tartışanlar da var, ekonomik zorunluluklar açısından da. Medyada yazıldı çizildi, masaların kaldırılmasına karşı çıkanlar inisiyatifler oluşturup eylemler organize etti. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan da TV kanallarına çıkıp kendi bakış açısını anlattı ama bugüne kadar yazılı basına hiç demeç vermedi. Kendisiyle makamında buluştuk ve eleştirileri sorduk. Bu haberin hazırlanma ve yazılma süreçlerinde Beyoğlu sakini, internet dergicisi Kevser Demir'le birlikte çalıştık. Kendisine özel olarak teşekkür ediyorum.

- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Galata Mevlevihanesi'ni ziyaretinde gördüğü manzaradan rahatsız olmuş ve 'Kaldırın bu sokaklardaki masaları,' demiş. Siz de zabıta ve kamyon gönderip masa sandalyeleri toplatmışsınız...

- Bu bir şehir efsanesi. Bu söylentiyi yayanlar ya burada aylardır esnafla aramızda devam eden müzakere sürecinden haberdar değiller ya da gerçeği çarpıtmaya çalışıyorlar.

- Nedir gerçek? Ve devam eden süreç derken neyi kastediyorsunuz?

- Asmalımescit bizim projemizdir. Göreve geldikten sonra burayı biz planladık. Eskiden burada barlar ya da meyhaneler yoktu. Sokakları trafiğe kapatarak burayı dönüştürdük. Asmalımescit'i, küçük ve şık kafelerin olduğu, insanların aileleriyle birlikte geldiği bir mekan olarak tasarladık.

- Yazılmış çizilmiş bir plan mı bu? Planda sokakların işletmeler tarafından nasıl kullanılabileceği belirtilmiş miydi?

- Evet, hepsi yazılıydı.

DIŞARIDA YER KAPMA SAVAŞI BAŞLADI

- İşletme sahipleri ruhsatlarını alırken her şeyin farkındaysa, niye tartışma çıkıyor?


- Kapalı mekanlarda sigara içme yasağı bir kırılma noktası oldu. Yasak, dışarıda oturma furyası başlattı. Başlarda 'insanlar dışarı çıkıp sigaralarını içsin, sonra içeride eğlenmeye devam etsinler,' düşüncesi hakimdi. Zamanla bu, 'hep birlikte dışarı çıkalım'a dönüştü. Dışarıda yer kapma savaşı başladı. Olay bir anda başka bir boyuta geçti ve sokaklar yürünmez hale geldi.

- İşletmelerin suçu mu bu?

- Beyoğlu giderek farklı kesimlerden insan toplamaya başladı, her gün 1 milyon kişi geliyor. İstiklal Caddesi'nde limon satmak isteyen de var, su satmak isteyen de. Buna işporta diyoruz. Ama işletmenin işportaya düşmemesi lazım; işini ticari ruhsatı çerçevesinde yürütmeli. Bunu yapmadığında kaotik bir durum oluşuyor. Zabıta memurları gidip 'Bunu yapmaya hakkınız yok,' dediğinde, işletmeci kendini 'Benim ruhsatım var,' diye savunuyor ama ruhsatının neleri kapsadığını bilmiyor. Bilse de manipülasyon yapıyor. Ruhsatı A işi için alıp B işi için kullandığınızda hukuksuz ve kuralsız davranmış oluyorsunuz. Teknik bir sorun olan işgaliye meselesini farklı toplumsal duyarlılıklar üzerinden propaganda malzemesine dönüştürüyor.

- Sevgililer oturup öpüşmesinler diye sokaktaki kanepeleri topluyormuşsunuz?

- Bu da bir başka saptırma. 16 Mayıs'ta bir mekan sahibi sokağa kanepe koymuş. Zabıta da mekan sahibini uyarıp bu kanepeyi kaldırmasını istemiş. Sonra 'Sevgililere müdahale ediliyor' diye yanlış haberler çıktı.

- Mekan sahipleriyle görüşüp 'Bu masaları buradan kaldırın,' dediniz mi?

- Hem de kaç kez. Yerlere çizgi bile çizdki! İşletmeye demişiz ki 'Bir ya da iki masa koyabilirsin'. Sonra bir bakmışız masalar 15-20 olmuş. Bu işletmeler her defasında uyarılmış, fakat durmamışlar.

DÖNÜŞÜM OLAN YERDE SANCI OLUR

- Talimhane'de de benzer tartışmalar olmuştu daha önce


- Dönüşen kentlerde çatışma vardır. Hızlı bir dönüşüm yaşıyoruz. Sekiz yılda Beyoğlu'nda 4 bin bina röleve edildi. Her şey hızlı şekilde değişiyor. Talimhane'de değerinde kullanılmayan işletmeler vardı; trafiğe kapattık, turistik bölge yaptık. Sonra İstiklal Caddesi'nde 110 sokağı trafiğe kapattık. Galatasaray'dan sonrası inanılmaz bir dünya oldu. Eskiden Galata'daki, Tophane'deki insan İstiklal'e çıkmıyordu. Ama artık geziyor.

- Bir doğal seleksiyon olacak mı diyorsunuz?

- Bu bir kalite mücadelesi. Binasıyla, sokağıyla, işletmesiyle, kullanımlarıyla, her şeyiyle bir mücadele. Ama kamuoyuna yansıması farklı. Temelde aslında durum bu.

AK PARTİ'Lİ OLMAYAN BİR VEKİLİN ŞİKAYETİ VAR

- Cihangir'de de bir masa kaldırma olayı oldu. Asmalımescit'in ardından sıra Cihangir'e mi geldi?


- Bizde sancı, şikayetle oluşuyor. Şikayet, bizim bir konuya odaklanmamızı sağlıyor. Çünkü bir beden düşünün, ağrı var topuğunda. Yöneliyor oraya mutlaka! Cihangir Akarsu Caddesi olayı da böyle. Yüzlerce şikayet var masaların kaldırılmasını isteyen. Göstereyim! İçinde bugün AK Parti dışında bir partiden milletvekili olmuş insanların imzası var.

- Kim o AK Parti'li olmayan müşteki vekil?

- Adını veremem. Demeye çalıştığım: O da bir vatandaş ve şikayette bulunuyor. Ben şikayeti yok sayamam. Benim kurumum da sayamaz. Hatta o yazıda da öyle bir üslup var ki 'Bizim yaşam hakkımıza müdahale edenlere müdahale etmiyorsunuz,' diye zan altında bırakıyor belediyemizi. Bu şikayetler üzerine zabıtamız sürekli oraya gidiyor, 'Kaldırın masaları,' diyor. Şöyle bir çekiyorlar masayı, zabıta gidince tekrar koyuyorlar. Olayların buraya gelme nedeni bu.

SADECE AMFİLERİ TOPLADIK

- Sokak çalgıcılarını kovalayıp enstrümanlarını topladınız mı?


- (Gülüyor) Bunlar nereden çıkıyor bilmiyorum. Sokak çalgıcılarını buraya davet eden, 2010'da onlar için sahneler kuran biziz.

- Sorun ne o zaman?

- Problem amfi kullanımından kaynaklanıyor. Bizim karşı çıktığımız tek şey amfi kullanılarak başkalarını rahatsız edecek ve caddedeki akışa zarar verecek şekilde yüksek sesle müzik yapılması.

- Burada kimlerin çalıp kimlerin çalamayacağına karar veren bir kurul mu var?

- Hayır! Öyle bir kurul yok. Biz dedik ki: Sokak müzisyeni enstrümanıyla gelir. Bir kişi, iki kişi kaç kişi olursa olsun, enstrümanından çıkarttığı sesin kapasitesi, desibeli bellidir. Onu da beş, 10 kişi dinler, üç beş kuruş verir gider. Şimdi daha fazla izleyici toplamak için amfi kurduğunuzda, olay sokak konserine dönüşüyor. Bu sefer de kalabalık nedeniyle yürümek ve tramvayın geçişi zor oluyor. Toplanma nedeniyle emniyet herhangi bir problem olasın diye ha bire gidip onları rahatsız ediyor. Şimdi aslında biz müzisyenleri korumuş oluyoruz.

- Bu işe nasıl bir sınırlama getirdiniz? Mesela ben gitarımı alıp caddeye çıkabilir miyim?

- Amfi kullanılmayacak; tek şart bu. Zaten gitarını alıp gelen, dinleyici olmuyorsa bir süre sonra gidiyor. Sokak kendi sirkülasyonunu sağlıyor. Ona bir sınırlama yaptığımızda söz gelimi bir Amerikalı, bir Afrikalı grup kendini gösterme şansı bulamaz. Bakın, sokak çalgıcıları için 2010'da ne yaptım, biliyor musunuz? Özel küçük sahneler yaptırdım, portatif sahneler. O sahnelerde müzisyenler yer alsın diye. Sonra bir anda bir haber geldi: 'Aaa! Sokak çalgıcılarını topluyorlar!'

- Sokak çalgıcılarının müzik aletlerine el koyup kamyonlara atmıyorsunuz o zaman?

- Elimizde yalnız amfiler var. (Gülüyor.)

DEĞERİNDE KULLANIMDAN YANAYIZ

- Sürekli bir kentsel dönüşümden söz ediyorsunuz. Bu dönüşümün vizyonu nedir?

- Aslında dönüşümün vizyonu kuruluş mekanizmasında saklı. Beyoğlu, farklı dinleri, farklı kültürleri buluşturan zengin ve hoşgörülü bir duruşun eseridir. Ama zamanla farklılıklarını koruyamadığında bir çöküntü alanı haline gelme tehlikesiyle yüzleşmeye başlamıştır.

- Yani siz tekrar bu farklılıkları davet mi ediyorsunuz?

- Evet. Neden Yeşilçam Ödülleri veriyoruz? Sinemacılar burada olsun diye. Niçin sahaf festivali yapıyoruz? Kitaplar ve kitapçılar burada kalmaya devam etsin diye. Niye Altın Eller ödülleri veriyoruz? Çukurcuma mantığı eskimesin, yok olmasın diye. Burada halen Alman Lisesi var, Avusturya Lisesi var, İtalyan sLisesi var; farklı dini cemaatlerin liseleri ve normal MEB'e bağlı liseler... Niçin bu çocuklar Beyoğlu'nun ara sokaklarındaki kafelerde oturmasın? Niçin paylaşmasınlar hayatı? Herkesin kullandığı bir zemin oluşturmalıyız. Burası bir yüzük taşı. Tarihi bir yer. Binalarıyla, kültür mirasıyla...

- 'Her yer bar olmasın' diyorsunuz yani...

- Onu da siz söylediniz. Biz olaya öyle bakmıyoruz. Bize göre Nevizade de olmalı. Cezayir Sokağı var. O da olmalı, o da hayatın bir parçası. Güzel mekanlar olmalı, teraslarda restoranlar olmalı. İnsanın olduğu yerde yeme içme sektörü olacak muhakkak. Ama buraya uygun olmalı. Bunun bir dengesi var. Buna 'mix 'kullanım denir: Her şey olmalı ve ihtiyaç duyulduğu kadar olmalı.

- Ön plana çıkan bir kavram var: Rant. Beyoğlu eylemcileri de buna vurgu yapıyor.

- Ben olaya değerinde kullanmak veya değersiz kullanmak açısından bakıyorum. Eylem ve yürüyüş yapanlara bakın. Hepsi Beyoğlu'nun iyileşen binalarının önünde slogan atıyor. Sanki şöyle söylüyorlar: 'Beyoğlu'nda dönüşüm olmasın; dönüşmemiş haliyle Beyoğlu bizim için daha iyi. Rant kavramına bir de bu açıdan baksın kamuoyu. Şimdi bakın bütün Türkiye'nin, bütün dünyanın bizden beklentisi buranın röleve olmasıdır. Biz bu beklentiyi karşılamaya çalıştıkça tuhaf söylentiler çıkıyor. Mesela 'Emek Sineması yıkılıyor,' diye anlatıldı. Oysa bizim hiçbir zaman böyle bir projemiz olmadı. Hep ihya projelerimiz oldu. 'Demirören binasının iki katı kaçak,' dediler; olmadığı ortaya çıktı. Flo Mağazası kötü bir kullanımdaydı eskiden. Bugün böyle bir kullanımda... Bizim için önemli olan binaların tarihi siluetleri içinde restore ediliyor olması. Bugün bu kullanımlar mevcuttur, yarın da başka kullanımlar olacaktır.

- Beyoğlu'nun en çok neresini seviyorsunuz? Niye?

- İstiklal Caddesi'ni. Çünkü orada 'mix' kullanım vardır. Dışarıda masa sandalye yoktur. Ve eğer masa, sandalye koyacak olursanız 1 milyon insan artık oraya gelemez. Gelemez, çünkü geçemez. Ara sokakları sokak olarak kullandığımız sürece daha çok insan gelecektir. Daha farklı işletmeler gelecektir. Binaların üst katları da yaşayacaktır. Eğer girişleri ve yolları kapatırsak, üst katları ve arka sokakları da kullanışsız hale getirmiş oluruz. Sokaklar ve caddeler insan vücudundaki kılcal damarlar gibidir. Eğer siz orada tıkanıklık oluşturursanız felç başlar.

Sabah



Editör: TE Bilisim