Anadolu ölüyor !  

Altın madeni…

100 yaşından büyük 195 bin can…

Yeşile yapılan katliam…

Duymayanız kalmamıştır diye tahmin ediyorum.

Milyonlarca canlının yaşam alanının talan edildiğini bilmeyen yoktur herhalde!

Bakar mısınız fotoğrafa?

Kanadalı maden şirketi AlamosGold’un Kaz Dağları’nda altın arama çalışması nedeniyle, yeşil bedenden çıplaklığa dönüşen koca bir alan kalmış geriye.

Bu nasıl vicdansızlıktır?

Bu nasıl zulümdür?

Su ve kuş sesinden başka ses duymayan dağlar şimdi nelere katlanıyor!

Gelin Kaz dağlarında aldığımız nefes ile dağların geçmişiyle, inceleyelim biraz.

Yunan mitolojisinde Kaz Dağları’nın bilinen adı İda Dağı’dır. Homeros’un İlayda’sında adı geçen İda Dağı Zeus’un doğduğu dağdır.

İda Dağı İlayda’da mitolojik öykülere konu olmuştur.

Afrodit, Hera ve Athena’nın katıldıkları dünyanın ilk güzellik yarışması burada yapılmıştır. Sonrasında da Truva savaşı başlamıştır. Zeus’un ise savaşı bu topraklarda izlediğine inanılmaktadır.

Bölgeye Türkmenlerin göç etmesinden sonra burası Kaz Dağı ismini almıştır. Ve Kaz Dağı sadece Yunan mitolojisine konu olmakla kalmayıp, Sarıkız ve Hasan boğulduefsanelerinin de çıkışı olmuştur.

Alplerden sonra oksijenin en fazla olduğu yerler arasındadır.

Türkiye’de sadece Kaz Dağları’nda yetişen; Kaz Dağı Göknarının kozalakları, çaya katılarak lezzeti artırılan bir aroma olarak kullanılır.

Geçmişine ve yarar sağladıklarına bakınca insanın gözünde değeri bir kat daha artmıyor mu?

Peki ya, Kaz Dağımız şimdilerde ne diye anılıyor?

Vatanı tarafından Kanadalı’ya satılmış, Kanada’lıAlomosGold şirketi siyanür ile altını işleyecekmiş, bitkileri kurutup, hayvanları yok edecekmişi, şirket 1 milyar dolarlık yatırım yapacakmış, 2 bin kişi iş bulacakmış, iş sahası için çok yararı olacakmış vs. vs…

Salda Gölü’nün ardından sıra buraya mı geldi?

Doğa herkesin ortak mülkiyetidir.

Tek taraflı düşünülerek hareket edilemez.

Kaz dağları birilerinin rant hesabına teslim edilemeyecek kadar bizimdir, değerimizdir, hazinemizdir.

Rahat bırakın bir nefes alsınlar, alalım!

AKP Çanakkale Milletvekili Jülide İskenderoğlu: “Bugün kâğıdı kullanıyorsak, ahşap masada yemeğimizi yiyorsak aslında bu kesilen ağaçlardan yapılan ürünler” dedi.

E buyurun o zaman.

Hadi geçin bu düşüncenin önüne! Hadi çürütün!

Böyle düşünen Türklerden sonrada ülkemize gelen elin Kanadalıların CEO’su: “ Yabancı işçi çalıştırmıyoruz, Türkler taş taşımakta çok iyiler.” Der o zaman!

Aslında haklılar!

Türkler taş taşımakta çok iyi, yıkmakta çok iyi, kesmekte çok iyi, biçmekte çok iyi…

Nedense ekmekte, dikmekte çok kötü…

Bakın, zaman geçiyor ve tutamıyoruz onu.

Her geçen saat daha fazla sahip çıkarsak, Türklerin sadece iyi taş taşıdığını değil, ülkesine iyi sahip çıktığını da gösterirsek, daha güzel şeyler olacağının kanısındayım.

Yoksa… Irmağının akışına ölürüm Türkiye’m dediğimiz güzelliklerimiz de elimizden kayıp gidecek böyle devam ederse.

Doğanın dostluğunu belli çıkarlar için satmak, doğaya yapılan ihanetlerin en büyüğüdür.

“Doğa sustuğu zaman, insan konuşur.” Demiş J.J Rousseau.

Kaz Dağları sessizliğe bürünürken şimdi orada binlerce insan “Su ve Vicdan Yürüyüşü’nde…”

Sahip çıkmanın peşinde…

Unutmayın!

Herkes köprü yapar, bina inşa eder.

Peki, bir avuç toprak yapabilir mi?

Ölmüş ağacı yerine getirebilir mi?

Bir kâğıt paranın yeşili, tutar mı bir yaprağın yeşilini?

Bir Kızılderili Atasözü de der ki: “ Yalnızca son ağaç kesildikten, son ırmak zehirlendikten, son balık yakalandıktan sonra… Ancak ondan sonra paranın yenmeyeceğini anlayacaksınız.”

Doğal olarak da yitirilen değerlerin o zaman farkına varacaksınız!

Cüneyt Arkın’ın sözlerine de yer vermek istiyorum yeri gelmişken: “Burası Kaz dağları. Bir zamanlar cennetti, şimdi cehennem oldu. O zehir, siyanür toprağı yakmış, kavurmuş, parçalamış, öldürmüş. Zulüm, düşman yapmaz bunu. Kim, kimler müsaade ediyor, izin veriyor bu vicdansızlara? O güzelim ata kanı ile sulanmış vatan topraklarını üç kuruşa satan bu vicdansızlar kim, neredeler?”

Neredeler söylesenize?

Yeşil giysiliydi benim dağım

Çırılçıplak mı kaldı?

Kuşuna, suyunakulak asan

Paranın kokusuna mest olan

Kötülere mi kaldı?

Altın madenine bel bağlayanın elinde

Rant sağlayanların koynunda mı kaldı?

Doğayı tek başına hükmedenlerin

Gelecek nedir bilmeyenlerin

Gönlüne mi tutsaklandı?

Yeşile hasret kalanların

Tırnaklarından mı kaydı?

Söylesenize!

Benim dağım,paranın yeşiline tapanlara mı yakalandı ?

İstanbul Times  /Hande Balcan