İlk olarak sizi tanımak isteriz bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Kendimden bahsetmek çok kolay değil aslında. Normalde benim kendimi anlatmam ne derece iyi olur bilmiyorum ama yine genel hatları ile anlatayım. Ben Yozgatlıyım. Erzurum Öğretme Enstitüsünü bitirdim. 25 yıl Devlet okullarında Türkçe-Edebiyat öğretmenliği yaptım. Emekli oldum genç yaşta 48 yaşında ama hiç ara verdim dershane ve özel okullarda devam ettim. Toplama 42 sene edebiyat öğretmenliği yaptım. 21 senedir İstanbul'a geldim. Çocuklarımın tahsil durumu için İstanbul'a geldim dört çocuğum ve sekiz torunum var. Binlerce öğrencim ve yüz binlerce öğrenci okuyucum var. Allah'a her zaman şükrediyorum. Gençlerimize ve toplumuza her zaman faydalı olmayı diliyorum. Temennimiz bu yöndedir.

Yazmaya nasıl başladınız? Ne zamandan beri yazıyorsunuz? Yazmak sizin için ne ifade ediyor bize bunlardan bahseder misiniz?

Yazmaya ne zaman başladığım konusunda kesin bir cevap veremiyorum. Ama yaklaşık olarak öğretmen okulunda okurken bizim kompozisyon dersimiz ayrı bir dersti. Orada benim kompozisyonlarım baya iyi sayılıyordu ve hatta ben orada başka arkadaşlarımın adına da kompozisyon yazdığımı hatırlıyorum. Şiir ile de kısmen o yıllarda tanıştım. 16-17 gibi yaşlarda bu işin tohumunun atıldığı yıllar diyebiliriz. Ama bu gerçek bir yazma değildi tabii ki. Eğitim Enstitüsü’nde okurken o zamanlar biraz daha Türk Edebiyatının içine girdik. O zamanlardan beri yazmaya devam ediyorum. Ortalama bir yaş söylemem gerekirse 50 seneyi geçmiş diyebilirim. Yarım asırdır yazmanın içindeyim. Ve açıkçası yazmak benim için dünyanın en önemli şeyi değil. Benim asıl hedefim biz geldik, yaşıyoruz ve gideceğiz. Biz diğer dünyaya gidince Allah bana "Ey kulum sen iyi bir yazar mıydın?" diye sormayacak. İyi bir Müslüman mıydın? Diye soracak. Ben açıkçası yazdıklarımla diğer dünyada artı değer elde etmek istiyorum. Dolayısı ile benim bu dünyada ektiklerim İnşallah diğer dünyada karşıma çıkar. Tabii ki yazmak çok önemli ben yıllardır dediğim gibi yazıyorum ve yazmaya devam ediyorum. Her seferinde yeni bir heyecanla yazmaya devam ediyorum ama dünyanın en güzel şeyi değil kardeşim ben öyle düşünüyorum.

İlk çalışmanız kitap olarak yayınlanma sürecinde neler yaşadınız? İlk heyecan nasıl bir duyguydu sizin için?

Bu ilkler gerçekten çok önemli benim hayatımda da çok önemli bir yeri var. 25 yaşında iken Türk Edebiyatına şiirler göndermiştim. Onlar yarım sayfalık çok hoş sözlerle orada yer buldu. Ben yazmaya ve dergilere şiirler göndermeye devam ediyordum ama yayınlanmıyordu. yaşına geldiğimde ‘Töre’ adlı dergide bir şiirim orada yanında bir resimle birlikte yayımlandı. O dergiyi aldım ve o gece sabaha kadar uyumadım desem yeridir. Daha sonra şiirlerim birikti ve dergilerde yayınlanmaya başladı. İlk yıllarda, göreve ilk başladığım dönemde yani 1971 döneminde sıkıntılı bir dönem vardı. Ben 1971 yılından 2019 yılına kadar geçen hayatımı "Savrulan Yıllar" adlı eserimde yazdım. Dolayısıyla o sıkıntılı yıllarda sanatın hakkını verecek kadar çalışmadığımı fark ettim. Artık yerleşik bir hayata geçtiğim zaman kendi eksiklerimi de alıcı gözüyle tespit ettim. Artık hemen hemen gönderdiğim her şiir dergilerde yer bulmaya başladı. Ben 45 yaşına geldiğimde bunların bir kitap haline gelmesi gerektiğini düşündüm. Ben bu işe yirmili yaşlarda başladım. 35 yaşında ilk şiirim yayımlandı. 45 yaşında ise ilk kitabım çıktı. Şimdi de olduğu gibi genelde ilk kitabını bastıranlar Yayınevi’ne gidiyorlar ve paralarını vererek ilk kitaplarını bastırıyorlar. Benim de o şekilde oldu. Ankara'da çok sevdiğim bir abim vasıtasıyla "Zaman Perdesinde Değirmen Taşı" adını taşıyan bir kitabım çıktı. Bu kitap eve geldi, kitapları masaya yığdık ve ben inanın o gece de hiç uyumadım. Çok önemli bir hadiseydi. Ben artık kendi kendime ben kitapsız yazar değilim diye takılmaya başladım. İlk süreç beni bu şekilde çok heyecanlandırmıştı.

Okuduğunuz ilk çocuk kitabı hangisiydi? Sizde ne gibi izler bıraktı?

İlk çocuk kitabımı hatırlıyorum. O kitabın ismi "Robinson Crusoe" adlı eserdi. O zaman ortaokul ikinci sınıftaydım ve bu kitabı çok sevmiştim. Ancak o zaman bir çocuk kitabı okuyabildim. Kütüphaneye gittim, bir kitap istedim ve memur bana bu kitabı verdi. Neredeyse kitap bitecek hale gelmişti ve saate baktığımda derse geç kalmıştım. İlk defa hayatımda derse geç kalmıştım. Koşa koşa okula gittim ve müdür yardımcısına söyledim bana bir geç kaldığım için kâğıt verdi. O kitap ben de bir ufuk açtı ve benim üzerimde etkili oldu. Ben kendim de yazarken macera unsurlarını bu eser sayesinde kendi eserlerime de yerleştirmeye başladım.

Bu kitabı keşke ben yazsaydım, dediğiniz bir kitap oldu mu?

Oldu tabii ki. Mesela ben Cengiz Aytmatov'un bütün eserlerini yazmak isterdim. Cengiz Dağcı'nın bütün eserlerini yazmak isterdim. Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun tüm eserlerini yazmak isterdim. Şiir olarak ise Necip Fazıl gibi yazmak isterdim. Şuan bile yazmak isterim. Çünkü istemek önemli bir şey kendine bir hedef koyuyorsun. Ona gibi yazmayı taklit etmek anlamında söylemiyorum. Onların dilini kullanabilmek, onların ustalığını yakalayabilmek anlamında söylüyorum. Bir başkasının aynısını yapmak zaten bize de yakışmaz. Sen her zaman kendin olacaksın, altında imzan olmadığı halde insanlar gördükleri zaman bu eser bu yazarın diyebilmeliler. Ama benim en başta ilk ustam Yunus Emre'dir. Onun gibi yazmak için her zaman gayret ediyorum

Çocuk edebiyatı alanında yapılan akademik çalışmaları yeterli buluyor musunuz? Bu konuda akademik çalışma yapacak kimselere bir öneriniz var mı?

Akademik çevrelerle çok yakın değiliz. Onların bazılarının yaptığı çalışmaları temin ediyoruz. Bazı üniversitelerde özellikle bu bölümle ilgilenen öğretim görevlileri var. Onların ben kendilerini şahsen tanıyorum ve onlara çok teşekkür ediyorum. Ama ne hikmet ise akademik çevreler biraz kendi içlerinde birbirlerini tamamlıyorlar. Dışarıya açılanlar çok az onlar kendi içlerinde kendilerine yetinmeye çalışıyorlar. Eminim bu alanda çok güzel çalışmalar olmuştur ve oluyordur. Fakat biraz insanın çemberini kırması gerektiğini düşünüyorum. Aynı şey tabii ki bizim için de geçerli biz de akademik çevrelerden uzak durmamak durumundayız. İşte biraz bu işler böyle olacak. Sadece çocuk edebiyatı alanında değil bütün sahalarda son dönemlerde çok güzel çalışmalar yapılıyor. Onlara biz çok teşekkür ediyoruz ama benim birazda beklentim bizleri de biraz görsünler.

Çocuk edebiyatı yayıncılığının geldiği noktayı değerlendirmenizi istesek, bize neler söylemek istersiniz? Sizce iyi bir yere mi gidiyoruz, yoksa tam tersi mi?

Ben sondan başlayayım iyi yere gidiyoruz. Benim hayatımda ümitsizlik yok zaten. Ama gerçeklerden tabii ki uzaklaşmayacağız. Çocuk edebiyatının geldiği noktada çok güzel şeyler oluyor. Bir zamanlar biz kendi çocuklarımıza okutmak için kitap bulamıyorduk. İkincisi elimize aldığımız kitaplar saman kâğıdı, baskısı kötü, cildi kötü, sayfaları kopan, resimleri basit kitaplardı. Şimdi tabi modern dünyada rekabet oldukça fazla ve çok güzel yayınlar var. Ben kendimden örnek verecek olursam İstanbul'a geldiğim zaman o zamanlar bir kitabım çıktı. Kitabımın ilk baskısı incecik, siyah resimli böyle basit bir kitaptı. Okuyucuya böyle sunmak doğru olmadığı için daha sonra kapak değişti, resimler değişti ve en sonunda resimler ve kapak çok daha güzelleşti. Bunun yanında benim 5- 6 kitabım başka dillere çevrildi böyle güzel gelişmeler oluyor. Dolayısı ile hep iyiye gidiyor. Fakat bunun yanında olumsuz yanları da var mesela kontrol sistemi çok iyi çalışmıyor. Mesela çocuklara sunduğunuz bir kitabın yayıncının ve editöründe içeriği okuması gerekiyor. Çok fazla argo kelimelerin ve müstehcen ifadelerin olduğu, sürekli kavganın olduğu bir dünya ortaya koyuyor çocuk edebiyatı ürünleri ortaya çıkıyor. Biz kendimiz ve yayınevimiz bir kontrol içerisinde hareket ediyoruz. Biz çocuklarımıza örnek olacağımız için bu hususlara dikkat etmek zorundayız. Ben kalıcı eserler yazmak istiyorum. Sonuç olarak ortalamaya bakarsak ben bugün durumun daha iyi olduğunu düşünüyorum.

Bir öğretmen ve bir eğitimci olarak vaziyete baktığınızda ülkemizde eğitimin en çok kanayan yarasını ne olarak görüyorsunuz? Bu yarayı kapatma uğrunda ne tür çalışmalar yapılabilir?

Olumlu taraflar elbette var fakat burada olumsuz tarafları öne çıkarmak gerekiyor. Değerler eğitimi dediğimiz konunun biraz yıpranmaya başladığını görüyoruz. Değerlerin artık eski nesle çok hitap etmediğini görüyoruz, eski neslin değerlerinin de yeni nesle hitap etmediğini görüyoruz. Benim bir öğrencim vardı bacaklarını üst üste atınca hemen yanına gider söylerdim ve hemen düzeltirdi fakat biraz sonra yine aynısını yapardı çünkü o bunun farkında değildi. Şimdi mesela sakız çiğnemek, sigara içmek gibi davranışlar var. Öğretmeni öğrencisinin ayağının altını atan bir sistemi ben kabullenemiyorum. Öğretmenim en ufacık bir eksiğini şikâyet eden basına yansıtan durumlar oluyor. Devir öğretmenin de, velinin de kendine çeki düzen verme devridir. Velilerin evde bir iki çocuğa bakmada başarısız olurken öğretmenin bir sürü çocuğa bakması kolay bir iş değil. Veliler bu konuda empati yapması gerek. Ben değerlerimizde aşınma olduğu kanaatindeyim. Çocuklara bir şeyler okutabilmek için çok uğraşıyoruz. Çocuklar sosyal medyanın esiri iken biz onlara kitap okutmaya çalışıyoruz bu da kanayan yaralardan bir tanesidir. Benim sık sık vurguladığım bir husus var. İlkokulda çocukların yetenekleri tespit edilip ona göre meslek seçimine gidilmesi gerekiyor. Çocuk illa lise okumak zorunda değil. Baktığımızda piyasada usta çırak ilişkisi kalmadığını görüyoruz. Herkesin çocuğu doktor olmak zorunda değil. Bu memleketin en iyi fırıncıya da en iyi temizlik işçisine de ihtiyacı var. Bizim de kurallara uymamız tabi gereklidir.

Ülkemizde çocuk edebiyatına katkıda bulunabilecek, eserler vermek isteyen birinin karşılaşacağı zorluklar var mıdır? Varsa bunlar sizce nelerdir?

Evet, tabii ki de böyle zorluklar var. Tüm yazarlık alemi için geçerli zorluklar tabii ki de bu alanda da var. Çocuk edebiyatına talip olan bir yazar hem büyükler için yazabilecek hem de çocuklara uygun eserler verebilecek. Bu bakımdan çocuk edebiyatı edebiyatın diğer dallarından daha zordur. Çocukların seviyesine inmek çok daha zordur. Dili çok iyi yakalamak gerekiyor bu da Türk Dilini çok iyi bilmeyi gerektiriyor. Bir yazar adayının Türkçesi iyi değilse gerçekten çok zorlanır. Bir yazar adayını bekleyen zorluklardan biri de eserlerini bastırabilme meselesidir. Çok erken yaşlarda olduğu halde bu dalda ilk eserini yayınevlerine bastırabilen, hatta telif ücreti alabilen yazarlar var. Bu yazar adayları kendilerini çocukların yerine koysunlar ve bir çocuk ne ister diye düşünsünler.

Son günlerde çok tartışılan bir konuyu da soralım size. “Çocuk kitaplarına psikolog denetimi yapılsın” yaklaşımını doğru buluyor musunuz?

Evet, ben doğru buluyorum mutlaka yapılmalı. Hatta yayınevlerinin kendi psikologları olmalı. Çünkü çok eskiden psikoloji, sosyoloji gibi bölümler biraz yadırganırdı. Hatta bundan 30-40 sene önce okulların rehberlik bölümlerine giden öğrenciler biraz yadırganırdı. Şimdi bu algı yıkıldı. Artık rehberlik birimleri okulların en önemli birimleridir. Dolayısıyla psikoloji dalını yabana atamayız. Ama yazarın önce kendisinin bu konuda biraz yetkin olması gerekiyor. Hiçbir yazar okuyucusunu incitmemelidir. Yazar bunun farkında olmayabilir ama psikolog bunu görebilir ve yön verir.

Son zamanlarda yayımlanan klasik çocuk kitaplarını veya yeni yazılan çocuk kitaplarını inceleme fırsatınız oluyordur. Gözünüze çarpan iyi/kötü örnekler var mıdır?

Çocuk edebiyatı alanında ki eserlerin bir kısmını görebiliyorum. Burada en çok dikkatimi çeken şey Türkçe'nin özensiz kullanılmasıdır. İlk sayfadan itibaren anlatım bozuklukları karşımıza çıkıyor. Diyelim ki Türkçe kabiliyeti iyi olmasına rağmen kahramanların hepsi yazarın diliyle konuşuyorlar. Kahramanın nasıl cümle kuracağını, kelime hazinesini, kültür seviyesini hesaba katmıyor. Sanki bir kitaptan alınmış böyle nutuk çeker gibi eserler var. Nutuk çekme meselesi önemli çünkü pek çok kitapta dünyayı kurtarmaya uğraşan kahramanlarımız var. Bu eserler kalıcı olmuyor bizim gerçekçi olmamız gerekiyor. Burada dil, Türkçe ve kurgu çok önemlidir.

Teknolojinin gelişmesi ile çocuklar kitap okumak yerine çizgi filmlere, internet oyunlarına yönelmiş durumdalar. Bu konu hakkında düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Aile her şeyden önemlidir. Çünkü eğer ailede kitap okunuyorsa o çocukta kitap okur. Ben imza günlerimde çocuklar ile konuşurken onlara sunum yapıyorum. Ve onlara her gün belli bir saatlerinin okuma saati olması gerektiğini söylüyorum. Tüm aile beraber kitap okusunlar. Eğer bunu yaparlarsa mesafeyi çok hızlı bir şekilde alırlar. İkincisi öğretmenlerimizin kendisini yenileyen insanlar olması gerekir. Üçüncüsü ise yazarlarımıza ve yayınevlerine düşüyor. Yazar kaç yaşında olursa olsun teknolojiyi takip etmelidir. Çocuklarla yakın temas halinde olup kendini geliştirdiğin zaman eserleri farklılık arz edecektir. Yani genel olarak aileye yazara, öğretmene, çevreye düşen görevler var.

Geriye dönüp baktığınızda yıllara dayanan yazma tecrübenizle edebiyatın toplumları değiştirebileceğine inanıyor musunuz?

Ben kesinlikle buna inanıyorum. Edebi eserler insanların ruhunda çok önemli yer ediyor. Bizim Çanakkale destanımız var. Eğer Mehmet Akif şiirini yazmasaydı Çanakkale Destan’ımızda biraz gölgede kalırdı. Son dönemlerde toplumlara yön veren insanların yazar veya şair olduklarını görürsünüz. Mehmet Akif Ersoy'un 99 yıl önce yazmış olduğum bu milli marş hala insanların dilindedir. Bunun için ümitsiz değiliz ve toplumları iyi yönde değiştirebiliriz.

Ve son olarak bu röportaja ekstradan bir şeyler eklemek isterseniz o ne olurdu?

Özellikle sizin tez hocanıza çok teşekkür ediyorum. Sizi böyle bir çalışmaya yönlendirdiği için teşekkür ederim. Size çok teşekkür ediyorum böyle gelip vaktinizi ayarladınız. Ve tam zamanında geldiniz, ben zamana çok dikkat ederim. Üstelik bir ekiple geldiniz böyle çok güzel bir şekilde işinizi yapıyorsunuz. Bu bizim gelecekten ümitli olmamızı gösteriyor. İnşallah çok daha iyi yerlere gelirsiniz. Çok kapsamlı hazırlamışsınız zaten soruları her şeyden konuştuk. Biz her zaman devletimizin yanında olalım ve hiç çalışmaktan bıkmayalım. Siz hep kendinizi geliştirmekte yarışın rakibiniz daima kendiniz olsun. Çok teşekkür ediyorum Allah razı olsun Allaha emanet olun.

Kaynak: İstanbul Times Haber Ajansı (İTHA)

Editör: TE Bilisim