Gazetemizin web sitesinde Aralık ayı içinde okurlarımızın oylarına sunduğu “2009 Yılının İstanbul’da en iyi ÇIKIŞ yapan siyaset adamı sizce kim?” anketimize yaklaşık 16.000 kişi katılarak oy kullanmış ve kullanılan oyların %43.93 ‘ünü alan Ak parti İstanbul İl Başkan adaylarından Metin Külünk birinci olmuştu.  

Röportaj : Ferdi TÜRK / Foto: Hüseyin YAVUZ 

Anketimizde belirttiğimiz gibi oylama sonunda birinci olan siyaset adamı ile söyleşi yapıp, okurlarımızdan gelen soruları sormak üzere Külünk’ten randevu talep ettik. Alışıla gelmiş üzere dışarıda bir yerde yada ofisinde yapmayı düşündüğümüz söyleşiyi Külünk daha renkli hale getirerek evinde yapmamızı önerdi. Hafta sonu bir sabah kahvaltısında bir araya gelmek için sözleştiğimizde, Metin beyin ilk defa evinin kapılarını bir gazeteye açmış olmasının verdiği duygu gazete çalışanlarımızın heyecanını artırmıştı.  

Yakından tanıdığım Metin Külünk’ün soracağım her soruya çekinmeden cevap vereceğini bildim için, okurlarımızın merak ettiği bütün soruları titizlikle inceleyip en çok merak edilen soruları ajandama not ettim.  

Hafta sonu gelip çattığında bütün hazırlığımızı tamamlayıp ekibimle birlikte Altunizade’de bulunan Külünk’ün evine gitmek üzere yola çıktık.  

Eve varıp apartman kapısında zile bastığımızda Eşi ve kızı ile birlikte bizi kapıda karşılayan Külünk, gayet sıcak bir şekilde bizi oturma odasına davet etti. Kısa bir selamlaşma ve sohbetin ardından masanın üzerinde hazır olan kahvaltı sofrasına davet edildiğimizde Külünk’ün misafirlerine kendi elleri ile ikram ettiği kahvaltı tabakları evin beyi olarak ne kadar mütevazi olduğunu gösterdi.  

Eşi Semra hanımın ve kızı Tuba’nın masaya oturması ile başlayan kahvaltı, içilen sıcak çaylar ve yapılan sohbetlerle devam etti.  

Kahvaltının ardından Röportaj için son hazırlıklara başladığımızda hazırladığım soruları göstererek “– Başlamadan sorulara göz atmak istermisiniz?”  diye sordum.

 “– hiç gerek yok istediğini sorabilirsin” cevabını Külünk’ün kendine olan güvenini gösteriyordu.  

Röportaj esnasında ev halinden - sevdiği yemeklere, okuduğu kitaptan – izlediği filmlere, dinlediği müzikten – yaptığı sporlara kadar Külünk’ün evde olduğu sürelerde yaptıklarını konuştuk.  

Sıra siyasete geldiğinde AK Parti teşkilatına ve ülke gündemine yine damga vuracak açıklamaları yapıyordu.  

İşte evinin kapılarını ilk defa bizlere açan Metin Külünk ile yaptığımız röportaj; 

- Öncelikle bizlere evinizin kapılarını açtığınız için teşekkür ederim.

  Metin Külünk evde olduğu dönemlerde kaçta kalkar? 

- Bir önceki günkü programımıza göre eğer gece geç saatte gelmemişsem çok erken kalkıp güne başlarım. Evde olduğum dönemlerde olmazsa olmazlarımdan biriside sabah kahvaltısıdır. Eğer dışarıda kahvaltılı toplantımız yoksa Sabah kahvaltısı evde yapmadan kesinlikle çıkmam. 

- Evde kahvaltı yaptığınızda masada istediğiniz özel bir şey var mı ? 

- Türk mutfağında olması gereken ne varsa bizim soframızda da o vardır. Anadolu da bir vatandaşın kahvaltı sofrasında ne varsa bizimde masamızda onlar olur. Önemli olan  kahvaltının evde yapılmasının verdiği duygudur. 

- Sabah sporu yaparmısınız? 

- Elbette. Sabah kalkınca yürüyüş ve koşu yaparım. Sabah sporu insanı diri tutar. 

- Okumayı çok sevdiğinizi biliyoruz. Her gün kitap okurmusunuz? 

-  Hergün fırsat buldukça çok okumaya özen gösteririm. Aynı anda 8-10 kitabı birden okurum ve okudukça daha çok şey öğrenirim. 

- Zor olmuyor mu aynı anda o kadar kitabı okumak? 

- Alışkanlık. Belli bir dönemden sonra insan okumaya çok alışıyor ve okumadığı zamanlar okumaya karşı açlık hissediyor. Bende bu açlığımı gidermek için daha çok kitap okuyorum ve evimin bir bölümünü kütüphane olarak kullanıyorum. Evde kaldığım süre zarfında zamanımın büyük bölümünü bu odada kitap okuyarak geçiriyorum. 

- Sinemayı ve Film seyretmeyi sever misiniz ? 

- Evde kaldığım süre içerisinde pek film izlemiyorum ama fırsat buldukça eşimle ve kızımla sinemaya gidiyorum.  

- Müzikle aranız nasıl? Şiir albümleriniz var ve müzikle ilgili bir insansınız. 

- Yaklaşık 500 kadar müzik CD’si albümüm var yeni yeni arşiv yapıyorum. Müzik ruhun gıdasıdır, bende kulağıma hoş gelen müzikleri dinleyip albümler alıyorum.  

- Koyu bir Fenerbahçe taraftarı olduğunuzu biliyoruz. Maçları takip edebiliyor musunuz? 

- Fırsat buldukça stat’ta yada ekran başında Fenerbahçe’yi takip ediyorum. Ama onun dışında adrenali yüksek maçları da izlemeyi seviyorum.     

“TÜRKİYE PRANGALARINDAN KURTULMALI” 

-Yeni kitabınıza dünya ve Türkiye’nin geleceğine ışık tutan konulardan bahsediyorsunuz. Şu an bu bahsettiğiniz konularda hükümet ne durumda?  

-Türkiye, Cumhuriyet’in kuruluşuyla başlayan kendini yenileme projesinde 1940’lardan itibaren ayağına pranga vurulan bir ülke haline getirildi. Dünyanın hiçbir ülkesinde iç tehdit olmazken Türkiye’de yaşanıyor. Yani kendi vatandaşını kendine tehdit gören bir sistem anlayışı var. Bu anlayışa göre millet bilmez, halk cahildir görüşü mevcut. Bu yapı Batılılaşmayı Osmanlı’dan intikam almaya dayandıran bir zihniyetten kaynaklanıyor. Böylece Osmanlı’dan intikam alınmak istenmektedir, tarih inkar edilmek istenmektedir. Bu anlayış, milletin temel değerleriyle tamamen kavgalı bir anlayıştır. Kürtlerle kavgalı, dinle kavgalı, milliyetçilikle kavgalı, kominizmle solla kavgalı. Böyle bir ülke olur mu? Türkiye 1940’lardan itibaren sıkıştırıldı, darbeler üzerinden ağır bedeller ödettirildi. Böylece Türkiye moderniteyi ıskalamış oldu. Şimdi gecikmiş bir şekilde yakalama yolunda. Şu anda ülkemiz süratle kendini yenileme yolunda. Çağımızda açık toplum, açık demokrasi yaşanıyor. Gizli saklı hiçbir şey kalmıyor. Devlet demokrasisinden bilgi demokrasisine geçiliyor. Türkiye değişiyor, gelişiyor. AK Parti iktidarı bu dalga boyunun üzerinde durduğu için başarıya ulaşıyor. Batıyı anlamak yerine taklit etmeyi sürdüren o akıl, çağın değişimine de direnmeye çalışıyor. Türkiye’nin prangalarını çözmek için AK Parti iktidarının attığı adımlara karşı bu yerleşik aklın direnişi, AK Parti üzerinden zamana direniştir. Ama kaybedecektir. AK Parti’nin bu süreçteki durduğu yer, milletin kaderi açısından son derece önemlidir. AK Parti’nin atmak istediği adımlar, Türkiye’nin ayaklarından prangaların sökülmesi içindir.  

Türkiye dinle ilgili meselelerini çözmek zorundadır. Din üzerine tartışmalar yaşanmamalıdır. Bu bağlamda, din üzerinden bir problem yaşanmazken, dini hayatında kabul etmeyenler açısından da bir problem yaşanmamalı, yani adalet şemsiyesi açılmalıdır.  

“ORTADOĞA’YA ÇIKIŞIN YOLU KÜRT MESELESİNDEN GEÇER” 

Türkiye Kürt meselesini çözmek zorundadır ki, Ortadoğu’ya çıkış gerçekleşsin, Asya’ya çıkış gerçekleşsin… Ermenistan meselesi çözülmeli ki, Hazar’a çıkış yolu açılsın. Bütün bunların olabilmesi için Türkiye’nin bölgede abi olması gerek. Kendi içinde sorunlarını konuşan bir Türkiye’nin bu büyük fotoğrafa uyumlu hale gelmesi mümkün değil. AK Parti ne yapıyor? Türk demokrasisinin unuttuğu Afrika ülkelerinde 15 yeni büyükelçilik açıyor. Önümüzdeki yüzyıl Afrika yüzyılıdır. 21. yüzyılda dünyanın hangi noktasında kriz çıksa, etkilenmeyecek ülke yoktur. Türkiye’yi bu yüzyılda içeriye mahkum etmek isteyenler, Türkiye’ye en büyük kötülüğü yapanlardır. İşte Ak Parti bu anlamda Türkiye’nin ayak bağlarını çözmek istiyor. Ermenistan meselesini çözerken, Azerbaycan hassasiyetimizi de ayakta tutarak yapmalıyız. Kürt meselesini çözerken, küçülerek değil büyüyerek başarmak zorundayız. Bugün Suriye’de referandum yapsanız, Türkiye’ye bağlanmak isterler. Ben geçen yıl “Türkiye İsrail’e sınır olacak” dedim, herkes güldü. Bunu yaparken Ortaköy modelini işletmek zorundayız. Nedir bu model? Sinegog-cami-kilise üçü yan yana. Filistin’de de, Televiv’de de bomba patlamasına müsaade etmemeliyiz. Bunun yolu İstanbul’un yeniden bütün meselelerin çözüm merkezi olmasıdır. Bunun içinde Türkiye’nin 40’lı yıllardan bu yana sıkıştırıldığı prangalardan sıyrılıp özgüveni yüksek, kendinden emin insanlık bilincinin merkezi olması gerekiyor.

Bu bir diplomasi satrancıdır. Şimdi bir kısmı, 5 yıl sonra bir kısmı halledilerek yapılacak bir iştir. AK Parti’nin yapmak istediği budur.  

Tüm muhalefetin AK Parti’nin ürettiklerini eleştirmesini demokratik olgunluk içerisinde kabul edeceğiz. İktidar düşündüklerini söyleyecek, muhalefette bunu tartışacak. Türkiye hızla yeni bir gelenek oluşturuyor. 

“TSK, MİLLETİN ORDUSUDUR” 

-Ergenekon olayı ve son günlerde konuşulan darbe planları, Türkiye’ye ne gibi zararlar verir? 

-Türkiye’de bütün kurumlar birikmiş cerahatlerini dışarı vuruyor. Bu aşamada sakin, sabırlı, anlayışlı, tahammüllü olmak lazım. Türkiye bir hukuk devletidir, Türkiye bir kanun devletidir. Kanun önünde istisna yoktur. Türkiye Ergenekon davasını iyi okumak zorunda. Bu dava modern süreçten, post modern sürece geçişin işaretidir. Türkiye’yi dünyaya kapatmak isteyen akıl, yerini artık bilgi demokrasisinin esas olduğu bir akla terk etmiştir. Bu süreç karşısında kimse direnemez. Ergenekon meselesi de, Türkiye’nin yenilenmesinin kurumsal değişiminin ifadesidir. Ancak şunu da ifade edeyim ki, TSK, Türkiye’nin gözbebeğidir. Mehmetçik peygamber ocağıdır. Her alanda olduğu gibi mutlaka kurumlar içerisinde de eksik, yanlış birileri olacaktır. Velevki bunlar cuntacılar, darbeciler olabilir ancak her daim kaybetmişlerdir, kaybedeceklerdir. Ayakta kalacak olan Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Milletin ordusudur…

Büyük Türkiye idealinde iktisadi açıdan güçlü bir Türkiye vardır, siyasi açıdan güçlü bir Türkiye vardır, askeri açıdan güçlü bir Türkiye vardır. 

Son ‘Balyoz’ iddialarıyla ilgili cami bombalanması tabiri çok ağır dır. Millet olarak böyle bir şeyi asla kabul etmeyiz Millet yanlışı yapanlarla kurumları birbirinden ayırmasını bilir. İnanıyorum ki, kurumlarda yanlışı yapanları kendi içinde ayırmasını bilir. Böyle bir şeyi düşünmek bu topraklarda yaşayan kim ve nerede olursa olsun  haddine değildir. Milletin Ordusunda görev yapıp bunu düşünüyor olabilmek dahi bu topraklarda bin yıldır hangi akıl ve ruh ekseninde durduğumuzu anlamayacak cehaletin ifadesidir. Biz biliyoruz ki kurum olarak TSK böyle bir yanlışı asla düşünmez. Kurum içindeki bireylerin yanlış planları darbeci bir akla sahip olsalar dahi kurumlara maal edilemez. Milletin durduğu yer bütün içtenliği ile millete rağmen var olmak isteyenleri tasfiye ediyor ve edecektir.

“Birilerinin, yanlışın sahiplerinin planları, kurumlara mal edilemez. Genelkurmay Başkanı çıkıp açık açık kendi iç sorgulamalarını milletle paylaşmalı ki, millet nezlindeki güven zedelenmesin. Çünkü büyük Türkiye mücadelesinde, Türk Ordusu güçlü olmak zorunda. Son 3 yıldır ordu üzerindeki dağılan azalan güvenin yeniden yüksele bilmesi için olabilmesi için Genelkurmay Başkanı’nın çıkıp “Bu kurum içinde de yanlış adamlar var. Biz bu yanlış adamları bu kurumda tutmayacağız. Biz milletin ordusuyuz!” demesi lazımdır. Türkiye’de milletin değerleriyle kavga edenler bu güne kadar hep kaybetmiştir, kaybedecektir de...” 

“İHRACATTA YENİ ALAN AFRİKA KEŞFEDİLMELİ” 

-Her ne kadar ülke gündeminde açılımlar ve darbeler konuşulsa da, şu anda sokakta en çok konuşulan konu ekonomik kriz. Sizce ekonomik kriz ne zaman etkisini kaybeder ve biter? 

-2007 Mayıs’ında ABD’de yükselen bir iç hesaplaşmanın ifadesidir aslında bu kriz. Bundan Türkiye’nin etkilenmeme şansı yoktu. Yine de ülkemizin yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen, krizden Türkiye dünyadaki birçok ülkeden daha az etkilenmiş durumda. Zira bu kriz finansal ve tüketmeye dayalı bir krizdir. Türkiye ise finansal anlamda 2001 yılındaki krizden aldığı dersler sayesinde bu seferki krize fazla yakalanmadı. Finans sektörümüz yani bankalar bu krizden en az etkilenen sektör oldu. Ancak real sektör, tüketim talebindeki daralma yüzünden krizden fazlasıyla etkilendi. Esnaf ve kobiler ağır darbe aldı.

Ancak 2010’un altıncı ayından sonra piyasalarda önemli ölçüde düzelme olacağını düşünüyorum. Yine de bu kriz bir çırpıda atlatılmaz. Çünkü Euro bölgesinde Avrupa’da kriz var. Türkiye’de ihracatının yarısını Euro bölgesiyle gerçekleştiriyor. Bizimle beraber Avrupa’nın da krizi atlatması lazım ki, büyüme sağlansın. Aynı zamanda ihracat piyasasının Afrika ülkelerini, vizelerin kaldırıldığı Ürdün, Suriye, Lübnan, Kuzey Irak ve Irak’ı keşfetmeleri lazım. Rusya’yla ekonomik ilişkilerimiz güçlendirilmeli ki, Euro bölgesindeki daralma riskini bu alternatiflerle güçlendirelim.  

“BU MİLLET HİÇBİR ŞEYİ ASLA UNUTMAZ” 

-Metin Bey, ulusal gündemden yerel gündeme geçecek olursak gazetemiz İstanbul times’in düzenlediği ankette okurlarımız kullanılan 16 bin oyun 7 binden fazlasını size vererek birinci seçti. Bu konu hakkında neler söylersiniz? 

-Türk seçmeni çok dinamiktir. Gelişmeleri güçlü bir şekilde takip eder. Gündem herkesin vicdanında mutlaka karşılık bulur. Bunun en güzel tezahürlerinden biri de İstanbul halkının sizin yapmış olduğunuz ankete vermiş olduğu cevaptır. Ben bu vesileyle öncelikle İstanbul times’e ve İstanbul halkına çok teşekkür ediyorum. Bu teveccüh beraberinde büyük de bir sorumluluk yüklemektedir. Bu millet vefalı bir millettir. Yapılan hiçbir hizmet, milletin vicdanında istisna değildir. Menderes’i unutmayan, Turgut Özal’ın mezarına gelen milyonlar bu milletin vefa duygusudur. Bu millet hiçbir şeyi asla unutmaz. Siz yeter ki samimiyetle bu millet için var olun. Bu millet asla unutmaz, asla terk etmez.  

“BU MİLLET SİZİ OMUZLARI ÜZERİNDE TAŞIMASINI DA BİLİR, OMUZLARDAN İNDİRMESİNİ DE BİLİR” 

- Yaptığımız ankette mevcut AK Parti İstanbul İl Başkanı size nazaran 4’te bir oy aldı. Bu sonuç normal mi sizce?  

-Benim durduğum yer milletin durduğu yerdir. Metin Külünk milletin durduğu yerde durmaya devam edecektir. Siyasal duruşumuzu da bu yerden belirleriz. Milletsiz siyaset olmaz. Siyaset kendi benliğini milletin kaderi ateşinde yakabilme yeridir. Eğer siz kendi kaderinizi milletin kaderine feda etme noktasına geldiyseniz, bu millet sizi affetmez. Bu millet sizi omuzları üzerinde taşımasını da bilir, omuzlardan indirmesini de bilir.  

-Gürsel Tekin ve siz yarışta 2009’da ikinci sıralarda yer aldınız. Ancak yaptığımız ankette sizinle birlikte Gürsel bey en çok oy alan 2 isim oldunuz, Halk parti merkezli adayları beğenmeyip, tepki gösteriyor olabilir mi ?

 -Millet her şeyin farkında, bu milletin derin bir siyaset hissiyatı vardır. Susar ama konuşması gerektiği yerde konuşur bu millet. Bakın Cumhuriyet’in kuruluşuna, bakın Demokrat Partinin kuruluşuna, bakın AK Parti’nin 2002’deki çıkışına, bu millet “Biz neyin ne olduğunun farkındayız” mesajını vermektedir.  

-2009 AK Parti İstanbul 3. Olağan il Kongresinde il başkanlığına aday oldunuz. Kongre de, seçim delegelerde değil de, bütün İstanbul’da teşkilat arasında referandum şeklinde yapılsaydı, sizce sonuç ne olurdu? 

-Bu sorunun cevabı zaten kongre salonunda, ve halen İstanbulluların kendi vicdanında karşılığını bulmakta. Buna benim vereceğim cevap saygıdan başka bir şey değildir. 

-AK Parti il teşkilatı sizi çok seviyor, katıldığınız her programa yüzlerce kişi geliyor, bu sevginin sebebi sizce nedir? 

-Herkesin bir kaderi var. Herkes kaderini yaşar. 

“AK PARTİ MİLLETİN KADERİNİN İFADESİDİR” 

-Bugün her partinin can damarı olan taban diye tabir edilen teşkilat mensupları seçimden seçime partililer tarafından kullanılıyor mu? Seçimler de bayrak asan, ev ev gezen teşkilat mensuplarını, kendi adayını seçtiklerinde sonra neden dışlıyor? 

-Türkiye’nin demokratik olgunlukla tanışabilmesi için henüz daha zaman var. Çünkü demokrasi kendi içersinde de bir samimiyet ifadesiniz. Bizim 27 Hazirandaki sözümüzün özü, demokrasinin kendi içindeki bir olgunluk testidir. Parti içi demokrasi, parti için hukuk, adelet kavramlarının nasıl işlediğinin millet nezlinde ki karşılığıdır duruşumuz.  Türkiye demokratikleşsin istiyoruz. Ve hatta TSK’nın içindeki milletin tasvip etmediği unsurların, darbeci tavırlarına karşı duruş sergiliyoruz. 12 Eylül ürünü olan 82 Anayasası değişsin istiyoruz. Ne yazıktır ki Türkiye Anayasa’yı hep darbeler üzerinden yapabilmiş, parlamento bir türlü Anayasa yapamamış. Ne garip dimi? 63 yıllık demokrasi hayatımız yaralı bereli bir halde. Cuntacılara “Sizin bu milletin kaderi üzerinden böyle davranmaya hakkınız yok” diyoruz. Aradan 12 yıl geçtikten sonra, emekli olmuş orgenerale bu yaptıkları yanlıştır diyoruz. Bu millet seni demokrasiye olan müdahalelerin nedeniyle asla affetmeyecek diyoruz. Emasya protokolü kaldırılsın diyoruz, iç hizmet kanunundaki 35. madde kaldırılsın diyoruz. TC devletinde rejimi koruma ve kollama görevi millete aittir diyoruz. YÖK kaldırılsın diyoruz. Yasama yetkisi olan parlamentonun üzerinde demokrasinin kılıcı gibi duran Anayasa Mahkemesi olmasın diyoruz. Tüm bunları demokrasi adına söylüyoruz. Demokrasinin bütün standartlarıyla Türkiye’de yaşanması için söylüyoruz. Bu arada kendi içimizde de samimi olmak zorundayız. Dışarıda demokrasi, içerde otokrasi olmaz. Önce demokrasiyi kendi içimizde tatbik etmeliyiz. Ön seçim dediysen, ön seçimi gerçekleştireceksin. Demokrasiyi tüm kuralları ile tatbik edeceksin. Aksi halde demokratik olgunluk testi geçilemez. Biz vazifemizi yaptık. AK Parti’de demokrasi işliyor mu, işlemiyor mu sorusunun cevabını kongrede verdik. Biz çıktık, dağın arkasındaki tehlikeleri haber verdir. Vazifemizi yaptık. Bundan dolayı da son derece müsterihiz, mutluyuz. AK Parti milletin kaderinin ifadesidir. Bu ülkenin geleceği için bu hareket çok önemlidir. Bu hareket bir siyasal kültüre, bir geleneğe dönüşmeli, bu hareket Cumhuriyet’in 100. yıldönümünde de millete hizmet edebilmelidir. Bunun yolu da ancak, demokrasi kültürünü parti içinde yaşatmakla mümkün olacaktır. Bizim mücadelemiz her alanda devam ediyor.  

-Peki Metin Külünk’ün bundan sonraki siyasetteki hedefleri neler? Ne yapmayı düşünüyorsunuz? 

-Siyaset bir koltuk üzerinden yapılmaz. Biz bir duruşun ifadesiyiz. Anadolu düşüncesi temelinde bir büyük Türkiye idealimiz var bizim. Zamanın ruhuna uygun bir Türkiye diyoruz biz. Yeni bir iktisadi anlayışla tanışması gereken Türkiye diyoruz. Tüm kurumlarından, tüm anlayışlarından soğuk savaş günlerinin bütün kalıntılarını tasfiye etmiş, yeni zamana uygun yapılanmış bir devlet anlayışından bahsediyoruz, Ankara’da öbeklenmiş bir devlet anlayışından bahsetmiyoruz. Hizmetkar, güçlendirilmiş yerel yönetimler anlayışından bahsediyoruz. Sadece çöple, yolla meşgul olan bir yerel yönetim anlayışından değil... Şehrin geleceğini yönetin bir yönetim anlayışından bahsediyoruz. Onun için biz AK Parti’deyiz.  

“BÜYÜK MÜCADELENİN İÇİNDE OLAN KİŞİ, KÜÇÜK ŞEYLERDEN DOLAYI NE KÜSER, NE DARILIR” 

-Teşkilattan ayrıldıktan sonra adınız, milletvekilliği ve ilçe belediye başkanlığı adaylığında duyuldu. AK Parti teşkilatının sürekli bir yerlerde görmek istediği birisiniz. Ancak bu bir türlü gerçekleşmedi. Bunun sebebi sizce ne olabilir? 

-Yusuf kuyuda bekleme süresini tamamlamadan kervancısıyla buluşmadı. Herkesin bir imtihanı vardır. Biz imtihanımızdan dolayı şikayetçi değiliz. Bizim vazifemiz, milletin kaderine sahip çıkmaktır. Her yerde diyorum ki, AK Parti hareketinin ne ifade ettiğini maalesef ki içinde olan insanların bir kısmı dahi anlayamıyor. Biz işte o ifadenin karşılığı olan yerde duruyoruz. Bu yüzdendir ki, belediye başkanı olamamak, milletvekili olamamak, il başkanı olamamak bizim için esas değildir. Biz insanlığın ortak bilincinden bahsediyoruz. İnsanlığın ortak bilincinden bahseden birinin dünyasında milletvekili olup olmamak çok da önemli değildir. Dünyevi noktada, Yusuf Mısır’a vardı sonunda ama, olması gerektiği zamanda vardı. O vakte kadar kuyunun içinde Rabbiyle olan tevekkülüyle tereddüt etmeden sabretti.

Dolayısıyla biz hayata sadece akıl yoluyla bakamayız, bizim bir de tevekkül tarafımız vardır. Biz bütün insanlara hakkımızı helal ettik. Biz büyük bir mücadelenin içindeyiz, büyük mücadelenin içinde olan kişi, küçük şeylerden dolayı ne küser, ne darılır.  

“HERKESİN DÖNÜP TARİHE İYİ BAKMASI LAZIM” 

-Teşkilatın taban ruhu sizi çok seviyor ve sizi destekliyor. Buna rağmen sizi istedikleri yerde göremeyince, parti merkezi yönetimiyle teşkilat arasında bir ayrışma yaşanıyor. Böyle bir durum partiye ne gibi zararlar verebilir? 

-Bu sorunun cevabını verebilecek kişi ben değilim. Partinin yönetim kadroları var. Parti yönetimi bu konuyu çözer. Benim durduğum yer birlik ve beraberlik yeridir. Çünkü önümüzdeki seçimler bir referandum seçimi. Bu seçimler Anayasa seçimi haline gelecek. Ki bu Anayasa, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek bir Anayasa olacaktır. Böylesi bir seçimde bize düşen görev, şartlar ne olursa olsun milletin kaderinin durduğu yerde durabilmektir. Dilerim ki partiyi yönetenlerde daha dikkatli olurlar. Milleti anlamadan siyaset olmaz. Sayın Başbakan her sözünde “Bu partiyi millet kurdu, bu parti milletin partisidir” der. Evet! AK Parti, milletin partisi… AK Parti’yi millet kurdu, işin önündekilere sadece tabelaları asmak düştü. Siyaset milletin gözünün içine bakarak yapılır. Siyaset dar alan paslaşmalarının olduğu yer değildir. İşte örnek olarak Anavatan Partisi… Rahmetli Turgut Özal’ın inşa ettiği gerçeklik bir okula dönüşmesi gerekirken ne acıdır ki bugün Hüsamettin Cindoruk’la Demokrat partinin çatısı altında maalesef ki eridi.

Herkesin dönüp tarihe iyi bakması lazım. Teşkilatlar, milletin gözünün içine iyi bakmak zorundadır. Kapılarını millete açık tutmak zorundadır, çağırmak değil gitmek zorundadır. Bizim yolumuz tevazu yoludur. Bizim yolumuzda kibir olmaz, neme lazımcılık olmaz, bizim yolumuz siyasette dervişlik yoludur. Eğer siyasette dervişliği gözün kesmiyorsa, insanların önüne geçmeyi denemeyeceksin.  

-Yerel seçimlerde Ak Parti İstanbul İl başkanlığı 6 ilçede belediye başkanlığını kaybetti bu konuda neler söylemek istersiniz ? 

-Ben 29 Mart seçimleri eksenli konuşmuyorum. Her şey bu milletin gözünün önünde gerçekleşmiştir. İstanbul seçimlerinin sonuçları ortadadır. Oy oranları ortadadır. CHP’nin geldiği yer ortadadır. Bunun kararını halk verir. Saygı duyarım. Eminim ki hiç kimse böyle bir fotoğrafın ortaya çıkması için mücadele etmez. Gönülden geçen, arzu edilen mutlaka ki daha büyük başarıların elde edildiği bir seçim sonucudur. Yeniden bir 29 Mart seçimleri yapılsa, hedef İstanbul’da 39 ilçeyi ve Büyükşehir’i almak olacaktır.

Siyasette bulunan noktadan geriye düşmenin büyük bir maliyeti vardır. Bu bir erdemdir, bu istifa etmektir… Daha iyilerin yolunu açmak için, kendini yenilemek için kenarda beklemek gerekir. Bunu sadece AK Parti için değil, genel olarak söylüyorum. Eğer CHP istifa ederek kenara çekilme geleneğini üretebilseydi, daha başarılı olabilirdi. Türk siyasi partilerinin maalesef ki böyle bir kültürü yok. Türkiye bu olgunluğa erişmek zorunda. Bu bir zerafet meselesidir.

Tabii ki Türkiye modernleşme sürecini yeni yaşadığı için, modernleşme sürecinin pedagojisini de yeni idrak etmeye başlıyor. Dolayısıyla insanların makam açlıkları, demokratik olgunluk karşısında hep baskın çıkıyor.

Bu bakış açısında DP Başkanı Süleyman Soylu’nun tavrını olumlu buldum. Soylu, kaybederse çekileceğini açıklamış ve gereğini yapmıştır.

Bu ülkede insanlar siyasetten uzak duruyorsa, siyaset kurumu da kendini yenilemek zorundadır. Siyaset de demokratikleşmelidir. Nasıl yargıya ve TSK’ya “Milletin değerleriyle barışık ol, siyasete müdahale etme!” diyorsak siyaset de kendi içinde demokratikleşmelidir. Siyasi partiler kanunu değişmeli, bu siyasi partiler kanunuyla demokratik bir siyasetin ortaya çıkması mümkün değildir. Aksi halde görüldüğü gibi parlamentodan yasa geçer, Anayasa mahkemesinde toplanmış 11 kişi oturur karar verir. Olmaz böyle bir şey! Ama maalesef ki siyaset kurumu da kendi içinde aynısını yapıyor. Taban susacak, konuşmayacak yok böyle bir şey, millet bunu kabul etmiyor! Siyasetten soğuyup, uzak duruyor. 29 Mart seçimlerinden ben son derece üzüntü duydum. CHP’nin seçimde AK Parti’yi nerdeyse yakalayacak durumda olması beni üzdü. Kaybedilen yerlerdeki insanlarımızın işten atılmasının acısını son derece derinden hissediyorum.  

-AK Parti ilçe yönetimlerinde bir kadrolaşma olduğu konuşuluyor. Sizce böyle bir kadrolaşma mevcut olabilir mi? 

-Bu soruların ve 27 Haziran öncesi ve sonrasının cevabını Türk demokrasi tarihi verecektir.  

-AK Parti yönetimi mevcut teşkilatını yeterince kullanabiliyor mu sizce? 

Arkadaşlarımızın kendi seçimi, ben saygı duyarım. Dilerim ki çok başarılı olurlar. Dilerim ki adaleti, parti içi demokrasiyi, hukuku, dilerim ki alın terine saygıyı, emeğe saygıyı ve ahde vefayı yerine getirsinler. Bu parti benim partim ve arkadaşlarımızın başarılı olması da beni mutlu eder.  

-AK Parti’nin 2002 ve 2007 ruhunun 2009 yerel seçimlerinde kaybolmak üzere olduğunu gördük. Yaklaşan 2011 genel seçimlerin de bu düşüş sürer mi? 

-Benim vazifem AK Parti’nin yükselişte olmasını sağlamaktır. Şartlar ne olursa olsun, yükselişte olan bir AK Parti için ne gerekiyorsa bugüne kadar onu yaptım, bundan sonrada yaparım.  

-Sayın Külünk, benim sorularım bu kadar son olarak sizin ekleyeceğiniz bir şey var mı? 

-İstanbul times üzerinden, İstanbul’da yaşayan bütün halkıma gösterdikleri ilgiden, teveccühten dolayı teşekkür ederim. İstanbul’a hizmet etmek benim için bir ibadettir. İstanbul’un her zerresi bize emanettir. Bu emanet bilinciyle istisnasız adalet diliyorum, istisnasız hukuk diliyorum. Herkesin inandığı gibi düşünebildiği, düşündüğü gibi yaşayabildiği, yaşam biçimlerini birbirlerine dayatmadığı, yaşam biçimleriyle birbirlerine bir zenginlik ürettiği bir İstanbul diliyorum, Türkiye diliyorum. Bütün dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir coğrafya üzerinde bulunan ülkemizin bütün sıkıntılarını aşabilmesi için zaman gerekiyor. Türkiye bu anlamda kendi geleneğini yeni baştan üretiyor. Batının olanca gaddarlıkla başardıklarını biz ülke olarak merhametle, anlayışla, demokrasiyi geliştirerek yapıyoruz. Son derece moralliyiz. Heyecanımızdan hiçbir şey kaybetmiyoruz. Biliyorum ki, İstanbullu kardeşlerimiz, dostlarımız da heyecanlarından hiçbir şey kaybetmeyecekler. Hep beraber büyük Türkiye idealini gerçekleştireceğiz.  

Editör: TE Bilisim