Pendik Belediyesinin Mehmet Akif Ersoy Sanat Merkezi’nde düzenlediği “Kaybolan TarihinPeşinde” Programı devam ediyor. Tarih Araştırmacısı Mehmet Dilbaz, bu kez Osmanlı döneminde İstanbul’daki Ramazan’ı anlattı. Mahyacılıktan az bilinen arife çiçeklerine birçok adet ve geleneği programında anlatan Dilbaz konukları geçmişe götürerek Osmanlı’da Ramazan’ı anlattı.

“Devlet yayınladığı tembihnameyle kuralları anlatırdı”

Osmanlı’nın dünyadaki en katı protokol kurallarına sahip devlet olduğunu vurgulayan Mehmet Dilbaz, Ramazan öncesi devletin ilk iş olarak tembihname yayınlamak olduğunu belirterek “Ramazan geleneği Şaban Ayı’nın 15’inde başlar. İlk olarak devlet, bu tarihte tüm tebaanın uyması gereken kural ve kaideleri içeren bir tembihname yayınlardı.” derdi.

“Azınlıkların dışarıda bir şey yediğini gören olmamıştır”

Okullar 15 günde bir dezenfekte ediliyor Okullar 15 günde bir dezenfekte ediliyor

Tembihnameyi anlatmaya devam eden Tarihçi Mehmet Dilbaz, Müslümanlar ve gayrimüslümler için konulan kuralları da anlatarak “Tembihname şöyle der: ‘Müslümansan dışarıda oruç yiyemezsin, mümkünse oruç tutacaksın. Tutamıyorsan evinden çıkmayacak, yiyip içmeni evde yapacaksın. Müslüman olmayanlara ise dikkat etmek kaydıyla yiyip içmekte serbestsiniz denirdi. Enteresandır, Yahudiler olsun Ermeniler olsun bunların dışarıda bir şey yediğini gören olmamıştır. Gerçekten çok saygılılardı.” dedi.

Batılı seyyahlar: “Ramazan’da İstanbul sesler ve kokular şehrine döner”

Batılı seyyahların notlarını da anlatan Tarihçi Mehmet Dilbaz, her yerde okunan Kur’an ve pişirilen yemeklerle seyyahların İstanbul’un “sesler ve kokular şehri”ne döndüğünü söyleyerek şu bilgiyi verdi: “Özellikle sabah namazından sonra her dini mekanda yani camilerde, tekke ve zaviyelerde saat 11’e kadar Kur’an okunurdu. En büyük meydanlar, camiler ve avlular gülsuyu ile yıkanırdı. Mahalledeki fırınlarda da yemekler pişirilirdi.”

“İftara 10 dk. kala misafir kapma yarışı başlardı”

Mehmet Dilbaz’ın Osmanlı Ramazan’ına dair söylediği bir diğer eski adet ise konukları şaşırttı. Buna göre iftara dakikalar kala tüm evlerin kapıları açılır, özellikle zengin konakların bulunduğu bölgelerde ev sahipleri oruç tutsun ya da tutmasın sokaktan geçenleri “kapma” yarışına girer, sofralarına misafir ederdi.

 “Mahyacılar kandilleri iftara 15 dakika kala yakardı”

Tarihçi Mehmet Dilbaz’ın değindiği bir diğer konu da mahyacılık oldu. Günümüz mahyacılığının teknolojinin gelişmesiyle farklı bir boyut kazandığını ifade eden Dilbaz: “Mahya meselesi günümüzdekinden farklı idi. Günümüzdeki gibi tuşa basıp ışık yakmak yoktu. Osmanlı’da her camide mahya olmazdı. Zeytinyağı ile çalışan cam kandiller ezana 15 dk. kala yakılır, mahyanın asıldığı camide yağ bitene kadar yanardı.” dedi.

Mehmet Dilbaz’ın programında yer verdiği kısa kısa diğer ilginç bilgiler

- Tren yolu öncesinde Pendik tam bir sayfiye yeriydi. Yaz Ramazanlarında teknelerle gelinirdi.

-Bir mahyacı kandillerden Osmanlı kalyonu yapmış. Kandillerin halatlarla hareket ettirilmesiyle “gökyüzünde yüzen kalyon” görünürdü.

-Arife çiçeği ritüeli vardı. Sokakta şık giyimli çocuklar görüldüğünde anlaşılırdı ki arife günü yaklaşırdı. 

KAYNAK:İstanbul Times Haber Ajansı (İTHA)

Editör: TE Bilisim